Güç zehirlenmesi ve sözün şehvetine kapılmak...
Özellikle, kendini iktidara yakın diye konumlandıran medyada, TV’lerde ve gazetelerin köşe yazılarında ölçüsüzce saldırganlık, “ben merkezli, kerameti kendinden menkul”lük içeren korkunç bir uslüp ve söylem kirliliği hakim.
Sosyal medya desek daha beter noktada.
Sitemiz “Bir Portre” yazarı bir makalesinde “AK Parti’nin rakibi AK Parti”dir diye çok özet ve güzel bir ifade kullanmıştı.
(Ki bu sözün teyidini de referandum sonucuyla görmüş olduk)
Bu sözden mülhem denebilir ki; muhalif yazarların eleştirisine gerek yok, İktidarın en büyük hasmı yine iktidara yakın olduğunu iddia edip yazan, çizen ve konuşanlardır.
Eleştiri mi...?
Olmalı.
Özeleştiri mi…?
Olmalı.
Fikir beyanı mı..?
Olmalı…
Ama nasıl olmalı…?
Son günlerde ortaya çıkan medyatik tabloya bir bakın…
Belden aşağı vurarak mı?
Yalakalık yarışıyla mı?
Kişisel konumlanmayı pekiştirmek için sınırsız ve şuursuzca yazmak ve konuşmakla mı?
Bir diğerine galebe çalmak için “Muhafazakar Demokrasi” ve “İslamcılık” gibi söz ve söylemleri “Pazaryeri” basitliğine indirgemecilikle mi?
Dün söylediğini bugün söylememiş gibi davranmakla mı?
Şöhret-i kazibe’nin (yalancı şöhret) cazibesine kapılmanın vazgeçilmez hafifliğiyle mi?
Meşhur olmanın mutlak şehvetiyle mi?
Güç’e yakın olmak için birilerinin sırtına basarak mı,
Cebini doldurmayı milliyet, vatan, devlet gibi argümanlarla soslayıp cilalamakla mı?
“Biz biz biz” derken aslında “ben ben ben” içeriğiyle mi?
Güncelin içine hapsolup, önünü görmeyip uzak ufuklara dair “büyük laflar” ederek mi?
Dillerden söz yerine zehir akıtarak mı?
Yapmacık ve suni “islamik” söylem ve jargonla riyakarlık ve tarafgirlik yaparak mı?
İftira, desise, hile ve gıybetle her yolu mübah sayarak mı?
Yargısız infazlarla mı?
“Ben inandığımı söylerim” deyip, eylemiyle inkar ettiği değerlere ihanet ederek mi?
Kişisel istikbalini devletin, milletin istikbaliyle eşdeğer göstererek mi?
Şaşkınlıkla okuyorum, izliyorum…
Biri iktidara yakın olanlara “pelikanlar” diyor,
Birisi Mavi Marmara’da şehit olanlara “birkaç manyak” diyor,
Birisi filan hain, filan gizli Fetö’cü, filan kripto, filan yalaka, filan alçak, filan namuslu, filan namussuz diyor,
Birisi “İslamcılık” diyor, birisi bu kötüdür diyor….
“At izinin it izine” karışmışlığını asıl medyada görüyoruz.
Linçler, yargısız infazlar, orantısız suçlamalar, birbirine diş bilemeler…
Of of of…
Daha neler neler.
İktidara yakın medyada tabir yerindeyse “kardeş kavgası” yaşanıyor.
Dünün “müttehid”leri bugünün “münferit”leri olup “sahte müçtehit”ler gibi bir diğerine saldırmaktalar,
Bazılarının ağzından salyalar saçılıyor,
Dillerin ayarı kalmamış,
Ağızlardan söz yerine lağım akıyor.
Söylemler bir diğerini itham etmekle, kötülemekle kalmıyor,
Toplumsal değerler, etikler, kutsallar bile alet ediliyor, kişiselliklere…
Ayarsızlık, ahlaksızlık, ufuksuzluk zirve yapıyor.
