Entelektüel-Akademik(!) Şarlatanlık ve Cerbeze..
Bana, "Ne olmak istiyorsun?" dedi.
"Entelektüel olmak istiyorum" dedim.
"Senden entelektüel olmaz" dedi.
Çok şaşırmıştım.
Biraz duraksadıktan sonra, kırgın, kızgın ve alıngan bir ses tonuyla;
"Dersinizi üç sene önce alıp başarıyla geçtim.
Hala bütün derslerinize giriyorum.
300 kişilik sınıfta 30 kişi bile dersinize girmiyor.
Şu gördüğünüz okulda en çok okuyan öğrenci benim.
Bir tek kişi daha gösterebilir misiniz benim gibi okuyan, araştıran ve sizinle sınıfın ortasında, yeri gelince sert tartışmalara giren?" dedim.
Ciddi bir ifadeyle tekrar;
"Senden entelektüel olmaz" dedi.
İyice hiddetlenmiştim.
"İyi… benden olmasın, doçentlik tezlerine bile kaynak hazırladığım, konular önerdiğim şu gördüğünüz hocalarımızdan olsun!" dedim.
Profesör, gülümseyerek geriye yaslandı. Uzun uzun baktı.
İçimden, "Hoca’ya bak neler diyor!" diye geçiriyordum.
"Bak evladım" dedi.
"Senden çok iyi bir araştırmacı yazar olur. Ama entelektüel olmaz .
Nedenine gelince; sana entelektüel olamazsın dediğimde, bana bir entelektüel gibi “Niçin olmaz?” diye sormadın, aksine bir köylü gibi kızdın, alındın ve hiddetlendin" dedi.
Hocayı dinliyordum dikkatle, bir yandan da ruh halimden kurtulup, ne söylediğini anlamaya çalışıyordum.
"Yazarlık bilgi işidir. Entelektüellik bilgi değil, davranış biçimidir.
Bir insanın entelektüel olması için en az 3 kuşak ailesinin okuması gerekir.
Ben çok okuyan bir adamım. Ama entelektüel değilim. Hayata senin tepkilerini veriyorum.
Oğlum da çok okuyan birisi. O da yetmez.
Ancak entelektüel olmaya ondan sonra gelecek nesillerle başlanır."
Hocanın söyledikleri kafama çakılmıştı.
"Şu okulun önüne bak. Hepsi son model araba dolu ve hepsi hocalara ait.
Niçin bu şekilde yaşıyorlar?
Çünkü o yüksek unvanlarla gördüğün hocaların kariyerleri ve diplomaları ne kadar yüksek olursa olsun, ruhlarındaki insan bir feodal köylü.
Güçlerini topluma kabul ettirmek için böyle hava atmak zorundalar.
Gerçek bir entelektüel asla bu güdüyle hareket etmez" dedi.
Odadan çıktığım günden beri bu hayat dersi niteliğindeki konuşma, her ne zaman TV’lerde büyük unvanlarla tartışan insanların bir anda ilkel öfke krizlerine girerek birbirlerine hezeyanlarla saldırdıkları anlar gözümün önüne gelip duruverir.”
Sahi siz de TV'lerdeki programları izlerken böyle düşünüyor musunuz…Kifayetsiz Muhterisleri,
Kendini entelektüel sanan tarafgirleri,
İlmi, bilimi, birikimi bir siyasi yaklaşımı (sağ-sol-muhafazakar-liberal…) tolerize ve yüceltmek için kıçını yırtanları,
Karşıt siyasi fikirdeki birini müttehem duruma düşürmek, kendince mat etmek ve ağa-babalarına yaranmak için edinimlerini yok sayanları,
Popüler bir koltuk veya makama gelmek için illimsel ve bilimsel taklalar atanları,
Objektiviteyi umursuz ve cömertçe yerle bir edip; "yeter ki göze gireyim" ilim-bilim-akademiya feda olsun diyenleri,
Yıllarını verip, dirsek çürütüp prof-doçent ünvanı alıp; düne kadar ak dediklerine bugün kara diyenleri,
Tenevvür edememiş münevver müsveddelerini,
Üniversallığın, akademik kariyerin ve bilginin canına ot tıkayıp; mevtaya dönüştürenleri görünce ne hissediyorsunuz...!
Herkes "entelektüel-münevver" olamazmış değil mi….
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.