Kabız eden ıstakoz!..
Meraklanan kadın dayanamadı ve tuvaletin kapısını tıklayıp, "Bey, iyi misin" diye sordu.
Kısa bir sessizlik sonrası tıslar gibi bir sesle, "tamam, çıkıyorum" dedi kocası.
Yarım saattir tuvalette idi.
Tedirginliği hafifleyen kadın mutfağa geçti.
Kocasıyla birlikte yeriz diye hazırladığı masaya baktı ve kendi kendine konuşmaya başladı.
"Yine gelmedi ve günlerdir, birlikte bir akşam yemeği yiyemedik.
Hep böyle yapıyor,
Artık kocamı tanıyamıyorum,
Daha önce akşamın yedisinde evde olan adama bir haller oldu!.."
Sonra yatak odasına geçti.
Yatağa oturdu ve giyinmekte olan kocasına;
"Bey, ne oluyor,
Bu kabızlık, sende iyice kronik bir hal aldı.
Bir doktora görünüversen,
Ne olacak senin bu halin…" diye sordu.
Adam "Bilmediğin şeyler var senin,
Bu işlere kafan basmaz. Sen karışma…" deyince, kadın dayanamadı ve adeta içini kusar gibi;
"Bak bey,
Biz, bir tek maaşla gül gibi geçinip gidiyorduk.
Son beş senedir her şeyimiz değişti.
Defalarca, bu paraları nereden buluyorsun, bu villayı nasıl aldık, sürekli yeni kıyafetler alıyorsun, poşetlerde para getiriyorsun diye sordum ve sen beni hep geçiştirdin.
Gözünü seveyim bey,
Sana dedim; haram bizi bozar, bize gelmez ve başımıza bir musibet gelir, getirir dedim ama sen beni hiç dinlemedin; sadece bana kızdın.
Bence kabız olmanın bile nedeni budur" dedi.
Adam müstehzi ve acır bir gözle baktı kadına.
Bir arkadaşlarının eşlerini düşündü, bir de kendi eşini…
Dayanamadı ve biraz da kızgınlıkla, "yahu kadın, sana araba aldım, para verdim, villaya hanım ettim ama sen hala köylüsün ve köydeki gibisin. Biraz değiş be kadın, değiş…" dedi.
Kadın bir şey diyecek oldu ama bir bakışla susturan adam devam etti;
"Ben bir Müslümanım,
Müslüman da zengin olmalı,
Kurum Başkanı olduğumdan beri , ben ne ve nelere imza atıyorum; sen biliyor musun!..
Trilyonluk imzalar bunlar…
Ben hakkım olanı alıyorum,
Sen hala maaş da maaş deyip duruyorsun." dedikten sonra derin bir offf çeken adam, yerin kulağı var dercesine ve gayriihtiyari şekilde etrafa bakındıktan sonra;
"Kabızlığımın nedeni "dış güçler".
Ama sende bunu anlayacak kafa ne gezer" dedi.
Kadın ağlamaklı idi.
Kocasının, ipe sapa gelmez sözlerine deli olacaktı.
Acı acı ve acıyarak baktı, kocasının yüzüne,
Derin bir ahhh çekip;
"Utanmasam, yemin ederim köye geri döneceğim ama olmuyor işte; öyle bir çıkmazdayım ki, ne yapacağımı bilmiyorum" dedi.
Bunu duyan ve daha da sinirlenen adam, yükselen sesiyle;
"Hele bir sor kadın, bir sor.." dedi ve devam etti;
"Bu oturduğumuz villayı aldığım ve bugün bir ihale daha verdiğim müteahhitle bir balık restoranına gittik.
Mekanın sahibini zaten hiç gözüm tutmamıştı.
Top sakallı, nursuz ve bıyıkları ağzına giren ve entel-dantel şekilde konuşan biriydi.
İskandinav ülkelerinde mekan işlettiğini de duyunca, iyice kıllanmıştım zaten..
Müteahhit arkadaş ıstakoz yiyelim dedi.
Bozuntuya vermedim.
Istakozun lezzetini ve hatta nasıl yeneceğini bile bilmiyordum."
Tam bu esnada, kocasının anlattıklarını hayretle dinleyen kadın "Istakoz mu…" deyince;
Adam, "bir sus ve dinle", diyerek devam etti.
"Istakozlar ithalmiş,
Yurtdışından getirtiliyormuş.
Yemeden önce bilseydim zaten yemezdim.
Ama bir kere, yemiş olduk…
Eve gelene kadar miden bir tuhaf, karnım meydan savaşı alanı gibiydi.
