Bilirsiniz; seçim yaklaştıkça komplo teorileri çoğalır.
Hiç ummadığınız kişilerden umulmadık sual ve yorumlar duyabilirsiniz.
Ki, şimdi de öyle bir süreçteyiz.
Her kesimden ve toplumun her tabakasından gelen-gidenim, sohbet ettiklerim, düşüncesini dinlediklerim çok olduğu için; bu tarz muhabbetlere fazlaca şahitlik ediyorum.
Genelde dinlemeyi severim ama sorulardan da kaçılmıyor tabi ki…
En fazla muhatap olduğum sorular şunlar;
—Akıl ve Güç Sahiplerinin Türkiye'deki seçime bakışı nasıldır?
—Dışarısı hala Erdoğan'dan yana mı?
—Yabancılar Kılıçdaroğlu ile de görüşüyorlar mı?
—Putin seçimlere müdahale edecek mi?..

Arkadaşlar,
Amerika başta olmak üzere, Avrupa/İngiltere/Rusya ve hatta Çin'in bile Türkiye'deki seçimlere ilgisiz kalması mümkün değil.
Çünkü dünya yeni bir düzene doğru hızla ilerlerken bu kadar kritik bir coğrafyaya bigane kalınacağını düşünmek safdillik olur.
Bunu tespit ettikten sonra Güç ve Akıl Sahipleri veya Düzenin Efendileri yahut da Paranın Sahipleri dediklerimizin bakışına gelelim.
Seçimle kesinlikle ve yakından ilgileniyorlar.
Ama onlar bizim gibi duygusal değiller ve her zaman sürpriz sonuçları da hesaba dahil ederler.
Mevcut iktidarla ilişkilerini sürdürdükleri gibi gelmesi muhtemel olana da yatırım yaparlar.
Demokratik siyaset ve bunun sandığa yansıması filan diyoruz ya; onlar için bunun hiçbir önemi yoktur.
Onlar için önemli olan, "iyi ilişki/uyumlu çalışma" ve hatta Türkiye'nin bir nevi "ileri karakol" olup olamama durumudur.
Onlar daha çok devlet odaklı bakarlar ve asıl olan Türkiye Devletidir.
Mutlaka etkilemeye ve belirleyici olmaya çalışırlar ama tabir caizse, onlara göre "gelen ağam giden paşam" gibidir.
Ve, "başa kim gelirse gelsin; bizimle iyi geçinir çünkü güç de bizde para da bizde" özgüvenleri tavandır!

Bu bağlamda; seçime bir aydan daha az bir süre kalmışken,
Güç ve Akıl Sahipleri'nin Amerika üzerinden Türkiye ilişkileri her kulvarda, çok boyutla ve tüm parametreleri hesaba katarak devam ediyor.
Arka kapı diplomasilerle Erdoğan'la görüşmeler sürerken, Büyükelçi'yi de Kılıçdaroğlu'na göndermeyi ihmal etmiyorlar.
Erdoğan'ın isteklerini istişare ederken, muhtemel bir Millet İttifakı iktidarını da görmezden gelmiyorlar.
Ama Millet İttifakına dair hâla rezervleri olduğu düşüncesindeyim.
Çünkü paranın sahipleri öngörülmezliği ve çok başlı yönetimlerle çalışmayı sevmez.
Millet İttifakının da çok bileşenli/farklı fikirli ve çok partili halini düşününce; onların bakış açısını görmek için müneccim olmak gerekmiyor.
Lakin gördüğüm ve gözlediğim önemli bir tespitim var.
Onlar da seçimin ortada olduğunu düşünüyorlar ve sonuç belirleyici müdahalecilikten kaçınıyor gibiler.
Ki, küresel ekonomik krizin Türk ekonomisinde yarattığı orantısız etkinin ve yaşanan depremin siyasal bedele de dönüşebilme ihtimalini masada tutan bir tavırdalar.

Başka bir husus daha;
Arkadaşlar,
Halen devleti esas alan ve Güç ve Akıl Sahipleri dediklerimizle iyi ilişki ve iletişimde olan Türk vatandaşları var.
Türkiye'nin menfaatini önceleyen bu insanlar, iç siyasetin etkilerine teslim olmamayı beceren insanlardır.
Mesela;
Amerika'da devam eden Halkbank davasında Türkiye için sevindirici bir karar çıktı.
Sizce, rutin/spontane şekilde çıkan bir sonuç mu?
Tabi ki değil.
İşte bahsettiğim bu insanlar sayesinde oldu.
Erdoğan ve onlar arasında köprü işlevi gören bu insanların lobi faaliyetiyle sağlandı.
Bu sebeple ve bu pratikten hareketle bana sorarsanız, yabancılar/Amerika/Güç ve Akıl Sahipleri halen Erdoğan'la daha uyumlu çalışacakları yaklaşımındalar…

Sonuç:
Sonucu ortada olan bir seçime gidiyoruz.
Her tür katkının ve müdahalenin sonucu etkileyeceği aşikar.
Hal böyleyken,
Yabancılar da mutedil davranıyor ve bir nevi, "sonucu görelim ona göre pozisyon alırız" havasındalar.
Bana gelince;
Benim fikrim/siyasetim ve tercihim belli…
Türk siyasetine/seçimlere ve sonuçlara, kimin iktidar olacağından veya hangisini istediğimden çok; Türkiye için "ne olursa daha iyi olur" gözüyle bakan biriyim.
Zaten yazılarımdan bilirsiniz,
İç siyasi çekişmelerin/içe kapanmacı politikanın ve kayıkçı kavgasının Türkiye'ye zarar vermemesini, yeni düzen treninin kaçırılmamasını, akıllı ve akılcı diplomasi yapılmasını tavsiye ve telkin etmişimdir.
Çünkü büyük resmi pas geçemeyiz ve aksi durum ülkemizi küçültmek ve zorda bırakmak olur.
Her zaman bunun farkında ve fevkinde olarak yazdım, görüştüm, konuştum ve yabancı dostlarla bu minvalde iletişimde oldum.
Kızdığım/kırıldığım ve mahcup olduğum anlar bile oldu ama konu ülkemiz olduğu zaman buna hakkım olmadığını düşünüp; duygusal yanımı hemen törpüledim.
Artık her şeyi önümüzdeki 25 gün ve yaşanacaklar belirleyecek!
Yaşayıp göreceğiz…

Özet cümle:
Yabancılar nötr noktasında görünseler de; yüzleri ve gözleri Erdoğan'a dönük, kulakları Kılıçdaroğlu'nda…

Herkesin/hepimizin/tüm Müslümanların ve özellikle depremzede vatandaşlarımızın Ramazan bayramını kutluyorum.

Ramazan ayı gibi bayramın da yardımlaşma ve dayanışma duygumuzu artırmasını, depreme maruz kalan insanlarımıza karınca kararınca katkılarımızın artarak devamına vesile olmasını diliyorum.
Rabbimiz kaybettiğimiz canlara rahmet, yaralı kurtulanlarımıza şifalar nasip etsin!
Rabbimiz bu ülkeyi ve cefakar halkını deprem vb. gibi musibetlerden korusun!


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.