Kıpkızıl Bir Soykırım: 5 Temmuz 2009 Urumçi (1)
Aslında sadece bu olayın analizi bile Doğu Türkistan meselesinin tahlili noktasında birçok ipucu verebilir.
5 Temmuza giden süreçte şiddet olayları Çinliler ile Doğu Türkistanlı Uygurlar arasında etnik çatışmaya dönüşmüştür. İlk olaylar 26 Haziran 2009 tarihinde Çin'in iç bölgelerinde bulunan Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında meydana gelmiş, iki Uygur’un öldürülmesini protesto etmek isteyen kişilere karşı yapılan orantısız güç kullanımı vahim sonuçlar doğurmuştur.
Çin güvenlik güçleri göstericilere sert müdahalelerde bulunmuştur. Çinli yetkililer ise protestonun terör amaçlı olduğunu iddia etmiştir. Çin medyasına göre çatışmalarda 46’sı Uygur olmak üzere 184 kişi hayatını kaybetmiş, 1.680 kişi yaralanmış, 1.434 kişi ise tutuklanmıştır.
Dönemin Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir, olaylarla alakalı verdiği beyanatta: “Edindiğimiz bilgilere göre ölü sayısı 1.000’in üzerinde, kimileri de 3.000 rakamını telaffuz ediyor” ifadelerini kullanmıştır. Çin Haber ajansı tarafından Uygur göstericilerin yüzlerce aracı ateşe verdiği, 14 ev ve 200’ü aşkın dükkânı tahrip ettiği iddia edilmiştir. Uygur Özerk Bölgesi mahalli idarecilerinin açıklamalarında ise olayların Rabia Kadir liderliğindeki Dünya Uygur Kongresi tarafından provoke edildiği iddialarına yer verilmiştir. Rabia Kadir ise iddiaların hayal ürünü olduğunu defalarca kamuoyu ile paylaşmıştır.
Genel kanaat Urumçi olaylarının Komünist Çin’in 1949 yılından bu yana Uygurlara uyguladığı kötü muamele ve asimilasyon politikalarının bir sonucu olduğu yönündedir. Olaylardan sonra Çinli yetkililer bölgedeki internet erişimini kapatmış, dahası telefon hizmetlerini sınırlandırmıştır. Bölge hükümeti tarafından Uygur Özerk Bölgesi’nde gece sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, polis Çinli ve Uygur mahalleleri arasında koridor oluşturmuştur. Çinli göçmenlerin koridorları geçerek kendilerine saldırdığını ifade eden Uygurlar, bir gün sonra protesto gösterisi düzenlemiştir. Bu arada Çinliler de ırkdaşlarının tutuklanması nedeniyle polise tepki gösteren kalabalık gruplar oluşturmuştur. Olayların sakinleşmemesi üzerine Urumçi’ye 20.000 takviye asker gönderilmiştir .
Çin Halk Cumhuriyeti yetkilileri olaylarda ölümlerin arkasındaki kişilerin idam edileceğini açıklamıştır. Olayların tırmanması üzerine Çin Devlet Başkanı Hu Jin-tao, 8 Temmuz’da, G8 zirvesi için bulunduğu Roma ziyaretini keserek Pekin’e dönmüştür.
Olayların Kaşgar’a sıçraması üzerine Çinli yetkililer, 10 Temmuz’da yabancı habercilerin şehri terk etmelerini istemiştir. Tursun Gül isimli bir Uygur’un 7 Temmuz’da zırhlı araçların önünde tek başına dikilerek yaptığı eylem, Tiananmen Meydanı olaylarına benzetilmiş ve Urumçi olaylarının sembolü haline gelmiştir . 10 Temmuz’da Urumçi’de Cuma namazının yasaklanması tepkileri arttırmış, bunun üzerine bazı camilerde ibadete izin verilmiştir. Namaz sonrasında olayları protesto etmek isteyen Uygurlara ise müdahale edilmiş ve birçok kişi gözaltına alınmıştır. İki Uygur, 13 Temmuz’da Urumçi polisi tarafından vurularak şehid edilmiş, bir kişi de yaralamıştır .
5 Temmuz Urumçi Olaylarına Tepkiler
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, olaylarda can kaybının artmasından endişe duyduklarını dile getirmiştir.
