AB’nin mülteci korkusu!
Açıklamanın adresi ise bariz AB ve tüm Batı idi.
Peki ne demişti Sayın Başkan?
“İdlip den gelecek olan yaklaşık 1,5 milyon mülteci seli ile biz Türkiye olarak tek başımıza karşılaşmayız. Halihazırda zaten yaklaşık 4 Milyon mülteciyi barındırıyoruz. Bu gelmesi muhtemel olan yeni akım imkanlarımızı aşar, biz de kapıları açmak zorunda kalırız!”
Şimdi burada bir ard niyet yok. Bir şantaj yok.
Ne var, durum tespiti var.
Sayın Erdoğan, “Herkes elini taşın altına koysun ve bu akım gelmesin, bombardımanınlar dursun” diyor, “Güvenli bölgeyi tahsis edelim, insanlar orada huzur içinde yaşasın, bizde onlar da rahat etsin” diyor.
Ama tabii, bu mantık, AB’nin mantığı değil.
Hele de AB’nin Amiral gemisi Almanya’nın hiç değil.
Alman medyasında hakim olan headline; “Erdoğan AB’ye şantaj yapıyor, para istiyor!” oldu.
İşin ilginç tarafı ise mesela WELT Tv de bu dili kullanan sadece spikerler, seslendiriciler ve Türkiye’de bulunan temsilcileri.
Mikrofon uzattıkları Alman siyasileri, Türkiye bir bakımdan haklı, yalnız bırakıldı deseler de onlar bu nefret diline inatla devam ediyorlar.
Neymiş, AB Türkiye’ye zaten altı milyar Euro ödemişmiş!
Hadi canım? Kim ödemiş?
Ve işin ilginç tarafı tüm ana akım medyası bu nefret dili ve yalanlara aynı şekilde başvuruyor.
Ben bu yaşıma geldim ve fakat Alman medyasının bu denli bir nefret dilini kullandığına, bu kadar yanlı ve hatta bariz yapan haber ve yayın yaptığına ilk kez şahit oldum.
Tabii bu zamana kadar, Türkiye de onlar için hiç bu kadar nazarı itibara alınacak bir ülke değildi.
Otur dediklerinde oturan, kalk dediklerinde kalkan bir Türkiye vardı.
Onların ileri karakolu olan, emir kullanınca yönetilen bir Türkiye.
Ama artık o Türkiye yok!
Ve bu da Batı’yı tabii vahim bir şekilde rahatsız ediyor. Etmeye de devam edecek.
Fakat gelelim tekrar mülteciler meselesine.
Hatırlatacaksınız ki, mülteci anlaşması, Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlık zamanında yapıldı.
Hemde, zaten daha önceden görüşülüp, anlaşma sağlanan bazı konuları, sadece bir iki ay öne çekme sözüne istinaden.
Mesela Vize serbestisi.
Sahi AB, ne oldu o iş?
Yalan oldu.
Deniz Yücel gibi bir provokatör ajanı bahane ettiniz ve bu sözü yalan ettiniz.
Üyelik süresi hızlandırılacaktı.
Artık böyle bir süreyi bırakın, görüşme bile yapılmıyor.
Yani AB, verdiği hiçbir sözü tutmadığı gibi, şimdi bir de zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyor.
Tabii bu sözlerin tutulmamasının bir sebebi de Davutoğlu’nun Başbakanlıktan alınması ve hemen akabinde, 15 Temmuz hain darbe girişiminin olması.
Akabinde ise süregelen iki yıllık de facto OHAL!
De facto, çünkü ilan edilen OHAL ne sivil hayatı ne ekonomiyi ne iş dünyasını asla etkilemedi.
Darbe Girişiminin failleri ve işbirlikçilerine, terör örgütü üyelerinin derdest edilmesine ilişkin bir OHAL’di bu.
OHAL var diye, suçsuz kim sabah işine gidemedi?
Hangi banka kepenk kapattı?
Hangi okul, hangi üniversite kapatıldı?
Ama AB için bu durum, verdiği tüm sözleri yalan etmeye, İlişkileri dondurma safhasına getirmeye, yeteri kadar bir bahane idi.
Evet Türkiye şu anda dünyanın en çok mülteci barındıran ülkesi konumundadır.
Global Platformlarda her daim övgü ile zikredilir bu.
EyvALLAH.
Ancak şakşaklanmak ile pek karın doymuyor.
