Bir Doğu Türkistanlı'nın yaşadıkları -3
- Memleketten çıktıktan sonra geride kalan aile bireylerinizi ve arkadaşlarınızı ziyaret etme şansınız oldu mu veya olabilir mi?
- 2016'da vatanımdan ayrıldıktan sonra 2017 yılında birkaç kez internet üzerinden irtibata geçebildik ancak daha sonrasında ne eşim ne de ben, akraba ve arkadaşlarımızla bütün iletişimimiz koptu. İki sene önce bir arkadaşım aracılığıyla aldığım bilgiler dışında memlekete dair hiçbir bilgim yok. Eşimin annesine, kardeşlerine; benim kardeşlerime ne oldu, şu an nerelerdeler bilmiyoruz. Bu durum bizi psikolojik açıdan çok yıprattı ve yıpratmaya da devam ediyor. Yurt dışında yaşayan herhangi bir Uygur'a sorarsanız, muhtemelen benzer cevapları duyarsınız.
- Yurtdışına çıktıktan sonra da takip edildiğinizi düşünüyor musunuz, takip ediliyorsanız nasıl?
- Bu sormuş olduğunuz soru yurt dışında yaşayan herhangi bir Uygur'un karşı karşıya kaldığı bir sorundur. Ben 2016 yılında vatanımı terk etmek zorunda kaldım. Özgür dünyaya adım attıktan sonra medya, gazete ve internet aracılığıyla kendi adım ve müstear isimlerle Uygurların maruz kaldığı durumları, Çin hükümetinin insanlık dışı politikalarını ve Doğu Türkistan'da insanlığa karşı işlenen suçları deşifre etmeye başladım. Bu konuda radyo, insan hakları örgütleriyle birçok defa röportaj yaptım. Somut olarak 2016'da Doğu Türkistan'daki son durumlar hakkında yazdığım rapor BM İnsan Hakları Komisyonu'na sunuldu. Bundan dolayı, Çin istihbarat servisleri tarafından Çin'e sınır dışı edilmekle tehdit edildim. Ayrıca kurmuş olduğum iş yeri ve mal varlığım tehdit ve şantajla gasp edildi. Bunların hepsinin bana Özerk Bölge Emniyet İstihbaratı tarafından kurulmuş bir kumpas olduğu söylendi. Bizzat beni oradan arayarak telefonda tehdit ettiler ve bu tehditler nedeniyle aylarca eşim ve çocuklarımdan ayrı yaşamak zorunda kaldım. Şu an burada rahat ve güven içinde olmamıza rağmen, daha önceden yaşamış olduğumuz korkuları, travmaları atlatabilmiş değiliz.
- Yaşadıklarınızın Çin'in “tek çocuk politikası” ile ilgisi var mı? Neler söylersiniz bu konuda?
- Aslında Çin gibi büyük nüfusa sahip bir ülke için olmaması lazım. Bilindiği gibi Çin kendi halkına uyguladığı bu tek çocuk yasasını kaldırdı. Buradaki sorun şudur; bizim Çin’den farklı kültürümüz, dinimiz ve onlara hiçbir zaman ait olmayan ırkımız ve Çin’in bunu devlet eliyle silme çabaları. Ama geleneksel Çin kültüründe, erkek çocuğun yoksa soyunun tükenmiş olduğu düşünülür. Çin topluluğu bu konuda ciddi bir feodal görüşe sahiptir. Çinli ailelerde erkek çocuğun olmaması ciddi bir sorundur ve bu yüzden kız çocuk olduğunda yapılan kürtajlar nedeniyle Çin nüfusunda ciddi bir cinsiyet dengesizliği bulunmaktadır.
