Çay deyip geçmeyin; çay asla, sadece çay değildir!..
Kafasında bandaj, yüzünde hafiften sararmaya dönük morluklar ve bir koltuk değneği yardımıyla aksayarak geldi, oturdu.
Merhaba bile dememişti.
"Ne oldu sana, geçmiş olsun…" bile diyemeden;
"Abi, seçim ne zaman olacak ki…" dedi.
Şaşırdım,
"2023'de ama sen geçim derdinde birisin; seçim senin neyine", dedim.
Yüzünü hüzün kapladı,
Sefadan hiç nasip almamış alnında, cefa çizgileri derinleşti,
Keder ve kahırla; "bu seçim daha önce olmaz mı ki, acaba.." diye mırıldandı.
Bir kere daha şaşırdım ve sordum;
"Sen böyle değildin. "Siyaset-miyaset neyime" derdin. Şimdi erken seçim filan diyorsun. Hayırdır?.."
"Derdim büyük,
Sıkıntıdayım ve ancak seçimle çözülür" dedi.
Anlatmaya başladı:
"Bilirsin,
İşten-güçten başımı pek kaldıramam ama 2019'da bir arkadaşımın zoruyla ilk defa mitinge gittim.
Kaldı ki, gitmesem de çalışamayacaktım zaten. Çünkü amelelik ettiğim inşaat şirketi o gün işi paydos etmiş ve hepimize, mitinge gitmeyi mecbur kılmıştı.
Neyse gittik…
Arkadaşım bir şeyler anlatılıyordu ama benim aklım-fikrim, miting sonunda fırlatılacak çayda idi.
Çayı çok severim,
Sudan çok içerim.
Fiyatlar arttığı için eskisi kadar demleyemiyorum.
Hatta çayını az koymaya başladım; o da kıvamı bozdu.
Yanımdaki arkadaşa mütemadiyen sordum; çay fırlatımı ne zaman başlayacak diye…
Çünkü o, çok mitinge gelmiş ve deneyimlenmişti.
Az kaldı, sabırlı ol, birazdan gibi laflar etti.
Ama bir de uyarı yaptı,
Gözünü koru; gözüne denk gelirse sorun olabilir, gerisini kafana takma…
İkinci uyarısı ise, atılan çayı nasıl alabileceğim taktik ve stratejisi üzerineydi.
Fırlatma başlayınca yay gibi zıplayacak, arı gibi kanatlanacaksın.
Önündekinin sırtına basman-ezmen veya çiğnemen önemli değil.
Yeter ki, elin çaya ulaşsın, dedi.
Lafı uzatmayayım; fırlatım başladı ve ben bir kaplan gibi ileri atıldım.
Bu kadar zıplayabildiğime ben dahi şaştım.
Ama sonunda kaptım; bir paket elime geçti.
Hemen fanilamın içine soktum.
N'olur n'olmaz; herkes "çay çay çay" diye birbirini içiyordu adeta…
Buraya kadar her şey normal,
İşin esprisi, asıl şimdi başlıyor.
Eve geldim ve kocca bir çaydanlık, çay demledim.
Neden?
Çünkü horanta kalabalık; hanım-ben-kaynana ve tavsiyeye uyarak yaptığımız üç- beş çocuk…
Hepimiz de çaycıyız-çay severiz,
Zaten başka şey sevsek ne olacaktı ki; alamıyor ve ağzımızın sulandığıyla kalıyorduk…
Neyse, içtik çayı…
Sabah oldu ve erkenden kalktık.
İnşaat beklemezdi çünkü…
Hanıma dedim; "sen dur, çayı ben demlerim"
Büyük bir sevgiyle ve adeta okşar gibi mitingde kaptığım çay paketini elime aldım; sanki hiç eksilmemiş gibiydi.
Galiba gözüme öyle göründü,
Bedava sirke baldan tatlıdır derler ya; öyle galiba dedim.
Sonra işe gittim ve akşam olup eve geldikten sonra yine çay faslı geldi.
Tabi, yine ben demleyecektim.
