Yedi düvele meydan okumak..
Bazı klişelerimiz var.
Dilimizden düşürmediğimiz…
Mesela; "Yedi Düvele Meydan Okumak…" gibi.
Nasıl bir şey ki, bu "meydan okumak"
Hem de "Yedi Düvel'e…"
Bu arada, Yedi Düvel derken de kastedilen bütün dünya/cümle alem/herkes…
Eeee…
Okuduk meydan; hem de Cümle Alem'e…
"Gelin ulan gelin; topunuz birden gelin…" diyerek.
Sonra…
Ya sonrası….
Sanki "Yedi Düvel'in" gemilerle geldiği Çanakkale Boğazındayız,
Sanki Malazgirt Ovasındayız ve karşımızda tüm görünürlük ve somutlukla 200 bin kişilik Diyojen ordusu var ve biz de "Ya Allah Bismillah" deyip atının kuyruğunu bağlayan Alparslan'ız…
Yahu, zaman ne o zaman, zemin ne o zemin.
Yer, ne Malazgirt ovası ve düşman askerleri karşımızda saf saf…
Ne de Çanakkale boğazına saldıran "Akvam-ı Beşer/Yedi Düvel" karşımızda…
Ama galiba biz millet olarak hamaseti çok seviyoruz.
"Kükremek/Şahlanmak/Kuruluş/Yeniden Diriliş" gibi söylemlerle kendi kendimizi gazlamaktan haz alıyoruz.
Bir de dikkatimi çeken, "…Biz üç kıtada at oynatmış, bu dünyayı bir padişaha çok iki padişaha az bulmuş bir ecdadın torunuyuz…" söylemidir.
Evet ecdat öyleymiş, tamam…
Amenna…
Peki bu övüntü bizi de öyle yapıyor; bize de üç kıtada at oynattırıyor mu…
Hani iki kıtada oynatıyoruz; orası doğru. Allah vergisi bir coğrafyamız var ya…
Ama atı alan Üsküdar'ı geçmiş, biz ise tarihsel nostalji ve romantizm avuntusundayız…
Bu geçmişcilik/anı'cılık sadece devlet/millet/yönetimle alakalı da değil.
Birey olarak da böyleyiz.
Birkaç kişi bir aradayken birisi başlar;
"Bu araziler var ya, bu araziler…
Teeee filan yere kadar –hani bugün filanca binanın olduğu yer var ya; oraya kadar- hepsi benimdi.."
Ya da;
"Sen benim bugünkü halime bakma…
Bir zamanlar ali kıran baş kesendim. Söylediğim emir telakki edilir, diktiğim taş yıkılmazdı..
Bir sözümle müdür atar, bir emrimle iş biterdi…" sözlerini öyle çok duyar ve dinleriz ki…
Gelemez/gelemeyiz; bugüne bir türlü…
Görmek istemeyiz; bugünkü sefalet ve acziyetimizi…
Sonuç; sıfır elde var sıfır.
El boş, cep boş, heybe boş, torba boş…
Biz neyiz/kimiz/neciyiz..?
Geçmiş miyiz, gelecek miyiz; yoksa bugünü günden saymayıp, dünü bugüne taşıyan mıyız..!
Geçmişten derslerle, hayal kurabilen miyiz yoksa geçmiş avuntulu bir hayalperest miyiz..!
Nereden gelip nereye gidiyoruz..!
Herkes istikbale giden "yüksek hızlı tren"deyken, Yüksek Hızlı Tren bile yapan biz, maziye giden "kara tren" nostaljisinde miyiz…
Yoksa "Türk'ün Türk'e Propagandasına" devam mı…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
ekrem