Aksine biz Uygurlar Müslüman olduğumuzdan ve kadim kültürümüzden kaynaklı kız veya erkek çocuk olsun, bunu Allah’ın insana bir nimeti olarak görürüz. Uygurlar yüzyıllardır Çin işgali altında yaşamış olmalarına rağmen, inanç ve kültüründen dolayı Çinlilerle evlilikler yapmamış ve bu kabul edilebilir bir durum olarak görülmemiştir. Çin gibi çok nüfuslu bir halkın işgali altında, Uygurların asimile olmamalarının temel nedeni inançları, kültürleri ve gelenekleridir. Örneğin; tarihte 300 yıl Çin'i yöneten Mançular baskın bir siyasi irade olmalarına rağmen rağmen asimile olup yok olmuşlar. Yine Güney Çin'deki birçok etnik azınlık halk, dillerini kaybederek asimile olmuştur. Bunun aksine, Çin en son 1949'da Doğu Türkistan'ı tamamen işgal etmesine rağmen, Uygurlar hâlâ kendi kimliğini, kültürünü ve dini inançlarını koruyarak Çin'e asimile olmadı ve oralarda yaşayan Kazak, Kırgız ve diğer azınlıklara bu duruşları etki etti.
Bu nedenle Çin hükümeti, Uygurları kamplara koyarak din, dil ve kültürlerini yasaklayıp zorla asimile etmeye çalışıyor. Masum çocukları zorla aile ve ebeveynlerinden kopartıp Çin'e transfer ettiriyor. Erkekler hapse atılıyor, korumasız kalan kadınlar ve kızlar, Çinli erkeklerin şiddet, tehdit ve şantajlarına maruz bırakılıp zorla evlendiriliyor. Çin hükümeti asimilasyon politikaları kapsamında, Uygur bir kadın ile evlenen her Çinli erkeğe ev, para ve tarım arazisi ile destek veriyor ve Çinlileri teşvik ediyor. Bunlar Çin'in tek çocuk politikası ile Uygur halkının trajik kaderi arasındaki bağlantıdır.
- Uygurlar için mutlu bir son görüyor musunuz, bu hususta neler söylemek istersiniz?
- Biz böyle bir geleceğin olacağına inanıyoruz. Çünkü Çin devlet sistemi, eski Sovyet rejimi taklit edilerek oluşturulmuş, dünyadaki son komünist maskesi altındaki diktatör, faşist bir rejimdir. Dünya, böyle tek bir kişinin yönettiği devletin, o tek kişinin kurallarına göre dizayn edildiği diktatöryal sistemlerin ne tür felaketlere yol açtığını/açabileceğini çoktan anlamıştır. Öte yandan dünya halkları, şu anda içinde yaşadığımız virüs olayı nedeniyle Komünist Çin hükümetinin insanlığın felaketi olduğunu anlamıştır diye düşünüyorum. Ayrıca yok olma riski altındaki Uygur kimliği noktasında, Çin rejimine karşı dünyadan büyük bir tepki vardır. Aslında Doğu Türkistan ve Tibet'in bağımsızlığı dünya barışının bir garantisi ve saldırgan Çin rejimini kontrol altına almak için etkili bir araç olacaktır.
Çin hükümetinin kurucusu Mao Ze-dong da “Sovyetlerin bugünü, Çin'in ertesi” demiştir. Biz Uygurlar hiçbir zaman diz çökmedik ve umudumuzu hiç kaybetmedik. Biz tarihten beri hür yaşamış bir millet olarak, daha da mutlu bir geleceğimizin olacağına sonsuza kadar inanıyoruz.
Şunu da ilave etmek gerekir ki, Uygurların özgürlük isteği bugünün meselesi değil. Belki de tarihi gerçekliği olan bir meseledir. Bir toplum yaşadığı coğrafyada ya ülkede bağımsızlık istemesi için hür yaşayıp işgal edilmiş olmalıdır ve Uygurların kısmeti de bunun canlı örneğidir. Örneğin Uygur tarihine bakacak olursanız, Uygurların tarihte hiçbir zaman Çin'in bir parçası olmadığını ve her zaman özgür ve hür yaşamış bir halk olduğunu görürsünüz.
