Türkiye'ye para mı geliyor veya para nasıl gelir?..
"Türkiye'ye para gelir mi/gelecek mi"
Veya "Türkiye'ye para mı geliyor?.."
Son zamanlarda medyada ve kimi ekonomi yorumcularının ağzından böyle bir yaklaşım işitiyorum.
Hatta eş-dost/arkadaş çevremden de "…acaba böyle bir şey var mı; sen ne diyorsun…" gibi soru ve söylemler işitiyorum.
Arkadaşlar,
Bir ülkeye ve daha özelde ülkemize para gelir mi?
Evet gelir.
Neden gelmesin ki?
Paranın işlevi el değiştirmek ve mobilizasyon üzerinedir.
Ama bunun şartları var.
—Para güvenli liman arar,
Liman derken de; hemencecik, "Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili ve bir sürü limanı olan bir ülke. O halde bize gelecek" diye düşünmeyin! Bu liman başka liman!..
—Ülkesel ekonomik güvenlik ister,
—Geri dönüşü konusunda kaygıdan uzak olmak ister,
—Yönetimde istikrar, ekonomi pratiğinde objektivite ister…
Nedir bunlar?
—Ülkenin hukuki güvencesi ve objektif hukuk sistemine maksimum ölçüde riayet ediliyor olması,
—Doğru ve genel-geçer ekonomik kural ve politikaların kişisel veya siyasi reflekslerden uzak şekilde uygulanabilirliği,
—Dış politik risklerin daha minimize halde olması,
—Yerel bazda, o ülkede yozlaşma/yolsuzluk/kayırma vb. gibi sübjektif saiklerin yüksek olmaması,
—Son olarak da; ülke yönetiminin yabancı yatırımcı veya fon şirketlerinin ilgisini çekecek ve iştahını kabartacak uygulanabilir ve reel "kazan-kazan" fırsatının yaratılması…
Bu ölçüt ve kriterler çerçevesinde ülkemize bakarsak;
Ekonomi yönetimi çalışıyor mu? Çalışıyor,
Yabancı yatırımcı veya fonların(paranın) ülkemize gelmesini istiyor mu? Hem de çok,
Bunun için her yol ve yöntemi izliyor ve adımlar atıyor mu? Ziyadesiyle evet…
Peki bu yeterli mi?
Şuana dek para ve yatırımcı gelmediğine göre bir yerlerde bir eksiklik var veya bir şeyler yanlış yapılıyor yahut da asıl yapılması gerekenler gözden kaçıyor demektir.
Yani, yeterli olmuyor demektir!
Arkadaşlar,
Ben, başta Erdoğan olmak üzere; Nurettin Nebati de dahil, bütün ekonomi yönetiminin finansman sıkıntısını çözmek/enflasyonu düşürmek/yabancı yatırımcıyı çekmek/hayat pahalılığını çözümlemek/dış ticaret açığını indirmek/cari açığı düşürmek vb. gibi konularda iyi niyetinden ve içten çabasından kuşkum yoktur.
Ama arkadaşlar, bir de realite ve küresel ekonomik parametreler var ve tek bir Türkiye olarak, bunları değiştiremeyiz.
Aksi halde, bunları değiştirmeye çalışmak veya değişeceğine inanmak yel değirmenleriyle savaşmak kadar sonuçsuz bir abesle iştigaldir.
Bizde hamasetin nişanesi bir söz vardır; "ışık doğudan gelir" diye.
Bana göre pratikte bir anlamı yok ama velev ki öyle diyelim,
Ama unutmayalım ki; para da batıdan gelir.
Çünkü paranın da, doğunun da patronu batıdır…
Hukuk sistemimiz/ekonomi yönetimimiz/coğrafi konum ve jeostratejik durumumuz ülkemiz için bir avantaj teşkil ediyor olsa bile,
Hala ve her şeye rağmen üretebilen işletmelerimiz/hala aktif olabilen ihracatımız ve sanayicimiz/hala küresel ekonomi için mümbit ve bakir olan imkanlarımızla cazibemiz devam ediyor olsa bile,
Elin oğlunun, bize bakarken, ne gördüğü/neleri göremediği/nasıl ölçümlediği ve hangi sonuçlar çıkartıp nasıl bir notlama yaptığı, paranın gelmesi için en belirleyici unsur ve olmazsa olmazdır.