Tuvalete girip, sıçamayınca anladım her şeyi.
Dış güçler sattıkları ıstakoz ve ülkemizde açtıkları mekanlarla "beka"mıza kastetmek istiyorlar.
Mekanın sahibi, kesin dış güçlerin adamıydı ve bana tuzak kurulmuştu.
Aslında ıstakozun lezzeti çok da hoşuma gitmişti,
Ama, hiçbir şey olmasa bile, mutlaka bir şeyler olmuş demekti…
Kabızlığımın nedenini şimdi anladın mı kadın…" dedi hışımla!..
Kadın, "güleyim mi ağlayayım mı" kabilinden, şaşkınlık içindeydi.
Kocasının şaka yaptığını düşünüyordu.
Adamın gayet ciddi olduğunu görünce "hadi oradan be…" deyiverdi.
Daha da kızan adam;
"Sen ne diyorsun be…
Seninle evlenmemin bile bir dış güç oyunu olduğunu düşünüyorum.
"Bir Müslüman olarak", benim gibi müstesna bir seçilmişi, senin gibi bir cahille evlendirdiler ki; ülkemizi durdurup, dünya lideri olmamızı engelleyebilsinler…
Kaliteli ve zeki çocuklar doğmasını önlesinler..." dedikten sonra, uzun uzun kadının yüzüne baktı ve bir anda ilham gelmiş gibi, "…belki de, sen de o dış güçlerin bir işbirlikçisisin. Yıllardır koynumda yılan beslemiş bile olabilirim" dedi.
Bunu duyan kadın için, artık bardak taşmıştı.
Sesli bir şekilde ağlamaya başladı.
Yok yok, bu adam kafayı yemişti.
Söyleyecek söz bulamıyordu.
Pis bir dram yaşadığını düşünerek ve adeta bağırarak;
"Sen mi Müslümansın,
Batsın senin Müslümanlığın,
Senin aldığın villa da, araba da, kıyafetler de, paran da yerin dibine batsın.
Hepsi zehir zıkkım; farkında bile değilsin.
Yahu ben senin getirdiğin bu haram paraları yememek için babamdan para istiyor ve yemekleri onunla yapıyorum.
Körsün sen kör ama farkında bile değilsin…
Bana bak efendi; çok para haramsız olmaz. Bunu sen derdin bize,
Hatırlar mısın; Ankara'ya ilk geldiğimizde suyu üfleyerek içerdin,
Helaliyle kazanmaktan bahseder; önceki çalıştığın kurumun genel müdürüne, "o lüks arabayı nereden ve nasıl almış ki…" diye kızardın.
Ah bey ah…
Neredennnn nereye…
Şimdiyse kaynağı belirsiz paralarla, yediğin bedava yemeklerle öküz gibi oldun, semirdin ve doğal olarak kabız haldesin.
Bir de kalkmış, sıçamamanın nedeni olarak dış güçler diyorsun.
Yahu herif,
Senin ruhun, beynin, karakterin ve vicdanın kabızlaşmış,
Senin inancın kabız olmuş,
Sen değil, asıl senin insanlığın kabız olmuş…" dedi ve iki gözü iki çeşme ağlayarak, alt kata inip kanepeye uzandı.
Sabah ezanına kadar gözünü kırpmadı kadın.
Ve ezanla birlikte, birkaç eşyasını bavula doldurdu.
Namaza kalkmıştır zaten diyerek babasını aradı.
Hemen açtı babası ve "hayırdır, ne oldu kızım…" dedi telaşla…
"Ben eve geliyorum baba…" dedi kadın; ağlamaklı şekilde ve bir şey sormasına fırsat vermeden telefonu kapattı.
Sonra bir not yazdı ve giriş kapısının yanındaki vestiyere bıraktı.
Şöyle yazıyordu notta:
"Bey,
Ben gidiyorum,
Allah seni ıslah etsin diyeceğim ama artık senin ıslah olacağın filan kalmamış.
Her boku yersen Allah seni sıçamaz eder ve kabız olursun.
Sonra da Müslüman olmaktan dem vurur ve dış güçler yapıyor dersin.
Acıyorum sana,
Gerçekten zavallısın…
Artık ben yokum; sen de ne bok yersen ye…
Ama unutma ki; akşam yediğin ıstakozlar, gece bir yerini tırmalar…"
Hava henüz aydınlanırken evden çıkan kadın çağırdığı taksiye bindi ve babasının evine gitmek için doğruca terminalin yolunu tuttu!..