O anda, gördüklerimi görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı.
Bağırmışım, gayriihtiyari…
Hanım geldi; "delirdin mi herif sen…" dedi.
Bir şey demedim ona; diyemedim.
Ama çay paketi ilk açtığım gibi dopdoluydu.
İki-üç defa kullanmamıza rağmen hiç eksilmemişti.
O anda, bana bir aydınlanma geldi.
Bismillah Bismillah, dedim.
Ve, çayın okunmuş-üflenmiş efsunlu bir çay olduğunu hissettim.
Abi, Allah seni inandırsın, ben 27 Mart 2019'da mitinge gitmiştim.
Ve, o gün fırlatılan çaydan nasibime bir paket düşmüştü.
O gün bugündür yüzlerce kez çay demledik ve içtik pakette eksilme olmuyordu.
250 gramlık "mübarek" paketin mübarekiyeti eksilmeksizin sürüyordu.
"Mübarek", sanki "zemzemle" yıkanmış gibiydi.
Belki de, "mübarek" bir Zat-ı Muhterem, lütfetmiş ve "mübarek tükrüğünü" katmıştı, çaya…
Hani, Anadolu'muzda güncellenmiş-modifiye edilmiş-IOS veya Android yazılımlarla mücehhez "Gavs-Seyyit-Hocaefendi-Şeyh-Şıh Hazretleri-Muhterem-Ehl-i Keramet"ten geçilmez oldu ya…
Neredeyse iki senedir marketten çay almıyor; çaya vereceğimiz parayla TOKİ'ye ev taksiti ödüyorduk.
Hayat kalitemiz artmaya, geçim derdimiz azalmaya başlamıştı.
Çay deyip geçme abi; Çay, asla sadece çay demek değildir.
Çay konfordur, keyiftir, aile huzurudur.
Elin gavuru bile boşuna mı "Beş Çayı" diyor,
Bizde mekanlara bile, boşuna mı "Çay Saati-Çay Keyfi" gibi isimler konuyor.
Ama geçen hafta amelelik yaptığım inşaatta merdivenden yuvarlandım.
Birkaç kaburgam kırılmış, kafam-gözüm yarılmıştı.
Ama umurumda bile değildi.
Asıl felaket başkaydı.
Ben birkaç gün hastanede yatınca, bizim ahretlik "hiçbir şeyi atmayın" diye uyarsa da, evde temizlik yaparken, ortanca kız "kullanım süresi geçmiştir" diye, çay paketini çöpe atmış.
Z Kuşağı işte!..
Duygusuz-duyarsız-umarsız…
Biz onların yaşlarında kullanım-mullanım süresi mi bilirdik abi...
Kıtlıklar-kuyruklar vardı; kıymet bilirdik ve demlenmiş çayı kurutur sonra yine demlerdik.
Sonra da, iyi geldiği söylendiği için Vita yağ kutularına ektiğimiz çiçeklerin toprağına katardık.
Görmüyorlar abi, görmüyorlar; bu yeni kuşak günümüzde ne büyük nimetlere mazhar olduklarını görmüyorlar(!)
İşte, bize kıyamet o gün koptu.
Zaten çayı severdik ama bir de, "bitmeyen efsunlu çay"ımız olunca daha çok çaycılaşmıştık.
Hadi şimdi gel, benim yerime kendini koy ve kahrolma!..
Birincisi, o günden bu yana çay fiyatları iki kat arttı ve olmayan bütçe dengemizi şaşırttı.
İkincisi, biz daha çok çay tüketmeye alıştık; nasılsa bedava ya…
Üçüncüsü TOKİ taksitlerini aksatmaya başladık ve peş peşe "ödemezseniz evinizi alırız haaa…" yazıları gelmeye başladı.
Hayatımız karardı,
Huzurumuz kaçtı,
Efsunlu çay bitti, evde kavga başladı…
Ne bok yiyeceğimizi şaşırdık.
