Suyun akışına kim karar veriyor?

Suyun akışına kim karar veriyor?

“Sözün bittiği noktadayız,
Artık bıçak kemiğe dayandı,
Bugünleri de mi görecektik…”

Bugünlerde bu sözleri çok işitir oldum.
Doğrusu, böylesi anlatımlar bana çok garip geliyor.
Çünkü daha önceleri de bu sözü çok işittik ama “sözün bittiği nokta” denilen nokta hiç bitmedi nedense…
Hep bir yenisi ve beteri geldi…
Ne kemikmiş be arkadaş,
Ne bıçak köreldi, ne kemik yerini şaştı ve ne de ahali bıçağı kemiğe dayandırmaktan vazgeçti…
Bugünleri görmeyip de hangi günleri görecektik peki.
Dün bitti, yarın gelmedi,
Görüp göreceğimiz tek gün; bugün ve bugünler…
Hele durun,
Gelmemiş yarınlarda öyle “bugünler” çıkacak ki; öyle böyle değil,
Tillahınız şaşar…
Buradan hareketle,
Ve söylemsel kaçış rampası gibi olan bu özdeyişler nedeniyle Türkçe’ye muhabbetim bir kat daha artıyor.
Acaba bu söyleyişler olmasa ne yapardık ki…
Sadede gelirsek;
Bence de turpun büyüğü heybede,
Ve önümüzdeki günlerde olacakları görünce “sözün bittiği nokta”nın bitmediğini yaşayarak göreceğiz!

************

Siyaset Oyunu
“Sövdüğü partiye geçti,
Milletin yüzüne nasıl bakacak,
Menfaati ve gücü seçti…”

Bunları ne zaman işitiyoruz?
Bir milletvekili partisinden istifa edip başka partiye geçerken…
Böyle anlarda,
Söylenen sözler bana hem komik, hem trajikomik geliyor.
Eleştiriler dizi veya filmleri hatırlatıyor.
Sevilen veya nefret edilen karakterler olur ya; aynen onun gibi…
Kurtlar Vadisi vardı,
Polat Alemdar’ın hasmı olan her karakter kötü idi,
Ama o kötü karakter Alemdar Polat’ın safına geçince bir anda sempatikleşir ve sevilmeye başlanırdı.
Garibim Erol Taş,
Kötü rollerde oynadığı için ne dayaklar yemişti…
Siyaset ve siyasetçilere dair eleştiriler de aynen bunun gibi…
Siyasetin bir oyun olduğunu,
Siyaseti, siyasetçinin bile yönlendirmediğini,
Seçim sonuçlarının seçmene bırakılmayacak kadar önemli görüldüğü gerçeğini inat ve ısrar reddediyoruz.
Yani?
Yani “halkın iradesi” denilen illüzyona kapılıp gidiyoruz.
Ama bir gerçek var;
Siyasetin de üstünde bir siyaset olduğuna dair…
Nedir?
“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer,
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer...
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir,
Kimin kimi yiyeceğine "Suyun akışı" karar verir...”
Peki, suyun akışına kim karar verir?
İşte doğru soru bu…
Doğru cevabı tam söyleyemesem de, kararı balıklar ve karıncaların vermediği kesin…
Ama su varsa, bir de su başı vardır,
Su başı var ise, kesinlikle orada suyun akışını belirleyen seçilmişler de vardır.
Aksi ise muhaldir…