Shakespeare’in dediği gibi adeta:
“O kız oğlak kız erdem dağlara kaldırılmış. Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın” sözünü yaşıyoruz medyada…
Herkes birer “akıldane” kesilmiş “turfa müneccim” misali,
Ama “akılları gözlerine inmiş, göz ise maneviyatta kör” maalesef,
“Görmek istemeyen körlük”ler hakim olmuş, gördüğünü iddia eden gözlere,
Doğruyu söyleyen tu kaka…
Hemen başlıyor acımasızca linç girişimi,
“Sen gizli hainsin, kriptosun, şuncusun, buncusun” söylemleri…
PKK, FETÖ, İŞİD gibi tehlike ve tehditle mücadele unutulmuş,
Dışardan oluşan şer ittifakı gözlere görünmüyor,
Dört bir yandan ateş çemberindeyiz, bunlardan tık yok,
Varsa yoksa “sen ben kavgası”, sanki “Fetret devrinde”yiz…!
Yeter, yeter, yeter…
Herkesin aklını başına alma vaktidir,
Artık zarar ülkemizedir,
Milletimizedir,
İnancımızadır,
Vatanımızadır…
Sizin bu tavrınıza ülkemizin, milletimizin,devletimizin hasımları sadece gülüp el ovuşturuyor,
“Oh olsun birbirinizi yiyin böyle” diyor…!
Gidişat, gidişat değildir,
İki yanlıştan bir doğru çıkmaz,
“Tencere dibin kara, benimki senden kara” yaklaşımı bizi doğruya götürmez,
Bu hal ve durum bizi “sütün bozulmasına” götürmektedir,
“Balık kokarsa tuzlarsın, tuz kokarsa ne yaparsın”,
Tuzun kokması noktasına gidiyoruz,
Vicdanı çuvala koyamayız,
Akıl, izan, iman, vicdan çerçevesinde adım atmalıyız,
Yoksa köprüden “önce ben geçeceğim” diyen iki keçinin malum sonu mutlaktır.
“Keçilerin inatçısı suya düşer boğulur. İnsanların inatçısı bilmem ki ne olur?”
Allah akıl, fikir, izan, vicdan, basiret, feraset versin…
Allah ıslah etsin...
Sosyal medya desek daha beter noktada.
Sitemiz “Bir Portre” yazarı bir makalesinde “AK Parti’nin rakibi AK Parti”dir diye çok özet ve güzel bir ifade kullanmıştı.
(Ki bu sözün teyidini de referandum sonucuyla görmüş olduk)
Bu sözden mülhem denebilir ki; muhalif yazarların eleştirisine gerek yok, İktidarın en büyük hasmı yine iktidara yakın olduğunu iddia edip yazan, çizen ve konuşanlardır.
Eleştiri mi...?
Olmalı.
Özeleştiri mi…?
Olmalı.
Fikir beyanı mı..?
Olmalı…
Ama nasıl olmalı…?
Son günlerde ortaya çıkan medyatik tabloya bir bakın…
Belden aşağı vurarak mı?
Yalakalık yarışıyla mı?
Kişisel konumlanmayı pekiştirmek için sınırsız ve şuursuzca yazmak ve konuşmakla mı?
Bir diğerine galebe çalmak için “Muhafazakar Demokrasi” ve “İslamcılık” gibi söz ve söylemleri “Pazaryeri” basitliğine indirgemecilikle mi?
Dün söylediğini bugün söylememiş gibi davranmakla mı?
Şöhret-i kazibe’nin (yalancı şöhret) cazibesine kapılmanın vazgeçilmez hafifliğiyle mi?
Meşhur olmanın mutlak şehvetiyle mi?
Güç’e yakın olmak için birilerinin sırtına basarak mı,
Cebini doldurmayı milliyet, vatan, devlet gibi argümanlarla soslayıp cilalamakla mı?
“Biz biz biz” derken aslında “ben ben ben” içeriğiyle mi?
Güncelin içine hapsolup, önünü görmeyip uzak ufuklara dair “büyük laflar” ederek mi?
