Trump sınırda İsrail uydusu kurma peşinde
Gerçekten de; meşhur ve meşum sözde “Arap Baharı”nın en çok perişan ettiği, yıktığı Libya ve Irak’ın yanı sıra Suriye’nin başına gelenlerin, kötü izlerinin bile yakın bir gelecekte silinebileceğini beklememek gerekiyor. Her ne kadar, “ateşkes” sağlanmış gibi bir görüntü yayılıyorsa da, bu sık sık çöllerde rastlanan serapları andırıyor. Barış için atılmak istenen adımlar bile adeta kumlara gömülüyor. Nitekim, kâh Rusya’da kâh İran’da, kâh Cenevre’de kurulan masalardan sadece “barış temennileri” yükseliyor.”
Son olarak, Soçi’de bir araya gelen ve “zoraki dost” görünümünü veren Türkiye, Rusya ve İran’ın bile, sanki “en kısa zamanda anlaşabileceklerine dair anlaştıkları” intibaı pek yadırganmıyor. Nasıl olsa, üçlü toplantıdan önce yapılan Putin-Esad görüşmesinden, birtakım işaretler, Suriye sorununun pek kolay çözülemeyeceği yorumlarını yeniden çağrıştırıyor. Aslında, daha önce de belirttiğimiz gibi; “arapsaçı”na benzetilen görüşmelerde, kimin “ön adım” attığı veya “kazançlı çıktığı” halen görünmüyor. Ne var ki, ABD ile Rusya’nın “nefesleri” sanki enselerde hissediliyor. Tabii ki, son mutlak mağlupları Suriye ve Irak oluşturuyor. Oysa, İsrail’in isteği önce İran’ın sonra da “vakti gelince” Türkiye’nin de en azından “kontrol” altına almasını sağlama ile özetleniyor. Yani sıralamak gerekirse; bir yanda ABD-İsrail, diğer yanda Rusya, öbür yanda İran bir öbür yanda Türkiye, Orta Doğu’nun yeni kaderinde rol oynuyor.
Mutlak kaybedenler Irak ve Suriye’nin arasına, ne pahasına olursa olsun özellikle Türkiye’nin katılmaması büyük bir önem arz ediyor. Bu yüzden de, yakın yıllarda geleneksel dış politikasından ayrılan Türkiye’nin derhal “rücu” etmesi gerekiyor. Gerçi Erdoğan’ın Soçi yolunda, bazı önemli işaretleri verdiğini kamuoyu anlamış hatta benimsemiş görünüyor. Ancak, kesin ve açık-seçik bir dış politika dönüşünün sezgilenmesi bekleniyor.
Basit gibi görünen bu “makas değiştirme” operasyonunun bazı girişimleri de, şimdilik önleyebileceği tartışılıyor. ABD Başkanı Trump’ın, ileride Suriye kuzeyinde İsrail uydusu yerel bir devletin -terörist devletçik- kurulabileceğini adeta “itiraf” etmesinden sonra, Türkiye’ye yeni bir düşmanı tanıtmanın ilk adımları olarak sayılıyor. Aynı zamanda, Suriye için de bir tehdit unsuru olan bu iddianın, bir Kürt yerel devletini işaret ettiği de kaydediliyor. Böylece ABD’nin, dolayısıyla İsrail’in asıl maksadının ve hedefinin Suriye ile Türkiye arasına bir devletçiği kondurmak olduğu artık saklanmıyor. Görülüyor ki, Suriye ve İran’ın yanı sıra Türkiye’ye büyük adımlar atmak ve kararlar almak düşüyor.
Hiçbir taviz vermeden, NATO’daki konumumuzun daha da güçlendirilerek korunması öncelikle yer alıyor. Sonra da, geleneksel “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” düsturuna bir an önce sarılınması bekleniyor. Öte yandan, önümüzdeki dönemin ilk hamlesi “Suriye Ulusal Diyalog Kongresi”nde Türkiye’nin “serinkanlı” bir politika güdüp gütmemesi şimdiden merak ediliyor. Geçmişte, Afganistan ve Irak işgalleri nedeni ile imajı zedelenmiş olan ABD hegamonu için Orta Doğu’da yıllarca adeta kolaylaştırıcı görev gören AKP hükümeti, böylece düştüğü müthiş tuzaktan kurtulmanın fırsatlarını yakalaması, her Türk’ün en candan dileği olarak değerlendiriliyor....