Eğri oturalım ama doğru düşünelim.
CDS Pirimi 900 olmuş,
Yani kredi risk pirimi,
Yani borç verecek olanın, verdiği paranın risk oranı demektir.
200 puanın üstü, riskli denip sorunlu bulunurken,
1000 puanın üstü, ülkesel bir temerrüt riski barındırırken,
Bizimki 900 olmuşsa; öncelikle "biz nerede yanlış yaptık/yapıyoruz veya biz neyi yapmamalı veya neleri yapmaya başlamalıyız" diye sorgulamamız gerekmez mi!
(Ki, 900 olması demek; Türkiye'nin libor artı 9 ile borçlanması demektir. Libor da şimdilerde 2,7 seviyelerinde olduğuna göre totalde bu 11,7 faizle borçlanmak demektir.)
Arkadaşlar,
Türkiye farklı ve önemli bir ülke.
Küresel ekonominin en sıkıntılı dönemlerinde bile, eğer ki, doğru bir yol yöntem/strateji ve politika izlenirse, ülkemize paranın gelmemesi için hiçbir neden yoktur.
Ama Allah rızası için,
Yok efendim, Arabistan'dan 20 milyar dolar, Katar'dan 15 milyar, BAE'den 10 milyar dolar,
Vay efendim, Rusya'dan bilmem şu kadar milyar dolar,
Aman efendim, filanca fondan feşmekanca milyar dolar gelecek ve bu sayede ülkemize 100 milyar dolar civarı bir para girişi olacakmış diye akla ziyan, ekonominin genel kurallarına aykırı ve taşıma suyla değirmencilik yapar gibi laflar etmeyin!
Bana göre bahsedildiği gibi asla gelmez de; velev ki bu paralar geldi diyelim.
Ya sonra?
Sonra ne olacak?
3-5 aylık bir rahatlama; sonrası ise kaldığı yerden aynen ve hatta ziyadesiyle kötüleşerek devam!..
"Yahu ben mi bilmiyorum veya yanlış biliyorum acaba" diyerek, uluslararası boyutta fon yöneticiliği yapan/küresel ekonomiye dair bilgi ve öngörüsü olan hatta Amerikan ekonomisi ve FED nezdinde sözü muteber kabul edilen pek çok yerli ve yabancı dostumla istişare ettim.
Son durumla ve kamuoyunu meşgul eden "para geliyor" söylemleriyle ilgili fikir alışverişinde bulundum.
Yok arkadaş; benim bildiğim/okumalarım/değerlendirme ve öngörülerimin ötesinde yeni ve farklı hiçbir şey işitmedim.
Arkadaşlar,
Ekonomide mucize beklemek, işi Allah'a havale etmektir.
Ekonomi öyle bir şeydir ki; "ne yaparsan ne olur, ne yapmazsan nelere mal olur" sorularının cevabı son derece somut/net ve aşikardır.
Emin olun ki; ekonomide "sır ve mistizm" yoktur.
Keza, bir de gerçeklik vardır.
Nedir bu?
Senin Arabistan da, Katar da, Birleşik Arap Emirlikleri de, paralarını kullanmakta ve tasarrufta bulunmakta özgür değillerdir.
Rusya ve Çin'in de bu durumdan muaf ve azade olduğunu sanmayın!
İnanın ki; onların paraları ellerinde patlamak üzere ve ikisi de kendi canının derdine düşmüş vaziyetteler…
Kimse şunu göz ardı etmesin,
Paranın/doların sahipleri onay ve okey vermedikçe bu ülkelerden hiçbirisi, başka bir ülkeye veya kişiye külliyetli miktarlarda para veremezler.
Bunun imkanı yoktur.
"Ama filanca zamanda, falanca olaydan sonra, feşmekanca ülke Türkiye'ye bilmem şu kadar vermişti; ya buna ne dersin?" diye sorabilirsiniz.
Doların Sahipleri dediğim o birileri, izin verdikleri için vermişlerdi ve onların onay verdikleri miktarlarda vermişlerdi.
Sonuç olarak demem odur ki;
"Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok" sözünden hareketle; ekonominin temel kuralları ve küresel boyutta işleyişini, paranın el değiştirmesinin şartlarını yeniden yazmanın/keşfetmenin ve hatta buna çabalamanın bir gereği yok.
Beyhudedir, boşunadır.
