Hasan Sabbah
Hayatı
İran'da Kum kentinde dünyaya gelmiştir. (Bazı tarihçilere göre buraya Kûfe'den göç etmiştir.) Zamanın önde gelen okullarında okuma şansı bulmuştur. Ailesiyle birlikte Rey şehrine gittiğinde burada Şii inancının önderleriyle temas etmiş ve Şiiliği benimsemiştir. Dini çalışmalarını geliştirmek içinFatimiler'in hakim olduğu Kahire'ye gitmiştir. İran'a döndüğünde Selçuklu sarayında yüksek bir memuriyetle işe başlayacaktır. Bu dönemde ünlü Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün emrinde çalışmaya başlamıştır.
Bazı iddialara göre Nizamülmülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah birlikte aynı dönemlerde öğrencidirler ve yakın dost olduklarına ilişkin söylenceler de vardır. Lakin bu efsanenin doğruluğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Öte yandan Nizamülmülk ile Hasan Sabbah arasında yaklaşık 30 yıllık yaş farkı vardır. Diğer yandan bunun doğru olabilmesi için üçünün de Nişapur'da okumuş olması gerekmektedir. Oysa Hasan Sabbah öğrenimini doğduğu kent olan Kum'da ve daha sonra Rey'de yapmıştır.
Bundan sonra kesin olarak bilinen ise Hasan Sabbah'ın yoğun dini çalışmalarından sonra örgütlenmeye başladığı ve Alamut kalesini ele geçirip burada üslenmesidir. Söz konusu kalede 2 bin müridinin yaşadığı söylenmektedir. Dönemin ileri gelenlerine yönelik suikastleri işletmek için fedailerine haşhaşvererek (bu daha çok muhalifleri tarafından uydurulduğu söylense de) onların zihinlerini kontrol ettiği bilinmektedir. Bu yüzden örgütün adı Haşhaşiler olarak anılagelmiştir.
Sabbah'ın Alamut'u ele geçirişinden de Semerkant'ta bahsedilir. Romanda bunun İsmaililerin kaynaklarında yazdığı belirtilir.Sabbah önce Alamut'ta İsmaililiyeliği yayar. Sonra da kaleye gelir ve komutana kaleyi teslim etmesini,kaledeki askerlerin kendi safına geçtiğini söyler. Komutan kalenin kendisine sultan adına verildiğini ve bunun karşılığında üç bin altın dinar ödediğini söyler. Hasan Sabbah bir kağıda bir şeyler yazar ve söylediği şehre gitmesini söyler. Komutan söylenilen şehre gider ve üçbin altın dinarı noksansız alır.
İslamiyetin tarihinde yaşamış olduğu farklı mezheplerden biri olan Şiilik mezhebi İran'da yaygındır. Bu mezhepin üyelerinin Selçuklu hakimiyetindeki bölgelerde Sünni yöneticiler tarafından baskıya maruz kaldıklarından dolayı Şiilik gizli olarak kendisini varetmiştir. Hasan Sabbah'ın da mensup olduğu İsmailiyye tarikatının inancına göre 12 imamdan altıncısı olan Cafer'i Sadık öldükten sonra oğlu İsmail'i imam tayin etmiştir. Ancak İsmail babasından önce ölmüştür. İsmailiye tarikatı ise İsmail'in ölmediğini ve gizlenmek için ortadan kaybolduğunu, zamanı gelince geri döneceğini savunur. Bunun haricinde Hasan Sabbah'ın bağlı bulunduğu Nizari kolu ise 18. imam Mustansır'dan sonra ise Musta'li değil Nizari'nin gelmesi gerektiğini söyler.
Hasan Sabbah da böyle zeki bir canavar rolünü oynamış ve hayatı pek çok efsanelerle çerçevelenmiş, İsmaililiğin en tanınmış ismi haline gelmiş, bu mezhebin içinde kendi ekolünü kurarak, terör hareketleriyle dünyaya dehşet saçmış bir kişidir. On iki yıl boyunca bölgeyi yakıp yıkan İbn-i Aktaş ölünce meydan tamamen Hasan Sabbah’a kaldı. İran’daki İsmailililer’in yeni lideri artık Hasan Sabbah’tı.
Devrin önemli ilimlerini öğrenmiş, kimya, sihir, gizem ve simya ile uğraşmış, Kahire’de İsmaili mezhebinin gizli sırlarını öğreten Dar’ül-Hikme’ye devam etmiş ve İran’daki İsmaililiğin ileri gelenlerinden biri olmuştur.