Seçimin, bizim için nasıl bir geçim olduğunu şimdi gördün mü abi…
Neden sorduğumu şimdi anladın mı…
Neler çektiğimi şimdi bildin mi…"
Merhaba bile dememişti.
"Ne oldu sana, geçmiş olsun…" bile diyemeden;
"Abi, seçim ne zaman olacak ki…" dedi.
Şaşırdım,
"2023'de ama sen geçim derdinde birisin; seçim senin neyine", dedim.
Yüzünü hüzün kapladı,
Sefadan hiç nasip almamış alnında, cefa çizgileri derinleşti,
Keder ve kahırla; "bu seçim daha önce olmaz mı ki, acaba.." diye mırıldandı.
Bir kere daha şaşırdım ve sordum;
"Sen böyle değildin. "Siyaset-miyaset neyime" derdin. Şimdi erken seçim filan diyorsun. Hayırdır?.."
"Derdim büyük,
Sıkıntıdayım ve ancak seçimle çözülür" dedi.
Anlatmaya başladı:
"Bilirsin,
İşten-güçten başımı pek kaldıramam ama 2019'da bir arkadaşımın zoruyla ilk defa mitinge gittim.
Kaldı ki, gitmesem de çalışamayacaktım zaten. Çünkü amelelik ettiğim inşaat şirketi o gün işi paydos etmiş ve hepimize, mitinge gitmeyi mecbur kılmıştı.
Neyse gittik…
Arkadaşım bir şeyler anlatılıyordu ama benim aklım-fikrim, miting sonunda fırlatılacak çayda idi.
Çayı çok severim,
Sudan çok içerim.
Fiyatlar arttığı için eskisi kadar demleyemiyorum.
Hatta çayını az koymaya başladım; o da kıvamı bozdu.
Yanımdaki arkadaşa mütemadiyen sordum; çay fırlatımı ne zaman başlayacak diye…
Çünkü o, çok mitinge gelmiş ve deneyimlenmişti.
Az kaldı, sabırlı ol, birazdan gibi laflar etti.
Ama bir de uyarı yaptı,
Gözünü koru; gözüne denk gelirse sorun olabilir, gerisini kafana takma…
İkinci uyarısı ise, atılan çayı nasıl alabileceğim taktik ve stratejisi üzerineydi.
Fırlatma başlayınca yay gibi zıplayacak, arı gibi kanatlanacaksın.
Önündekinin sırtına basman-ezmen veya çiğnemen önemli değil.
Yeter ki, elin çaya ulaşsın, dedi.
Lafı uzatmayayım; fırlatım başladı ve ben bir kaplan gibi ileri atıldım.
Bu kadar zıplayabildiğime ben dahi şaştım.
Ama sonunda kaptım; bir paket elime geçti.
Hemen fanilamın içine soktum.
N'olur n'olmaz; herkes "çay çay çay" diye birbirini içiyordu adeta…
Buraya kadar her şey normal,
İşin esprisi, asıl şimdi başlıyor.
Eve geldim ve kocca bir çaydanlık, çay demledim.
Neden?
Çünkü horanta kalabalık; hanım-ben-kaynana ve tavsiyeye uyarak yaptığımız üç- beş çocuk…
Hepimiz de çaycıyız-çay severiz,
Zaten başka şey sevsek ne olacaktı ki; alamıyor ve ağzımızın sulandığıyla kalıyorduk…
Neyse, içtik çayı…
Sabah oldu ve erkenden kalktık.
İnşaat beklemezdi çünkü…
Hanıma dedim; "sen dur, çayı ben demlerim"
Büyük bir sevgiyle ve adeta okşar gibi mitingde kaptığım çay paketini elime aldım; sanki hiç eksilmemiş gibiydi.
Galiba gözüme öyle göründü,
Bedava sirke baldan tatlıdır derler ya; öyle galiba dedim.
Sonra işe gittim ve akşam olup eve geldikten sonra yine çay faslı geldi.
Tabi, yine ben demleyecektim.
O anda, gördüklerimi görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı.
Bağırmışım, gayriihtiyari…
Hanım geldi; "delirdin mi herif sen…" dedi.