*************

Yangın ve Sorumlu Kim?
Turizm Bakanlığı mı,
İçişleri Bakanlığı mı,
Yoksa Bolu Belediyesi mi?
“Yakan top” oynar gibi, tarafların ikisi Bolu Belediyesini ortaya almış ha babam, de babam atıyorlar.
Kısaca,
Ben değilim o,
Ben değilim onlar,
Ben değilim uzaylılar kabilinden, sorumluluk atma sorumsuzluğu ile karşı karşıyayız.
Yahu,
Yangın denilen musibet yeni ortaya çıkmadı ki,
Değişen ve gelişen teknoloji gibi yeni nesil bir vaka da değil.
Yangın, tarihin en eski musibeti…
Size söyleyeyim;
Osmanlı Devleti döneminde olsaydık,
Bu otel de bir han olsa ve yangın çıkmış olsaydı,
Yemin ediyorum bu kadar yetki karmaşası ve sorumlu arama tartışması yapılmazdı!
Yahu!
Sayın Turizm Bakanı,
Lütfen yapma-etme!
Bakanı olduğu bakanlığın adı “Turizm Bakanlığı”…
İşletmelere “Turizm Belgesi” veren en üst yetkili kurum…
Üstelik yanan otelin girişine asılan tabelada “Turizm Bakanlığının Denetimindedir” yazıyor.
CNN Türk Kanalı,
Turizm Bakanı Ahmet Hakan’la konuşuyor.
Kulağım Bakan’da, gözlerim Ahmet Hakan’da…
Ahmet Hakan’ın beden dili ve mimikleri adeta şöyle diyor:
“Yahu Sayın Bakan!
Söylediklerine kendin inanıyor musun,
Ben hiç ikna olmadım.
Böyleyken, sana neyi sorsam, neyi sormasam; ben dahi şaştım!..”

Yeniden soralım;
Facianın sorumlusu kim?
Boşverrrrr…
Burası Türkiye; sorumlu bulmaktan veya olayı unutturmaktan daha kolay ne var ki…

********

Gezi Olayları ve İskilipli Atıf Hoca
Gezi Olaylarının üzerinden 12 yıl geçti.
Ama bir anda yeniden gündeme gelmeye başladı.
Ayşe Barım isimli birisi…
Menajermiş,
Dizi ve film sektörünü domine eden bir tekel oluşturmuş.
Öyle başladı,
Ama iş, bir anda Gezi Olayları ile ilgili soruşturmaya dönüştü.
Bu durum, aklıma İskilipli Atıf Hoca olayını getirdi.
O da kim derseniz; Türk Muhafazakarları için önemli tarihsel bir şahsiyet…
Diyanet Ansiklopedisi müderris, alim ve yazar olarak tanımlar.
“Şark Mukallitliği; Şapka” isimli bir kitapçık yazmış.
Takriben bir veya bir buçuk yıl sonra,
Kasım 1925’de Şapka Kanunu çıkartılmış.
Ve tabi,  bu kanuna karşı ahalide muhalefet ve mukavemet oluşmuş.
Dönemin yetkilileri de “senin yazdığın bu kitap halkı isyana teşvik etti” diyerek İskilipli’yi tutuklamışlar.
Adam “Yahu, ben bu kitabı Şapka Kanunundan bir-iki yıl önce yazdım. Halkı nasıl isyana teşvik etmiş olabilirim” diye feryat etmiş ama nafile;
İskilipli’yi asmışlar…
Tıpkı, ırmakta kendisinden aşağıda su içen kuzuyu, “suyumu bulandırıyorsun” diyerek, yemek isteyen kurdun hikayesi gibi…

******************

Sözün En Karası
Bolu Belediye Başkanı:
“…Sayın Erdoğan damadını niye bakan yaptıysa, ben de dayı oğlunu o yüzden başkan yardımcısı yaptım…”
Şimdi anladınız mı; ülke olarak neden burnumuzun boktan kurtulamadığını ve yakın zamanda da kurtulamayacağını…
Tencere dibin kara,
Seninki benden kara…
Bakara Suresi, Ayet 148:
“Her milletin yöneldiği bir kıblesi vardır. Siz, hep hayırlı işler yapmada birbirinizle yarışın!..”
Olanlara olmayanlara, yapılanlara yapılmayanlara, söylenenlere söylenmeyenlere bakınca maalesef tablo şu:
Kıblemiz şaşmış olmalı ki; kötülükte yarışır hale geldik…

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet