Soğan deyip geçmeyin.
Önemsizleştirmeyin…
Soğan ağlatır,
Hatta insanın anasını ağlatır…
Nerede?
Mutfakta.
O halde neymiş?
Bir şey mutfağı ilgilendiriyorsa, asıl mesele o şeymiş!
Peki, asıl mesela neymiş?
Tencereymiş,
Tencerenin boşalması, boş kalması, kaynamaması,
Kaynasa da pahalıya patlamasıymış!

Gelin, basit bir soru soralım;
Herhangi bir yemeği yapmak için mutfağın olmazsa olmazları neler?
Ekmek (Vazgeçilmezliğini tarife gerek yok),
Yağ (Yemeğin olmazsa olmazı),
Salça (Pek çok yemeğin olmazsa olmazı),
Soğan (Hemen her yemekte kullanılır),
Patates (Pek çok yemeğe katılır, pek çok yemekle sunulur veya doğrudan yemeği yapılır),
Bunlarla insan doyabilir mı?
Evet doyar; başka hiçbir şey olmasa bile, bir menemen yapar, "elhamdülillah, bugün de doyduk" der ve şükreder.
Aksi ise, "kaynayan tencere-doyan mide-şükreden dil" zincirinde kırılmaya yol açar.
Atasözünden hareketle;
Aç ayı ne yapmazmış?
Oynamazmış…
İbn-i Haldun ve Abraham Maslow diye iki adam var.
Biri Müslüman biri Yahudi.
Teorileri tüm dünyada okunan ve biri sosyolojinin öncülerinden, birisi de psikolog olan bu iki insan, bireylerin "ihtiyaçlar hiyerarşisi" üzerine çalışmışlar.
Ve demişler ki;
"Yemek-içmek-uyumak gibi fizyolojik ihtiyaçlar her şeyden önce gelir!
Bu durum, hemen herkesi ve her kesimi kapsar.
Bu ihtiyaçlar karşılandıktan sonra ancak diğer ihtiyaçlar gündeme gelmeye başlar."
Yani neymiş?
Tenceresi kaynamayan, doyamayan ve karnı guruldayan insan başka bir şey düşünemezmiş!

İktidar teorisyenlerinden ve bir dönem Erdoğan'ın konuşma metni yazarı, eski AKP milletvekili Aydın Ünal diyor ki;
"Tencere Mühim,
Türkiye'nin, dünyada ilk SİHA gemisini inşa etmesi müthiş bir olay ama seçimin kaderini belirleyecek olan tenceredir."
Peki Erdoğan ne diyor?
"Bu ülkede ne soğan, ne patates, ne salatalık derdi var; dert olan ne varsa biz onları çözdük zaten…"
Bu cümleden hareketle;
Erdoğan'ın, soğan-patates sorununu,
Yani tencerenin önemini önemsemediğini ve dert olarak görmediğini söyleyebilirsiniz.
Ama ben tam tersini düşünüyor,
Ve, "dertleri çözdük" derken, aslında "çözemedik" itirafı olarak okuyorum!
Birileri "sorun var" diye bağırırken, çözüm makamındakiler "sorun yok" deme ihtiyacı hissediyorsa; kesinlikle "sorun var" demektir!

Bakınız;
Soğanı TOGG otomobiliyle,
Sarımsağı SİHA gemisiyle,
Patatesi İMECE uydusuyla kıyaslamaları,
Ve Erdoğan'ın, her konuşmasında "soğan ve patatesde sorun yok" deme gereği hissetmesi; aslında, sorun ettiklerinin en büyük işaretidir!
Peki,
İktidar sorun görmediği bu sorunu çözebilir mi?
AKP'li Aydın Ünal; "henüz vakit var" diyerek hala ümitli…
Öyle mi?
Belki biliyor belki sadece duymuşsunuzdur;
İktidar, epeydir "nadir toprak elementi bulduk" deyip duruyor,
Ne hikmetse, seçim yaklaştıkça da bu keşifler çok artmaya başladı!
Seçime birkaç gün kala, Tarım Bakanı da çıkıp;
"Niğde ve Ankara'da milyonlarca tonluk soğan ve patates rezervi bulduk" derse şaşırmam…
Bunu da yiyen olur mu?
Soğanı 25-30 liraya alan ama iktidarın "sorun yok" sözünü yiyen oluyorsa; bunu da yiyen olur!
İktidarı kazandırmaya yeter mi peki?
Bence yetmez ve yetmeyecek!
Bu iktidar, uzaya uydu gönderdik diye övünürken,
Soğan-sarımsak ve patatesin bir sandık darbesiyle düşürdüğü, iktidar olacak gibi görünüyor!

**********

Maliye Bakanı Nebati'den Kılıçdaroğlu'na:
"…Milletimizin zekâsını, ferasetini küçümsemeye kimsenin gücü yetmez."
Kim demiş kim demiş?
"Heterodoks" derken bile zorlanan eklektik ekonomist,
Koyun eti uzmanı, gastronom ve gurme Nebati söylemiş!
"Zeka ve feraset" gibi, zeka ve feraset gerektiren iki kelimeyi, hem de yan yana Nebati'den duymak gülesimi getirdi!

*************

İktidarın bir bakanı demiş ki:
"Kılıçdaroğlu Alevi olduğunu neden şimdi söylüyor…"
Ne yapacaktı!..
Sana mı sormalıydı muhterem!
Söylemek yasak da, haberimiz mi yok yoksa…
Ben susayım en iyisi; Arif Nihat Asya cevap versin:
"Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün,
Olmazları olmuş sayacaklar bir gün,
Onlar bu vehimle ellerinden gelse;
Rüyalara sansür koyacaklar bir gün..."

