Tatlı su Müslümanlığı…
İşlerine öyle gelir çünkü…
Çalışmak, ilim-bilim sahibi olmak,
Tanrı'nın verdiği aklı kullanmak,
Yani düşünmek, değerlendirmek ve akıl etmek meşakkatli iş,
Zor gelir, zorlarına gider.
En temel yaklaşımları komplo teorileri kurmak, gizem oluşturmak ve düşman yaratmaktır!
Çalışmazlar sadece konuşurlar.
"Bu Amerikalılar, bu Batılılar, bu Kafirler" diye başlarlar söze…
"Gelişmemizi istemiyorlar,
İçimize kadar girmişler,
Türkiye veya Türkler İslam'ın son kalesi, tüm Müslümanların gözünü diktiği ve umut ettiği coğrafya olduğu için hedefte biz varız" diye devam ederler!
Hatta "belimiz doğrulmasın diye, uzaydan gönderilen titanyum çubuklarla depremi tetiklediler ve bu felaketi yaşattılar" dediler.
Bununla da kalmaz;
"Artık Müslümanlar oyunda figüran değil oyun kurar hale gelmişti; illa bir şey yapacaklardı ve maalesef yaptılar" diye, hava atmacı mağduru oynamaktan da geri durmazlar.
Yani deprem de dahil, başımıza gelen her şeyin sebebi Batı-Amerika ve kafirlerdir!
Ama bir diğer yandan da;
"Bu depremle Tanrı bizi tedip ediyor,
Azmışız ki, şefkat tokadı atıyor,
Uyarıyor, ikaz ediyor,
Ettiklerimizin bedelini ödüyoruz" demekle kalmaz;
"Bizler kaza ve kadere iman etmiş insanlarız,
Allah'tan gelene can kurban,
Kader planı böyleymiş,
O'ndan geldik ve yine O'na gideceğiz" demeyi de ihmal etmezler!
Yani deprem de dahil, başımıza gelen her şey Allah'tandır ve sebebi Tanrı'dır.
Ama bir karar ver be kardeşim,
Tanrı'dan mı geldi yoksa kafirler mi yaptı!
İkisini de söyleyen sensin; hangisine inanalım!
Burada bir çelişki var,
Din mi çelişkide yoksa senin din algın mı!
Bu tür insanları ve sergiledikleri tavrı tarifleyecek olursak;
"Riyakar muhafazakarlık ve takiyyeci Müslümanlık" cuk oturur!
Bu türler,
Sıva yılanı gibidirler ve tatlı sularda Müslümanlık yapmayı severler,
Bunların düşünme yetileri yoktur; başkasının düşüncesine ve kulağına çalan duyumlara iman ederler,
Allah'ın Kitabını okurlar ama anlamazlar, anlamak istemezler hatta gerek görmezler; anlatan başka birinin ezberciliğini severler,
Muti ve tabi olmanın kolaylığı içindedirler; Tanrı ile doğrudan iletişimi sevmezler. Kul ile Allah arasına insanüstü gördükleri veya öyle görmek istedikleri insanları sokarlar,
Birisi zulme maruz kaldığında, "vardır bir hikmeti, her şerde bir hayır vardır" derler ve sadece koyun gibi bakarlar,
Korkunç ve körü körüne bir teslimiyeti mübarekiyet ve dinin emri telakki ederler.
Yazın çocuğunu camiye kursa gönderir,
Çocuk gelir ve hoca beni dövdü deyince;
"Sus, dövdüyse bir esprisi vardır,
Hocanın vurduğu yerde gül biter" derler.
Çocuğu dövmeye, kadını ikincil görmeye, kul hakkı yemeye imanî-kitabî-uhrevî kılıf uydurmakta ve icazet bulmakta üzerlerine yoktur.
Akılsız başı, başkasının düşüncesi ve sadece duyumsal din bilgisiyle Allame-i cihan kesilip; cennet-cehennem, günah-sevap, helal-haram terazisi taşımaktan da geri durmazlar ve Tanrı temsilcisi gibi davranmayı kendilerine hak görürler.
Bu türlerin siyaset algısı da, kula kul olmacı ve tapınmacıdır.
Kendi partisine oy vermek dinin ve imanın gereğidir.
Seçimi savaş/cihat, kazanmayı ise dinin zaferi görürler.
İşlerine geldiği için bu konuda gelenekle dini iç içe ederler;
"Dere geçerken at değiştirilmez,
Yürüyen atın başına vurulmaz…" gibi söz ve özdeyişlerle süsleyip; siyasetlerine hizmet edecek ayet ve hadisleri delil gösterirler.
Sonra bir de, Arapça-Osmanlıca soslu "hayr-ı kesir için şerr-i kalil kabul edilir" gibi, kimsenin anlamayacağı bir cümle kurulur ki; işlem tastamamdır!
Bizim tatlı su Müslümanı, tüm bunları neden yapar derseniz,
Tek amaçları vardır:
Muktedir kalmak,
Gücü kaybetmemek,
İtaat duygusunu tatmin etmek ve düşüncesiz beynini, ezik kişiliğini, bağımlılaşmış tebalığını fark etmekten uzak kalmak!
Çünkü bu türler, iktidar imkanlarından istifade etmeye bayılırlar,
Bunu, yücelmek ve yüce amaçlara hizmet etmek olarak görürler,
Kamusal kayırmacılık kendi lehine ise hak, başkası için olursa kul hakkını gasp sayılır,
Ona partisinin hırsızlığını, yolsuzluğunu, haksızlığını gözüne sokarcasına anlatsan; kılıf yine hazırdır.
Kısık sesle anlatmaya başlar;
"Dinde yayan imanda piyade ve alnı secdeye gelmeyen Ehl-i dünya mı yönetsin bizi,
Devletin imkanlarından onlar mı istifade etsin…" diye savunma oluşturur.
Bu türlere çelişkilerini, riyakarlıklarını, tez ve iddialarının dinde yeri olmadığını iki kere iki dört edercesine ispat etsen de; inanmazlar sana!
"Tamam, öyle olabilir ama yine de öyle değildir" demekten geri durmazlar.
Çünkü bunlar, üretilmiş bir düşünceye ve mürşitsel bir duyuma iman ettikleri,
Ve birilerinin düşüncesini yüceleştirip, kutsallaştırıp, ilahileştirdikleri için "evet, ben yanlış biliyormuşum. Doğrusu böyleymiş" demeyi imanını kaybetmek olarak görürler!
Böyle olunca,
Dini siyasallaştırmak, siyaseti de dinselleştirmek bu türlerin karakteristiği haline gelir.
Kendi savundukları partiye oy vermeyi dinin gereği, başka partiyi tercih etmeyi ise dinden uzaklaşma olarak lanse ederler.
Bu yaklaşımlarını ve düşünmesiz inançlarını "cami, namaz, ezan, başörtüsü vb. gibi" dinsel motif ve ritüellerle süslemekten de geri durmazlar.
Tatlı Su Müslümanlığı ve Riyakâr Muhafazakarlık böyle bir şeydir işte…
AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin
Genelde eleştirmiş ve siyaset tarzına olumsuz bakmışımdır.
Ama arkadaş,
Hanımefendi haykırıyor;
"Tehdit ediliyorum,
Artık yoruldum" diyor!
Neden?
Ana amacı, "Kadına karşı şiddeti önlemek" olan kanunu savunduğu için…
Yani kadına haksızlığa karşı çıktığı için!..
Tehdit edenler kim?
Riyakar muhafazakarlar ve tatlı su Müslümanları.
Bunu ne adına yapıyorlar?
Din adına.
Hangi din?
Allah'ın gönderdiği ve Peygamberimizin tebliğ ettiği din olmadığı aşikar!
Utanın ulan utanın!
Bir kadını,
Hem de kendi mahallenizden bir kadını,
Hak konuştuğu, hakikati söylediği ve cinsiyetçiliğe karşı çıktığı için linç etmeye kalkıyorsunuz!
Pardon ama sizin lehçede, konsept dininizde, ahkam kesen imanınızda kadın nedir, yeri neresidir ve lütfettiğiniz hakları nelerdir!..
Madem, sizde kadının adı yok,
Söz söyleme hakkı hiç yok,
Bari onu da söyleyin de; tamam olsun!
Halil Cibran der ki:
Ey Kavmim...
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.
