Dostlarımdan bir istirhamım olacak…
Peki savaştan kaçmak nedir, nasıl olur?
Ne yaparsak savaştan kaçmış oluruz?
Savaş nedir?
Savaş tanım ve tarifleri, savaş usulleri, şekilleri, taktikleri, teknikleri, savaşta kullanılan silahlar, savaştırılan askerler açısından tarihte ve günümüzde savaş deyince ne anlıyoruz, ne anlamalıyız?
Su uyur düşman uyumaz deriz. Düşmanlarımız şu an uykuda yahut, istirahate çekilmiş olabilir mi?
Nadim olmuş, bizim safımıza geçmiş olabilir mi?
Düşman uyumuyorsa bizim uyuma lüksümüz olabilir mi?
Bizim, nadim olmak, pişman olmak, düşmanın safına geçmek gibi bir lüksümüz, hakkımız olabilir mi?
Uyumak ne demek ayrıca? Savaşta uyumak ne demek, ne yaparsak uyumuş oluruz?
Uyumak ta ihanetten sayılır mı?
“Düşmanın silahıyla silahlanın” ne demek?
Silah nedir?
Silahlanmak nasıl olur? Silahlanmazsak ne olur?
Düşman için silah, cephane hazırlamazsak, düşmanın söylediği tatlı ninnilere, masallara kulak kabartıp uyur kalırsak ne olur?
Hasılı, savaştan kaçmak nedir, nasıl olur?
Savaş varsa ordu var, farklı farklı birlikler, bölükler var, ordunun komutanı var demektir.
Düşmanla savaş halindeki bir ordunun erleri, neferleri düşman safına geçse hain olurda, içerde düşmanın işini kolaylaştıracak işler yapanlar da hain olur mu olmaz mı?
Mesela ordudaki birliği bozacak işler yapan, ordunun hiyerarşik düzenini, saygı, itaat düzenini, eğitim düzenini, savaş düzenini bozan, düşmanla savaşmak için kullanılacak vaktin, enerjinin tamamını ya da bir kısmını boş yere içerde harcattıran da hainler listesine yazılsa uygun mudur?
Düşman siperlerindeki askerlerle arkadaşlık, dostluk kurup onlara bilgi sızdırmak, onların dostluğunu kazanmak ya da kaybetmemek için onların propagandalarını kendi birliğine taşıyıp moral bozmak, savaşma azmini kırmak ta ihanetten sayılır mı, sayılmalı mı?
Ekonomik savaş, teknolojik savaş, meydan savaşı, medya savaşı, algı savaşı, propaganda savaşı...
Malazgirt Meydan Muharebesinden, İstanbul'un Fethinden, Sina Çölünü aşan Yavuzun ordusundan, Sakarya Meydan Muharebesi gibi yüzlerce savaştan kaçanlar hain olarak nitelendiler, yargılandılar, infaz edildiler…
Medya savaşlarında, algı savaşlarında düşmana teslim olanlar, düşman safına geçenler ne olacak?
Ekonomik savaştan kaçanlara ne diyeceğiz, onların hükmü ne olacak?
Siz, gidin savaşın, biz buradan size dualar göndereceğiz…
“Ama sakın ha mağlup olmayın. Bizden bir şeyler de istemeyin. İşimiz bozulmasın, aşımız soğumasın menüde eksikliğe gitmek zorunda kalmayalım… Sıcak yataklarınızdaki tatlı rüyalarımız acılaşmasın. Ben vatandaşım. Ben sadece oy veririm. Bazen kırk takla attırdıktan sonra vergi veririm, o kadar…! Devletten, hükümetten de oyumun, vergimin karşılığı olarak beni beyler, paşalar, krallar gibi yaşatmasını beklerim. Bir verir on isterim, yüz isterim, bin isterim. Olmazsa kusura bakmayın, beni kim rahat yaşatacaksa, düşman bile olsa onun peşinden giderim” diyen adamların hali ne olacak, bunlara ne ad vereceğiz, bunlar hakkında ne hüküm vereceğiz?
Ebu Hureyre'den:
"(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının."
'Onlar nelerdir ya Resulullah' dediler. Bunun üzerine: "Allah’a şirk koşmak, sihir, (büyü) Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, (haklı olarak kıyılan müstesna) faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak" buyurdu.
(Buhârî, Vasâyâ, Müslim, Îmân)
" السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ قَالُوا يَا رَسُولَ للهِ وَمَا هُنَّ قَالَ: اَلشِّرْكُ بِاللَّهِ وَالسِّحْرُ وَ قَتْلُ النَّفْسِ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إلاَّ بِالْحَقِّ وَأكْلُ الرِّبَا وَأكْلُ مَالِ اْليَتِيمِ وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلاَتِ الْمُؤْمِنَاتِ.. "
بخاري، مسلم
Bu hadisi şerif de bütün hadisler gibi muazzam dersler içeriyor.