Bir şey demedim ona; diyemedim.
Ama çay paketi ilk açtığım gibi dopdoluydu.
İki-üç defa kullanmamıza rağmen hiç eksilmemişti.
O anda, bana bir aydınlanma geldi.
Bismillah Bismillah, dedim.
Ve, çayın okunmuş-üflenmiş efsunlu bir çay olduğunu hissettim.
Abi, Allah seni inandırsın, ben 27 Mart 2019'da mitinge gitmiştim.
Ve, o gün fırlatılan çaydan nasibime bir paket düşmüştü.
O gün bugündür yüzlerce kez çay demledik ve içtik pakette eksilme olmuyordu.
250 gramlık "mübarek" paketin mübarekiyeti eksilmeksizin sürüyordu.
"Mübarek", sanki "zemzemle" yıkanmış gibiydi.
Belki de, "mübarek" bir Zat-ı Muhterem, lütfetmiş ve "mübarek tükrüğünü" katmıştı, çaya…
Hani, Anadolu'muzda güncellenmiş-modifiye edilmiş-IOS veya Android yazılımlarla mücehhez "Gavs-Seyyit-Hocaefendi-Şeyh-Şıh Hazretleri-Muhterem-Ehl-i Keramet"ten geçilmez oldu ya…
Neredeyse iki senedir marketten çay almıyor; çaya vereceğimiz parayla TOKİ'ye ev taksiti ödüyorduk.
Hayat kalitemiz artmaya, geçim derdimiz azalmaya başlamıştı.
Çay deyip geçme abi; Çay, asla sadece çay demek değildir.
Çay konfordur, keyiftir, aile huzurudur.
Elin gavuru bile boşuna mı "Beş Çayı" diyor,
Bizde mekanlara bile, boşuna mı "Çay Saati-Çay Keyfi" gibi isimler konuyor.
Ama geçen hafta amelelik yaptığım inşaatta merdivenden yuvarlandım.
Birkaç kaburgam kırılmış, kafam-gözüm yarılmıştı.
Ama umurumda bile değildi.
Asıl felaket başkaydı.
Ben birkaç gün hastanede yatınca, bizim ahretlik "hiçbir şeyi atmayın" diye uyarsa da, evde temizlik yaparken, ortanca kız "kullanım süresi geçmiştir" diye, çay paketini çöpe atmış.
Z Kuşağı işte!..
Duygusuz-duyarsız-umarsız…
Biz onların yaşlarında kullanım-mullanım süresi mi bilirdik abi...
Kıtlıklar-kuyruklar vardı; kıymet bilirdik ve demlenmiş çayı kurutur sonra yine demlerdik.
Sonra da, iyi geldiği söylendiği için Vita yağ kutularına ektiğimiz çiçeklerin toprağına katardık.
Görmüyorlar abi, görmüyorlar; bu yeni kuşak günümüzde ne büyük nimetlere mazhar olduklarını görmüyorlar(!)
İşte, bize kıyamet o gün koptu.
Zaten çayı severdik ama bir de, "bitmeyen efsunlu çay"ımız olunca daha çok çaycılaşmıştık.
Hadi şimdi gel, benim yerime kendini koy ve kahrolma!..
Birincisi, o günden bu yana çay fiyatları iki kat arttı ve olmayan bütçe dengemizi şaşırttı.
İkincisi, biz daha çok çay tüketmeye alıştık; nasılsa bedava ya…
Üçüncüsü TOKİ taksitlerini aksatmaya başladık ve peş peşe "ödemezseniz evinizi alırız haaa…" yazıları gelmeye başladı.
Hayatımız karardı,
Huzurumuz kaçtı,
Efsunlu çay bitti, evde kavga başladı…
Ne bok yiyeceğimizi şaşırdık.
Seçimin, bizim için nasıl bir geçim olduğunu şimdi gördün mü abi…
Neden sorduğumu şimdi anladın mı…
Neler çektiğimi şimdi bildin mi…"
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Mevhibenur
Ay ışığı
ege34
Çaycı