Siyaset oyunu; Suç-Entrika-İhtiras-Gerilim…

Siyaset oyunu; Suç-Entrika-İhtiras-Gerilim…

Siyasette, şaşırtıcı denilecek o kadar çok şey gördüm ki…
Vekil yemini edip ertesi gün istifa eden mi dersiniz,
Bir partiden istifa edip başkasından belediye başkanı seçilip daha üç ay geçmeden istifa eden mi dersiniz,
Aylarca oturduğu ittifak masasına “kumar masası” deyip terk eden ama üç gün sonra geri gidip oturan mı dersiniz; neler neler…
Artık hiçbir şey beni şaşırtamaz derken, Devlet Bahçeli’den öyle bir tavır ve siyaset analizi geldi ki; ben, yine şaşırmaya mahkum oldum!..
1 Ekim sabahı,
MHP Grup Toplantısında konuşan Bahçeli, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e “çürük şahsiyet” de dahil demediğini bırakmadı.
DEM Parti’ye bakışını zaten biliyorsunuz. DEM’i kapatmadığı için Anayasa Mahkemesini bile yok saydı.
Şaşırdım mı?
Hayır.
Beklenen, alışılan ve bilinen Bahçeli bu idi.
Gülümsemeyi sevmeyen, agresif ve keskin sirke misali bir Bahçeli…
Bu konuşmadan 5-6 saat sonra,
TBMM açılışı…
Bahçeli Genel Kurul salonuna giriyor ve hayret; yüzünde naif bir tebessümle DEM Parti eş başkanlarıyla tokalaşıyor.
Şaşırır gibi oldum ama toparlandım; galiba mecliste “mehabet” nezaketi dedim.
(“Meclisimizin mehabeti” hamasetine ayak uydurayım istedim.)
Ama asıl bombayı akşam 1 Ekim resepsiyonunda patlattı.
Özgür Özel’le karşılaştı.
Yüzünde şirin bir tebessüm, oldukça nazik bir üslup ve en naif kelimelerle şöyle dedi:
“Birbirimizi kırmıyoruz inşallah.
Üzülme, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor, siyasetin gereği olarak!"

Ben, tam bir sürklase vaziyette,
Ve şaşkınlığa gark olmuş haldeyim; şok şok şok…
Tam bunun üzerine Bahçeli’nin, “Serok Ahmet” vb. tanımlamalarla yerden yere vurduğu Davutoğlu ile muhabbetini görünce şaşırmanın en öldürücü yumruğunu yedim ve ben nakavt…
İsrail-Filistin konusundan hareketle Davutoğlu’na dedi ki:
“Zat-ı Alinizin çok önemli birikimlerine bu dönemde çok ihtiyacımız var…”
Sonra Özgür Özel’e söylediği “…bazen siyaseten söylememiz gerekiyor/siyasetin gereği…” şeklindeki sözlerini yine ve yeniden düşündüm.
Bir an, Diriliş Ertuğrul dizisinden bir repliği düşündüm:
“Siyaset bir oyundur, hiledir bazen; âdemoğlu kaybetmeyi göze almadan kazanamaz.”
Tıpkı bir dizi misali,
Bugün de bir senarist ve yapımcı var demek ki…
Ve roller pay edilmiş,
Herkes rolünü en sahici şekilde oynamaya çalışıyor.
Hani, dizi oyuncuları da “rol gereği vurdum, tokat attım, sövdüm” filan derler ya; onun gibi…
Galiba yaşadığımız şey de “Suç-Siyaset-Entrika” konulu politik bir dizi…
Ne yapılır ve söylenirse demek ki hepsi “Rol gereği”…
Son tahlilde,
Dizilerde/tiyatrolarda/filmlerde hain de, kahraman de, dindar da, kafir de sahne bitince güle oynaya ve hep birlikte oturuyor yemek yiyor, eğleniyor ve rolsüz hallerine dönüp hayatın olağan akışına karışıyorlar.
Ya siyaset oyunu?
Oyuncular açısından bir fark yok.
Dizide “rol gereği” denilen söylem “siyasetin gereği” oluyor ve siyasetçi oyuncular yoluna devam ediyor.
Peki, “Suç-Siyaset ve Entrika” konulu politik filmi izleyen seyirciler,
Yani seçmenler,
Yani ahali, siyaset oyununu gerçek sanıyorsa,
Oyunun tüm maliyeti seyirciye/seçmene fatura ediliyorsa,
Ve bunun sonucunda toplumsal kutuplaşma, fakirleşme ve derin ahlaksızlık artıyor ve buna da sergilenen mükemmel oyunculuk sebebiyet veriyor ise; Fatmagül’ün suçu ne…
Siyaset bir oyun ise,
Başrol oyuncuları ağzına geleni söylüyor ve “rol icabı/siyasetin gereği” diyerek her türlü sorumluluktan yırtıyor ise,
Rol gereği kötü adamı oynayan,
Ve seyirciden bol bol küfür ve dayak yiyen Erol Taş’ın suçu ne?..
Siz “siyasetin gereği”ni yaparken,
Bir günde üç farklı tavrı/üç tarz-ı siyaseti sergiler iken,
Hangisi rol gereği hangisi gerçek?
Bu milletin suçu ne?

**************

Enflasyon Ucuzluyor
TÜİK bağırıyor:
“Gel vatandaş gel!
Ucuz enflasyona gel!
TÜK raflarında 49,97…”

Hani, kimi satıcılar ürünün fiyatını 50 demez de 49,99 der ya; aynen onun gibi, TÜİK de enflasyon açıklarken öyle yapıyor!
Valla Tarım Kredi marketlerden bile daha uygun.
Onlar ENAG veya İTO’nun enflasyonunu satıyor ve fiyat hala yüksek.
“O halde hemen TÜİK marketlerine mi gidelim” diyorsunuz?
Yok yok, gidemezsiniz,
TÜİK marketlerinin yerini bir Allah biliyor (ama bence Allah da bilmiyor. Çünkü yok!) bir de TÜİK biliyor!

Tıpkı fıkradaki gibi:
“Tarlasını süren iki adam konuşurken,
Birisi “bir küp altın bulsam yarısını sana veririm” der.
Diğeri ise “ben bulsam yarısını sana vermem” diye söyler.
Verirsin vermezsin diye öyle uzun tartışırlar ki konu mahkemeye intikal eder.
Hakim “Nedir mesele?” diye sorar.

Birisi başlar konuşmaya:
—Ben bir küp altın bulunca yarısını ona veriyorum ama o kendi bulduğunun yarısını bana vermiyor.

Küp altını duyan hakimin gözleri faltaşı gibi açılır:
—Nerede lan bu bir küp altın? Çabuk getirin bakalım!
İki vatandaşın cevabı manidar:
“Mesela yani!” dedik hakim bey…”
TÜİK’in yaptığı da aynı; millete “Mesela yani!” çekmek!..

Oğuzhan’dan
AKP “idealist/iyi insan” arıyormuş…
Bence teşhis, tespit ve çözüm arayışları doğru…
Pragmatistler, fırsatçılar, düzenbazlar toplumsal hedeflerine ulaşmak için hep “idealist”leri ve “iyi insan”ları kullanırlar.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Maydanoz
    Allah olanı da olmayanı da bilir. Allah herşeyi bilir. Bazı cümleler insanı titretir. Maksadı aşan cümleler ile konuşunca anlayacak olanlar varsın anlamasın.
  • egemen
    Teşekkürler
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı