Her Çinli’ye bir fındık satmak…
Sene 1998…
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Çin ile olan ticari ilişkileri geliştirme hayali karşılığında Boğazlarımızdan (İstanbul ve Çanakkale) Ukrayna’ya ait Varyag adlı savaş gemisinin hurda niyetine geçirilmesine müsaade etmiş, bununla da yetinmeyen Çinli yetkililer paket paket turist gönderme vaadi ve ikili ticareti artırma yalanı ile ülkemizde “Doğu Türkistan” adının kullanılmasının ve “Gök Bayrak”ın açılmasının yasaklanmasını talep etmişlerdi.
Bir müstemleke ülkesine bile yakışmayacak bir karar alan dönemin hükümeti, yayımladığı “30 Numaralı Gizli Genelge” ile Doğu Türkistan adını ve Gök Bayrak’ı yasaklamıştı.
Mesut Yılmaz’ın ise kararı savunurken sarf ettiği “her Çinli’ye bir fındık satsak, zengin oluruz” sözü hâlâ dilden dile dolaşmaktadır.
Peki, bizimkilerin kurduğu hayallere ne oldu dersiniz?
Çinliler gemiyi boğazlarımızdan geçirmiş, hurda olarak kullanılacak gemi Çin’in ilk savaş gemisi yapılmış, paket paket gelmesi ümit edilen Çinli turistler, açlıktan nefesleri koktuğu, dahası durumu yerinde olan Komünist Parti taraftarlarına da devletlerinin izin vermemesi yüzünden yurtdışında tatil yapamamışlardı.
Biz ise kurduğumuz hayallere başbaşa iken, bu sefer de Mesut Yılmaz’ı o dahice sözüne sarılmış, her Çinli’ye bir fındık satabilmenin hayalini kurmuştuk.
Çinli bu… Tanımadığımız her halimizden belli idi. Tanısaydık Çinlinin tatlı sözüne, ipek kumaşına kanmamamız gerektiğini de taşa kazıyan atalarımızın sözünden anlamamız, Çinli’den ne kadar uzak durursak o kadar karlı olacağımızı kestirmemiz içten bile olmazdı.
Dedik ya Çinli bu…
Fındık satacaktık, ülkemize davet ettiğimiz Çinli yetkililer ise anlaşılan hazırlıklı gelmiş, fındık mahsulünden ziyade heyet halinde fındık üretilen bölgelere bedavadan, heyet halinde kısa geziler talep etmiş, bir güzel gezdirilen Çinli heyet yanlarına aldıkları fındık fidelerini beraberinde Çin’e götürmüşlerdi.
Her ürünün taklidini yapmakta mahir olan Çinliler için şükür ki fındık, iklim uyuşmazlığı yüzünden Çin’de tutmamış, biz de kurduğumuz her Çinli’ye bir fındık satma hayalinin gerçekleşmesini, fındığı da kaptırmadığımız için şükredecek hale gelmiştik.
1998’den bu güne aslında değişen hiçbir şeyin olmadığının altını kalın kalın çizmek, dahası Orhun Abideleri’nde taşa kazınan nasihatleri hatırımızdan çıkarmadan hareket etmemiz gerekmektedir.
Ülke olarak 1998’deki gizli genelge ile sadece çok para kazanma hayalimizi kaybetmemiş, onunla beraber Doğu Türkistan Milli Hareketinin Avrupa ve ABD’ye taşınmasının yolunu da açmıştık.
İtibarımızı zedelenmiş, mazlumların ve mağdurların ebedi sığınağı olan ülkemizde ırk ve din kardeşlerimizin vatanlarının adının kullanılması ve milli bayraklarını asmaları yasaklanmış, Doğu Türkistan adını kullanan akademisyenlerin üniversitelerden atılmasının önü açılmıştı. Şükür yanlış çok üzün sürmemiş, 2007 sonrasında tedavülden kaldırılmıştı.
Belki de 30 numaralı gizli genelgenin tek iyi tarafı, bugün başkanlığını sevgili kardeşim Dolkun İsa beyefendinin yaptığı “Dünya Uygur Kurultayı”nın 2004 senesinde değerli ağabeyim Erkin Alptekin beyefendinin başkanlığında Münih/Almanya’da kurulmuş olması idi.
Lakin Çin’in 36 hilesinden haberi olmayanlar, Çin’i hafife alanlar, atalarının nasihatlerini dinlemeyenler benzer hatalara düşmeye devam etmektedirler.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, Çin bir defa girdiği yerden bir daha kolay kolay çıkmaz, Batılı emperyalistlere rahmet okutacak cinsten, 10 almadığı bir yere bir lokma bağışlamayacak zihniyette bir devlettir.
Çin ile ticari ilişkilerimizin 2007-2017 yıllarındaki verilerine bakmanın kastettiğimiz hususlarda ne kadar da haklı olduğumuzu ortaya koyacağını herkes kabul edecektir.
Zikredilen dönemde Çin ile ikili ticaretimizin yaklaşık 250 milyar Dolar olduğunu, bunun sadece yaklaşık 25 milyar Dolarının ihracat, geriye kalan 225 milyar Dolarının ise ithalat olduğunu, bu rakamın da ülkemizin dış borcunun neredeyse %46’sına tekabül ettiğini söylememiz, Çin ile olan ticari ilişkilerimizin ne denli aleyhimize sonuçlar doğurduğunu umarım anlamamıza yetecektir. Bu ticari dezavantajımıza “ALİBABA” gibi internet üzerinden kayıtdışı ekonomik çıkışları da eklemediğimizi ifade edelim. Sayın
Hazine ve Maliye bakanımızın bundan 6-7 ay kadar önce “Çin’den ülkemize her yıl 26 milyon mektup geliyor” sözünü hatırlatmak isterim.
Bu mektupların 22 Dolar ve aşağısında olanların vergiden muaf olduğunu, Çinli firmaların müşterilerinin vergiden muaf olması için faturaları eksik kestiğini, faturalarını tam olmak isteyen müşterilerine ise farklı firmalardan faturalar keserek vergiden muaf hale getirdiğini, bu sayede milyonlarca Dolar paramızın ülkemizden akıp gittiğini, Çinli firmaların zenginliğine zenginlik kattığını da ifade edelim.
Çok ama çok önemli gördüğüm için ayrı bir yazı ile kaleme almayı planladığım Çinli firmaların ülkemizde maden ocaklarına dadanmalarını ise bu vesile ile Devletimizin ilgili birimlerine salık verelim. Kardemir Demir Çelik Fabrikasının bile çelik cevherini Çinli maden işletmecilerinden almaya başladığını, Çin devletinin hibe krediler ile ülkemize maden ocağı satın alacak sürü ile Çinli gönderdiğini, dağ-taş, tepe-bayır demeden bu insanların maden ocağı arayıp satın aldığını, çıkarılan madenlerin Çin tarafından, işletilmese bile satın alınma garantisi ile depolandığını, bu durumun yakın gelecekte birçok farklı sıkıntıyı da beraberinde getireceğini altını kalınca çizerek ilgililerinin dikkatli olması yönünde üzerimize düşen görevi yerine getirelim. İvedilikle maden ocağı işletme ve çeşitleri hakkında kanun veya kanun hükmünde kararname çıkarılmalı, devletimiz bu alanı başı-boş bırakmamalıdır.
Karşınızda Komünist Çin Devleti ve yetkilileri varsa aman ha, dikkat edin… Hem de her anlamda…
Not: Beyaz Saray’da üst düzey bürokratik göreve atanan İstanbul Erkek Lisesi mezunu Uygur Türkü Elnigar İlteber hanımı tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum…
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Çin ile olan ticari ilişkileri geliştirme hayali karşılığında Boğazlarımızdan (İstanbul ve Çanakkale) Ukrayna’ya ait Varyag adlı savaş gemisinin hurda niyetine geçirilmesine müsaade etmiş, bununla da yetinmeyen Çinli yetkililer paket paket turist gönderme vaadi ve ikili ticareti artırma yalanı ile ülkemizde “Doğu Türkistan” adının kullanılmasının ve “Gök Bayrak”ın açılmasının yasaklanmasını talep etmişlerdi.
Bir müstemleke ülkesine bile yakışmayacak bir karar alan dönemin hükümeti, yayımladığı “30 Numaralı Gizli Genelge” ile Doğu Türkistan adını ve Gök Bayrak’ı yasaklamıştı.
Mesut Yılmaz’ın ise kararı savunurken sarf ettiği “her Çinli’ye bir fındık satsak, zengin oluruz” sözü hâlâ dilden dile dolaşmaktadır.
Peki, bizimkilerin kurduğu hayallere ne oldu dersiniz?
Çinliler gemiyi boğazlarımızdan geçirmiş, hurda olarak kullanılacak gemi Çin’in ilk savaş gemisi yapılmış, paket paket gelmesi ümit edilen Çinli turistler, açlıktan nefesleri koktuğu, dahası durumu yerinde olan Komünist Parti taraftarlarına da devletlerinin izin vermemesi yüzünden yurtdışında tatil yapamamışlardı.
Biz ise kurduğumuz hayallere başbaşa iken, bu sefer de Mesut Yılmaz’ı o dahice sözüne sarılmış, her Çinli’ye bir fındık satabilmenin hayalini kurmuştuk.
Çinli bu… Tanımadığımız her halimizden belli idi. Tanısaydık Çinlinin tatlı sözüne, ipek kumaşına kanmamamız gerektiğini de taşa kazıyan atalarımızın sözünden anlamamız, Çinli’den ne kadar uzak durursak o kadar karlı olacağımızı kestirmemiz içten bile olmazdı.
Dedik ya Çinli bu…
Fındık satacaktık, ülkemize davet ettiğimiz Çinli yetkililer ise anlaşılan hazırlıklı gelmiş, fındık mahsulünden ziyade heyet halinde fındık üretilen bölgelere bedavadan, heyet halinde kısa geziler talep etmiş, bir güzel gezdirilen Çinli heyet yanlarına aldıkları fındık fidelerini beraberinde Çin’e götürmüşlerdi.