Hasan Sabbah, İran’a dönerken Alamut Kalesi’ni gördü, çok beğendi, ileride işine yarayacağını düşündü, oraya yerleşti ve çok geçmeden adamlarıyla harekete geçerek Alamut’u ele geçirdi. Burada kendisine ait yöntemler geliştirdi. Mezhep yönünden kendisine bağlı adamlarını “ölüm makinesi” haline getirecek bir yol buldu. Sarp kayalıkların üzerinde olduğu için zapt edilmesi güç olan kalede adeta bir yalancı cennet oluşturdu. Ağaçlıkların, havuzların ve çiçeklerin olduğu bu yalancı cenneti kendine -ölümüne bağlı- fedailer yetiştirmek için kullandı.
Hasan Sabbah Şiâ'nın Bâtıniye koluna mensup olup, Şiâ hareketinin gelmiş geçmiş en büyük bozguncularından biridir. Asya'da ilk defa kelimenin tam anlamı ile anarşizmi o kurumsallaştırmıştır. Alamut Kalesi'nde sistematik bir biçimde her türlü terör hareketlerini plânlamış, uygulama sahasına koymuştur.
Hasan Sabbah, "Selçuklu İmparatorluğu"nun imansız bir düşmanı idi. Amacı, Selçuklu İmparatorluğu'nu yıkmak, Şiâ fikriyatının gelişmesine engel olan bu güçlü devleti ortadan kaldırmaktı. Bu gayesini gerçekleştirmek için "Cennet tasvirlerine uygun" bir bahçe inşâ ettirdi. Bu bahçede göz kamaştırıcı köşkler yaptırdı. Bu bahçede ve köşklerde özel yetiştirilmiş şarkıcılar, Cennet hûrilerini andırır genç kızlar vardı.
Alamut kalesi, Elemût İsmâilî Devleti'nin merkezi durumunda olan ve sarp dağların tepesine yer alan birkaledir. İddialara göre burası Hasan Sabbah'ın fedailerine sahte bir cennet vaad ederek kendi Haşhaşiliköğretisini yaydığı mekândır. Öğretisini yaymak için fedailerine cennetin anahtarlarını elinde bulundurduğuna inandırmış ve bu sayede suikastçılar yetiştirmiştir. Dünya üzerinde suikast kavramının ilk ortaya atıldığı yerdir. Zamanın Haçlı kaynaklı tarihçileri Hasan bin Sabbah fedailerinin kendilerini feda edecek kadar davaya bağlı olmalarını anlamlandıramamış ve siyasi suikastleri yerine getirmesi içinhaşhaşın uyuşturucu etkisini kullanıldığını öne sürmüşlerdir.
Ölümü
1124 yılında ölen Hasan Sabbah öldüğünde arkasında güçlü bir silahlı örgüt ve sadece İran'da değil tüm Mezopotamya'da korkulur bir askeri ve siyasal güç bırakmıştır. Tarikat Moğol istilası yıllarına kadar ayakta kalmıştır. Alamut kalesi ise 1256 yılında civarına gelen Moğol komutanı Hülagû Han tarafından normal yollardan ele geçirilemeyince; o yıllarda yeni keşfedilen petrol; kalenin bulunduğu tepenin altına tüneller kazılarak ve bu tünellerin de içlerinde petrol havuzları oluşturularak ateşe verilerek patlatılmış dolayısıylada imha edilerek ele geçirilmiştir. Pratikte ele geçmesi imkânsız olan oldukça dik, sarp kayalıklar üzerinde kurulmuş olan bu kale; tarihte de pek çok güçlü orduya meydan okumuş konumu ve sert savunması nedeniyle asla ele geçirilememiştir.
Semerkant'ta kurgulandığına göre ise kale kendiliğinden teslim olmuştur. Zaten Hasan Sabbah'ın verdiği ruh zayıflamaktadır. Teslim olunduktan sonra kale yakılacaktır. Moğolların hikâyesindeki bir bilgin Alamut kütüphanesindeki kitapları kurtarmak ister. Bir el arabası verilir ve alabileceği kadar alması söylenir. Adam önce Sünni olduğu için Kur'an'ları kurtarır. Sonra da uzun uzun kitaplara dalar. Vaktin geç olduğu konusunda uyarı gelince önündeki kitapları kaparak çıkar. Ve orada dünyadaki birçok konu hakkında bilgi içeren ve nüshası bulunmayan eşsiz kitaplar yanarak tarihin bilinmeyen sayfalarındaki yerini alır.
İran'da Kum kentinde dünyaya gelmiştir. (Bazı tarihçilere göre buraya Kûfe'den göç etmiştir.) Zamanın önde gelen okullarında okuma şansı bulmuştur. Ailesiyle birlikte Rey şehrine gittiğinde burada Şii inancının önderleriyle temas etmiş ve Şiiliği benimsemiştir. Dini çalışmalarını geliştirmek içinFatimiler'in hakim olduğu Kahire'ye gitmiştir. İran'a döndüğünde Selçuklu sarayında yüksek bir memuriyetle işe başlayacaktır. Bu dönemde ünlü Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün emrinde çalışmaya başlamıştır.
Bazı iddialara göre Nizamülmülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah birlikte aynı dönemlerde öğrencidirler ve yakın dost olduklarına ilişkin söylenceler de vardır. Lakin bu efsanenin doğruluğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Öte yandan Nizamülmülk ile Hasan Sabbah arasında yaklaşık 30 yıllık yaş farkı vardır. Diğer yandan bunun doğru olabilmesi için üçünün de Nişapur'da okumuş olması gerekmektedir. Oysa Hasan Sabbah öğrenimini doğduğu kent olan Kum'da ve daha sonra Rey'de yapmıştır.
Bundan sonra kesin olarak bilinen ise Hasan Sabbah'ın yoğun dini çalışmalarından sonra örgütlenmeye başladığı ve Alamut kalesini ele geçirip burada üslenmesidir. Söz konusu kalede 2 bin müridinin yaşadığı söylenmektedir. Dönemin ileri gelenlerine yönelik suikastleri işletmek için fedailerine haşhaşvererek (bu daha çok muhalifleri tarafından uydurulduğu söylense de) onların zihinlerini kontrol ettiği bilinmektedir. Bu yüzden örgütün adı Haşhaşiler olarak anılagelmiştir.
Sabbah'ın Alamut'u ele geçirişinden de Semerkant'ta bahsedilir. Romanda bunun İsmaililerin kaynaklarında yazdığı belirtilir.Sabbah önce Alamut'ta İsmaililiyeliği yayar. Sonra da kaleye gelir ve komutana kaleyi teslim etmesini,kaledeki askerlerin kendi safına geçtiğini söyler. Komutan kalenin kendisine sultan adına verildiğini ve bunun karşılığında üç bin altın dinar ödediğini söyler. Hasan Sabbah bir kağıda bir şeyler yazar ve söylediği şehre gitmesini söyler. Komutan söylenilen şehre gider ve üçbin altın dinarı noksansız alır.
İslamiyetin tarihinde yaşamış olduğu farklı mezheplerden biri olan Şiilik mezhebi İran'da yaygındır. Bu mezhepin üyelerinin Selçuklu hakimiyetindeki bölgelerde Sünni yöneticiler tarafından baskıya maruz kaldıklarından dolayı Şiilik gizli olarak kendisini varetmiştir. Hasan Sabbah'ın da mensup olduğu İsmailiyye tarikatının inancına göre 12 imamdan altıncısı olan Cafer'i Sadık öldükten sonra oğlu İsmail'i imam tayin etmiştir. Ancak İsmail babasından önce ölmüştür. İsmailiye tarikatı ise İsmail'in ölmediğini ve gizlenmek için ortadan kaybolduğunu, zamanı gelince geri döneceğini savunur. Bunun haricinde Hasan Sabbah'ın bağlı bulunduğu Nizari kolu ise 18. imam Mustansır'dan sonra ise Musta'li değil Nizari'nin gelmesi gerektiğini söyler.
Hasan Sabbah da böyle zeki bir canavar rolünü oynamış ve hayatı pek çok efsanelerle çerçevelenmiş, İsmaililiğin en tanınmış ismi haline gelmiş, bu mezhebin içinde kendi ekolünü kurarak, terör hareketleriyle dünyaya dehşet saçmış bir kişidir. On iki yıl boyunca bölgeyi yakıp yıkan İbn-i Aktaş ölünce meydan tamamen Hasan Sabbah’a kaldı. İran’daki İsmailililer’in yeni lideri artık Hasan Sabbah’tı.
Devrin önemli ilimlerini öğrenmiş, kimya, sihir, gizem ve simya ile uğraşmış, Kahire’de İsmaili mezhebinin gizli sırlarını öğreten Dar’ül-Hikme’ye devam etmiş ve İran’daki İsmaililiğin ileri gelenlerinden biri olmuştur.