Dillerden söz yerine zehir akıtarak mı?
Yapmacık ve suni “islamik” söylem ve jargonla riyakarlık ve tarafgirlik yaparak mı?
İftira, desise, hile ve gıybetle her yolu mübah sayarak mı?
Yargısız infazlarla mı?
“Ben inandığımı söylerim” deyip, eylemiyle inkar ettiği değerlere ihanet ederek mi?
Kişisel istikbalini devletin, milletin istikbaliyle eşdeğer göstererek mi?
Şaşkınlıkla okuyorum, izliyorum…
Biri iktidara yakın olanlara “pelikanlar” diyor,
Birisi Mavi Marmara’da şehit olanlara “birkaç manyak” diyor,
Birisi filan hain, filan gizli Fetö’cü, filan kripto, filan yalaka, filan alçak, filan namuslu, filan namussuz diyor,
Birisi “İslamcılık” diyor, birisi bu kötüdür diyor….
“At izinin it izine” karışmışlığını asıl medyada görüyoruz.
Linçler, yargısız infazlar, orantısız suçlamalar, birbirine diş bilemeler…
Of of of…
Daha neler neler.
İktidara yakın medyada tabir yerindeyse “kardeş kavgası” yaşanıyor.
Dünün “müttehid”leri bugünün “münferit”leri olup “sahte müçtehit”ler gibi bir diğerine saldırmaktalar,
Bazılarının ağzından salyalar saçılıyor,
Dillerin ayarı kalmamış,
Ağızlardan söz yerine lağım akıyor.
Söylemler bir diğerini itham etmekle, kötülemekle kalmıyor,
Toplumsal değerler, etikler, kutsallar bile alet ediliyor, kişiselliklere…
Ayarsızlık, ahlaksızlık, ufuksuzluk zirve yapıyor.
Shakespeare’in dediği gibi adeta:
“O kız oğlak kız erdem dağlara kaldırılmış. Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın” sözünü yaşıyoruz medyada…
Herkes birer “akıldane” kesilmiş “turfa müneccim” misali,
Ama “akılları gözlerine inmiş, göz ise maneviyatta kör” maalesef,
“Görmek istemeyen körlük”ler hakim olmuş, gördüğünü iddia eden gözlere,
Doğruyu söyleyen tu kaka…
Hemen başlıyor acımasızca linç girişimi,
“Sen gizli hainsin, kriptosun, şuncusun, buncusun” söylemleri…
PKK, FETÖ, İŞİD gibi tehlike ve tehditle mücadele unutulmuş,
Dışardan oluşan şer ittifakı gözlere görünmüyor,
Dört bir yandan ateş çemberindeyiz, bunlardan tık yok,
Varsa yoksa “sen ben kavgası”, sanki “Fetret devrinde”yiz…!
Yeter, yeter, yeter…
Herkesin aklını başına alma vaktidir,
Artık zarar ülkemizedir,
Milletimizedir,
İnancımızadır,
Vatanımızadır…
Sizin bu tavrınıza ülkemizin, milletimizin,devletimizin hasımları sadece gülüp el ovuşturuyor,
“Oh olsun birbirinizi yiyin böyle” diyor…!
Gidişat, gidişat değildir,
İki yanlıştan bir doğru çıkmaz,
“Tencere dibin kara, benimki senden kara” yaklaşımı bizi doğruya götürmez,
Bu hal ve durum bizi “sütün bozulmasına” götürmektedir,
“Balık kokarsa tuzlarsın, tuz kokarsa ne yaparsın”,
Tuzun kokması noktasına gidiyoruz,
Vicdanı çuvala koyamayız,
Akıl, izan, iman, vicdan çerçevesinde adım atmalıyız,
Yoksa köprüden “önce ben geçeceğim” diyen iki keçinin malum sonu mutlaktır.
“Keçilerin inatçısı suya düşer boğulur. İnsanların inatçısı bilmem ki ne olur?”
Allah akıl, fikir, izan, vicdan, basiret, feraset versin…
Allah ıslah etsin...
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.