Fakat 'savaştan kaçmak' beni yeniden düşündürdü.
Savaştan kaçmak deyince, aklımıza ilk önce Peygamber Efendimiz (sav) zamanında yapılan savaşlar ve bu savaşlardan kaçan, kaçınan sahabe efendilerimiz ve sahabe içinde kamufle olmuş münafıklar geliyor doğal olarak.
Sonraki asırlarda yaşanan savaşları hatırlamaya yöneliyoruz daha sonra.
Selahaddin Eyyubi'nin, Alparslan’ın, Yavuz Sultan Selim Han'ın, Fatih Sultan Mehmed Han'ın giriştiği tarihin akışını değiştiren savaşlara katılan, katılmak istemeyen, kaçan, kaçmaya çalışan, savaşlardan vazgeçirmeye çalışan, moral bozan vb insanları hatırlıyoruz.
Bozgunlarla sonuçlanan savaşlarda bozgunculuk yapan, cepheyi terk eden, saf değiştiren vb. komutanlar, aşiretler, milletler.
Tarih ve sosyoloji yargı mekanizması değil elbette.
Tanımlama, tespit etme, kaydetme ve biraz tahlil etme bilimidir.
Buradan bakıp o günleri, o şartları, o insanları yargılamak niyetinde değilim kesinlikle.
O günkü savaşlar hiç kolay değildi gerçekten.
Savaşa gidiyorum demek aslında doğrudan ölüme gidiyorum demekten başka bir anlam içermiyordu.
Geri dönme ihtimali kesinlikle yüzde elli olmayan bir ölüm kalım mücadelesine gidiyordu her nefer.
Göğüs göğüse çarpışılan savaşlarda her karşılaşmada ölme ihtimali yüzde elli.
Bir meydan muharebesinde kaç düşman askeriyle karşılaşır bir asker?
İlk karşılaştığını yere serdin, ikinciyi serdin, üçüncüyü serdin, dördüncüyü, beşinciyi serdin. Duraksamadan kılıç salladın. Düşman askeri de en az senin kadar cesur, eğitimli, donanımlı…
Hayatta kalma ihtimalini yeniden hesaplayalım.
Nereden geldiği belli olmayan bir okla, mızrakla yaralanma, düşüp ölme ihtimali ne kadar?
Hadi cenk esnasında ölmedin. Yaralanmama ihtimalin ne kadar?
Kolunun, bacağının kopma ve ömür boyu sakat kalma ihtimali ne kadar?
İyileşmeyen yaralardan dolayı sonraki günlerde, çileler çekerek ölmek ihtimali?
Evet böyle bir savaşa davet edildiğinde şahlanıp yürümek her yiğidin harcı değildir.
Bir insan olarak, bir insanı hayata bağlayan her şeyini, tüm sevdiklerini, eşini, çocuklarını, bağını bahçesini, işini, dükkanını, tezgahını, köyünü kasabasını, hayata dair onlarca güzel hayali, planı, projesini hiç düşünmeden ölmeye gitmek istemeyen insanı anlayabilirim…
Benim anlayabildiğim, algılayabildiğim bir hali Allah Resulü (sav)’nün anlamama ihtimali var mıdır?
Üç gün önce, binlerce hayalle, âşık olduğu kızla evlenen gencecik bir delikanlının savaşa gitmek istememesini Allah Resulü (sav) anlayamaz mı?
Haşa..!
Peki buna rağmen savaştan kaçmayı, savaştan kaçınmayı devlet için, millet için ayrımı yapmadan, doğrudan insanı merkeze koyarak helak edici işlerden saymasının bir anlamı olmalı elbette…
Savaştan kaçmanın helak edici işlerden olduğunu bildiren Efendimiz (sav), elbette Rabbimizin bildirmesiyle savaş denen kavramın, Bedir, Uhud, Hendek Savaşları gibi olmadığını, olmayacağını da biliyordu.
Kıyamete dair pek çok haberi ta o gün görüp açıktan ya da dolaylı, imalı ifadelerle haber veriyor, verdiği haberler birer birer ortaya çıkarak Peygamberimizin (sav) Muhamned-ül Emin olduğunu zaman ve hadisat tasdik ediyor.
Savaş kavramının anlamı bugün 1400 yıl öncesinden farklı mıdır?
Öz olarak aynı olsa da, şekil vb. itibariyle farklılaştığı hususlar vardır.