Hasan Sabbah, İran’a dönerken Alamut Kalesi’ni gördü, çok beğendi, ileride işine yarayacağını düşündü, oraya yerleşti ve çok geçmeden adamlarıyla harekete geçerek Alamut’u ele geçirdi. Burada kendisine ait yöntemler geliştirdi. Mezhep yönünden kendisine bağlı adamlarını “ölüm makinesi” haline getirecek bir yol buldu. Sarp kayalıkların üzerinde olduğu için zapt edilmesi güç olan kalede adeta bir yalancı cennet oluşturdu. Ağaçlıkların, havuzların ve çiçeklerin olduğu bu yalancı cenneti kendine -ölümüne bağlı- fedailer yetiştirmek için kullandı.
Hasan Sabbah Şiâ'nın Bâtıniye koluna mensup olup, Şiâ hareketinin gelmiş geçmiş en büyük bozguncularından biridir. Asya'da ilk defa kelimenin tam anlamı ile anarşizmi o kurumsallaştırmıştır. Alamut Kalesi'nde sistematik bir biçimde her türlü terör hareketlerini plânlamış, uygulama sahasına koymuştur.
Hasan Sabbah, "Selçuklu İmparatorluğu"nun imansız bir düşmanı idi. Amacı, Selçuklu İmparatorluğu'nu yıkmak, Şiâ fikriyatının gelişmesine engel olan bu güçlü devleti ortadan kaldırmaktı. Bu gayesini gerçekleştirmek için "Cennet tasvirlerine uygun" bir bahçe inşâ ettirdi. Bu bahçede göz kamaştırıcı köşkler yaptırdı. Bu bahçede ve köşklerde özel yetiştirilmiş şarkıcılar, Cennet hûrilerini andırır genç kızlar vardı.
Alamut kalesi, Elemût İsmâilî Devleti'nin merkezi durumunda olan ve sarp dağların tepesine yer alan birkaledir. İddialara göre burası Hasan Sabbah'ın fedailerine sahte bir cennet vaad ederek kendi Haşhaşiliköğretisini yaydığı mekândır. Öğretisini yaymak için fedailerine cennetin anahtarlarını elinde bulundurduğuna inandırmış ve bu sayede suikastçılar yetiştirmiştir. Dünya üzerinde suikast kavramının ilk ortaya atıldığı yerdir. Zamanın Haçlı kaynaklı tarihçileri Hasan bin Sabbah fedailerinin kendilerini feda edecek kadar davaya bağlı olmalarını anlamlandıramamış ve siyasi suikastleri yerine getirmesi içinhaşhaşın uyuşturucu etkisini kullanıldığını öne sürmüşlerdir.
Ölümü
1124 yılında ölen Hasan Sabbah öldüğünde arkasında güçlü bir silahlı örgüt ve sadece İran'da değil tüm Mezopotamya'da korkulur bir askeri ve siyasal güç bırakmıştır. Tarikat Moğol istilası yıllarına kadar ayakta kalmıştır. Alamut kalesi ise 1256 yılında civarına gelen Moğol komutanı Hülagû Han tarafından normal yollardan ele geçirilemeyince; o yıllarda yeni keşfedilen petrol; kalenin bulunduğu tepenin altına tüneller kazılarak ve bu tünellerin de içlerinde petrol havuzları oluşturularak ateşe verilerek patlatılmış dolayısıylada imha edilerek ele geçirilmiştir. Pratikte ele geçmesi imkânsız olan oldukça dik, sarp kayalıklar üzerinde kurulmuş olan bu kale; tarihte de pek çok güçlü orduya meydan okumuş konumu ve sert savunması nedeniyle asla ele geçirilememiştir.
Semerkant'ta kurgulandığına göre ise kale kendiliğinden teslim olmuştur. Zaten Hasan Sabbah'ın verdiği ruh zayıflamaktadır. Teslim olunduktan sonra kale yakılacaktır. Moğolların hikâyesindeki bir bilgin Alamut kütüphanesindeki kitapları kurtarmak ister. Bir el arabası verilir ve alabileceği kadar alması söylenir. Adam önce Sünni olduğu için Kur'an'ları kurtarır. Sonra da uzun uzun kitaplara dalar. Vaktin geç olduğu konusunda uyarı gelince önündeki kitapları kaparak çıkar. Ve orada dünyadaki birçok konu hakkında bilgi içeren ve nüshası bulunmayan eşsiz kitaplar yanarak tarihin bilinmeyen sayfalarındaki yerini alır.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.