Unutulmamalıdır ki; aziz Türk Milleti, her şeyden önce Süleyman Şah Kabri’nin, asıl mekanına taşınmasının büyük bir özen ve heyecanla günlerini sayıyor. Özet olarak; sağduyu sahibi bir dış politika değiştirme arifesinde iken, Türkiye’ye yeni yeni tuzaklar kurulmak isteniyor. Yediden yetmişe bütün Türk milletine, birlik ve beraberlik dilemek hepimizin borcu olsa gerek.
Son olarak, Soçi’de bir araya gelen ve “zoraki dost” görünümünü veren Türkiye, Rusya ve İran’ın bile, sanki “en kısa zamanda anlaşabileceklerine dair anlaştıkları” intibaı pek yadırganmıyor. Nasıl olsa, üçlü toplantıdan önce yapılan Putin-Esad görüşmesinden, birtakım işaretler, Suriye sorununun pek kolay çözülemeyeceği yorumlarını yeniden çağrıştırıyor. Aslında, daha önce de belirttiğimiz gibi; “arapsaçı”na benzetilen görüşmelerde, kimin “ön adım” attığı veya “kazançlı çıktığı” halen görünmüyor. Ne var ki, ABD ile Rusya’nın “nefesleri” sanki enselerde hissediliyor. Tabii ki, son mutlak mağlupları Suriye ve Irak oluşturuyor. Oysa, İsrail’in isteği önce İran’ın sonra da “vakti gelince” Türkiye’nin de en azından “kontrol” altına almasını sağlama ile özetleniyor. Yani sıralamak gerekirse; bir yanda ABD-İsrail, diğer yanda Rusya, öbür yanda İran bir öbür yanda Türkiye, Orta Doğu’nun yeni kaderinde rol oynuyor.
Mutlak kaybedenler Irak ve Suriye’nin arasına, ne pahasına olursa olsun özellikle Türkiye’nin katılmaması büyük bir önem arz ediyor. Bu yüzden de, yakın yıllarda geleneksel dış politikasından ayrılan Türkiye’nin derhal “rücu” etmesi gerekiyor. Gerçi Erdoğan’ın Soçi yolunda, bazı önemli işaretleri verdiğini kamuoyu anlamış hatta benimsemiş görünüyor. Ancak, kesin ve açık-seçik bir dış politika dönüşünün sezgilenmesi bekleniyor.
Basit gibi görünen bu “makas değiştirme” operasyonunun bazı girişimleri de, şimdilik önleyebileceği tartışılıyor. ABD Başkanı Trump’ın, ileride Suriye kuzeyinde İsrail uydusu yerel bir devletin -terörist devletçik- kurulabileceğini adeta “itiraf” etmesinden sonra, Türkiye’ye yeni bir düşmanı tanıtmanın ilk adımları olarak sayılıyor. Aynı zamanda, Suriye için de bir tehdit unsuru olan bu iddianın, bir Kürt yerel devletini işaret ettiği de kaydediliyor. Böylece ABD’nin, dolayısıyla İsrail’in asıl maksadının ve hedefinin Suriye ile Türkiye arasına bir devletçiği kondurmak olduğu artık saklanmıyor. Görülüyor ki, Suriye ve İran’ın yanı sıra Türkiye’ye büyük adımlar atmak ve kararlar almak düşüyor.
Hiçbir taviz vermeden, NATO’daki konumumuzun daha da güçlendirilerek korunması öncelikle yer alıyor. Sonra da, geleneksel “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” düsturuna bir an önce sarılınması bekleniyor. Öte yandan, önümüzdeki dönemin ilk hamlesi “Suriye Ulusal Diyalog Kongresi”nde Türkiye’nin “serinkanlı” bir politika güdüp gütmemesi şimdiden merak ediliyor. Geçmişte, Afganistan ve Irak işgalleri nedeni ile imajı zedelenmiş olan ABD hegamonu için Orta Doğu’da yıllarca adeta kolaylaştırıcı görev gören AKP hükümeti, böylece düştüğü müthiş tuzaktan kurtulmanın fırsatlarını yakalaması, her Türk’ün en candan dileği olarak değerlendiriliyor....
Unutulmamalıdır ki; aziz Türk Milleti, her şeyden önce Süleyman Şah Kabri’nin, asıl mekanına taşınmasının büyük bir özen ve heyecanla günlerini sayıyor. Özet olarak; sağduyu sahibi bir dış politika değiştirme arifesinde iken, Türkiye’ye yeni yeni tuzaklar kurulmak isteniyor. Yediden yetmişe bütün Türk milletine, birlik ve beraberlik dilemek hepimizin borcu olsa gerek.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.