Meydan savaşları ile medya savaşları, şekil olarak, kullanılan silahlar olarak farklılaşabilir belki ama öz olarak aynıdır.
Düşmanın silahıyla silahlanın diye bir emir veriyorsa Peygamber Efendimiz (sav), düşmanın tek bir silahı olmadığını, olmayacağını ve dolayısıyla savaşın tek tip olmayacağını da haber vermiştir, ders vermiştir.
Peş peşe iki 'dünya savaşı' yaşayan, yaşatan devletler, artık savaş taktiklerini, savaş meydanlarını, silahlarını, askerlerini vb. değiştirdiler.
Ekonomik savaş, ticaret savaşları.
Medya savaşları, siyaset savaşları, politik savaşlar, masa başı savaşlar, bilgi savaşları, teknoloji savaşları,
Kalemle, kelamla yapılan söz savaşları, fikir savaşları, ideolojik savaşlar...
Evet, her biri birer savaş.
Savaşanı var, saldıranı var, kaçanı var, yıkılanı, yok olanı var…
Üzüleni var, ezileni var.
Bedenleri sağ bırakılıp imanı, şerefi, haysiyeti, hürriyeti, insanlığı öldürülen, öldürülmeyip esir alınan, sömürülen insanları var, soylar, boylar, nesiller, milletler var, devletler var…
Savaşmaktan kaçındığı için esir olan, sömürülen, maddi manevi tüm varlıkları ayaklar altına alınan milletleri ibretle izlemiyor muyuz?
Savaştan kaçmayan, kaçmadığını düşünen pek çok insan ve gruba sahte, hayali düşmanlar gösterilip, onlarla savaştırmak ta modern çağın en güzel kullandığı kadim savaş taktiklerinden biri…
Karşıdan düşman askeri dört nala saldırırken, aynı siperindeki askerlerin birbiriyle boğuşması, atışması, tartışması gibi… Batılı sömürgeciler saldırırken iç savaşa tutuşan Afrika kabileleri, Arap kabileleri gibi…
Hüküm vermek, karar vermek zor. Çünkü ucu biraz bize de dokunuyor gibi.
İlahi adalet hükmünü vermeden, infaz etmeden uyanmak, tevbe etmek, vatan, millet, din için düşmanla gaza yolunda yürümek, o yolda ölmek nasibolsun inşaallah…
Ne yaparsak savaştan kaçmış oluruz?
Savaş nedir?
Savaş tanım ve tarifleri, savaş usulleri, şekilleri, taktikleri, teknikleri, savaşta kullanılan silahlar, savaştırılan askerler açısından tarihte ve günümüzde savaş deyince ne anlıyoruz, ne anlamalıyız?
Su uyur düşman uyumaz deriz. Düşmanlarımız şu an uykuda yahut, istirahate çekilmiş olabilir mi?
Nadim olmuş, bizim safımıza geçmiş olabilir mi?
Düşman uyumuyorsa bizim uyuma lüksümüz olabilir mi?
Bizim, nadim olmak, pişman olmak, düşmanın safına geçmek gibi bir lüksümüz, hakkımız olabilir mi?
Uyumak ne demek ayrıca? Savaşta uyumak ne demek, ne yaparsak uyumuş oluruz?
Uyumak ta ihanetten sayılır mı?
“Düşmanın silahıyla silahlanın” ne demek?
Silah nedir?
Silahlanmak nasıl olur? Silahlanmazsak ne olur?
Düşman için silah, cephane hazırlamazsak, düşmanın söylediği tatlı ninnilere, masallara kulak kabartıp uyur kalırsak ne olur?
Hasılı, savaştan kaçmak nedir, nasıl olur?
Savaş varsa ordu var, farklı farklı birlikler, bölükler var, ordunun komutanı var demektir.
Düşmanla savaş halindeki bir ordunun erleri, neferleri düşman safına geçse hain olurda, içerde düşmanın işini kolaylaştıracak işler yapanlar da hain olur mu olmaz mı?
Mesela ordudaki birliği bozacak işler yapan, ordunun hiyerarşik düzenini, saygı, itaat düzenini, eğitim düzenini, savaş düzenini bozan, düşmanla savaşmak için kullanılacak vaktin, enerjinin tamamını ya da bir kısmını boş yere içerde harcattıran da hainler listesine yazılsa uygun mudur?
Düşman siperlerindeki askerlerle arkadaşlık, dostluk kurup onlara bilgi sızdırmak, onların dostluğunu kazanmak ya da kaybetmemek için onların propagandalarını kendi birliğine taşıyıp moral bozmak, savaşma azmini kırmak ta ihanetten sayılır mı, sayılmalı mı?
Ekonomik savaş, teknolojik savaş, meydan savaşı, medya savaşı, algı savaşı, propaganda savaşı...
Malazgirt Meydan Muharebesinden, İstanbul'un Fethinden, Sina Çölünü aşan Yavuzun ordusundan, Sakarya Meydan Muharebesi gibi yüzlerce savaştan kaçanlar hain olarak nitelendiler, yargılandılar, infaz edildiler…
Medya savaşlarında, algı savaşlarında düşmana teslim olanlar, düşman safına geçenler ne olacak?
Ekonomik savaştan kaçanlara ne diyeceğiz, onların hükmü ne olacak?
Siz, gidin savaşın, biz buradan size dualar göndereceğiz…
“Ama sakın ha mağlup olmayın. Bizden bir şeyler de istemeyin. İşimiz bozulmasın, aşımız soğumasın menüde eksikliğe gitmek zorunda kalmayalım… Sıcak yataklarınızdaki tatlı rüyalarımız acılaşmasın. Ben vatandaşım. Ben sadece oy veririm. Bazen kırk takla attırdıktan sonra vergi veririm, o kadar…! Devletten, hükümetten de oyumun, vergimin karşılığı olarak beni beyler, paşalar, krallar gibi yaşatmasını beklerim. Bir verir on isterim, yüz isterim, bin isterim. Olmazsa kusura bakmayın, beni kim rahat yaşatacaksa, düşman bile olsa onun peşinden giderim” diyen adamların hali ne olacak, bunlara ne ad vereceğiz, bunlar hakkında ne hüküm vereceğiz?
Ebu Hureyre'den:
"(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının."
'Onlar nelerdir ya Resulullah' dediler. Bunun üzerine: "Allah’a şirk koşmak, sihir, (büyü) Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, (haklı olarak kıyılan müstesna) faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak" buyurdu.
(Buhârî, Vasâyâ, Müslim, Îmân)
" السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ قَالُوا يَا رَسُولَ للهِ وَمَا هُنَّ قَالَ: اَلشِّرْكُ بِاللَّهِ وَالسِّحْرُ وَ قَتْلُ النَّفْسِ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إلاَّ بِالْحَقِّ وَأكْلُ الرِّبَا وَأكْلُ مَالِ اْليَتِيمِ وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلاَتِ الْمُؤْمِنَاتِ.. "
بخاري، مسلم
Bu hadisi şerif de bütün hadisler gibi muazzam dersler içeriyor.
Fakat 'savaştan kaçmak' beni yeniden düşündürdü.
Savaştan kaçmak deyince, aklımıza ilk önce Peygamber Efendimiz (sav) zamanında yapılan savaşlar ve bu savaşlardan kaçan, kaçınan sahabe efendilerimiz ve sahabe içinde kamufle olmuş münafıklar geliyor doğal olarak.
Sonraki asırlarda yaşanan savaşları hatırlamaya yöneliyoruz daha sonra.
Selahaddin Eyyubi'nin, Alparslan’ın, Yavuz Sultan Selim Han'ın, Fatih Sultan Mehmed Han'ın giriştiği tarihin akışını değiştiren savaşlara katılan, katılmak istemeyen, kaçan, kaçmaya çalışan, savaşlardan vazgeçirmeye çalışan, moral bozan vb insanları hatırlıyoruz.
Bozgunlarla sonuçlanan savaşlarda bozgunculuk yapan, cepheyi terk eden, saf değiştiren vb. komutanlar, aşiretler, milletler.
Tarih ve sosyoloji yargı mekanizması değil elbette.
Tanımlama, tespit etme, kaydetme ve biraz tahlil etme bilimidir.
Buradan bakıp o günleri, o şartları, o insanları yargılamak niyetinde değilim kesinlikle.
O günkü savaşlar hiç kolay değildi gerçekten.
Savaşa gidiyorum demek aslında doğrudan ölüme gidiyorum demekten başka bir anlam içermiyordu.
Geri dönme ihtimali kesinlikle yüzde elli olmayan bir ölüm kalım mücadelesine gidiyordu her nefer.
Göğüs göğüse çarpışılan savaşlarda her karşılaşmada ölme ihtimali yüzde elli.
Bir meydan muharebesinde kaç düşman askeriyle karşılaşır bir asker?
İlk karşılaştığını yere serdin, ikinciyi serdin, üçüncüyü serdin, dördüncüyü, beşinciyi serdin. Duraksamadan kılıç salladın. Düşman askeri de en az senin kadar cesur, eğitimli, donanımlı…
Hayatta kalma ihtimalini yeniden hesaplayalım.
Nereden geldiği belli olmayan bir okla, mızrakla yaralanma, düşüp ölme ihtimali ne kadar?
Hadi cenk esnasında ölmedin. Yaralanmama ihtimalin ne kadar?
Kolunun, bacağının kopma ve ömür boyu sakat kalma ihtimali ne kadar?
İyileşmeyen yaralardan dolayı sonraki günlerde, çileler çekerek ölmek ihtimali?
Evet böyle bir savaşa davet edildiğinde şahlanıp yürümek her yiğidin harcı değildir.
Bir insan olarak, bir insanı hayata bağlayan her şeyini, tüm sevdiklerini, eşini, çocuklarını, bağını bahçesini, işini, dükkanını, tezgahını, köyünü kasabasını, hayata dair onlarca güzel hayali, planı, projesini hiç düşünmeden ölmeye gitmek istemeyen insanı anlayabilirim…
Benim anlayabildiğim, algılayabildiğim bir hali Allah Resulü (sav)’nün anlamama ihtimali var mıdır?
Üç gün önce, binlerce hayalle, âşık olduğu kızla evlenen gencecik bir delikanlının savaşa gitmek istememesini Allah Resulü (sav) anlayamaz mı?
Haşa..!
Peki buna rağmen savaştan kaçmayı, savaştan kaçınmayı devlet için, millet için ayrımı yapmadan, doğrudan insanı merkeze koyarak helak edici işlerden saymasının bir anlamı olmalı elbette…
Savaştan kaçmanın helak edici işlerden olduğunu bildiren Efendimiz (sav), elbette Rabbimizin bildirmesiyle savaş denen kavramın, Bedir, Uhud, Hendek Savaşları gibi olmadığını, olmayacağını da biliyordu.
Kıyamete dair pek çok haberi ta o gün görüp açıktan ya da dolaylı, imalı ifadelerle haber veriyor, verdiği haberler birer birer ortaya çıkarak Peygamberimizin (sav) Muhamned-ül Emin olduğunu zaman ve hadisat tasdik ediyor.
Savaş kavramının anlamı bugün 1400 yıl öncesinden farklı mıdır?
Öz olarak aynı olsa da, şekil vb. itibariyle farklılaştığı hususlar vardır.
Meydan savaşları ile medya savaşları, şekil olarak, kullanılan silahlar olarak farklılaşabilir belki ama öz olarak aynıdır.
Düşmanın silahıyla silahlanın diye bir emir veriyorsa Peygamber Efendimiz (sav), düşmanın tek bir silahı olmadığını, olmayacağını ve dolayısıyla savaşın tek tip olmayacağını da haber vermiştir, ders vermiştir.
Peş peşe iki 'dünya savaşı' yaşayan, yaşatan devletler, artık savaş taktiklerini, savaş meydanlarını, silahlarını, askerlerini vb. değiştirdiler.
Ekonomik savaş, ticaret savaşları.
Medya savaşları, siyaset savaşları, politik savaşlar, masa başı savaşlar, bilgi savaşları, teknoloji savaşları,
Kalemle, kelamla yapılan söz savaşları, fikir savaşları, ideolojik savaşlar...
Evet, her biri birer savaş.
Savaşanı var, saldıranı var, kaçanı var, yıkılanı, yok olanı var…
Üzüleni var, ezileni var.
Bedenleri sağ bırakılıp imanı, şerefi, haysiyeti, hürriyeti, insanlığı öldürülen, öldürülmeyip esir alınan, sömürülen insanları var, soylar, boylar, nesiller, milletler var, devletler var…
Savaşmaktan kaçındığı için esir olan, sömürülen, maddi manevi tüm varlıkları ayaklar altına alınan milletleri ibretle izlemiyor muyuz?
Savaştan kaçmayan, kaçmadığını düşünen pek çok insan ve gruba sahte, hayali düşmanlar gösterilip, onlarla savaştırmak ta modern çağın en güzel kullandığı kadim savaş taktiklerinden biri…
Karşıdan düşman askeri dört nala saldırırken, aynı siperindeki askerlerin birbiriyle boğuşması, atışması, tartışması gibi… Batılı sömürgeciler saldırırken iç savaşa tutuşan Afrika kabileleri, Arap kabileleri gibi…
Hüküm vermek, karar vermek zor. Çünkü ucu biraz bize de dokunuyor gibi.
İlahi adalet hükmünü vermeden, infaz etmeden uyanmak, tevbe etmek, vatan, millet, din için düşmanla gaza yolunda yürümek, o yolda ölmek nasibolsun inşaallah…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.