AB Dönem Başkanlığı açıklamasında, Urumçi’de yaşanan çatışmalardan “derin endişe” duyulduğu, can kaybının ise “esefle karşılandığını” belirtmiştir. Açıklamada ayrıca taraflara sükûnet telkin edilerek sorunun barışçıl yolla çözülmesi çağrısı yapılmıştır.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) orantısız güç kullanılmasından derin endişe duyulduğuna dair yaptığı açıklamasında Çin’den, ülkedeki Müslüman azınlığının sorunlarının temel nedenleriyle mücadele edecek şekilde daha geniş bir bakış açısıyla yaklaşmasını istemiştir. Dönemin İİT Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu, Uygurların bir korku ikliminde yaşamaya zorlanmalarından derin üzüntü duyduklarını, Uygur halkının sorunlarının salt güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceğini ifade etmiştir. İhsanoğlu, Çin’deki olayları teşkilat olarak yakından takip etmeye devam edeceklerini de sözlerine eklemiştir .
Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs, Doğu Türkistan’da yaşanan can kayıpları konusunda ABD’nin duyduğu üzüntüyü ve derin kaygıyı dile getirerek, tarafları sükûnete davet etmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise tüm taraflara itidal çağrısında bulunmuş ve Uygur Özerk Bölgesi’ndeki etnik çatışmalardan duyulan derin endişeyi dile getirmiştir.
Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Eric Chevallier kontrolden çıkan olaylarla ilgili endişesini "yaşananlara muhtemelen bir Avrupa tepkisinin olacağı” cümlesiyle ifade etmiştir .
İsviçre Dışişleri Bakanlığı her iki tarafı sükûnete davet ederek yaşananlardan endişe duyduğunu açıklamıştır. Ayrıca olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dilenmiş ve Çin’in basın ve ifade özgürlüğüne saygı göstermesi talep edilmiştir.
Japonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mitoji Yabunaka verdiği demecinde: “Japon hükümeti meseleyle yakından ilgileniyor ve yaşananlardan endişe duyuyor” ifadelerine yer vermiştir .
Gelişen ve vahim sonuçlar doğuran olaylar üzerine Çinli ve Kazak yetkililer, Uygur Özerk Bölgesi’ni ziyaret etmek isteyen Kazakistan vatandaşlarının vizelerini askıya almıştır. Ayrıca Kazakistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü 1.000’den fazla Kazakistan vatandaşının bölgeyi terk ettiğini açıklamıştır.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Uygur Özerk Bölgesi’ndeki çatışmaların Çin’in içişleriyle alakalı bir durum olduğunu savunmuştur.
Uluslararası Af Örgütü’nün Asya-Pasifik Yardımcı Direktörlüğü görevini yürüten Roseann Rife; “Çinli yetkililer, ölen ve gözaltına alınanlar için hesap vermeliler. Barışçıl bir şekilde görüşlerini dile getirdikleri veya dernek kurma ve toplanma özgürlüklerini kullandıkları için gözaltına alınanlar derhal salıverilmelidir. Ölüm cezasına başvurmadan, uluslararası standartlara uygun tarafsız mahkemelerin görevlendirileceği adil ve tam bir soruşturma başlatılmalıdır” şeklindeki beyanatıyla olaylara sert tepki göstermiştir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin’in bölgedeki gerilimi yatıştırmasını istemiş ve olaylar hakkında bağımsız bir soruşturma başlatılmasına, Çin’i de bu soruşturmaya izin vermeye çağırmıştır. Örgüt ayrıca Çin’in uluslararası kurallara saygı göstermesini ve göstericilere orantısız güç kullanmamasını istemiştir .
5 Temmuz Urumçi Olaylarına Türkiye’nin Bakışı
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan demecinde Doğu Türkistan’daki olayların vahşet boyutuna vardığını, bir an evvel engellemesi ve sorumlularının adalet karşısına çıkarılması gerektiğini belirtmiştir. Erdoğan ayrıca olayı Türkiye’nin geçici üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyacaklarını duyurmuştur.
Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananların “iç meselesi” olduğunu savunan Çin ise Türkiye’nin bu girişimine karşı çıkmıştır.
Erdoğan, Türkiye’de başbakanlık düzeyinde bir ilki gerçekleştirerek, İtalya’da düzenlediği basın toplantısında Doğu Türkistan’da yaşananlar hakkında “adeta bir soykırımdır” ifadesini kullanmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Erdoğan’ın bu açıklamasını “akla ve mantığa uymayan sözler” olarak nitelendirmiştir.
10 Temmuz’da Dışişleri Bakanlığı tarafından “Çin Halk Cumhuriyeti’nden de, aramızda bir dostluk köprüsü oluşturan Uygurların, barış, güven ve huzur içinde yaşamaları için gerekli ortamı sağlamasını bekliyoruz. Bunun, uluslararası toplum ve Türkiye için haklı bir beklenti olduğunu düşünüyoruz” şeklinde bir açılama yapılmıştır.
