Yanıyoruz/Kül oluyoruz ama sakin ve soğukkanlı olmaya mecburuz!..
Öncelikle şunu tespit ve kabul edelim.
Orman Yangınları her ne suretle çıkarsa çıksın;
İster kundaklama ister ihmal ve isterse doğal/kendiliğinden çıkmış olsun; acıdır/felakettir/kötüdür ve yürek yakıcıdır.
Orman Mühendisi veya konunun uzmanı değilim.
Ama ormanlarımız ve onları yok eden yangınlar sadece uzmanları değil, hepimizi ilgilendirir.
Ben de, konuya dair araştırma yaptım/okudum/değerlendirdim.
Şunu bilelim ki, dünyada her coğrafyanın kendine has özellikleri var.
Bu sebeple kendi bölgemizin/Akdeniz havzasının yangın ve orman karakteristiğini de nazarı dikkate almadan doğru tespit ve değerlendirme yapmak mümkün olmaz.
Bu bağlamda yangını getiren pek çok sebep var.
Birincisi ve belki de en önemlisi, Akdeniz bölgesinin sahip olduğu "yüksek sıcaklık/düşük nem koşulları/ hızlı esen rüzgarlar"dır.
Buna bir de, Akdeniz bitki örtüsü ve ormanlarının yanıcı özelliğe sahip olduğunu da eklemek lazım.
Yani bizdeki yangınları anlamak ve daha çözüm odaklı tedbirler alabilmek için "Akdeniz Ekosistemini" iyi bilmek ana temeldir.
Bir diğer unsur ise "iklim değişiklikleri"dir.
Avusturalya ve ABD dahil Amerika kıtasında çıkan yangınların pek çoğunun bu "iklim değişikliği"nin tetiklemesiyle oluştuğu uzmanlarca tespit edilmiş bir gerçek.
Bu noktadan sonra "doğa-insan ilişkisi" ve "insan unsuru"nun devreye girdiği yangınlar önümüze çıkıyor.
Nedir bunlar;
Doğal alanlarla/Ormanlarla insanî kullanım alanlarının iyice yakınlaşması ve adeta iç içe hale gelmesi,
Turizm faaliyetlerinin artması ve buna bağlı olarak görülen "ihmal/kusur/dikkatsizlik" nedeniyle oluşan yangın riskinin, yüksek sıcaklıkla da tetiklenmesi…
Bir diğeri ve en iğrenci/affedilmezi ve cinayet olanı ise kundaklamadır.
Bunu konuşmaya bile gerek yok kanısındayım.
Lanetlik/kahrolası ve her türlü cezayı gerektiren bir durum!..
Şimdi gelelim realiteye;
Öncelikle basit/sakin ve soğukkanlı olmalıyız.
Yangına körükle gitmemeli ve yangın üzerinden birbirimizi yememeliyiz. Aksi bir yaklaşım, yangını söndürmez bilakis içimizdeki yangını da artırır.
Hal böyleyken; sağcısı solcusu, dinlisi dinsizi, iktidarı muhalefeti; kısaca, bu ülkede yaşayan herkesin ittifak edip konsensüse varacağı belki de en önemli alan/konu/problem yangınlar ve orman varlıklarımızın korunması olmalıdır.
Tam mutabakatla bir "Milli Yangın Politikası/Milli Orman Güvenliği" platformu ve uygulama prospektüsü oluşturmalıyız.
Tıpkı önleyici hekimlik gibi "önleyici yangın tedbirleri" manzumesi ortaya koymalıyız.
Yerel ve merkezi bazda;
Yangın çıkmaması için ne yapılmalı,
Yangın olursa ne yapılmalı,
Yangın söndürülünce neler yapılmamalı/yapılmalı gibi; kargaşaya mahal vermeden herkesin ne yapacağını bilir şekilde bir yangın bilinci oluşturulmalıdır.
Bunun için günübirlik ve pansuman tedbirlerden ziyade; kısa/orta/uzun vadeli bir projeksiyon oluşturulmalıdır.
Şunu önemle ve üzgün şekilde belirtmeliyim ki; orman varsa yangın da vardır ve olmaya da devam edecektir.
İçimi acıtıyor ama bu gerçeği kabul etmek zorundayız.