Kafasında tek bir şey vardı;
"Dış güçler devleti yıkmamıştı ama yirmi beş yıllık evliliği yıkmıştı…"
Kısa bir sessizlik sonrası tıslar gibi bir sesle, "tamam, çıkıyorum" dedi kocası.
Yarım saattir tuvalette idi.
Tedirginliği hafifleyen kadın mutfağa geçti.
Kocasıyla birlikte yeriz diye hazırladığı masaya baktı ve kendi kendine konuşmaya başladı.
"Yine gelmedi ve günlerdir, birlikte bir akşam yemeği yiyemedik.
Hep böyle yapıyor,
Artık kocamı tanıyamıyorum,
Daha önce akşamın yedisinde evde olan adama bir haller oldu!.."
Sonra yatak odasına geçti.
Yatağa oturdu ve giyinmekte olan kocasına;
"Bey, ne oluyor,
Bu kabızlık, sende iyice kronik bir hal aldı.
Bir doktora görünüversen,
Ne olacak senin bu halin…" diye sordu.
Adam "Bilmediğin şeyler var senin,
Bu işlere kafan basmaz. Sen karışma…" deyince, kadın dayanamadı ve adeta içini kusar gibi;
"Bak bey,
Biz, bir tek maaşla gül gibi geçinip gidiyorduk.
Son beş senedir her şeyimiz değişti.
Defalarca, bu paraları nereden buluyorsun, bu villayı nasıl aldık, sürekli yeni kıyafetler alıyorsun, poşetlerde para getiriyorsun diye sordum ve sen beni hep geçiştirdin.
Gözünü seveyim bey,
Sana dedim; haram bizi bozar, bize gelmez ve başımıza bir musibet gelir, getirir dedim ama sen beni hiç dinlemedin; sadece bana kızdın.
Bence kabız olmanın bile nedeni budur" dedi.
Adam müstehzi ve acır bir gözle baktı kadına.
Bir arkadaşlarının eşlerini düşündü, bir de kendi eşini…
Dayanamadı ve biraz da kızgınlıkla, "yahu kadın, sana araba aldım, para verdim, villaya hanım ettim ama sen hala köylüsün ve köydeki gibisin. Biraz değiş be kadın, değiş…" dedi.
Kadın bir şey diyecek oldu ama bir bakışla susturan adam devam etti;
"Ben bir Müslümanım,
Müslüman da zengin olmalı,
Kurum Başkanı olduğumdan beri , ben ne ve nelere imza atıyorum; sen biliyor musun!..
Trilyonluk imzalar bunlar…
Ben hakkım olanı alıyorum,
Sen hala maaş da maaş deyip duruyorsun." dedikten sonra derin bir offf çeken adam, yerin kulağı var dercesine ve gayriihtiyari şekilde etrafa bakındıktan sonra;
"Kabızlığımın nedeni "dış güçler".
Ama sende bunu anlayacak kafa ne gezer" dedi.
Kadın ağlamaklı idi.
Kocasının, ipe sapa gelmez sözlerine deli olacaktı.
Acı acı ve acıyarak baktı, kocasının yüzüne,
Derin bir ahhh çekip;
"Utanmasam, yemin ederim köye geri döneceğim ama olmuyor işte; öyle bir çıkmazdayım ki, ne yapacağımı bilmiyorum" dedi.
Bunu duyan ve daha da sinirlenen adam, yükselen sesiyle;
"Hele bir sor kadın, bir sor.." dedi ve devam etti;
"Bu oturduğumuz villayı aldığım ve bugün bir ihale daha verdiğim müteahhitle bir balık restoranına gittik.
Mekanın sahibini zaten hiç gözüm tutmamıştı.
Top sakallı, nursuz ve bıyıkları ağzına giren ve entel-dantel şekilde konuşan biriydi.
İskandinav ülkelerinde mekan işlettiğini de duyunca, iyice kıllanmıştım zaten..
Müteahhit arkadaş ıstakoz yiyelim dedi.
Bozuntuya vermedim.
Istakozun lezzetini ve hatta nasıl yeneceğini bile bilmiyordum."
Tam bu esnada, kocasının anlattıklarını hayretle dinleyen kadın "Istakoz mu…" deyince;
Adam, "bir sus ve dinle", diyerek devam etti.
"Istakozlar ithalmiş,
Yurtdışından getirtiliyormuş.
Yemeden önce bilseydim zaten yemezdim.
Ama bir kere, yemiş olduk…
Eve gelene kadar miden bir tuhaf, karnım meydan savaşı alanı gibiydi.
Tuvalete girip, sıçamayınca anladım her şeyi.
