1972 kanlı olimpiyat
05.09.1972 tarihinde, Nazi Almanyası'nda, Münih kentinde düzenlenen ve o güne kadar, neşeli ve başarılı geçen olimpiyat oyunları, kana bulaşmıştı.
Bir gurup, "Kara Eylül" Filistin terör örgütü mensupları, olimpik köye sızmış ve İsrail milli takımının bazılarını rehin almışlardı.
Alman polisi, var olan istihbaratları görmezden gelmiş, daha da kötüsü bu olay karşısında tamamen çaresiz kalmış, amatörce bir iki girişimde bulunmuş ve neticesinde, iki polis, 11 İsrailli sporcu ve altı saldırgan öldürülmüştü.
Zamanın İsrail Başbakanı Golda Meir, ilk andan itibaren, teröristler ile hiçbir pazarlık yapmayacaklarını açıklamış ve saldırganları karşı, Almanlardan en sert müdahaleyi beklediklerini de eklemişti.
Nazi rejiminden çıkmış Almanya topraklarında, rehin alınmış İsrailliler, Alman hükümetini epey zora soktuğu gibi kurtarma operasyonunun tam bir fiyasko ile sonuçlanması, bir o kadar daha zora soktu.
Neticede ellerinde sıcak patates, üç Filistinli terörist kalmıştı ve bunları mahkemeye çıkartmaları gerekiyordu.
Peki, ya bu Teröristler, aylarca Almanya da ellerini, kollarını sallayarak gezdiklerini, keşif yaptıklarını, silahları nasıl temin ettiklerini anlatırlarsa, acaba neler olacaktı?
Bu mahkemeler hiç olmadı!
Daha kimse tam olarak ne olup bittiğini bile anlamadan, Şam Beyrut seferini yapan bir uçak kaçırıldı.
İstedikleri de işte bu saldırıya katılan, tutuklu üç teröristin serbest bırakılması idi.
Ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet.
Bavyera eyaletin üç ayrı hapishanesinde tutuklu üç şahıs, alelacele, istenilen havalimanına getirildiler ve uçağı kaçıranlara teslim edildiler.
İşin ilginç tarafı ise şimdi başlıyor.
Münih'in zamanındaki Polis Başkanı, daha kaçırılma vakası vuku bulmadan, deport evraklarını hazır etmiş ve tutukluları teslim etmeden önce de imza karşılığı tebliğ ettirmiş.
Tüm bu olayların arkasındaki isim olarak bilinen, Ebu Davud, yazdığı kitapta, çok daha ilginç bir iddiada bulundu.
İddiaya göre, Alman hükümeti kendisine dokuz milyon dolar karşılığında, bu uçak kaçırma işini teklif etmiş, hatta, "lojistik destek" sağlamış.
Kaçırılan uçağın pilotu da, bu olayı doğrular demeçler veriyor, hem de bugüne kadar.
"Suriye'de, yolcuların kahır ekseriyetinin indiğini fark ettik. Uçakta hiç kadın veya çocuk kalmamıştı."
"Teröristler, silah ve patlayıcıları, oturdukları koltukların altından aldılar."
Her iki olayın dosyaları, kısa bir zaman önceye kadar, arşivlerde "gizli" ibaresi ile muhafaza ediliyordu.
Bugüne kadar da sadece birkaç insan görebildi.
Aslında mesele tüm yönleri ile bir fecaat.
İkinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkmış, istila altında ve doğru düzgün ne polis teşkilatı ne de ordusu olan bir Almanya var ortada.
Kendini dünyaya, modern, demokrat, hür, liberal gösterme çabasında olan bir Almanya.
O kadar ki, kendi öz renkleri olan siyah, altın ve kırmızıyı bile olimpiyatlarda kullanmamış, bunun yerine, açık yeşil, açık mavi ve beyaz renkleri kullanılmış.
Güvenlik zafiyeti diz boyu.
Neresinden bakarsan bak, amatörce, pasaklı, pespaye.
Asla hazırlık olmayan Bavyera polisi.
Tüm tehlikeleri görmezden gelen, inkar eden bir hükümet.
Tüm bunlar, mahkemelerde ortaya çıkacak, Almanya bir devlet olma olgunluğuna erişmemiş gibi görülecekti.
Tüm bunları engellemenin tek yolu, üç saldırgandan kurtulmaktı, öyle de yaptı Almanya.
Peki İsrail ne yaptı?
Daha sonra İsrail Başbakanı olacak olan Ehud Barak komutasında bir intikam timi kurdu ve masum insanların da ölümlerine sebep olarak, o üç kişiyi öldürdü.
Dünya buna suskun kaldı.
Çünkü bu çürümleri işleyenler İsrailli idiler.
Örtbas operasyonunu yapan ise Almanya idi.
Ölen öldüğü ile kaldı.
Bugünlerde, MİT'in, son derece başarılı operasyon ve faaliyetlerine dil uzatanlar, bu olayları bir hatırlasınlar.
Not:
Radikal sağ terör örgütü NSU hakkında da, Alman hükümeti, binlerce sayfalık dosyaları mahkemeye teslim etmemiş ve "50 sene gizli kalacak" ibaresi ile arşivlere kilitlemiş, bazı eyalet hükümetleri ise yine binlerce sayfalık dosyaları yakmışlardır.
