Yahya Efendi'nin Kanuni'ye cevabı: Neme lazım be Sultanım…

Yahya Efendi'nin Kanuni'ye cevabı: Neme lazım be Sultanım…

Tam 46 yıl; dile kolay…
Osmanlı'nın, en uzun süre tahtta kalan padişahı.
Kanuni Sultan Süleyman…

Hükümdar olduğu devir, devletin en kudretli dönemleridir.
Ama basireti/aklı/öngörü ve tedbiri, asla elden bırakmaz.
Her dem, devletin akıbetini düşünür…

"Acaba, günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer/çökmeye yüz tutar mı" endişesi, her an aklındadır.

Devletin izzet ve azameti/erişilen güç ve hükmettiği geniş coğrafya onu rehavete sürüklemez. Sürekli düşünür-taşınır/sorar/araştırır ve dönemin bilgeleriyle istişarelerde bulunur.

Süt kardeşi Yahya Efendi…
Müderris/Mutasavvıf/Şair/Alim,
Pratik zekalı ve hazırcevap biridir.
Kısa/öz/özetle konuşmayı seven, derin ve deruni bir kişiliktir.

Türbesi, bugün Beşiktaş ile Ortaköy arasında Yahya Efendi Tekkesi adıyla anılan yerdedir.

Dönemin denizcileri/balıkçılarıyla yoğun bir diyalog ve iletişimi olduğu için, İstanbullu denizciler onun İstanbul Boğazı'nın dört manevi bekçisinden birisi olduğuna inanırlar.


(Diğerleri Üsküdar'da Aziz Mahmud Hüdayi, Beykoz'da Yuşâ Peygamber, Sarıyer'de Telli Baba hazretleridir.)

İşte bu Yahya Efendi de, Kanuni'nin sık sık istişare edip, fikrinden istifade ettiği/danıştığı biridir.
Kendisinden sadece birkaç gün önce doğmuş olmasına rağmen ona "Ağabey" diye hitap eder.

Bir gün Yahya Efendi'ye bir pusula yazar ve gönderir.

Pusulada;
"Sen, ilmiyle amel eden bilge birisin…
Bizi de aydınlat.
Bir devlet hangi halde çöker?
Osmanoğulları'nın akıbeti nasıl olur?
Bir gün izmihlale (yıkılma) uğrar mı?" diye yazar.

Pusulayı/mektubu okuyan Yahya Efendi aynı kâğıdın arkasına;
"Neme lazım be Sultanım!" yazar ve geri gönderir.

Bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman, bir mana veremez.
Hatta, çok da bozulur.

Nihayet kalkar, Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergahına gelir ve der ki:
"Aşk olsun ağabey!..
Sana çok önemli ve kritik bir konuda fikir sordum.
Sen ise ciddiye almayıp geçiştirdin.
Cevap bile vermedin…"

Yahya Efendi şöyle bir bakar:
– Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak mümkün mi?
Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.

Sultan Süleyman;
– Sadece "Neme lazım be Sultanım" demişsin.
Sanki, beni böyle işlere karıştırma der gibi.
Herhangi bir cevap yoktu, kâğıtta…

Bunun üzerine, Yahya Efendi şu müthiş açıklamasını yapar:
"Sultanım!
Aslında, aradığın cevap oydu;
Bir yerde zulüm yayılırsa,
Haksızlık şayi olursa,
Sonra, koyunları kurtlar değil çobanlar yerse,
Bilenler de bunu söylemeyip susarsa,
Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa,
Bunu da taşlardan başka kimse işitmezse,
Herkes, sadece "ben-ben" derse,
Ve tüm bunları görüp/işitenler, "Neme lazım be…" derse;
İşte o zaman, devletin sonu gelir/Osmanlı yıkılır…"



Özel bir nedeni yok…
Böylesi, düşündüren/duygulandıran/ders veren hikaye ve anekdotları paylaşıyorum.
Çünkü hepimizin/herkesin ibret almaya, ders çıkartmaya ihtiyacı var.

Sağcısının da, solcusunun da,
İktidarın da, muhalefetin de,
Politiğin de, apolitiğin de…

Kısaca; hayat devam ettikçe/dünya var oldukça, bu topraklarda yaşayan hepimizin ihtiyacı var.

Kıssadan hissedar olurken;
İktidarsak muhalefeti,
Muhalefetsek iktidarı hedef noktasına koymayalım.
Kendimizi sütten çıkmış ak kaşık sanmayalım.

"Bana ne… O/Bu/Şu veya Onlar düşünsün…" demeyelim.
Nereden gelirse gelsin; yanlışa sessiz kalmayalım.

Bir diğerimizin sırtına basmayalım,
Ötekimizin hatalarından/yanlışlarından/eksiklerinden beslenmeyelim, haz almayalım.

Suçlu aramayalım/suçlamayalım; sürekli, "Ey suçlu ayağa kalk…" ,demekten medet ummayalım.

Hangimiz günahsız, kimler günahkar…
Onlar mı, yoksa filancalar mı…
Düşünelim bakalım; günahkarın günahında bizim payımız yok mu…
Onlar/filancalar/falanca şahıslar dediğimiz suçlular/suçladıklarımız/zanlılarımız kim!

Biz…
Hepimiz,
İçimizden birileri,
Bu toplumun fertleri!..

Suçla mücadele etmek gerekirken,
Suçu yok etmeye çalışmak varken ve lazımken,
Biz ne yapıyoruz; birbirimizi yiyor/ötekimizi suçluyoruz.

Olmaz, olamaz,
Böyle sonuç alınmaz,
Bu bir kör dövüşü,
Suç, böyle yok olmaz!..
Hepimiz, payımıza düşen hisseyi alalım.

Aksi takdirde, maksat hasıl olmaz; tahammülsüzleşir ve tarafgirleşiriz.
Ve tarafgirliğimiz körleştirip "Neme lazımcılık" doğurur.

Bu da sadece iktidara veya sadece muhalefete halel getirmez; devlete ziyan getirir.

Devlete ziyan, hepimizi bitirir.
Bu ise, sonumuz demektir!..

 

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Yakup muhammed yetimosmanli
    NEME LAZIM efendim.,!
  • Burak Açık
    Halil bey. Yazar "neme lazım" demeyelim diyor. Siz neyi anlamadınız acaba.
  • Halil İbrahim Eken
    Yahya Efendinin verdiği cevap muhteşem de , Cengiz Aygünün yorumu felaket. Bir düşünün neme lazım ne zaman kullanırsınız, bir zulüm haksızlık ve egemenin zulmüyle karşılaştığımızda bana bir şey olmasın diye ses çıkarmadığımız zaman neme lazım deriz. Bu yorum Yahya Efendiinin anlatmak istediğinin tam zıddı nerenizle düşünüyorsunuz.
  • Ertan Karaman
    Bu güzel kıssa için teşekkürler kaleminize sağlık.
  • Mehmet ASLAN
    ÇOK GÜZEL HİKAYE EMEĞİNE YÜREĞİNE SAĞLIK CENGİZ BAŞKANIM KIRKLARELİ DEN SELAMLAR 🙏👏✋
  • Burak Açık
    Kaleminize sağlık
  • Tuğberk
    Kesinlikle çok değerli bir zat. Ziyaret edilmeli. Kendisi boğazın manevi sahibi olarak anılır.
  • Aksen B.
    Yahya efendinin söylemekten imtina ettiği tüm şeyler var ülkemizde. Sonumuz hayır ola
  • Recep Ay
    Çok güzel hikaye. Kaleminize sağlık
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı