Troyalı'ya gittim…
Severdi beni,
Ama kızgındı bana.
Çünkü onu dinlememiş, burnumun dikine gitmiştim.
"Alem puşt,
Herkes dişi saka kuşu; ötmeyi unutmuş, sus-pus/t olmuş…
Sen de biraz sus,
Lütfen biraz us.
Ve uslan…" demişti.
Ama ben?
Hiç işitmemiş, sadece dinler gibi etmiştim!
Fakat dertleşeceğim başka kimsem yoktu,
Bir anda kapısında buldum kendimi.
"Ben geldim" dedim.
"Kör değilim, görebiliyorum" dedi.
Sanki anlamıştı neden geldiğimi.
Darda kaldığımı,
Darlandığımı,
Daracık bir yolda yol aradığımı,
Birilerinin sinir uçlarına bastığımı, battığımı, batırdığımı hissetmiş gibiydi!
Çayı sevdiğimi bilirdi,
Yüzüme bakmadan semavere gitti ve çay doldurmaya başladı.
Sonra oturdu,
Keklik kanı çaydan bir yudum çekip, "bu da geçer yahu" dedi.
"Ne geçer?" dedim.
"Zaman" dedi.
Gözlerini yüzüme dikti ve beni okurcasına devam etti:
"Amanı yoktur zamanın,
Yağla da geçer, balla da geçer,
Ama mutlaka geçer.
Geçer ama seçer; yılanı, çıyanı, hayını…
Bir gergef gibi işler,
Kayıt düşer,
Ve sonra el eder; hoş çakal veya hoşsuzca kal der ve geçip gider…"
"Ama acıtıyor be Troyalı,
Adeta kanırtıyor ve kışkırtıyor" dedim.
Acı acı baktı gözlerime,
Sonra, gözlerini tam karşıdaki tepenin üzerinden batmakta olan ikindi güneşine dikti.
Ve sanki, bindiği zaman treninden bir yıl sonrasına nazar eyler gibi konuşmaya başladı:
"Sana ne,
Senin neyine,
Tanrı mısın sen!
Acıyı, acıtanları, acıyla karılanları,
Bala acı katanı,
Acıyı bal eyleyeni,
O, bilmiyor mu sanıyorsun!
Sen yapacağını yaptın,
Sözlerinle diken oldun,
Ve battın...
Artık yeter; sus.
İçindeki cerahati kendi içinde kus,
Görmüyor musun; hava bir dolu sis ve pus!
Kendini zamana bırak,
Zamana bak,
Zaman gibi ak,
Acı çoksa, acıyorsa, vicdanlar kanıyorsa; zaman kütüğüne bir çivi de sen çak.
Ve bekle;
Gün dönümü olacak,
Yeni bir gün doğacak.
Bugün eskiyecek,
Dünleşecek,
Güneş yeniden kaş-göz edecek.
Unuttunuz galiba,
Ben güneşim, yeni günlere eşim ve ateşim diyecek.
Ve ateşini öyle bir salacak ki;
Acıyı tattıran, acıtan, acı katan, acıyla kanatan ve vicdanları kanırtan kor kor yanacak!
Köz olacak, alev yutacak,
Cerahat akıtacak,
Haram kusacak!
İşte o an, Tanrı'nın iktidarı ele aldığı andır!
Bu an o andır ve emin olasın; çok yakındır!
……………………………….
Neyse!
Yeter söyletme beni!.."
Ama kızgındı bana.
Çünkü onu dinlememiş, burnumun dikine gitmiştim.
"Alem puşt,
Herkes dişi saka kuşu; ötmeyi unutmuş, sus-pus/t olmuş…
Sen de biraz sus,
Lütfen biraz us.
Ve uslan…" demişti.
Ama ben?
Hiç işitmemiş, sadece dinler gibi etmiştim!
Fakat dertleşeceğim başka kimsem yoktu,
Bir anda kapısında buldum kendimi.
"Ben geldim" dedim.
"Kör değilim, görebiliyorum" dedi.
Sanki anlamıştı neden geldiğimi.
Darda kaldığımı,
Darlandığımı,
Daracık bir yolda yol aradığımı,
Birilerinin sinir uçlarına bastığımı, battığımı, batırdığımı hissetmiş gibiydi!
Çayı sevdiğimi bilirdi,
Yüzüme bakmadan semavere gitti ve çay doldurmaya başladı.
Sonra oturdu,
Keklik kanı çaydan bir yudum çekip, "bu da geçer yahu" dedi.
"Ne geçer?" dedim.
"Zaman" dedi.
Gözlerini yüzüme dikti ve beni okurcasına devam etti:
"Amanı yoktur zamanın,
Yağla da geçer, balla da geçer,
Ama mutlaka geçer.
Geçer ama seçer; yılanı, çıyanı, hayını…
Bir gergef gibi işler,
Kayıt düşer,
Ve sonra el eder; hoş çakal veya hoşsuzca kal der ve geçip gider…"
"Ama acıtıyor be Troyalı,
Adeta kanırtıyor ve kışkırtıyor" dedim.
Acı acı baktı gözlerime,
Sonra, gözlerini tam karşıdaki tepenin üzerinden batmakta olan ikindi güneşine dikti.
Ve sanki, bindiği zaman treninden bir yıl sonrasına nazar eyler gibi konuşmaya başladı:
"Sana ne,
Senin neyine,
Tanrı mısın sen!
Acıyı, acıtanları, acıyla karılanları,
Bala acı katanı,
Acıyı bal eyleyeni,
O, bilmiyor mu sanıyorsun!
Sen yapacağını yaptın,
Sözlerinle diken oldun,
Ve battın...
Artık yeter; sus.
İçindeki cerahati kendi içinde kus,
Görmüyor musun; hava bir dolu sis ve pus!
Kendini zamana bırak,
Zamana bak,
Zaman gibi ak,
Acı çoksa, acıyorsa, vicdanlar kanıyorsa; zaman kütüğüne bir çivi de sen çak.
Ve bekle;
Gün dönümü olacak,
Yeni bir gün doğacak.
Bugün eskiyecek,
Dünleşecek,
Güneş yeniden kaş-göz edecek.
Unuttunuz galiba,
Ben güneşim, yeni günlere eşim ve ateşim diyecek.
Ve ateşini öyle bir salacak ki;
Acıyı tattıran, acıtan, acı katan, acıyla kanatan ve vicdanları kanırtan kor kor yanacak!
Köz olacak, alev yutacak,
Cerahat akıtacak,
Haram kusacak!
İşte o an, Tanrı'nın iktidarı ele aldığı andır!
Bu an o andır ve emin olasın; çok yakındır!
……………………………….
Neyse!
Yeter söyletme beni!.."
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
M.Beyaz