Kimse kızmasın ve alınmasın,
Para kimdeyse kuralı koyan da odur.
Kural da bellidir ve Paranın Sahipleriyle, iyi/tutarlı/güvene dayalı bir ilişki kurarsan; kriz dönemlerinde bile, elbette para gelir!
Son olarak;
Erdoğan ve ekonomi yöneticilerimizin, son zamanlarda, Paranın Sahipleriyle kötü olan iletişimi iyileştirdiğini, kaybolan güvenin yeniden tesis edilmeye başlandığını, tutarlı ve "kazan-kazan" çerçevesinde bir formasyona girildiğini duyuyorum.
Umarım ve inşallah, yeniden tesis edilmeye başlanan bu ilişki artarak devam eder ve her geçen gün daha da kavileşir.
İşte o zaman, makalemin başındaki "Türkiye'ye para gelir mi veya geliyor mu" sorunuza; "acaba" demeden "evet öyle; geliyor" derim ve bunun mutluluğunu yaşarım!..
Bu bağlamda ve bahsettiğim yeni ilişkiler çerçevesinde Türkiye ile paranın sahipleri arasında 100 milyar dolarlık bir fonla ilgili, yapılan görüşmelerde sona gelindiğine dair duyumlar alıyorum.
"Yarıdan fazlası doğrudan kredi, geri kalanıysa vadesi gelmiş borçların ertelenmesi şeklinde" diye duyumsadığım bu sürecin, sonuçlanması an meselesidir.
Sayın Erdoğan'ın da bizzat takip ettiğini bildiğim bu sürecin, başarıyla sonuçlanması, yakıcı küresel krizin tüm alanlarda alevlendiği günümüzde, ülkemiz için müthiş bir can suyu olacaktır.
Gerek bu kredinin ve gerekse de bugünlerde alınacak yapısal kararların etkisiyle Türkiye olarak, yeni bir ivme yakalayacağımıza inanıyor ve ekonomik gidişatımızdaki kötüleşmenin önce azalacağı/stabilize olacağı ve sonra da iyileşmeye doğru yöneleceğini umuyorum!
Hadi hayırlısı…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Veya "Türkiye'ye para mı geliyor?.."
Son zamanlarda medyada ve kimi ekonomi yorumcularının ağzından böyle bir yaklaşım işitiyorum.
Hatta eş-dost/arkadaş çevremden de "…acaba böyle bir şey var mı; sen ne diyorsun…" gibi soru ve söylemler işitiyorum.
Arkadaşlar,
Bir ülkeye ve daha özelde ülkemize para gelir mi?
Evet gelir.
Neden gelmesin ki?
Paranın işlevi el değiştirmek ve mobilizasyon üzerinedir.
Ama bunun şartları var.
—Para güvenli liman arar,
Liman derken de; hemencecik, "Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili ve bir sürü limanı olan bir ülke. O halde bize gelecek" diye düşünmeyin! Bu liman başka liman!..
—Ülkesel ekonomik güvenlik ister,
—Geri dönüşü konusunda kaygıdan uzak olmak ister,
—Yönetimde istikrar, ekonomi pratiğinde objektivite ister…
Nedir bunlar?
—Ülkenin hukuki güvencesi ve objektif hukuk sistemine maksimum ölçüde riayet ediliyor olması,
—Doğru ve genel-geçer ekonomik kural ve politikaların kişisel veya siyasi reflekslerden uzak şekilde uygulanabilirliği,
—Dış politik risklerin daha minimize halde olması,
—Yerel bazda, o ülkede yozlaşma/yolsuzluk/kayırma vb. gibi sübjektif saiklerin yüksek olmaması,
—Son olarak da; ülke yönetiminin yabancı yatırımcı veya fon şirketlerinin ilgisini çekecek ve iştahını kabartacak uygulanabilir ve reel "kazan-kazan" fırsatının yaratılması…
Bu ölçüt ve kriterler çerçevesinde ülkemize bakarsak;
Ekonomi yönetimi çalışıyor mu? Çalışıyor,
Yabancı yatırımcı veya fonların(paranın) ülkemize gelmesini istiyor mu? Hem de çok,
Bunun için her yol ve yöntemi izliyor ve adımlar atıyor mu? Ziyadesiyle evet…
Peki bu yeterli mi?
Şuana dek para ve yatırımcı gelmediğine göre bir yerlerde bir eksiklik var veya bir şeyler yanlış yapılıyor yahut da asıl yapılması gerekenler gözden kaçıyor demektir.
Yani, yeterli olmuyor demektir!
Arkadaşlar,
Ben, başta Erdoğan olmak üzere; Nurettin Nebati de dahil, bütün ekonomi yönetiminin finansman sıkıntısını çözmek/enflasyonu düşürmek/yabancı yatırımcıyı çekmek/hayat pahalılığını çözümlemek/dış ticaret açığını indirmek/cari açığı düşürmek vb. gibi konularda iyi niyetinden ve içten çabasından kuşkum yoktur.
Ama arkadaşlar, bir de realite ve küresel ekonomik parametreler var ve tek bir Türkiye olarak, bunları değiştiremeyiz.
Aksi halde, bunları değiştirmeye çalışmak veya değişeceğine inanmak yel değirmenleriyle savaşmak kadar sonuçsuz bir abesle iştigaldir.
Bizde hamasetin nişanesi bir söz vardır; "ışık doğudan gelir" diye.
Bana göre pratikte bir anlamı yok ama velev ki öyle diyelim,
Ama unutmayalım ki; para da batıdan gelir.
Çünkü paranın da, doğunun da patronu batıdır…
Hukuk sistemimiz/ekonomi yönetimimiz/coğrafi konum ve jeostratejik durumumuz ülkemiz için bir avantaj teşkil ediyor olsa bile,
Hala ve her şeye rağmen üretebilen işletmelerimiz/hala aktif olabilen ihracatımız ve sanayicimiz/hala küresel ekonomi için mümbit ve bakir olan imkanlarımızla cazibemiz devam ediyor olsa bile,
Elin oğlunun, bize bakarken, ne gördüğü/neleri göremediği/nasıl ölçümlediği ve hangi sonuçlar çıkartıp nasıl bir notlama yaptığı, paranın gelmesi için en belirleyici unsur ve olmazsa olmazdır.
Eğri oturalım ama doğru düşünelim.
CDS Pirimi 900 olmuş,
Yani kredi risk pirimi,
Yani borç verecek olanın, verdiği paranın risk oranı demektir.
200 puanın üstü, riskli denip sorunlu bulunurken,
1000 puanın üstü, ülkesel bir temerrüt riski barındırırken,
Bizimki 900 olmuşsa; öncelikle "biz nerede yanlış yaptık/yapıyoruz veya biz neyi yapmamalı veya neleri yapmaya başlamalıyız" diye sorgulamamız gerekmez mi!
(Ki, 900 olması demek; Türkiye'nin libor artı 9 ile borçlanması demektir. Libor da şimdilerde 2,7 seviyelerinde olduğuna göre totalde bu 11,7 faizle borçlanmak demektir.)
Arkadaşlar,
Türkiye farklı ve önemli bir ülke.
Küresel ekonominin en sıkıntılı dönemlerinde bile, eğer ki, doğru bir yol yöntem/strateji ve politika izlenirse, ülkemize paranın gelmemesi için hiçbir neden yoktur.
Ama Allah rızası için,
Yok efendim, Arabistan'dan 20 milyar dolar, Katar'dan 15 milyar, BAE'den 10 milyar dolar,
Vay efendim, Rusya'dan bilmem şu kadar milyar dolar,
Aman efendim, filanca fondan feşmekanca milyar dolar gelecek ve bu sayede ülkemize 100 milyar dolar civarı bir para girişi olacakmış diye akla ziyan, ekonominin genel kurallarına aykırı ve taşıma suyla değirmencilik yapar gibi laflar etmeyin!
Bana göre bahsedildiği gibi asla gelmez de; velev ki bu paralar geldi diyelim.
Ya sonra?
Sonra ne olacak?
3-5 aylık bir rahatlama; sonrası ise kaldığı yerden aynen ve hatta ziyadesiyle kötüleşerek devam!..
"Yahu ben mi bilmiyorum veya yanlış biliyorum acaba" diyerek, uluslararası boyutta fon yöneticiliği yapan/küresel ekonomiye dair bilgi ve öngörüsü olan hatta Amerikan ekonomisi ve FED nezdinde sözü muteber kabul edilen pek çok yerli ve yabancı dostumla istişare ettim.
