Çok erken seçim deyince erken seçim mi oluyor?

Çok erken seçim deyince erken seçim mi oluyor?

Muhalif yazar ve yorumcular ağız birliği etmişçesine Özgür Özel’e kızıyorlar…
Neymiş; Erken Seçim demiyormuş…
Diyelim ki,
Özgür Özel’in üç kelimesinden biri erken seçim…
Olacak mı peki?
Veya kaç defa yahut da ne kadar süreyle erken seçim derse erken seçim olacak?

Yahu arkadaş!
Çok sevişmeyle çok çocuk oluyor mu da çok erken seçim demekle erken seçim olsun!
Her şeyin bir vakti ve seyri var.
Çocuk bile dokuz ay on gün sonra doğuyor.
Muhteremler durmuyor devam ediyor;
“Halkı sokaklara çağırsın/Erken Seçim mitingleri yapsın!”
Eğer Özgür Özel öyle yapsa,
Kalıbımı basarım ki bunu söyleyenlerin kahir ekseriyeti fillerden mustarip olanların Nasrettin Hoca ile Timur’a giderken yoldan dönmeleri ve Hoca’yı yalnız bırakmaları gibi mitinglere bile gitmeyeceklerdir.

Efendiler!
Sabırla koruk helva olur.
Az kaldı,
Özgür Özel’in bir Demirel Fıkrası anlatmasına az kaldı…
“Kadın, hasta çocuğunu alıp doktora gidiyor.
—Aman doktor canım doktor,
Eline, ocağına düştüm.
Çocuğum çok hasta,
Bir çare doktorcum…
Doktor önce cılız, soluk benizli, zayıf ve iyice bitkin düşmüş çocuğa uzun uzun bakar.
Döner kadına ve “soyun” der.
Kadın hem şaşırır hem bozulur.
—Yahu doktor!
Hasta olan ben değilim,
Çocuğum hasta…
Doktor bu defa kadının yüzüne bile bakmadan “soyun” diye tekrar eder.
Kadın daha bir kızgınlık içinde ve hatta bağırarak “Doktor! Doktor! Hasta ben değilim ki soyunayım. Çocuğum hasta!” der.
Doktorumuz gayet sakin:
Bre kadın!
Hasta olanın çocuk olduğunu ben de biliyorum.
Ama bu çocuktan artık hayır gelmez.
En iyisi mi, soyun da biz yenisini yapalım…

*************

Esed-Esad
Cumhurbaşkanımız Erdoğan diyor ki:
“Beşar Esed şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz.
Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki,
Biz Esed ile ailece görüşüyorduk…
Davetimizi yapacağız!"

İyi, hoş, güzel ve doğru bir yaklaşım…
Geç bile kalındı bence…
Ama ben asıl Esed’in buna ne cevap vereceğini merak ediyorum.
Acaba “bende evlat acısı sende kuyruk sancısı olduğu sürece biz bir araya gelemeyiz” mi,
Yoksa “Ba’de harabil Halep/Halep harap olduktan sonra” bir araya gelsek ne olur ki”, mi der acaba…

*************

Bay Ş’nin Bahtsızlığı
Allah aşkına, size de öyle gelmiyor mu;
Sanki iktidar Maliye ve Ekonomiden elini eteğini çekmiş,
Bakanlığı muhalefete vermiş,
Ve muhalefet de Mehmet Şimşek’i atamış gibi değil mi…
Bay Ş çırpınıyor ama iktidarın umurunda bile değil,
Yapayalnız…
Geçen gün TV’de izliyorum,
Sanki uyguladığı/uygulayacağı politikalara iktidardan da destek almak için kırk takla atıyor.
Hani, ne yapsa ebeveynine yaranamayan üvey evlat var ya; tıpkı onun gibi…
Sanki üç-beş ay sonra, düzelmeyen ekonominin faturasının kendisine kesileceğinin farkına varmış da şimdiden, “Çağırın anam gelsin/Derdime yananım gelsin” dercesine feryat ve figan ediyor…
Yakında Aşık Mahzuni diliyle konuşursa şaşırmam:
“Benim ile lokma yiyip içenler,
Gölgemin altında konup göçenler,
Sizi zalim dar günümde kaçanlar,
Ben kendi kendime çatar ağlarım,
Sabır edip matem tutar ağlarım…”

**************

Afgan Çoban
Ticaret Bakanı Ömer Bolat demiş ki:
“…Bugün 25 bin Afgan çoban gitse tarım, hayvancılık kalmaz.
Limon 1 ile 3 TL arasında satılıyor diye ağaçta çürüdü…"