Her ürünün taklidini yapmakta mahir olan Çinliler için şükür ki fındık, iklim uyuşmazlığı yüzünden Çin’de tutmamış, biz de kurduğumuz her Çinli’ye bir fındık satma hayalinin gerçekleşmesini, fındığı da kaptırmadığımız için şükredecek hale gelmiştik.
1998’den bu güne aslında değişen hiçbir şeyin olmadığının altını kalın kalın çizmek, dahası Orhun Abideleri’nde taşa kazınan nasihatleri hatırımızdan çıkarmadan hareket etmemiz gerekmektedir.
Ülke olarak 1998’deki gizli genelge ile sadece çok para kazanma hayalimizi kaybetmemiş, onunla beraber Doğu Türkistan Milli Hareketinin Avrupa ve ABD’ye taşınmasının yolunu da açmıştık.
İtibarımızı zedelenmiş, mazlumların ve mağdurların ebedi sığınağı olan ülkemizde ırk ve din kardeşlerimizin vatanlarının adının kullanılması ve milli bayraklarını asmaları yasaklanmış, Doğu Türkistan adını kullanan akademisyenlerin üniversitelerden atılmasının önü açılmıştı. Şükür yanlış çok üzün sürmemiş, 2007 sonrasında tedavülden kaldırılmıştı.
Belki de 30 numaralı gizli genelgenin tek iyi tarafı, bugün başkanlığını sevgili kardeşim Dolkun İsa beyefendinin yaptığı “Dünya Uygur Kurultayı”nın 2004 senesinde değerli ağabeyim Erkin Alptekin beyefendinin başkanlığında Münih/Almanya’da kurulmuş olması idi.
Lakin Çin’in 36 hilesinden haberi olmayanlar, Çin’i hafife alanlar, atalarının nasihatlerini dinlemeyenler benzer hatalara düşmeye devam etmektedirler.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, Çin bir defa girdiği yerden bir daha kolay kolay çıkmaz, Batılı emperyalistlere rahmet okutacak cinsten, 10 almadığı bir yere bir lokma bağışlamayacak zihniyette bir devlettir.
Çin ile ticari ilişkilerimizin 2007-2017 yıllarındaki verilerine bakmanın kastettiğimiz hususlarda ne kadar da haklı olduğumuzu ortaya koyacağını herkes kabul edecektir.
Zikredilen dönemde Çin ile ikili ticaretimizin yaklaşık 250 milyar Dolar olduğunu, bunun sadece yaklaşık 25 milyar Dolarının ihracat, geriye kalan 225 milyar Dolarının ise ithalat olduğunu, bu rakamın da ülkemizin dış borcunun neredeyse %46’sına tekabül ettiğini söylememiz, Çin ile olan ticari ilişkilerimizin ne denli aleyhimize sonuçlar doğurduğunu umarım anlamamıza yetecektir. Bu ticari dezavantajımıza “ALİBABA” gibi internet üzerinden kayıtdışı ekonomik çıkışları da eklemediğimizi ifade edelim. Sayın
Hazine ve Maliye bakanımızın bundan 6-7 ay kadar önce “Çin’den ülkemize her yıl 26 milyon mektup geliyor” sözünü hatırlatmak isterim.
Bu mektupların 22 Dolar ve aşağısında olanların vergiden muaf olduğunu, Çinli firmaların müşterilerinin vergiden muaf olması için faturaları eksik kestiğini, faturalarını tam olmak isteyen müşterilerine ise farklı firmalardan faturalar keserek vergiden muaf hale getirdiğini, bu sayede milyonlarca Dolar paramızın ülkemizden akıp gittiğini, Çinli firmaların zenginliğine zenginlik kattığını da ifade edelim.
Çok ama çok önemli gördüğüm için ayrı bir yazı ile kaleme almayı planladığım Çinli firmaların ülkemizde maden ocaklarına dadanmalarını ise bu vesile ile Devletimizin ilgili birimlerine salık verelim. Kardemir Demir Çelik Fabrikasının bile çelik cevherini Çinli maden işletmecilerinden almaya başladığını, Çin devletinin hibe krediler ile ülkemize maden ocağı satın alacak sürü ile Çinli gönderdiğini, dağ-taş, tepe-bayır demeden bu insanların maden ocağı arayıp satın aldığını, çıkarılan madenlerin Çin tarafından, işletilmese bile satın alınma garantisi ile depolandığını, bu durumun yakın gelecekte birçok farklı sıkıntıyı da beraberinde getireceğini altını kalınca çizerek ilgililerinin dikkatli olması yönünde üzerimize düşen görevi yerine getirelim. İvedilikle maden ocağı işletme ve çeşitleri hakkında kanun veya kanun hükmünde kararname çıkarılmalı, devletimiz bu alanı başı-boş bırakmamalıdır.
Karşınızda Komünist Çin Devleti ve yetkilileri varsa aman ha, dikkat edin… Hem de her anlamda…
Not: Beyaz Saray’da üst düzey bürokratik göreve atanan İstanbul Erkek Lisesi mezunu Uygur Türkü Elnigar İlteber hanımı tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.