************

Cumhurbaşkanı Erdoğan:
"Faizi düşüreceğiz dedik ve düşürdük. Ne oldu? Battık mı?.."
Ekonomist olan sizsiniz efendim,
Siz söyleyin; battık mı?
Veya batmamış halimiz buysa; batmış olmak için daha ne kadar kötü olmamız lazım?

İbretlik Halimiz-1
Erdoğan:
Muhalefet ne diyor gelince Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kaldıracaklarmış.
Cemaat:
Yuh yuh…
Erdoğan:
Yuh yetmez. Bunlar seçimlerde siyasi mevta olacak.
Onun için 14 Mayıs bunların sonu olmalı…

Diyaneti kaldıracağız diyen var mı?
Yok…
Ama bunun bir önemi de yok,
Erdoğan öyle diyorsa öyledir!
Daha acısı; bunların söylendiği yer neresi biliyor musunuz?
Tanrı'nın mabedi, Sultanahmet Camisi!..
Eminim, Sultan Ahmet bile caminin açılışında bu kadar siyaset konuşmamıştır!

İbretlik Halimiz-2
Yer Ayasofya,
Bayram Namazı çıkışı çikolata ikram ediliyor.
Erdoğan gazeteciye diyor:
"Kız, gel gel, bunu her yerde bulamazsın…"

Çok mu pahalı efendim!
Doğru ya; o "kız" Yunanistan vatandaşı ve ülkesi batık halde!
Her yerde nasıl bulacak bu çikolatayı, değil mi..
Ah bilinçaltı ah…
Böyledir işte; fırtlayıverir…

***********

Yine Nebati, hep Nebati, daima Nebati
Engin zeka ve yüksek ferasetiyle demiş ki:
"Onlar soğan cücüğüyle, biz nükleer santralin yakıtıyla uğraşacağız.
Bizim zihin dünyamız böyle çalışıyor, onların zihin dünyası da öyle."
Allah Allahhh…
Zihin dünyasını da bilirmiş…
Bilmekle de kalmazmış; nasıl çalıştığını da söylermiş!
Sayın Nebati,
Tamam kabul; bizim zihin dünyamız soğan cücüğüyle çalışıyor,
Peki, seninki nükleer yakıtıyla mı çalışıyor?
Bu arada,
"Soğanın cücüğü" ile uğraştığımız için bizi küçümsüyorsun ama daha dün, koyun etinin faziletlerinden dem vuran kimdi!
Z Kuşağı jargonuyla;
N'aber Kanka…

**********

En Acı, Acıtıcı ve Vicdan Sahibi Herkesi Ağlatıcı Söz
Bayramın ilk günü depremde kaybettiklerinin başında dua eden Adıyaman'lı depremzede Amca:
"Seçim gelmiş bana ne!
Mahşerde bile onları affetmeyeceğim…"
Yorum mu?
Yok!..
Bu sözün üstüne yorum yapmak; ne hakkımdır ne de haddimedir!..

**********

Kutla Ankara
Sen bayram kutla!..
Adıyaman yaralı, Maraş tabuttayken,
Malatya kederde, Hatay yerleyeksan iken,
Millete matem düşmüş,
Yapayalnız depremzede eninler içindeyken,
Ateş; düştüğü yerden taşıp,
Suyu bile yakarken,
Kuşlar bile kaçışmış, denizler dağ-dar iken;
Sen,
Ey yüzü kararmış, ruhu taşlaşmış, insanlığı unutmuş kent!
Vatan arazi olmuş, gördüğün tek şey; cent!
Sakın utanma; durmak yok yola devam et,
Bayram kutla; vicdanı çuvala sokan başkent!
Güya, milletin ümidiydin,
Her musibette yetişir,
Felakete engel olmak "bizim işimiz",
"AFAD'ımız, Kızılay'ımız var" derdin!
Sadece başkent değil,
Umuda inancın da baş kentiydin!..
Ama sen!..
Sen ne yapıyorsun Ankara!
AFAD'tın kanatmış; yaraya yara katmış,
Kızılay'ın çadır satmış,
Halkının böğrüne hançer saplanmış;
"Üzüldük" diyorsun; tuz basıyorsun!
Tuzun bile kokuşmuş,
Görmekten kaçıyorsun!
Kör kör bakıyor,
Alemi aptal sanıyorsun!
Sen,
Seçim derdine düşmüş,
Halkını unutansın,
Oyunda oynaştasın!
Mağduru silip atan,
Felaketi yaratan,
Enkaz küllerinden zafer tasarlayansın!
Kötüsün, çok kötüsün; cehennemin dibisin!
Kibirdesin, nefsinesin, bencillikte zirvesin!
Merhameti tükenmiş,
Taşı bile simsiyah; zapzalim bir şehirsin!
Kararmış kalbin, kalmamış vicdanınla,
Ey Ankara! Sen tam bir ucubesin!
Halkın kanıyor; duymuyorsun,
Çocukların üşüyor; sen oyundasın,
Acı dinmiyor hala taptaze; vurdumduymazsın.
Sıcak yatağında, mışıl mışıl uyursun!
Senin, ar damarın çatlamış,
Haya nedir? unutmuşsun!
Adaleti yitirmiş, payimal etmiş,
Mağrur ve mütekebbirsin; karanlığa koşmaktasın!
Kutla Ankara kutla,
Sakın utanma, arlanma!
Mağdur, mazlum, perişan halka,
Başını çevirip de bakma!
Gidenler kurbanındı,
Kalan canlar da feda!
Kader planıymış…
Nasıl bir plan ise; ölüm bana, kazanç sana!
Ama durma, aldırma,
Yağmadan geri kalma,
Feryatları sakın duyma!
Yeter ki;
Sen, bayram kutla Ankara!..