Hani Almanya hukuk devleti imiş ya, bu yüzden bir hatırlatayım istedim.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Bir gurup, "Kara Eylül" Filistin terör örgütü mensupları, olimpik köye sızmış ve İsrail milli takımının bazılarını rehin almışlardı.
Alman polisi, var olan istihbaratları görmezden gelmiş, daha da kötüsü bu olay karşısında tamamen çaresiz kalmış, amatörce bir iki girişimde bulunmuş ve neticesinde, iki polis, 11 İsrailli sporcu ve altı saldırgan öldürülmüştü.
Zamanın İsrail Başbakanı Golda Meir, ilk andan itibaren, teröristler ile hiçbir pazarlık yapmayacaklarını açıklamış ve saldırganları karşı, Almanlardan en sert müdahaleyi beklediklerini de eklemişti.
Nazi rejiminden çıkmış Almanya topraklarında, rehin alınmış İsrailliler, Alman hükümetini epey zora soktuğu gibi kurtarma operasyonunun tam bir fiyasko ile sonuçlanması, bir o kadar daha zora soktu.
Neticede ellerinde sıcak patates, üç Filistinli terörist kalmıştı ve bunları mahkemeye çıkartmaları gerekiyordu.
Peki, ya bu Teröristler, aylarca Almanya da ellerini, kollarını sallayarak gezdiklerini, keşif yaptıklarını, silahları nasıl temin ettiklerini anlatırlarsa, acaba neler olacaktı?
Bu mahkemeler hiç olmadı!
Daha kimse tam olarak ne olup bittiğini bile anlamadan, Şam Beyrut seferini yapan bir uçak kaçırıldı.
İstedikleri de işte bu saldırıya katılan, tutuklu üç teröristin serbest bırakılması idi.
Ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet.
Bavyera eyaletin üç ayrı hapishanesinde tutuklu üç şahıs, alelacele, istenilen havalimanına getirildiler ve uçağı kaçıranlara teslim edildiler.
İşin ilginç tarafı ise şimdi başlıyor.
Münih'in zamanındaki Polis Başkanı, daha kaçırılma vakası vuku bulmadan, deport evraklarını hazır etmiş ve tutukluları teslim etmeden önce de imza karşılığı tebliğ ettirmiş.
Tüm bu olayların arkasındaki isim olarak bilinen, Ebu Davud, yazdığı kitapta, çok daha ilginç bir iddiada bulundu.
İddiaya göre, Alman hükümeti kendisine dokuz milyon dolar karşılığında, bu uçak kaçırma işini teklif etmiş, hatta, "lojistik destek" sağlamış.
Kaçırılan uçağın pilotu da, bu olayı doğrular demeçler veriyor, hem de bugüne kadar.
"Suriye'de, yolcuların kahır ekseriyetinin indiğini fark ettik. Uçakta hiç kadın veya çocuk kalmamıştı."
"Teröristler, silah ve patlayıcıları, oturdukları koltukların altından aldılar."
Her iki olayın dosyaları, kısa bir zaman önceye kadar, arşivlerde "gizli" ibaresi ile muhafaza ediliyordu.
Bugüne kadar da sadece birkaç insan görebildi.
Aslında mesele tüm yönleri ile bir fecaat.
İkinci Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkmış, istila altında ve doğru düzgün ne polis teşkilatı ne de ordusu olan bir Almanya var ortada.
Kendini dünyaya, modern, demokrat, hür, liberal gösterme çabasında olan bir Almanya.
O kadar ki, kendi öz renkleri olan siyah, altın ve kırmızıyı bile olimpiyatlarda kullanmamış, bunun yerine, açık yeşil, açık mavi ve beyaz renkleri kullanılmış.
Güvenlik zafiyeti diz boyu.
Neresinden bakarsan bak, amatörce, pasaklı, pespaye.
Asla hazırlık olmayan Bavyera polisi.
Tüm tehlikeleri görmezden gelen, inkar eden bir hükümet.
Tüm bunlar, mahkemelerde ortaya çıkacak, Almanya bir devlet olma olgunluğuna erişmemiş gibi görülecekti.
Tüm bunları engellemenin tek yolu, üç saldırgandan kurtulmaktı, öyle de yaptı Almanya.
Peki İsrail ne yaptı?
Daha sonra İsrail Başbakanı olacak olan Ehud Barak komutasında bir intikam timi kurdu ve masum insanların da ölümlerine sebep olarak, o üç kişiyi öldürdü.
Dünya buna suskun kaldı.
Çünkü bu çürümleri işleyenler İsrailli idiler.
Örtbas operasyonunu yapan ise Almanya idi.
Ölen öldüğü ile kaldı.
Bugünlerde, MİT'in, son derece başarılı operasyon ve faaliyetlerine dil uzatanlar, bu olayları bir hatırlasınlar.
Not:
Radikal sağ terör örgütü NSU hakkında da, Alman hükümeti, binlerce sayfalık dosyaları mahkemeye teslim etmemiş ve "50 sene gizli kalacak" ibaresi ile arşivlere kilitlemiş, bazı eyalet hükümetleri ise yine binlerce sayfalık dosyaları yakmışlardır.
Hani Almanya hukuk devleti imiş ya, bu yüzden bir hatırlatayım istedim.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.