5 Temmuza giden süreçte şiddet olayları Çinliler ile Doğu Türkistanlı Uygurlar arasında etnik çatışmaya dönüşmüştür. İlk olaylar 26 Haziran 2009 tarihinde Çin'in iç bölgelerinde bulunan Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında meydana gelmiş, iki Uygur’un öldürülmesini protesto etmek isteyen kişilere karşı yapılan orantısız güç kullanımı vahim sonuçlar doğurmuştur.
Çin güvenlik güçleri göstericilere sert müdahalelerde bulunmuştur. Çinli yetkililer ise protestonun terör amaçlı olduğunu iddia etmiştir. Çin medyasına göre çatışmalarda 46’sı Uygur olmak üzere 184 kişi hayatını kaybetmiş, 1.680 kişi yaralanmış, 1.434 kişi ise tutuklanmıştır.
Dönemin Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir, olaylarla alakalı verdiği beyanatta: “Edindiğimiz bilgilere göre ölü sayısı 1.000’in üzerinde, kimileri de 3.000 rakamını telaffuz ediyor” ifadelerini kullanmıştır. Çin Haber ajansı tarafından Uygur göstericilerin yüzlerce aracı ateşe verdiği, 14 ev ve 200’ü aşkın dükkânı tahrip ettiği iddia edilmiştir. Uygur Özerk Bölgesi mahalli idarecilerinin açıklamalarında ise olayların Rabia Kadir liderliğindeki Dünya Uygur Kongresi tarafından provoke edildiği iddialarına yer verilmiştir. Rabia Kadir ise iddiaların hayal ürünü olduğunu defalarca kamuoyu ile paylaşmıştır.
Genel kanaat Urumçi olaylarının Komünist Çin’in 1949 yılından bu yana Uygurlara uyguladığı kötü muamele ve asimilasyon politikalarının bir sonucu olduğu yönündedir. Olaylardan sonra Çinli yetkililer bölgedeki internet erişimini kapatmış, dahası telefon hizmetlerini sınırlandırmıştır. Bölge hükümeti tarafından Uygur Özerk Bölgesi’nde gece sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, polis Çinli ve Uygur mahalleleri arasında koridor oluşturmuştur. Çinli göçmenlerin koridorları geçerek kendilerine saldırdığını ifade eden Uygurlar, bir gün sonra protesto gösterisi düzenlemiştir. Bu arada Çinliler de ırkdaşlarının tutuklanması nedeniyle polise tepki gösteren kalabalık gruplar oluşturmuştur. Olayların sakinleşmemesi üzerine Urumçi’ye 20.000 takviye asker gönderilmiştir .
Çin Halk Cumhuriyeti yetkilileri olaylarda ölümlerin arkasındaki kişilerin idam edileceğini açıklamıştır. Olayların tırmanması üzerine Çin Devlet Başkanı Hu Jin-tao, 8 Temmuz’da, G8 zirvesi için bulunduğu Roma ziyaretini keserek Pekin’e dönmüştür.
Olayların Kaşgar’a sıçraması üzerine Çinli yetkililer, 10 Temmuz’da yabancı habercilerin şehri terk etmelerini istemiştir. Tursun Gül isimli bir Uygur’un 7 Temmuz’da zırhlı araçların önünde tek başına dikilerek yaptığı eylem, Tiananmen Meydanı olaylarına benzetilmiş ve Urumçi olaylarının sembolü haline gelmiştir . 10 Temmuz’da Urumçi’de Cuma namazının yasaklanması tepkileri arttırmış, bunun üzerine bazı camilerde ibadete izin verilmiştir. Namaz sonrasında olayları protesto etmek isteyen Uygurlara ise müdahale edilmiş ve birçok kişi gözaltına alınmıştır. İki Uygur, 13 Temmuz’da Urumçi polisi tarafından vurularak şehid edilmiş, bir kişi de yaralamıştır .
5 Temmuz Urumçi Olaylarına Tepkiler
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, olaylarda can kaybının artmasından endişe duyduklarını dile getirmiştir.
AB Dönem Başkanlığı açıklamasında, Urumçi’de yaşanan çatışmalardan “derin endişe” duyulduğu, can kaybının ise “esefle karşılandığını” belirtmiştir. Açıklamada ayrıca taraflara sükûnet telkin edilerek sorunun barışçıl yolla çözülmesi çağrısı yapılmıştır.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) orantısız güç kullanılmasından derin endişe duyulduğuna dair yaptığı açıklamasında Çin’den, ülkedeki Müslüman azınlığının sorunlarının temel nedenleriyle mücadele edecek şekilde daha geniş bir bakış açısıyla yaklaşmasını istemiştir. Dönemin İİT Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu, Uygurların bir korku ikliminde yaşamaya zorlanmalarından derin üzüntü duyduklarını, Uygur halkının sorunlarının salt güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceğini ifade etmiştir. İhsanoğlu, Çin’deki olayları teşkilat olarak yakından takip etmeye devam edeceklerini de sözlerine eklemiştir .
Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs, Doğu Türkistan’da yaşanan can kayıpları konusunda ABD’nin duyduğu üzüntüyü ve derin kaygıyı dile getirerek, tarafları sükûnete davet etmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise tüm taraflara itidal çağrısında bulunmuş ve Uygur Özerk Bölgesi’ndeki etnik çatışmalardan duyulan derin endişeyi dile getirmiştir.
Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Eric Chevallier kontrolden çıkan olaylarla ilgili endişesini "yaşananlara muhtemelen bir Avrupa tepkisinin olacağı” cümlesiyle ifade etmiştir .
İsviçre Dışişleri Bakanlığı her iki tarafı sükûnete davet ederek yaşananlardan endişe duyduğunu açıklamıştır. Ayrıca olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dilenmiş ve Çin’in basın ve ifade özgürlüğüne saygı göstermesi talep edilmiştir.
Japonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mitoji Yabunaka verdiği demecinde: “Japon hükümeti meseleyle yakından ilgileniyor ve yaşananlardan endişe duyuyor” ifadelerine yer vermiştir .
Gelişen ve vahim sonuçlar doğuran olaylar üzerine Çinli ve Kazak yetkililer, Uygur Özerk Bölgesi’ni ziyaret etmek isteyen Kazakistan vatandaşlarının vizelerini askıya almıştır. Ayrıca Kazakistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü 1.000’den fazla Kazakistan vatandaşının bölgeyi terk ettiğini açıklamıştır.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Uygur Özerk Bölgesi’ndeki çatışmaların Çin’in içişleriyle alakalı bir durum olduğunu savunmuştur.
Uluslararası Af Örgütü’nün Asya-Pasifik Yardımcı Direktörlüğü görevini yürüten Roseann Rife; “Çinli yetkililer, ölen ve gözaltına alınanlar için hesap vermeliler. Barışçıl bir şekilde görüşlerini dile getirdikleri veya dernek kurma ve toplanma özgürlüklerini kullandıkları için gözaltına alınanlar derhal salıverilmelidir. Ölüm cezasına başvurmadan, uluslararası standartlara uygun tarafsız mahkemelerin görevlendirileceği adil ve tam bir soruşturma başlatılmalıdır” şeklindeki beyanatıyla olaylara sert tepki göstermiştir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin’in bölgedeki gerilimi yatıştırmasını istemiş ve olaylar hakkında bağımsız bir soruşturma başlatılmasına, Çin’i de bu soruşturmaya izin vermeye çağırmıştır. Örgüt ayrıca Çin’in uluslararası kurallara saygı göstermesini ve göstericilere orantısız güç kullanmamasını istemiştir .
5 Temmuz Urumçi Olaylarına Türkiye’nin Bakışı
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan demecinde Doğu Türkistan’daki olayların vahşet boyutuna vardığını, bir an evvel engellemesi ve sorumlularının adalet karşısına çıkarılması gerektiğini belirtmiştir. Erdoğan ayrıca olayı Türkiye’nin geçici üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyacaklarını duyurmuştur.
Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananların “iç meselesi” olduğunu savunan Çin ise Türkiye’nin bu girişimine karşı çıkmıştır.
Erdoğan, Türkiye’de başbakanlık düzeyinde bir ilki gerçekleştirerek, İtalya’da düzenlediği basın toplantısında Doğu Türkistan’da yaşananlar hakkında “adeta bir soykırımdır” ifadesini kullanmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Erdoğan’ın bu açıklamasını “akla ve mantığa uymayan sözler” olarak nitelendirmiştir.
10 Temmuz’da Dışişleri Bakanlığı tarafından “Çin Halk Cumhuriyeti’nden de, aramızda bir dostluk köprüsü oluşturan Uygurların, barış, güven ve huzur içinde yaşamaları için gerekli ortamı sağlamasını bekliyoruz. Bunun, uluslararası toplum ve Türkiye için haklı bir beklenti olduğunu düşünüyoruz” şeklinde bir açılama yapılmıştır.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.