Sui misal misal olmaz, biliyorum ama yerkürenin her yerinin gerçeği bu…
Bakmamız ve önemle üzerinde durmamız gereken asıl husus; yangınları nasıl minimize edebiliriz/nasıl daha hızla söndürürüz ve zararı nasıl en aza indirip; özellikle insan ve hayvan kayıplarımızı nasıl azaltabiliriz noktasıdır.
Gelin, şu acı gerçeği kabullenerek başlayalım.
Ormanlarımızın ihmali ve yangın konusunda hepimizin payı var.
Bu sorunun kaynağı sadece ne devlettir, ne toplumdur, ne şudur ne de bu…
Sorun hepimizdendir ve hepimizindir.
Yangın başladığından beri Manavgat'tayım.
İçim yanarak/üzülerek ve biraz da kahırla gelişmeleri takip ediyorum.
Yangın cayır cayır devam ederken, biz dramatik şekilde ve oldukça agresif halde birbirimizi suçlama derdindeyiz.
Allah aşkına yapmayın etmeyin,
Ülke genelinde maalesef 20'yi aşkın yangın var.
Bunların hepsinin kundakçılar veya terör marifetiyle olduğunu sakın düşünmeyin.
Şaşkınlıkla izliyorum ve görüyorum ki; herkeste, bir "ey suçlu, ayağa kalk…" kızgınlığı var.
Bu kadar genel ve farklı sebepleri olan yangın olgusunu "hah işte; yakıyorlar ormanları ve yine hotel yapacaklar…" basitçiliğine indirgemek, kimseye bir şey kazandırmaz.
İktidar ve olayla ilgili kurum yetkililerinin sorumsuz/aymaz/umursuz davrandığını iddia etmek insafsızlık olur.
Yapmayın etmeyin…
Yangından siyaset devşirmeyin ve böylesi bir vahametten bile iktidar kötülemciliğine girmeyin.
Bu kaos getirir, kriz getirir, huzursuzluk getirir.
Herkese/hepimize zarar verir,
Olmaz olmaz,
Gerçekten olmaz; bu şekilde siyaset olmaz/vatanseverlik olmaz/şefkat olmaz/merhamet olmaz.
Akıllı-akılcı/sağduyulu ve soğukkanlı olmalıyız.
Hiç olmazsa "yangın" gibi genel ve herkesi etkileyen bir facia karşısında "ama/fakat/lakin" demeksizin tek yumruk olmalıyız.
"Ama filanca iktidar mensubu da şöyle söyledi…" gibi laflar yangını söndürüyor mu!..
Yoksa "filanca kişinin düğüne gitme umursuzluğu" üzerinden iktidarı sorumlu tutmak yangını bitiriyor mu!...
Yangının, siyasi hasar tespitini sonraya bırakın; şuan bunun ne vaktidir ne de gereği...
Biliyorum, toplum olarak gerginiz,
Kovid-19 denen bela, zaten yeterince psikolojimizi bozdu.
Ekonomimize ciddi hasar verdi.
Bu ve benzeri durumlar toplumsal agresifliği artırdı.
Ama millet olmak/toplum olmak/devlet olmak böylesi kritik anlarda sergilenen tavırla belli olur.
Gelin, daha sakin/daha soğukkanlı ve daha aklî olalım ve bu imtihanı başarıyla/en az hasarla verip, aşalım.
İktidar da bizim, muhalefet de bizimdir,
Bizim insanımız,
Yani, sen/ben/o ve bizleriz…
Gerginlik gerginliği getirir,
Bu da öfkeyi,
Öfke ise cinneti doğurur ve hayatın olağan akışında yapmayacağımız ve asla yapmam/yapamam dediğimiz melanet şeyleri yaptırır.
İnanın gidişatın bu noktaya gelmesinin kimseye, ama kimseye bir faydası olmaz.
Nasıl yangın, hiçbir şeyi ayırt etmeksizin, önüne geleni yakıp geçiyorsa; öfke/cinnet yangını da böyledir.
Lütfen ama lütfen, sakin olalım,
Sabrımızı koruyalım,
Aklımızı kaybetmeyelim,
Sevmesek de birbirimizi; ama tahammül edelim ve birlikte yaşamayı kesintiye uğratmayalım.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Orman Yangınları her ne suretle çıkarsa çıksın;
İster kundaklama ister ihmal ve isterse doğal/kendiliğinden çıkmış olsun; acıdır/felakettir/kötüdür ve yürek yakıcıdır.
Orman Mühendisi veya konunun uzmanı değilim.
Ama ormanlarımız ve onları yok eden yangınlar sadece uzmanları değil, hepimizi ilgilendirir.
Ben de, konuya dair araştırma yaptım/okudum/değerlendirdim.
Şunu bilelim ki, dünyada her coğrafyanın kendine has özellikleri var.
Bu sebeple kendi bölgemizin/Akdeniz havzasının yangın ve orman karakteristiğini de nazarı dikkate almadan doğru tespit ve değerlendirme yapmak mümkün olmaz.
Bu bağlamda yangını getiren pek çok sebep var.
Birincisi ve belki de en önemlisi, Akdeniz bölgesinin sahip olduğu "yüksek sıcaklık/düşük nem koşulları/ hızlı esen rüzgarlar"dır.
Buna bir de, Akdeniz bitki örtüsü ve ormanlarının yanıcı özelliğe sahip olduğunu da eklemek lazım.
Yani bizdeki yangınları anlamak ve daha çözüm odaklı tedbirler alabilmek için "Akdeniz Ekosistemini" iyi bilmek ana temeldir.
Bir diğer unsur ise "iklim değişiklikleri"dir.
Avusturalya ve ABD dahil Amerika kıtasında çıkan yangınların pek çoğunun bu "iklim değişikliği"nin tetiklemesiyle oluştuğu uzmanlarca tespit edilmiş bir gerçek.
Bu noktadan sonra "doğa-insan ilişkisi" ve "insan unsuru"nun devreye girdiği yangınlar önümüze çıkıyor.
Nedir bunlar;
Doğal alanlarla/Ormanlarla insanî kullanım alanlarının iyice yakınlaşması ve adeta iç içe hale gelmesi,
Turizm faaliyetlerinin artması ve buna bağlı olarak görülen "ihmal/kusur/dikkatsizlik" nedeniyle oluşan yangın riskinin, yüksek sıcaklıkla da tetiklenmesi…
Bir diğeri ve en iğrenci/affedilmezi ve cinayet olanı ise kundaklamadır.
Bunu konuşmaya bile gerek yok kanısındayım.
Lanetlik/kahrolası ve her türlü cezayı gerektiren bir durum!..
Şimdi gelelim realiteye;
Öncelikle basit/sakin ve soğukkanlı olmalıyız.
Yangına körükle gitmemeli ve yangın üzerinden birbirimizi yememeliyiz. Aksi bir yaklaşım, yangını söndürmez bilakis içimizdeki yangını da artırır.
Hal böyleyken; sağcısı solcusu, dinlisi dinsizi, iktidarı muhalefeti; kısaca, bu ülkede yaşayan herkesin ittifak edip konsensüse varacağı belki de en önemli alan/konu/problem yangınlar ve orman varlıklarımızın korunması olmalıdır.
Tam mutabakatla bir "Milli Yangın Politikası/Milli Orman Güvenliği" platformu ve uygulama prospektüsü oluşturmalıyız.
Tıpkı önleyici hekimlik gibi "önleyici yangın tedbirleri" manzumesi ortaya koymalıyız.
Yerel ve merkezi bazda;
Yangın çıkmaması için ne yapılmalı,
Yangın olursa ne yapılmalı,
Yangın söndürülünce neler yapılmamalı/yapılmalı gibi; kargaşaya mahal vermeden herkesin ne yapacağını bilir şekilde bir yangın bilinci oluşturulmalıdır.
Bunun için günübirlik ve pansuman tedbirlerden ziyade; kısa/orta/uzun vadeli bir projeksiyon oluşturulmalıdır.
Şunu önemle ve üzgün şekilde belirtmeliyim ki; orman varsa yangın da vardır ve olmaya da devam edecektir.
İçimi acıtıyor ama bu gerçeği kabul etmek zorundayız.