Sayın Bakan!
Eğer bizim tarım ve hayvancılığımız 25 bin Afgan çobanın gitmesi veya gitmemesine bağlı ise,
Eyvah ki eyvah; b.ku yedik o zaman!
Bre Vicdansızlar!
Daha dün gördüm dün;
Markette limon 90 TL idi!
Bu fiyat acaba ürünü toplayacak işçi bulunamamasından mı yoksa artan maliyetler nedeniyle hakı-b.konu ödemiyor olmasından dolayı mı!
Vatandaştan utanmıyorsanız bari Allah’tan korkun!
Çiftçiyi gübre ile öptünüz,
Mazot ile okşadınız,
Elektrikle yumuşattınız,
Kısaca limon gibi sıktınız; evire çevire didiklediniz!
Şimdi ise s.çtık bari sıvayalım kabilinden aklımızla dalga geçiyorsunuz!
Daha 15-20 sene önce,
Hala hayvancılık yapılırken,
Vatandaş gece yarılarında ucuz kıyma kuyruğuna girmezken,
Limon dalında kalmazken,
Sebze-meyve fiyatları kol gibi olmamışken Afgan çobanlar mı vardı!
Aklıma geldi de anlatayım;
Hollanda denen avuç içi kadar bir ülke var.
Bizim Konya kadar…
Tarım ve hayvancılık ürünleri ihracatı yıllık 100 milyar Euro’nun üstünde…
Acaba onlar Afgan çoban çalıştırarak mı veya katar katar sığınmacı alarak mı bu rakama ulaştılar?..
Yahu oran var orantı var!
Bir de Ticaret Bakanı olacaksın,
Saçından sakalından utan!..

****************

Sinan Ateş Cinayeti Çözülecek mi?
Bence çözülecek…
“Ben azmettirdim, ben de bacağına sıktım” diyen iki figürana yıkılarak çözülecek!
Yani?
Şuanda devam eden dava, bir nevi davayı kapatma davasıdır.
Çözümsüz çözümün karara bağlanması davasıdır!
Süreç, aklıma Uğur Mumcu cinayetine dair eşi Güldal Mumcu’nun anlattığı bir anekdotu getirdi.
“…Siyah güneş gözlükleriyle zamanın Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar geldi.
Tepkimiz üzerine dedi ki:
Bu öyle bir iş ki, bir duvar gibi…
Bir tuğla çekersek duvar yıkılır…”
“Çekin o zaman” dedim.
“Çekemem” dedi…
“O halde çekin ve kenara çekilin!” dedim.
“Yapamam” dedi.
“O zaman, çekerler, altında kalırsınız” dediğimde ise
Yüzünde “Bu imkânsız bir şey! Bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez!” der gibi bir ifade belirmişti.”

***************

Çift Maaşlı Atamalar
Bu minvalde yine 12 atama olmuş.
Valla söz bittiği için ben de şarkı sözlerine sığındım:
“Hey Tanrım!
Bana üç tane,
Üç de yetmez beş tane
Beş de yetmez yedi tane
Ver, ver, ver, ver
Ver Allah'ım ver!..”
Bu atamalara AKP içinden de tepkiler varmış.
Acaba “neden bana değil de niçin hep onlara” diye mi ki…

*************

Ferdi Kadıoğlu
Avrupa Şampiyonasında yıldızı parlayan Fenerbahçeli futbolcu Ferdi için Cumhurbaşkanımız demiş ki:
“…Şimdi onunla ilgili bazı rakamlar konuşuluyor.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Morinho “gidemez” dedi.
Ferdi’nin de istikbaliyle oynamamak lazım…”

Yani Türkiye’de kalırsa bir istikbali olmayacak mı,
Yani İstikbal Avrupa’da mı,
Yani parayı veren düdüğü çalar mı,
Yani Türkiye’de kalırsa ne uzar ne kısalır mı,
Hatta Avrupa takımlarına giderse uzar Türkiye’de kalırsa sadece kısalır değil mi…

**********

Acınası Hal ve Rezalet-i Ahval-i TÜİK
TÜİK’in bir marketi varmış…
Yumurta 2,5 TL,
Peynir 147 TL,
Zeytinyağı 114 TL’den satılırmış.
Uzman doktora giden TÜİK’li 34 TL’ye muayene olurmuş.
Ev kirası sudan ucuz; 5845 TL imiş.
TÜİK!
77 TL’ye ekmek arası döner yapıp yediniz be bizi!..
Çinliler olsa size derdi ki:
“Kara gömülen ceset, yazın ortaya çıkar…”
Antepli ise şöyle der:
“Kar erir bok ayaza çıkar…”
Şarkılar şöyle anlatılır:
“Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi,
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi!..”
Başka bir ilimdarın sözüyle anlatacak olursak:
“Ey TÜİK!
Öyle bir battın ki Ankara’nın bilumum çeşmeleri aksa temizleyemez!”

Ve rahmetli İbrahim Erkal olsa en üst perdeden seslenirdi:
Neyine güveneyim?
De get yalan TÜİK!
Sana neden inanayım?
Rızkımı çalan TÜİK!..

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı