İstanbul sivil işgal altında!..
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri’ne ait 55 parçalık donanma 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa açıklarına demirlemesinin ardından İstanbul’un işgali başlamıştı. Ama Londra Konferansı’nda kararlaştırılıncaya kadar, kıyıya asker çıkarılarak, şehir topyekûn işgal edilmemişti.
Bu yıllarda İstanbul çok hareketli bir nüfus yapısına sahipti. Bir taraftan insanlar İstanbul’u terk ederek işgal altında bulunmayan Anadolu şehirlerine göç ederken, diğer taraftan da çok sayıda insan İstanbul’a sığınıyordu. İstanbul’a göç edenler arasında, İstanbul ve halkını en çok etkileyenler, Bolşevik İhtilali’nden kaçan Rus göçmenleri oldu. Bunların toplam sayısı 200 bin civarındaydı.
Rus kadınlarının kılık kıyafetleri İstanbul kadınlarınca benimsendi ve moda haline geldi. İlk kez bu dönemde İstanbullular Ruslardan etkilenerek denize girmeye başladılar. İstanbul’un gece hayatı da işgale rağmen canlandı. Kafe konserler, tiyatro kumpanyaları ve sinemalar bu dönemde yoğun ilgi çekiyordu. Barlar ve pastaneler bu dönemde meyhane ve muhallebiciye alternatif olarak kent hayatına girdi. Tüm bunlar ahlaki bir çözülmeyi de beraberinde getirdi. Bu eğlence yerlerinde çalışan Rus kadınları arasında fuhuş çok yaygınlaştı.
Misak-i Milli sınırlarımızın çizilmesinin ardından Avrupalıların İstanbul’u işgali sona ermiş oldu. Lakin o günden bu güne uzanan ahlaki çöküntü işgali hiçbir zaman İstanbul’u terk etmedi.
Hatta Padişah ile hanedan üyeleri tabiri caizse İstanbul’dan hatta Türkiye den kovulurken, bu ülke ile yakından uzaktan alakası olmayan çeşit çeşit milletlerin üyeleri İstanbul’un en güzel yerlerinde yaşamlarını en güzel şekilde bugünlere kadar devam ettirdiler.
Avrupalıların işgalini fırsat bilerek, İstanbul’a yerleşen sivil işgalcilere son 20 yılda değişik yerlerden çeşitli sebeplerle İstanbul’a yerleşen yeni işgalciler eklendi.
Kim mi bu işgalciler? Yurdumuzun dört bir yanından gelen iman ve vatan sevgisinden noksan devletin kanunlarını tanımayan kişilerden oluşan bu yerli işgalciler kimi zaman sokakta insanları öldürürken, kimi zaman trafikte insanları yaralarken, kimi zaman da bir öğretmene veya savcıya saldırırken karşımıza çıkıyorlar. Kaldırımda yürümeyi bilmeyerek insanlara çarpan, sosyal alanlarda toplum içerisinde yüksek sesle argo şekilde konuşmayı kendilerine misyon edinmiş bu işgalciler şehrin tüm güzelliklerini gölgelemek için ise canla başla çalışıyorlar. Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma anlayışından uzak olanların çok olması haktan yana yaşayanları mağdur etmeye devam ediyor.
Evet, İstanbul işgal altında hem de silahlı bir güçle değil, yardımseverliğimizden faydalanarak kol kanat gerdiğimiz kişiler tarafından işgal atında…
Bu işgalin ardından yaşanan tablo ise çok acı bir duruma geldi.
Komşuluk, güven, dostluk, paylaşmak, itimat ve birlik ile beraberlik nostalji olarak anılır oldu.
Bu güzel paylaşımların yerine; komşu komşuyu tanımama, düşmanlık ve kin artışı, paylaşacak insan bulamama ve güvensizlik geldi.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek Canım İstanbul şiirinde, “Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan, İstanbul” dediği günlerin belki de masal olduğu zannedilecek gelecek kuşaklar tarafından…
Yedi tepe İstanbul’un geceleri artık sümbül kokmuyor ve bülbül kokan Türkçe’ si de artık yok…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.