- Bu vesile ile kamuoyuna seslenmek veya paylaşmak istediğiniz başınızdan geçen bir anı var mı?
- Kişisel hayatımla ilgili yaşadıklarıma yukarıda cevap vermeye çalıştım, ama yaşadıklarım yanında anlattıklarım deryada katre misali. Ancak bu vesile ile kamuoyu ile şunları paylaşmak isterim;
Coğrafi konumu, ekonomik ilişkileri ve turizmi gibi etkenlerden, daha da önemlisi Çin rejiminin kısıtlamalarından dolayı, Doğu Türkistan sizlere uzak, hatta hiç yokmuş gibi görünebilir. Ancak Uygurların trajedisine dünyanın sessizliği, sonuçta tüm insanlığın başına gelebilecek bir trajediye yol açabilir. Uygurlar hakkında gerçeği saklayan, Uygurları sistematik olarak acımasızca yok eden, virüs hakkında yanlış ve eksik bilgi paylaşımı nedeniyle dünya kamuoyunu yanıltan Çin Komünist rejimi, şimdilerde tüm insanlığa bir felaket getirmiş durumda. Uygurlar da insanlığın bir parçası ise dünya halklarının kaderi ile birlikte düşünülmeli.
İnsanlık için büyük bir trajediye yol açan bu virüs belasını da Çin rejiminin yaydığı aşikardır ve konuyla ilgili birçok uzmanın görüşü de bu yöndedir. Ben bir süre yaşadığım aziz Türkiyemizin güzel insanlarına, dünya toplumuna, bu mücadelede biz Uygurları yalnız bırakmamalarını, zalimin zulmüne karşı susmamalarını, daha acı tablolarla karşılaşmamak için, Çin faşizminin durdurulmasının insanlık adına elzem olduğunu haykırmak istiyorum. Bilinmelidir ki, bu mücadele sadece Uygurların mücadelemiz değil, bütün insanlığın mücadelesi. Uygurların var olması, sizin de varoluşunuz, yok olması da sıranın size geleceğinin göstergesi. Doğu Türkistan mücadelesi aslında insanlığın ve dünya barışının kilit noktasıdır.
- Kamplarla ilgili çok şey yazıldı, söylendi. Sizce ÇKP yönetimi kamplarla neyi başarmak istiyor?
- Tek hakikat kampların inşasının Çin hükümetinin politik hedefleri doğrultusunda yapıldığıdır. Uygurlar, İpek Yolu'ndaki en kadim, milli ve manevi yönleri çok güçlü bir halktır. Çin, dünyayı ekonomik ve politik olarak ele geçirmek üzere geliştirdiği İpek Yolu projesinde Doğu Türkistan toprağı hayati öneme sahiptir. Çin'in deniz çıkışı; ABD, Tayvan, Japonya ve diğer müttefikler tarafından rahatça kontrol edilebilecek durumdadır. Bu nedenle Çin; Pakistan ve Sri Lanka gibi Hint Okyanusundaki ülkelerde bulunan askeri üst ve limanlarına kolayca ulaşmak için Doğu Türkistan'dan Gwadar'a kadar inşa edilen Çin-Pakistan demir yolunu kullanması gerekmektedir. Bu yüzden ÇKP yönetimi asıl toprak sahibi olan Uygurları bir tehdit unsuru olarak algılamakta ve kendi içinde Uygurları düşman olarak lanse etmektedir. ÇKP yönetimine göre dış güç Amerika ve işbirlikçileri, iç düşman ise Uygurları bellemiş durumdadır. Ayrıca Çinliler, Çinli dışındaki hiçbir millete inanmaz ve güvenmezler. Bu nedenle dini inanışları veya kültürleri farklı olan Uygur halkının iradesini kırmak, diz çöktürmek ve İpek Yolu projesini sorunsuzca devam ettirmek için bu kamplarda Uygur halkını açıkçası Doğu Türkistan’ın asıl sahiplerini yok etmeyi başarmak ve tamamen asimile etmek istiyor.