Tek bir mülteci, alkış ile rahatlamıyor.
Ve bombardımanlardan kaçan tek bir insan bile, bu alkışları duyup da geri dönmüş değil henüz!
Madem destek olmayacaksınız, bari köstek olmayın.
Hani derler ya, fazla gölge etme, başka ihsan istemez, diye. İşte öyle bir şey.
Madem bugüne kadar verdiğiniz destek sözlerinde durmadınız, bari yeni göç dalgalarının gelmesini önleyin.
Nasıl mı?!
Mesela, artık esamesi bile okunmayan DAEŞ’i bahane edip, PKK ve muhtelif yan örgütlerine, silah, lojistik ve para akıtmayı kesin!
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, sizin asıl meseleniz DAEŞ değil, Sevr anlaşmasında isyancı Kürt’lere verdiğiniz devlet kurma sözüdür.
Daha da doğrusu, Siyonizmin Arz-ı Mevud hayalinin gerçekleşmesidir.
Siz hem gidip, mülteci gelmesin diyeceksiniz, hem de Müslüman Arapları göçe zorlayan PKK ya milyarlarca dolarlık yatırım yapacaksınız.
Pardon da,siz nasıl bir iki yüzlü yaratıklarsınız acaba?
Ya da ağır şizofreni hastası?
Her fırsatta hümanizim kasıp, diğer yandan var gücünüzle insanlık dramlarına finansör olmak, basıl bir çelişkidir?
Kendi milletleriniz bile bu iğrençliklere ‘bir durun’ diyor da siz daha neyin peşindesiniz.
Evet, ben Sayın Erdoğan’ın yerinde olsam, bu anlaşmayı çoktan tek taraflı feshettmiştim.
Ve sizi mülteciler ile baş başa bırakmıştım.
Çünkü müsebbip olan sizsiniz, sizin iğrenç ötesi siyasetleriniz.
E öyle ise neticeleri ile de siz muhatap olun.
Şimdiye kadar, mülteci krizleri, kaç hükümetinizin başını yedi?
Kaç seçimde, seçmenden tokat yediniz?
Bir ülkelerinizde hangi aşırı faşist akımlar baş gösterdi?
Bir düşünün.
Ve gelecek olanların etkilerini de düşünün.
Günah bizden gitti!
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Peki ne demişti Sayın Başkan?
“İdlip den gelecek olan yaklaşık 1,5 milyon mülteci seli ile biz Türkiye olarak tek başımıza karşılaşmayız. Halihazırda zaten yaklaşık 4 Milyon mülteciyi barındırıyoruz. Bu gelmesi muhtemel olan yeni akım imkanlarımızı aşar, biz de kapıları açmak zorunda kalırız!”
Şimdi burada bir ard niyet yok. Bir şantaj yok.
Ne var, durum tespiti var.
Sayın Erdoğan, “Herkes elini taşın altına koysun ve bu akım gelmesin, bombardımanınlar dursun” diyor, “Güvenli bölgeyi tahsis edelim, insanlar orada huzur içinde yaşasın, bizde onlar da rahat etsin” diyor.
Ama tabii, bu mantık, AB’nin mantığı değil.
Hele de AB’nin Amiral gemisi Almanya’nın hiç değil.
Alman medyasında hakim olan headline; “Erdoğan AB’ye şantaj yapıyor, para istiyor!” oldu.
İşin ilginç tarafı ise mesela WELT Tv de bu dili kullanan sadece spikerler, seslendiriciler ve Türkiye’de bulunan temsilcileri.
Mikrofon uzattıkları Alman siyasileri, Türkiye bir bakımdan haklı, yalnız bırakıldı deseler de onlar bu nefret diline inatla devam ediyorlar.
Neymiş, AB Türkiye’ye zaten altı milyar Euro ödemişmiş!
Hadi canım? Kim ödemiş?
Ve işin ilginç tarafı tüm ana akım medyası bu nefret dili ve yalanlara aynı şekilde başvuruyor.
Ben bu yaşıma geldim ve fakat Alman medyasının bu denli bir nefret dilini kullandığına, bu kadar yanlı ve hatta bariz yapan haber ve yayın yaptığına ilk kez şahit oldum.
Tabii bu zamana kadar, Türkiye de onlar için hiç bu kadar nazarı itibara alınacak bir ülke değildi.
Otur dediklerinde oturan, kalk dediklerinde kalkan bir Türkiye vardı.
