Her şerde bir hayr…
Birincisi bu virüsün Çin’in Wuhan şehrinden dünyaya yayıldığı malumdur. Gelinen noktada dünya bu virüs belası ile cebelleşirken, suret-i haktan görünen Çin, bir taraftan Wuhan’da virüsün bitirildiği algısını, diğer taraftan da virüsün ağır bir şekilde vurduğu İran ve İtalya’ya tıbbî yardımlar ile fırsatçılıkta zirve görüntüleri sunmakta.
Bir defa Çin, dünyanın yaşamakta olduğu bir nevi travmanın tek sorumlusudur ve bunun Çin’e bir yaptırımı mutlak surette olmalıdır. Hal böyleyken işin içinden şark kurnazlığı ile sıyrılma siyaseti, olsa olsa Çin gibi komünist bir sistemle yönetilen ve bütün mahareti her gerçeği kamufle etmekte ve menfaatine kullanmakta. Bu haliyle Çin yönetimi takdiri değil, eleştiriyi ve yaptırımı hak etmektedir.
Aylardır bu sayfada yazdıklarımızla Çin’e ve Çin ile ilişkilere dikkat etmek gerekir derken, işin bu denli bizleri ve dahi dünyayı da etkileyebileceğini açıkçası düşünmemiştim. İnanıyorum ki, dünya bu beladan kurtulduktan sonra, mutlaka bu duruma sebebiyet verenlerle alakalı ciddi soruşturma ve yaptırımlar uygulayacaktır.
Çin Wuhan virüsü dolayısıyla es geçilen Doğu Türkistan’da yaşananların ise unutulmamasını bu vesile ile bir kez daha ifade etmek isterim. Bilhassa Komünist dönem Çin yönetimlerinin tarihi incelendiğinde görülecektir ki, Çin açısından her şey sadece kazanmak üzerine kuruludur. Her tür ve şartta kazanmak, olumsuz durumları da fırsata çevirmek Çin yönetimlerinin en temel ve en mahir olduğu hallerdir.
Virüs dolayısıyla Çin’de, sağlıklı ve neredeyse tek haber alma kanalı olan sosyal medyaya getirilen kısıtlamalar koca ülkede neler olup bittiğine dair bilgileri oldukça kısıtlamış durumda. Bununla beraber kısıtlı haberler vasıtasıyla öğrendiğimize göre Doğu Türkistan’da maalesef şartlar virüsün öğrenilmesinden sonra da daha kötü yönde değişme göstermiş durumda.
Mesela kaybolduğu düşünülen üç kardeşin toplama ve tecrit kamplarında olduğu, Uygur çocuklarının yatılı tutulduğu sözde okullarda şiddete maruz kadıkları, iş adamlarının tutuklanması, şirketlerine el konulması gibi olumsuzluklar yanında Doğu Türkistan genelinde sokağa çıkma yasağının 40 gün sonra kaldırılması neredeyse halkı isyan etme noktasına ettirmiş. Kamplarda yaşananlar ise bütün pervasızlıklarıyla hâlâ devam etmekte.
İşin özü Doğu Türkistan’da üç ay öncesine göre, dahası o dönemde yaşananların dünya kamuoyunda bir yaptırıma dönebileceği bir ortamda ortaya sürülen Wuhan virüsü kimin işine yaradı sorusunun cevabını da açıkça ortaya koymaktadır. Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini takip eden birkaç kişi dışında konuyu gündeme getiren neredeyse kalmadı gibi. Bölge zaten tecrit edilmişti, şimdi tamamen unutulmuşa benziyor.
Bunca zulme, ağır dinî ve ırkî aşağılamalara maruz kalan bölge halkının sahipsizliği bir yana, Çin’in virüs dolayısıyla ekonomik kaybı üzerine henüz net rakamlar ortaya konulmuş değil. Şimdiye kadar son üç ayda 1 ile 2 trilyon Dolar arasında bir kayıptan bahseden haberlere tesadüf etmekteyiz. Çin bu olumsuz durumu ne kadar daha sürdürebilir sorusuna da henüz net bir cevap verilememekle beraber, virüs sonrası durumun eskisi gibi olmayacağına yönelik ciddi işaretler de bulunmakta.
Şahsen, Çin’in içinde olamayacağı, "yeni dünya düzeni"nin kurulması olarak gördüğüm bu dönemde içe kapanan toplumlar için de bir hayr dönemi görüyorum.
Tüketim çılgınlığına büründürülen dünya ve daha az maliyetle daha çok nasıl kazanırım oburluğundaki tüccar zihniyeti, köle olarak çalıştırılan insanoğlunu canından zaten bezdirmişti. Gelinen noktada kendi kendine yetebilen ülkeler yeni dünya düzeninde kârlı çıkacaklar diye düşünenlerdenim. Ülke olarak kendi kendine yetebilecek nadir milletlerdeniz. Maliyeti veya pazarı daha ucuz diye kapatıp Çin’e taşıdığımız fabrikalarımızı yeniden açmak, büyük teknoloji gerektirmeyen ama ihtiyacımızı karşılayıp hatta zamanla ihracat yapabileceğimiz sanayi tesislerini kurmak ivedilikle üzerinde durmamız gereken bir gereklilik olarak karşımızda durmakta.
En önemlisi de tarım alanlarımızı yeniden değerlendirmekte, belki de ne şehirli ne de köylü olabildiğimiz son dönemlerde yeniden nerede olmamız gerektiğinin cevabını da vereceğimiz bir döneme girmeliyiz. Wuhan virüsünün şahsen ülkemiz ve milletimiz adına iyi bir muhasebe dönemi olacağına ve bizi kendimize getireceğine inanıyorum.
Bu vesile ile Devletimizin süreci sağlıklı yönettiğini ifade etmeliyim. Bizlere ise sadece paniğe kapılmadan sakin kalarak söylenenleri yapmak düşmektedir. Bu olumsuz süreci, söylenenleri yaparak, yetkililerin direktiflerine uyarak en az hasarla atlatacağımıza inanıyorum. Biraz dikkat, toplu olarak bulunabilecek mahallerden uzak, hijyen kurallarına uyarak bu süreci geçiştirecek hem bilgi birikimine hem de metanete sahip olduğumuza inanıyorum.
Wuhan virüsünün etkilerinin bir süre daha devam edeceği artık herkes tarafından görülmekte. Sürecin ülkemiz ve milletimiz adına hayırlar getireceğine de inanıyorum. Yurt dışında hayatını idame ettirenlerin ülkeye dönme ihtimalleri ile geri dönüşler sonrası, virüsün yayılmasını önlemede sıkıntılar yaşanmaması adına biraz daha özen, kurallara uyma ve kendimiz kadar toplum sağlığını da dikkate alma özverisini göstermekten imtina etmeyelim.
Vaki olanda hayr vardır prensibinden hareketle, yeni dönemin ülkemiz ve milletimiz adına hayırlar getireceğini ümid ediyorum. Çin başta olmak üzere yaşatılanları unutmadan, müsebbiplerini bir kenara not ederek yeni döneme hazırlıklı olalım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.