- 2016'da vatanımdan ayrıldıktan sonra 2017 yılında birkaç kez internet üzerinden irtibata geçebildik ancak daha sonrasında ne eşim ne de ben, akraba ve arkadaşlarımızla bütün iletişimimiz koptu. İki sene önce bir arkadaşım aracılığıyla aldığım bilgiler dışında memlekete dair hiçbir bilgim yok. Eşimin annesine, kardeşlerine; benim kardeşlerime ne oldu, şu an nerelerdeler bilmiyoruz. Bu durum bizi psikolojik açıdan çok yıprattı ve yıpratmaya da devam ediyor. Yurt dışında yaşayan herhangi bir Uygur'a sorarsanız, muhtemelen benzer cevapları duyarsınız.
- Yurtdışına çıktıktan sonra da takip edildiğinizi düşünüyor musunuz, takip ediliyorsanız nasıl?
- Bu sormuş olduğunuz soru yurt dışında yaşayan herhangi bir Uygur'un karşı karşıya kaldığı bir sorundur. Ben 2016 yılında vatanımı terk etmek zorunda kaldım. Özgür dünyaya adım attıktan sonra medya, gazete ve internet aracılığıyla kendi adım ve müstear isimlerle Uygurların maruz kaldığı durumları, Çin hükümetinin insanlık dışı politikalarını ve Doğu Türkistan'da insanlığa karşı işlenen suçları deşifre etmeye başladım. Bu konuda radyo, insan hakları örgütleriyle birçok defa röportaj yaptım. Somut olarak 2016'da Doğu Türkistan'daki son durumlar hakkında yazdığım rapor BM İnsan Hakları Komisyonu'na sunuldu. Bundan dolayı, Çin istihbarat servisleri tarafından Çin'e sınır dışı edilmekle tehdit edildim. Ayrıca kurmuş olduğum iş yeri ve mal varlığım tehdit ve şantajla gasp edildi. Bunların hepsinin bana Özerk Bölge Emniyet İstihbaratı tarafından kurulmuş bir kumpas olduğu söylendi. Bizzat beni oradan arayarak telefonda tehdit ettiler ve bu tehditler nedeniyle aylarca eşim ve çocuklarımdan ayrı yaşamak zorunda kaldım. Şu an burada rahat ve güven içinde olmamıza rağmen, daha önceden yaşamış olduğumuz korkuları, travmaları atlatabilmiş değiliz.
- Yaşadıklarınızın Çin'in “tek çocuk politikası” ile ilgisi var mı? Neler söylersiniz bu konuda?
- Aslında Çin gibi büyük nüfusa sahip bir ülke için olmaması lazım. Bilindiği gibi Çin kendi halkına uyguladığı bu tek çocuk yasasını kaldırdı. Buradaki sorun şudur; bizim Çin’den farklı kültürümüz, dinimiz ve onlara hiçbir zaman ait olmayan ırkımız ve Çin’in bunu devlet eliyle silme çabaları. Ama geleneksel Çin kültüründe, erkek çocuğun yoksa soyunun tükenmiş olduğu düşünülür. Çin topluluğu bu konuda ciddi bir feodal görüşe sahiptir. Çinli ailelerde erkek çocuğun olmaması ciddi bir sorundur ve bu yüzden kız çocuk olduğunda yapılan kürtajlar nedeniyle Çin nüfusunda ciddi bir cinsiyet dengesizliği bulunmaktadır.
Aksine biz Uygurlar Müslüman olduğumuzdan ve kadim kültürümüzden kaynaklı kız veya erkek çocuk olsun, bunu Allah’ın insana bir nimeti olarak görürüz. Uygurlar yüzyıllardır Çin işgali altında yaşamış olmalarına rağmen, inanç ve kültüründen dolayı Çinlilerle evlilikler yapmamış ve bu kabul edilebilir bir durum olarak görülmemiştir. Çin gibi çok nüfuslu bir halkın işgali altında, Uygurların asimile olmamalarının temel nedeni inançları, kültürleri ve gelenekleridir. Örneğin; tarihte 300 yıl Çin'i yöneten Mançular baskın bir siyasi irade olmalarına rağmen rağmen asimile olup yok olmuşlar. Yine Güney Çin'deki birçok etnik azınlık halk, dillerini kaybederek asimile olmuştur. Bunun aksine, Çin en son 1949'da Doğu Türkistan'ı tamamen işgal etmesine rağmen, Uygurlar hâlâ kendi kimliğini, kültürünü ve dini inançlarını koruyarak Çin'e asimile olmadı ve oralarda yaşayan Kazak, Kırgız ve diğer azınlıklara bu duruşları etki etti.
Bu nedenle Çin hükümeti, Uygurları kamplara koyarak din, dil ve kültürlerini yasaklayıp zorla asimile etmeye çalışıyor. Masum çocukları zorla aile ve ebeveynlerinden kopartıp Çin'e transfer ettiriyor. Erkekler hapse atılıyor, korumasız kalan kadınlar ve kızlar, Çinli erkeklerin şiddet, tehdit ve şantajlarına maruz bırakılıp zorla evlendiriliyor. Çin hükümeti asimilasyon politikaları kapsamında, Uygur bir kadın ile evlenen her Çinli erkeğe ev, para ve tarım arazisi ile destek veriyor ve Çinlileri teşvik ediyor. Bunlar Çin'in tek çocuk politikası ile Uygur halkının trajik kaderi arasındaki bağlantıdır.
- Uygurlar için mutlu bir son görüyor musunuz, bu hususta neler söylemek istersiniz?
- Biz böyle bir geleceğin olacağına inanıyoruz. Çünkü Çin devlet sistemi, eski Sovyet rejimi taklit edilerek oluşturulmuş, dünyadaki son komünist maskesi altındaki diktatör, faşist bir rejimdir. Dünya, böyle tek bir kişinin yönettiği devletin, o tek kişinin kurallarına göre dizayn edildiği diktatöryal sistemlerin ne tür felaketlere yol açtığını/açabileceğini çoktan anlamıştır. Öte yandan dünya halkları, şu anda içinde yaşadığımız virüs olayı nedeniyle Komünist Çin hükümetinin insanlığın felaketi olduğunu anlamıştır diye düşünüyorum. Ayrıca yok olma riski altındaki Uygur kimliği noktasında, Çin rejimine karşı dünyadan büyük bir tepki vardır. Aslında Doğu Türkistan ve Tibet'in bağımsızlığı dünya barışının bir garantisi ve saldırgan Çin rejimini kontrol altına almak için etkili bir araç olacaktır.
Çin hükümetinin kurucusu Mao Ze-dong da “Sovyetlerin bugünü, Çin'in ertesi” demiştir. Biz Uygurlar hiçbir zaman diz çökmedik ve umudumuzu hiç kaybetmedik. Biz tarihten beri hür yaşamış bir millet olarak, daha da mutlu bir geleceğimizin olacağına sonsuza kadar inanıyoruz.
Şunu da ilave etmek gerekir ki, Uygurların özgürlük isteği bugünün meselesi değil. Belki de tarihi gerçekliği olan bir meseledir. Bir toplum yaşadığı coğrafyada ya ülkede bağımsızlık istemesi için hür yaşayıp işgal edilmiş olmalıdır ve Uygurların kısmeti de bunun canlı örneğidir. Örneğin Uygur tarihine bakacak olursanız, Uygurların tarihte hiçbir zaman Çin'in bir parçası olmadığını ve her zaman özgür ve hür yaşamış bir halk olduğunu görürsünüz.
- Bu vesile ile kamuoyuna seslenmek veya paylaşmak istediğiniz başınızdan geçen bir anı var mı?