Dış güçler sattıkları ıstakoz ve ülkemizde açtıkları mekanlarla "beka"mıza kastetmek istiyorlar.
Mekanın sahibi, kesin dış güçlerin adamıydı ve bana tuzak kurulmuştu.
Aslında ıstakozun lezzeti çok da hoşuma gitmişti,
Ama, hiçbir şey olmasa bile, mutlaka bir şeyler olmuş demekti…
Kabızlığımın nedenini şimdi anladın mı kadın…" dedi hışımla!..
Kadın, "güleyim mi ağlayayım mı" kabilinden, şaşkınlık içindeydi.
Kocasının şaka yaptığını düşünüyordu.
Adamın gayet ciddi olduğunu görünce "hadi oradan be…" deyiverdi.
Daha da kızan adam;
"Sen ne diyorsun be…
Seninle evlenmemin bile bir dış güç oyunu olduğunu düşünüyorum.
"Bir Müslüman olarak", benim gibi müstesna bir seçilmişi, senin gibi bir cahille evlendirdiler ki; ülkemizi durdurup, dünya lideri olmamızı engelleyebilsinler…
Kaliteli ve zeki çocuklar doğmasını önlesinler..." dedikten sonra, uzun uzun kadının yüzüne baktı ve bir anda ilham gelmiş gibi, "…belki de, sen de o dış güçlerin bir işbirlikçisisin. Yıllardır koynumda yılan beslemiş bile olabilirim" dedi.
Bunu duyan kadın için, artık bardak taşmıştı.
Sesli bir şekilde ağlamaya başladı.
Yok yok, bu adam kafayı yemişti.
Söyleyecek söz bulamıyordu.
Pis bir dram yaşadığını düşünerek ve adeta bağırarak;
"Sen mi Müslümansın,
Batsın senin Müslümanlığın,
Senin aldığın villa da, araba da, kıyafetler de, paran da yerin dibine batsın.
Hepsi zehir zıkkım; farkında bile değilsin.
Yahu ben senin getirdiğin bu haram paraları yememek için babamdan para istiyor ve yemekleri onunla yapıyorum.
Körsün sen kör ama farkında bile değilsin…
Bana bak efendi; çok para haramsız olmaz. Bunu sen derdin bize,
Hatırlar mısın; Ankara'ya ilk geldiğimizde suyu üfleyerek içerdin,
Helaliyle kazanmaktan bahseder; önceki çalıştığın kurumun genel müdürüne, "o lüks arabayı nereden ve nasıl almış ki…" diye kızardın.
Ah bey ah…
Neredennnn nereye…
Şimdiyse kaynağı belirsiz paralarla, yediğin bedava yemeklerle öküz gibi oldun, semirdin ve doğal olarak kabız haldesin.
Bir de kalkmış, sıçamamanın nedeni olarak dış güçler diyorsun.
Yahu herif,
Senin ruhun, beynin, karakterin ve vicdanın kabızlaşmış,
Senin inancın kabız olmuş,
Sen değil, asıl senin insanlığın kabız olmuş…" dedi ve iki gözü iki çeşme ağlayarak, alt kata inip kanepeye uzandı.
Sabah ezanına kadar gözünü kırpmadı kadın.
Ve ezanla birlikte, birkaç eşyasını bavula doldurdu.
Namaza kalkmıştır zaten diyerek babasını aradı.
Hemen açtı babası ve "hayırdır, ne oldu kızım…" dedi telaşla…
"Ben eve geliyorum baba…" dedi kadın; ağlamaklı şekilde ve bir şey sormasına fırsat vermeden telefonu kapattı.
Sonra bir not yazdı ve giriş kapısının yanındaki vestiyere bıraktı.
Şöyle yazıyordu notta:
"Bey,
Ben gidiyorum,
Allah seni ıslah etsin diyeceğim ama artık senin ıslah olacağın filan kalmamış.
Her boku yersen Allah seni sıçamaz eder ve kabız olursun.
Sonra da Müslüman olmaktan dem vurur ve dış güçler yapıyor dersin.
Acıyorum sana,
Gerçekten zavallısın…
Artık ben yokum; sen de ne bok yersen ye…
Ama unutma ki; akşam yediğin ıstakozlar, gece bir yerini tırmalar…"
Hava henüz aydınlanırken evden çıkan kadın çağırdığı taksiye bindi ve babasının evine gitmek için doğruca terminalin yolunu tuttu!..
Kafasında tek bir şey vardı;
"Dış güçler devleti yıkmamıştı ama yirmi beş yıllık evliliği yıkmıştı…"
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Angel
Necip Uysal
Mustafa Özel
Mathilda
Feride