Gündüzleri Maria Magdelena'yı fahişe diye taşlar, geceleri koynuna girmeye çalışırsın…
Çalışmak, ilim-bilim sahibi olmak,
Tanrı'nın verdiği aklı kullanmak,
Yani düşünmek, değerlendirmek ve akıl etmek meşakkatli iş,
Zor gelir, zorlarına gider.
En temel yaklaşımları komplo teorileri kurmak, gizem oluşturmak ve düşman yaratmaktır!
Çalışmazlar sadece konuşurlar.
"Bu Amerikalılar, bu Batılılar, bu Kafirler" diye başlarlar söze…
"Gelişmemizi istemiyorlar,
İçimize kadar girmişler,
Türkiye veya Türkler İslam'ın son kalesi, tüm Müslümanların gözünü diktiği ve umut ettiği coğrafya olduğu için hedefte biz varız" diye devam ederler!
Hatta "belimiz doğrulmasın diye, uzaydan gönderilen titanyum çubuklarla depremi tetiklediler ve bu felaketi yaşattılar" dediler.
Bununla da kalmaz;
"Artık Müslümanlar oyunda figüran değil oyun kurar hale gelmişti; illa bir şey yapacaklardı ve maalesef yaptılar" diye, hava atmacı mağduru oynamaktan da geri durmazlar.
Yani deprem de dahil, başımıza gelen her şeyin sebebi Batı-Amerika ve kafirlerdir!
Ama bir diğer yandan da;
"Bu depremle Tanrı bizi tedip ediyor,
Azmışız ki, şefkat tokadı atıyor,
Uyarıyor, ikaz ediyor,
Ettiklerimizin bedelini ödüyoruz" demekle kalmaz;
"Bizler kaza ve kadere iman etmiş insanlarız,
Allah'tan gelene can kurban,
Kader planı böyleymiş,
O'ndan geldik ve yine O'na gideceğiz" demeyi de ihmal etmezler!
Yani deprem de dahil, başımıza gelen her şey Allah'tandır ve sebebi Tanrı'dır.
Ama bir karar ver be kardeşim,
Tanrı'dan mı geldi yoksa kafirler mi yaptı!
İkisini de söyleyen sensin; hangisine inanalım!
Burada bir çelişki var,
Din mi çelişkide yoksa senin din algın mı!
Bu tür insanları ve sergiledikleri tavrı tarifleyecek olursak;
"Riyakar muhafazakarlık ve takiyyeci Müslümanlık" cuk oturur!
Bu türler,
Sıva yılanı gibidirler ve tatlı sularda Müslümanlık yapmayı severler,
Bunların düşünme yetileri yoktur; başkasının düşüncesine ve kulağına çalan duyumlara iman ederler,
Allah'ın Kitabını okurlar ama anlamazlar, anlamak istemezler hatta gerek görmezler; anlatan başka birinin ezberciliğini severler,
Muti ve tabi olmanın kolaylığı içindedirler; Tanrı ile doğrudan iletişimi sevmezler. Kul ile Allah arasına insanüstü gördükleri veya öyle görmek istedikleri insanları sokarlar,
Birisi zulme maruz kaldığında, "vardır bir hikmeti, her şerde bir hayır vardır" derler ve sadece koyun gibi bakarlar,
Korkunç ve körü körüne bir teslimiyeti mübarekiyet ve dinin emri telakki ederler.
Yazın çocuğunu camiye kursa gönderir,
Çocuk gelir ve hoca beni dövdü deyince;
"Sus, dövdüyse bir esprisi vardır,
Hocanın vurduğu yerde gül biter" derler.
Çocuğu dövmeye, kadını ikincil görmeye, kul hakkı yemeye imanî-kitabî-uhrevî kılıf uydurmakta ve icazet bulmakta üzerlerine yoktur.
Akılsız başı, başkasının düşüncesi ve sadece duyumsal din bilgisiyle Allame-i cihan kesilip; cennet-cehennem, günah-sevap, helal-haram terazisi taşımaktan da geri durmazlar ve Tanrı temsilcisi gibi davranmayı kendilerine hak görürler.
Bu türlerin siyaset algısı da, kula kul olmacı ve tapınmacıdır.
Kendi partisine oy vermek dinin ve imanın gereğidir.
Seçimi savaş/cihat, kazanmayı ise dinin zaferi görürler.