Son durumla ve kamuoyunu meşgul eden "para geliyor" söylemleriyle ilgili fikir alışverişinde bulundum.
Yok arkadaş; benim bildiğim/okumalarım/değerlendirme ve öngörülerimin ötesinde yeni ve farklı hiçbir şey işitmedim.
Arkadaşlar,
Ekonomide mucize beklemek, işi Allah'a havale etmektir.
Ekonomi öyle bir şeydir ki; "ne yaparsan ne olur, ne yapmazsan nelere mal olur" sorularının cevabı son derece somut/net ve aşikardır.
Emin olun ki; ekonomide "sır ve mistizm" yoktur.
Keza, bir de gerçeklik vardır.
Nedir bu?
Senin Arabistan da, Katar da, Birleşik Arap Emirlikleri de, paralarını kullanmakta ve tasarrufta bulunmakta özgür değillerdir.
Rusya ve Çin'in de bu durumdan muaf ve azade olduğunu sanmayın!
İnanın ki; onların paraları ellerinde patlamak üzere ve ikisi de kendi canının derdine düşmüş vaziyetteler…
Kimse şunu göz ardı etmesin,
Paranın/doların sahipleri onay ve okey vermedikçe bu ülkelerden hiçbirisi, başka bir ülkeye veya kişiye külliyetli miktarlarda para veremezler.
Bunun imkanı yoktur.
"Ama filanca zamanda, falanca olaydan sonra, feşmekanca ülke Türkiye'ye bilmem şu kadar vermişti; ya buna ne dersin?" diye sorabilirsiniz.
Doların Sahipleri dediğim o birileri, izin verdikleri için vermişlerdi ve onların onay verdikleri miktarlarda vermişlerdi.
Sonuç olarak demem odur ki;
"Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok" sözünden hareketle; ekonominin temel kuralları ve küresel boyutta işleyişini, paranın el değiştirmesinin şartlarını yeniden yazmanın/keşfetmenin ve hatta buna çabalamanın bir gereği yok.
Beyhudedir, boşunadır.
Kimse kızmasın ve alınmasın,
Para kimdeyse kuralı koyan da odur.
Kural da bellidir ve Paranın Sahipleriyle, iyi/tutarlı/güvene dayalı bir ilişki kurarsan; kriz dönemlerinde bile, elbette para gelir!
Son olarak;
Erdoğan ve ekonomi yöneticilerimizin, son zamanlarda, Paranın Sahipleriyle kötü olan iletişimi iyileştirdiğini, kaybolan güvenin yeniden tesis edilmeye başlandığını, tutarlı ve "kazan-kazan" çerçevesinde bir formasyona girildiğini duyuyorum.
Umarım ve inşallah, yeniden tesis edilmeye başlanan bu ilişki artarak devam eder ve her geçen gün daha da kavileşir.
İşte o zaman, makalemin başındaki "Türkiye'ye para gelir mi veya geliyor mu" sorunuza; "acaba" demeden "evet öyle; geliyor" derim ve bunun mutluluğunu yaşarım!..
Bu bağlamda ve bahsettiğim yeni ilişkiler çerçevesinde Türkiye ile paranın sahipleri arasında 100 milyar dolarlık bir fonla ilgili, yapılan görüşmelerde sona gelindiğine dair duyumlar alıyorum.
"Yarıdan fazlası doğrudan kredi, geri kalanıysa vadesi gelmiş borçların ertelenmesi şeklinde" diye duyumsadığım bu sürecin, sonuçlanması an meselesidir.
Sayın Erdoğan'ın da bizzat takip ettiğini bildiğim bu sürecin, başarıyla sonuçlanması, yakıcı küresel krizin tüm alanlarda alevlendiği günümüzde, ülkemiz için müthiş bir can suyu olacaktır.
Gerek bu kredinin ve gerekse de bugünlerde alınacak yapısal kararların etkisiyle Türkiye olarak, yeni bir ivme yakalayacağımıza inanıyor ve ekonomik gidişatımızdaki kötüleşmenin önce azalacağı/stabilize olacağı ve sonra da iyileşmeye doğru yöneleceğini umuyorum!
Hadi hayırlısı…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Ekrem Şevik
Önder
Uğur Muğla
Ünal Av
Mutlu A.
Oğuz
Uğur Akkuş
Bilgehan
Mustafa B.
Zafer