- Kişisel hayatımla ilgili yaşadıklarıma yukarıda cevap vermeye çalıştım, ama yaşadıklarım yanında anlattıklarım deryada katre misali. Ancak bu vesile ile kamuoyu ile şunları paylaşmak isterim;
Coğrafi konumu, ekonomik ilişkileri ve turizmi gibi etkenlerden, daha da önemlisi Çin rejiminin kısıtlamalarından dolayı, Doğu Türkistan sizlere uzak, hatta hiç yokmuş gibi görünebilir. Ancak Uygurların trajedisine dünyanın sessizliği, sonuçta tüm insanlığın başına gelebilecek bir trajediye yol açabilir. Uygurlar hakkında gerçeği saklayan, Uygurları sistematik olarak acımasızca yok eden, virüs hakkında yanlış ve eksik bilgi paylaşımı nedeniyle dünya kamuoyunu yanıltan Çin Komünist rejimi, şimdilerde tüm insanlığa bir felaket getirmiş durumda. Uygurlar da insanlığın bir parçası ise dünya halklarının kaderi ile birlikte düşünülmeli.
İnsanlık için büyük bir trajediye yol açan bu virüs belasını da Çin rejiminin yaydığı aşikardır ve konuyla ilgili birçok uzmanın görüşü de bu yöndedir. Ben bir süre yaşadığım aziz Türkiyemizin güzel insanlarına, dünya toplumuna, bu mücadelede biz Uygurları yalnız bırakmamalarını, zalimin zulmüne karşı susmamalarını, daha acı tablolarla karşılaşmamak için, Çin faşizminin durdurulmasının insanlık adına elzem olduğunu haykırmak istiyorum. Bilinmelidir ki, bu mücadele sadece Uygurların mücadelemiz değil, bütün insanlığın mücadelesi. Uygurların var olması, sizin de varoluşunuz, yok olması da sıranın size geleceğinin göstergesi. Doğu Türkistan mücadelesi aslında insanlığın ve dünya barışının kilit noktasıdır.
- Kamplarla ilgili çok şey yazıldı, söylendi. Sizce ÇKP yönetimi kamplarla neyi başarmak istiyor?
- Tek hakikat kampların inşasının Çin hükümetinin politik hedefleri doğrultusunda yapıldığıdır. Uygurlar, İpek Yolu'ndaki en kadim, milli ve manevi yönleri çok güçlü bir halktır. Çin, dünyayı ekonomik ve politik olarak ele geçirmek üzere geliştirdiği İpek Yolu projesinde Doğu Türkistan toprağı hayati öneme sahiptir. Çin'in deniz çıkışı; ABD, Tayvan, Japonya ve diğer müttefikler tarafından rahatça kontrol edilebilecek durumdadır. Bu nedenle Çin; Pakistan ve Sri Lanka gibi Hint Okyanusundaki ülkelerde bulunan askeri üst ve limanlarına kolayca ulaşmak için Doğu Türkistan'dan Gwadar'a kadar inşa edilen Çin-Pakistan demir yolunu kullanması gerekmektedir. Bu yüzden ÇKP yönetimi asıl toprak sahibi olan Uygurları bir tehdit unsuru olarak algılamakta ve kendi içinde Uygurları düşman olarak lanse etmektedir. ÇKP yönetimine göre dış güç Amerika ve işbirlikçileri, iç düşman ise Uygurları bellemiş durumdadır. Ayrıca Çinliler, Çinli dışındaki hiçbir millete inanmaz ve güvenmezler. Bu nedenle dini inanışları veya kültürleri farklı olan Uygur halkının iradesini kırmak, diz çöktürmek ve İpek Yolu projesini sorunsuzca devam ettirmek için bu kamplarda Uygur halkını açıkçası Doğu Türkistan’ın asıl sahiplerini yok etmeyi başarmak ve tamamen asimile etmek istiyor.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.