İşlerine geldiği için bu konuda gelenekle dini iç içe ederler;
"Dere geçerken at değiştirilmez,
Yürüyen atın başına vurulmaz…" gibi söz ve özdeyişlerle süsleyip; siyasetlerine hizmet edecek ayet ve hadisleri delil gösterirler.
Sonra bir de, Arapça-Osmanlıca soslu "hayr-ı kesir için şerr-i kalil kabul edilir" gibi, kimsenin anlamayacağı bir cümle kurulur ki; işlem tastamamdır!
Bizim tatlı su Müslümanı, tüm bunları neden yapar derseniz,
Tek amaçları vardır:
Muktedir kalmak,
Gücü kaybetmemek,
İtaat duygusunu tatmin etmek ve düşüncesiz beynini, ezik kişiliğini, bağımlılaşmış tebalığını fark etmekten uzak kalmak!
Çünkü bu türler, iktidar imkanlarından istifade etmeye bayılırlar,
Bunu, yücelmek ve yüce amaçlara hizmet etmek olarak görürler,
Kamusal kayırmacılık kendi lehine ise hak, başkası için olursa kul hakkını gasp sayılır,
Ona partisinin hırsızlığını, yolsuzluğunu, haksızlığını gözüne sokarcasına anlatsan; kılıf yine hazırdır.
Kısık sesle anlatmaya başlar;
"Dinde yayan imanda piyade ve alnı secdeye gelmeyen Ehl-i dünya mı yönetsin bizi,
Devletin imkanlarından onlar mı istifade etsin…" diye savunma oluşturur.
Bu türlere çelişkilerini, riyakarlıklarını, tez ve iddialarının dinde yeri olmadığını iki kere iki dört edercesine ispat etsen de; inanmazlar sana!
"Tamam, öyle olabilir ama yine de öyle değildir" demekten geri durmazlar.
Çünkü bunlar, üretilmiş bir düşünceye ve mürşitsel bir duyuma iman ettikleri,
Ve birilerinin düşüncesini yüceleştirip, kutsallaştırıp, ilahileştirdikleri için "evet, ben yanlış biliyormuşum. Doğrusu böyleymiş" demeyi imanını kaybetmek olarak görürler!
Böyle olunca,
Dini siyasallaştırmak, siyaseti de dinselleştirmek bu türlerin karakteristiği haline gelir.
Kendi savundukları partiye oy vermeyi dinin gereği, başka partiyi tercih etmeyi ise dinden uzaklaşma olarak lanse ederler.
Bu yaklaşımlarını ve düşünmesiz inançlarını "cami, namaz, ezan, başörtüsü vb. gibi" dinsel motif ve ritüellerle süslemekten de geri durmazlar.
Tatlı Su Müslümanlığı ve Riyakâr Muhafazakarlık böyle bir şeydir işte…
AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin
Genelde eleştirmiş ve siyaset tarzına olumsuz bakmışımdır.
Ama arkadaş,
Hanımefendi haykırıyor;
"Tehdit ediliyorum,
Artık yoruldum" diyor!
Neden?
Ana amacı, "Kadına karşı şiddeti önlemek" olan kanunu savunduğu için…
Yani kadına haksızlığa karşı çıktığı için!..
Tehdit edenler kim?
Riyakar muhafazakarlar ve tatlı su Müslümanları.
Bunu ne adına yapıyorlar?
Din adına.
Hangi din?
Allah'ın gönderdiği ve Peygamberimizin tebliğ ettiği din olmadığı aşikar!
Utanın ulan utanın!
Bir kadını,
Hem de kendi mahallenizden bir kadını,
Hak konuştuğu, hakikati söylediği ve cinsiyetçiliğe karşı çıktığı için linç etmeye kalkıyorsunuz!
Pardon ama sizin lehçede, konsept dininizde, ahkam kesen imanınızda kadın nedir, yeri neresidir ve lütfettiğiniz hakları nelerdir!..
Madem, sizde kadının adı yok,
Söz söyleme hakkı hiç yok,
Bari onu da söyleyin de; tamam olsun!
Halil Cibran der ki:
Ey Kavmim...
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.
Gündüzleri Maria Magdelena'yı fahişe diye taşlar, geceleri koynuna girmeye çalışırsın…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Utku
Bega