Sui misal misal olmaz, biliyorum ama yerkürenin her yerinin gerçeği bu…
Bakmamız ve önemle üzerinde durmamız gereken asıl husus; yangınları nasıl minimize edebiliriz/nasıl daha hızla söndürürüz ve zararı nasıl en aza indirip; özellikle insan ve hayvan kayıplarımızı nasıl azaltabiliriz noktasıdır.
Gelin, şu acı gerçeği kabullenerek başlayalım.
Ormanlarımızın ihmali ve yangın konusunda hepimizin payı var.
Bu sorunun kaynağı sadece ne devlettir, ne toplumdur, ne şudur ne de bu…
Sorun hepimizdendir ve hepimizindir.
Yangın başladığından beri Manavgat'tayım.
İçim yanarak/üzülerek ve biraz da kahırla gelişmeleri takip ediyorum.
Yangın cayır cayır devam ederken, biz dramatik şekilde ve oldukça agresif halde birbirimizi suçlama derdindeyiz.
Allah aşkına yapmayın etmeyin,
Ülke genelinde maalesef 20'yi aşkın yangın var.
Bunların hepsinin kundakçılar veya terör marifetiyle olduğunu sakın düşünmeyin.
Şaşkınlıkla izliyorum ve görüyorum ki; herkeste, bir "ey suçlu, ayağa kalk…" kızgınlığı var.
Bu kadar genel ve farklı sebepleri olan yangın olgusunu "hah işte; yakıyorlar ormanları ve yine hotel yapacaklar…" basitçiliğine indirgemek, kimseye bir şey kazandırmaz.
İktidar ve olayla ilgili kurum yetkililerinin sorumsuz/aymaz/umursuz davrandığını iddia etmek insafsızlık olur.
Yapmayın etmeyin…
Yangından siyaset devşirmeyin ve böylesi bir vahametten bile iktidar kötülemciliğine girmeyin.
Bu kaos getirir, kriz getirir, huzursuzluk getirir.
Herkese/hepimize zarar verir,
Olmaz olmaz,
Gerçekten olmaz; bu şekilde siyaset olmaz/vatanseverlik olmaz/şefkat olmaz/merhamet olmaz.
Akıllı-akılcı/sağduyulu ve soğukkanlı olmalıyız.
Hiç olmazsa "yangın" gibi genel ve herkesi etkileyen bir facia karşısında "ama/fakat/lakin" demeksizin tek yumruk olmalıyız.
"Ama filanca iktidar mensubu da şöyle söyledi…" gibi laflar yangını söndürüyor mu!..
Yoksa "filanca kişinin düğüne gitme umursuzluğu" üzerinden iktidarı sorumlu tutmak yangını bitiriyor mu!...
Yangının, siyasi hasar tespitini sonraya bırakın; şuan bunun ne vaktidir ne de gereği...
Biliyorum, toplum olarak gerginiz,
Kovid-19 denen bela, zaten yeterince psikolojimizi bozdu.
Ekonomimize ciddi hasar verdi.
Bu ve benzeri durumlar toplumsal agresifliği artırdı.
Ama millet olmak/toplum olmak/devlet olmak böylesi kritik anlarda sergilenen tavırla belli olur.
Gelin, daha sakin/daha soğukkanlı ve daha aklî olalım ve bu imtihanı başarıyla/en az hasarla verip, aşalım.
İktidar da bizim, muhalefet de bizimdir,
Bizim insanımız,
Yani, sen/ben/o ve bizleriz…
Gerginlik gerginliği getirir,
Bu da öfkeyi,
Öfke ise cinneti doğurur ve hayatın olağan akışında yapmayacağımız ve asla yapmam/yapamam dediğimiz melanet şeyleri yaptırır.
İnanın gidişatın bu noktaya gelmesinin kimseye, ama kimseye bir faydası olmaz.
Nasıl yangın, hiçbir şeyi ayırt etmeksizin, önüne geleni yakıp geçiyorsa; öfke/cinnet yangını da böyledir.
Lütfen ama lütfen, sakin olalım,
Sabrımızı koruyalım,
Aklımızı kaybetmeyelim,
Sevmesek de birbirimizi; ama tahammül edelim ve birlikte yaşamayı kesintiye uğratmayalım.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Mutlu E.
Sırrı Er