Dıral Dede'nin torununun düğünü!..
Daha çocukken öğrendik.
Dört büyük meleği ve görevlerini…
Azrail-Cebrail-Mikail-İsrafil.
Peki, İsrafil Aleyhisselam'ın görevi neydi?
Sûr üflemek,
Yani, kıyamet borusunu çalmak,
Yani, harç bitti yapı paydos demek,
Yani, maç bitti düdüğünü öttürmek,
Yani, stop,
The end…
Sûr nedir peki?
İslamî literatürde "savr" kökünden türeyen bu kelime "ses çıkaran eğri boynuz" demektir.
İsrafil'in Sûr üflemesi halk arasında "Dıral Dede'nin Düdüğü" şeklinde de söylenir.
Yani, bu Dıral Dede düdüğü öttürdü mü; bittiiiiiii...
No Way Out,
Çıkış yok,
Ötesi-berisi kapı-duvar…
Galiba Allah, insanlar İsrafil (Asm)'nin üfleyeceği sûr'la olacak kıyamete alışsın ve insancıklar ders alsın diye küçük kıyametler yaşatarak bir şeyleri gözümüze sokuyor.
Bu arada; küçük kıyametlere de, muhafazakar jargonistlerimiz "Kıyamet-i Suğra" derler.
Peki ders alan ve/veya büyük kıyameti,
Yani muhafazakar jargonla; Kıyamet-i Kübra'yı, Kıyam-ı Kıyameti düşünen, aklına getiren/ders çıkartan var mı?
Gören varsa öne çıksın!..
Yaşananları görünce aklıma geldi ve Dıral Dede'nin güncel varisinin düdüğü öttürmek üzere olduğunu düşündüm.
Hani, rahmetli Barış Manço şarkısını da yapmıştı ya…
"Aç gözünü, daha vakit erken, kör şeytanın gör dediğini,
Bir kulak ver de dinle; sağır sultanın duyduğunu…
Sen öyle devekuşu gibi şaşkın şaşkın bakınırsan,
Bir gün duyarsın elbet Dıral Dede'nin düdüğünü!.."
Ne zaman yapmıştı bu parçayı Barış Manço?
1992'de…
Ne değişti?..
Demek ki, hiçbir şey!..
Nedense yaşananlar beni hep geriye götürüyor,
Geçmişin tozlu raflarında unutulan benzeşik hadiseler beynime hücum ediyor.
2001 yılında Fatih Kısaparmak "Vay Benim Hayallerim" diye bir albüm yapmıştı.
Orada manidar mı manidar bir parça vardı.
Adı "Haram Saltanatı" idi.
O günler film şeridi gibi gözümün önüne geldi ve;
"Demek ki o dönemin ahval ve şeraiti, bu parçayı yaptıracak konu ve durumlara sahne oluyordu" diye düşündüm.
Peki ne alaka da, şimdi aklıma geliyordu bu parça…
Yoksa bu kahrolası tarih yine ve hep mi tekerrür ediyordu?..
Gelin sözlerine birlikte bakalım; tekerrür mü var yoksa tekerleme mi; siz karar verin.
"Utanmadan haram lokma yutanlar,
Şerefini üç kuruşa satanlar,
Duymasa da Mısır'daki sultanlar
Haram saltanatı yıkılır elbet.
Duymasa da Ankara'da sultanlar,
Hortum saltanatı yıkılır elbet.
Talan saltanatı yıkılır elbet…
Yalan saltanatı yıkılır elbet!..
Ar damarı, ar damarı,
Şimdi olmuş kâr damarı.
Ar damarı çatlayanlar,
Bi' gün elbet yer şamarı!..
Sanma ki haramla sefa süren var,
Mazlumun ahından hesap veren var.
Kara karıncayı gece gören var,
Haram saltanatı yıkılır elbet.
Talan saltanatı yıkılır elbet!..
Hey halkım hey,
Uyan halkım hey hey hey hey!.."
Son olarak;
Efendiler…
Gerçek güneş gibidir,
Göz yummakla, kaybolmamak gibi bir özelliği var.
Sadece gözünü yumduğunla ve kendi karanlığınla baş başa kalırsın.
Siz, kendi konforunuzu herkesin konforu gibi yutturmaya çalışsanız da,
Kendi "lüks ve sefahet" gerçeğinizle, "fakirlik ve sefalet" gerçeğini örtebildiğinizi sansanız da,
Hamaset nutukları ve demogojik söylemlerle "Vatan-millet-Sakarya…" deseniz de;
Gerçek gün ve güneş gibi apaçık ortada,
Apaşikar,
Çırılçıplak ve yapyalın…
Artık gözünüzü açsanız da; bence, bir halta yaramayacak!..
"Güneşi gördüm" demek, nasip olmayacak,
Belki Cem Yılmaz'ın dediği gibi;
Uzaktan bir ışık göreceksiniz; o da size, gel gel diye el edecek…
Çünkü Dıral Dede'nin torunu uzatma dakikalarını işaret etti.
Düdük ağızda,
Maç bitti-bitiyor,
Game Over,
Kaçınılmaz-malum son!..
Dört büyük meleği ve görevlerini…
Azrail-Cebrail-Mikail-İsrafil.
Peki, İsrafil Aleyhisselam'ın görevi neydi?
Sûr üflemek,
Yani, kıyamet borusunu çalmak,
Yani, harç bitti yapı paydos demek,
Yani, maç bitti düdüğünü öttürmek,
Yani, stop,
The end…
Sûr nedir peki?
İslamî literatürde "savr" kökünden türeyen bu kelime "ses çıkaran eğri boynuz" demektir.
İsrafil'in Sûr üflemesi halk arasında "Dıral Dede'nin Düdüğü" şeklinde de söylenir.
Yani, bu Dıral Dede düdüğü öttürdü mü; bittiiiiiii...
No Way Out,
Çıkış yok,
Ötesi-berisi kapı-duvar…
Galiba Allah, insanlar İsrafil (Asm)'nin üfleyeceği sûr'la olacak kıyamete alışsın ve insancıklar ders alsın diye küçük kıyametler yaşatarak bir şeyleri gözümüze sokuyor.
Bu arada; küçük kıyametlere de, muhafazakar jargonistlerimiz "Kıyamet-i Suğra" derler.
Peki ders alan ve/veya büyük kıyameti,
Yani muhafazakar jargonla; Kıyamet-i Kübra'yı, Kıyam-ı Kıyameti düşünen, aklına getiren/ders çıkartan var mı?
Gören varsa öne çıksın!..
Yaşananları görünce aklıma geldi ve Dıral Dede'nin güncel varisinin düdüğü öttürmek üzere olduğunu düşündüm.
Hani, rahmetli Barış Manço şarkısını da yapmıştı ya…
"Aç gözünü, daha vakit erken, kör şeytanın gör dediğini,
Bir kulak ver de dinle; sağır sultanın duyduğunu…
Sen öyle devekuşu gibi şaşkın şaşkın bakınırsan,
Bir gün duyarsın elbet Dıral Dede'nin düdüğünü!.."
Ne zaman yapmıştı bu parçayı Barış Manço?
1992'de…
Ne değişti?..
Demek ki, hiçbir şey!..
Nedense yaşananlar beni hep geriye götürüyor,
Geçmişin tozlu raflarında unutulan benzeşik hadiseler beynime hücum ediyor.
2001 yılında Fatih Kısaparmak "Vay Benim Hayallerim" diye bir albüm yapmıştı.
Orada manidar mı manidar bir parça vardı.
Adı "Haram Saltanatı" idi.
O günler film şeridi gibi gözümün önüne geldi ve;
"Demek ki o dönemin ahval ve şeraiti, bu parçayı yaptıracak konu ve durumlara sahne oluyordu" diye düşündüm.
Peki ne alaka da, şimdi aklıma geliyordu bu parça…
Yoksa bu kahrolası tarih yine ve hep mi tekerrür ediyordu?..
Gelin sözlerine birlikte bakalım; tekerrür mü var yoksa tekerleme mi; siz karar verin.
"Utanmadan haram lokma yutanlar,
Şerefini üç kuruşa satanlar,
Duymasa da Mısır'daki sultanlar
Haram saltanatı yıkılır elbet.
Duymasa da Ankara'da sultanlar,
Hortum saltanatı yıkılır elbet.
Talan saltanatı yıkılır elbet…
Yalan saltanatı yıkılır elbet!..
Ar damarı, ar damarı,
Şimdi olmuş kâr damarı.
Ar damarı çatlayanlar,
Bi' gün elbet yer şamarı!..
Sanma ki haramla sefa süren var,
Mazlumun ahından hesap veren var.
Kara karıncayı gece gören var,
Haram saltanatı yıkılır elbet.
Talan saltanatı yıkılır elbet!..
Hey halkım hey,
Uyan halkım hey hey hey hey!.."
Son olarak;
Efendiler…
Gerçek güneş gibidir,
Göz yummakla, kaybolmamak gibi bir özelliği var.
Sadece gözünü yumduğunla ve kendi karanlığınla baş başa kalırsın.
Siz, kendi konforunuzu herkesin konforu gibi yutturmaya çalışsanız da,
Kendi "lüks ve sefahet" gerçeğinizle, "fakirlik ve sefalet" gerçeğini örtebildiğinizi sansanız da,
Hamaset nutukları ve demogojik söylemlerle "Vatan-millet-Sakarya…" deseniz de;
Gerçek gün ve güneş gibi apaçık ortada,
Apaşikar,
Çırılçıplak ve yapyalın…
Artık gözünüzü açsanız da; bence, bir halta yaramayacak!..
"Güneşi gördüm" demek, nasip olmayacak,
Belki Cem Yılmaz'ın dediği gibi;
Uzaktan bir ışık göreceksiniz; o da size, gel gel diye el edecek…
Çünkü Dıral Dede'nin torunu uzatma dakikalarını işaret etti.
Düdük ağızda,
Maç bitti-bitiyor,
Game Over,
Kaçınılmaz-malum son!..
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.