Onların ileri karakolu olan, emir kullanınca yönetilen bir Türkiye.
Ama artık o Türkiye yok!
Ve bu da Batı’yı tabii vahim bir şekilde rahatsız ediyor. Etmeye de devam edecek.
Fakat gelelim tekrar mülteciler meselesine.
Hatırlatacaksınız ki, mülteci anlaşması, Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlık zamanında yapıldı.
Hemde, zaten daha önceden görüşülüp, anlaşma sağlanan bazı konuları, sadece bir iki ay öne çekme sözüne istinaden.
Mesela Vize serbestisi.
Sahi AB, ne oldu o iş?
Yalan oldu.
Deniz Yücel gibi bir provokatör ajanı bahane ettiniz ve bu sözü yalan ettiniz.
Üyelik süresi hızlandırılacaktı.
Artık böyle bir süreyi bırakın, görüşme bile yapılmıyor.
Yani AB, verdiği hiçbir sözü tutmadığı gibi, şimdi bir de zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyor.
Tabii bu sözlerin tutulmamasının bir sebebi de Davutoğlu’nun Başbakanlıktan alınması ve hemen akabinde, 15 Temmuz hain darbe girişiminin olması.
Akabinde ise süregelen iki yıllık de facto OHAL!
De facto, çünkü ilan edilen OHAL ne sivil hayatı ne ekonomiyi ne iş dünyasını asla etkilemedi.
Darbe Girişiminin failleri ve işbirlikçilerine, terör örgütü üyelerinin derdest edilmesine ilişkin bir OHAL’di bu.
OHAL var diye, suçsuz kim sabah işine gidemedi?
Hangi banka kepenk kapattı?
Hangi okul, hangi üniversite kapatıldı?
Ama AB için bu durum, verdiği tüm sözleri yalan etmeye, İlişkileri dondurma safhasına getirmeye, yeteri kadar bir bahane idi.
Evet Türkiye şu anda dünyanın en çok mülteci barındıran ülkesi konumundadır.
Global Platformlarda her daim övgü ile zikredilir bu.
EyvALLAH.
Ancak şakşaklanmak ile pek karın doymuyor.
Tek bir mülteci, alkış ile rahatlamıyor.
Ve bombardımanlardan kaçan tek bir insan bile, bu alkışları duyup da geri dönmüş değil henüz!
Madem destek olmayacaksınız, bari köstek olmayın.
Hani derler ya, fazla gölge etme, başka ihsan istemez, diye. İşte öyle bir şey.
Madem bugüne kadar verdiğiniz destek sözlerinde durmadınız, bari yeni göç dalgalarının gelmesini önleyin.
Nasıl mı?!
Mesela, artık esamesi bile okunmayan DAEŞ’i bahane edip, PKK ve muhtelif yan örgütlerine, silah, lojistik ve para akıtmayı kesin!
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, sizin asıl meseleniz DAEŞ değil, Sevr anlaşmasında isyancı Kürt’lere verdiğiniz devlet kurma sözüdür.
Daha da doğrusu, Siyonizmin Arz-ı Mevud hayalinin gerçekleşmesidir.
Siz hem gidip, mülteci gelmesin diyeceksiniz, hem de Müslüman Arapları göçe zorlayan PKK ya milyarlarca dolarlık yatırım yapacaksınız.
Pardon da,siz nasıl bir iki yüzlü yaratıklarsınız acaba?
Ya da ağır şizofreni hastası?
Her fırsatta hümanizim kasıp, diğer yandan var gücünüzle insanlık dramlarına finansör olmak, basıl bir çelişkidir?
Kendi milletleriniz bile bu iğrençliklere ‘bir durun’ diyor da siz daha neyin peşindesiniz.
Evet, ben Sayın Erdoğan’ın yerinde olsam, bu anlaşmayı çoktan tek taraflı feshettmiştim.
Ve sizi mülteciler ile baş başa bırakmıştım.
Çünkü müsebbip olan sizsiniz, sizin iğrenç ötesi siyasetleriniz.
E öyle ise neticeleri ile de siz muhatap olun.
Şimdiye kadar, mülteci krizleri, kaç hükümetinizin başını yedi?
Kaç seçimde, seçmenden tokat yediniz?
Bir ülkelerinizde hangi aşırı faşist akımlar baş gösterdi?
Bir düşünün.
Ve gelecek olanların etkilerini de düşünün.
Günah bizden gitti!
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.