Cinsel Engellilik ve Ahlak Suikasti
Cumhuriyet tarihimizin unutulmaz aktörleri, bizim hayta kalabalığımız…
Hemen hepsinin ortak özelliği; genç yaşlarına rağmen kendilerini, inandıkları ve/veya sahiplendikleri din, ideoloji, idol ve düşüncelerin oluşturduğu misyon ve vizyona duyarsız kalmamalarıydı. İnandıkları her ne olursa olsun hemen hepsinin toplumsal meselelere karşın siyasal, ekonomik ve toplumsal fikirleri vardı. Önemsedikleri; kiminin memleket, kiminin din, kiminin ekonomi, kiminin eşitlik olmuş ve fakat hepsinin hayata dokunan ve hatta yaşamı kavrayan düşünceleri vardı.
Peki ya şimdi…
Gençler bizlere kızıyor… Eleştirdiğimiz için, ikaz ettiğimiz ve uyardığımız için. Yapma evlat, etme oğul, bir dur be kızım, öyle olmaz çocuğum, şöyle et yavrum… demekten usanmadık mı?
Bizden öncekiler bizim kuşağımızı yorumlayamadı, bizlerde şimdinin kuşağını yorumlayamıyoruz ve bedelini en ağır şekilde ödediğimizin bir çoğumuz farkında dahi değil. Canlı yayın yapan telefonları ile saatlerce vakit geçiren geçlerimizi ve yine milyonlarca video, milyonlarca paylaşıma rahatlıkla ulaşılabildiği; sanal okyanusun azgın derinlikteki köpek balıklarını biliyor muyuz? 12 Eylül bu milletin çocuklarının politik kimlik sahibi olmasını silahla ve kanla ve dahi darbe ile engellemiştir. Fakat asıl darbenin şimdiki çağımıza nasıl musallat olduğunu gelin görmeye çalışalım.
Dinsel ve Düşünsel değerlerimizin tarumar edildiği geçmişten geliyoruz. Millet şuurunun hapsolduğu bu süreç sayesinde kapitalizm, kendine yaşam alanı buldu. Kapitalist değerler bilinçli bir toplum yerine tüketen bir toplum haline çevirdi. Tüketen ve apolitik bir toplum.
Dünyayı vahşi yönetme arzuları ile kirleten aktörler, kapitalizmin sözde nimeti olarak ifade edilen teknoloji ile sadece evlerimize değil, tüm düşünce hayatımıza erişebilir oldu. Sosyal medya, dizi ve film platformları bunlardan sadece birkaçını teşkil ediyor.
Akraba akrabasına “akbaba” olurken…
Komşu komşunun aşına “düşman”gibi bakarken…
Arkadaş arkadaşın “arkasına” dolanırken…
Bundan 20 yıl kadar önce cinsel performans arttırdığı iddiası ile malum ilaç markası servis edildi. Eczanelerdeki kolay satışı ve pahalı fiyatı ile tüketicisi ile buluşurken; Sirkeci civarında el altından karaborsa denen usul ile ciddi anlamda kaçak satışı yapıldı ve pek tabi sahteleri de piyasaya sürüldü.
Sürülmüşte ne olmuş diye bilirsiniz…
Sosyolojik açıdan değerlendirdiğimizde bunun hiçte masum bir ilaç olmadığını dün öngördüğümüz gibi bugün çok daha iyi yorumlayabiliyoruz. Bu aslında bir ilaç değil bir projedir. Sadece ülkemiz için değil COVID gibi dünya genelinde planı yapılmış küresel ölçekli, çok şirketli ve güçlü sermaye yapısına sahip olan toplum ahlakını çökertme projesidir.
Günümüzde merdiven altı binlerce firmanın olduğu gibi yüzlerce personel çalıştıran şirketler ile birçok farklı türde satışa hazırlanmış bu ürünler, çubuk krakere ulaşabileceğimiz kolaylıkta adrese teslim gönderimi yapılır hale geldi. Kimi meraktan, kimi bir arkadaşı için, kimi ergenlik halinin merakı öyle ya da böyle bu sektöre katkı sağlamaktadır. İnsan hormonlarını ve metabolizmasını bozan ilacın müşterileri azımsanamayacak boyutlara ulaşmıştır.
Kapitalizm…
Hedefleri için pusulalı seccadeyi, yanmaz kefeni, cemaatler kurmayı ve hatta din adamları kisvesi ile sözde ahlak ve din satmaktan bile geri durmamaktadır. Apolitik hale dönüşen nesiller; birliktelik, güven, hoşgörü gibi bizi tarih boyu biz yapmış kadim değerlerimizden habersiz ve duyarsız halde dipsiz bir karanlığa doğru itilmektedir. Sadece kapitalist değerlerin temelini oluşturan tatmin ve haz güdüsü ile hareket halinde olan apolitik yeni nesil, ideolojik, dini, kadim ve kutsal hiçbir değeri önemsemediği gibi önem verenlere karşı alaycı ve basitleştirici yaklaşımlar sergiler hale gelmiştir.
Bizim delikanlılarımız vardı. Hürmet ve saygıda kusur etmeyen çocuklarımız vardı. Sümbül kokan İstanbul’un ağabeyleri vardı. Kalabalıklaştıkça kabalaştık. Egzoz dumanları ile kirletirken canım şehri, geleceğin nefesini kestik. Gençlerimizi…
Biz bilmezdik kadın ile kadını ve bilmezdik bir erkeğin bir erkeğe meylini…
Bir ses sanatçısına bile yakıştırmamız sütlü kahveden öteye gitmezdi…
Peki ama şimdi?
LGBT nedir bilmeyen var mı?
Öğretiyorlar… Tüm araçları ve imkanları ile öğretiyorlar…
Dizilerde, Filmlerde, Reklamlarda, Yazılı ve Görsel Medyada, Sosyal Medya ve hatta Oyuncak sektöründe dahi sapkınlığı meşrulaştırmak için asırlar öncesinden bugüne dek planladıklarını bir bir işletiyorlar.
Cinsel Engellilik, sapkınlıkla niçin buluşuyor!
Hayıflanmak yerine bu engelliliğin tedavi ve rehabilitesi için toplum mühendisliği yapılması gerekmektedir. Bu farkındalık ve bilinçlenmenin geleceğimiz için ne kadar elzem olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Cinsel Engellilikle dünyaya gelen yahut yaşamı içinde oluşan travmalar nedeniyle Cinsel Engelliliği oluşan kişilerin, sapkınlığa yönelimini sadece kanun, kurum ve asayiş ile değil, Cumhurbaşkanımızın da ifade etmiş olduğu gibi “mesafeyi doğru belirleyerek” ve nedenlerini kurutarak çözümler oluşturmalıyız. Bireysel farkındalık ve bilinçlenmeye çok daha fazla önem vermeliyiz.
Elbette ki toplum ve toplum ahlakını bozan, sapkınlığı bayraklaştıran her nevi hareket ve eylemler engellenmeli ve cezalandırılmalıdır. Milli şuura kast eden bu dış güçlerin güdümünde dünyayı saran bozukluğa önce fert olarak ve sonra toplumsal bir tedbir almamız gerekir.
Çocuklarımızla, gençlerimizle, nefesimiz ve geleceğimiz düşleri ile…
Daha fazla vakit geçirmeli çok daha fazla önemsemeliyiz. Bize tahammül etmelerinden ziyade bizim tahammül etmemiz gerektiğini ve onları zarardan esirgeyecek ferasete ulaşmamız gerekiyor.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.