Türk Amerikan ilişkileri ve ABD'nin devlet terörü
ABD hiç olmadığı kadar kendi konseptine aykırı şekilde terörü başka bir terörle ortadan kaldırmanın yanlışlığını yapıyor. Ortadoğu’da ortaya çıkan Terör Örgütlerinin de sebebi olarak da ABD, onları ortadan kaldırmak için silahlandırılarak terörize edilen bölgesel grupların da sebebi ABD olarak düşünülüyor. Ki; ABD’nin kanı kanla temizleme düşüncesi gibi Terörü başka bir terör grubuyla etkisizleştirme politikası hem bölgeyi hem de bölge halkları nezdinde kendi itibarını zedeliyor, sarsıyor ve hızlı bir ABD aleytarlığını geliştiriyor.
ABD’nin Suriye Politikası ve Türkiye
Suriye’de muhaliflerin Esad yönetimine karşı gelmesiyle başlayan süreç ABD tarafından hiç iyi yönetilemedi. ABD yönetiminin öngörüleri veya öngörü gibi sundukları yalancı düşünceleri batağa saplandı.
Bu noktada Suriye karmaşası ve savaşını Türkiye’nin kucağına bıraktı. Bu duruma gelinmesinde ihmal ve öngörüsüzlüğünden ziyade art niyetli ve bilinçli bir refleksi mevcut görünmektedir. Gelinen noktada insiyatifi Rusya’ya bırakmış bir tablo ortadadır. Türkiye ile oturup samimi stratejiler geliştirme yerine Kuzey Suriye’deki Kürtlerin bir kısmının silahlandırılmasını çözüm olacak görmesi Türkiye ile ihtilafın ana konularından biridir. Hem PKK’yı terör örgütü listelerine alıp hem de onun Suriye kolu PYD/YPG’yi silahlandırması ve İŞİD’e karşı etkin güçmüş gibi kullanmaya kalkması ana ihtilaf konusudur.
Halen sürmekte olan başkanlık yarışında bile Bayan Clinton’un Kürtleri silahlandıracağını bir politika olarak söylemesi başlı başına bir açmaz ve uzlaşmazlık nedenidir.Bu noktada ABD’de Demokratların da Cumhuriyetçiler gibi Neo-Con etkisine girdiğini göstermektedir. Daha doğrusu Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında bu kanaat yerleşmektedir.
İŞİD’e karşı Türkiye ordusuyla Kuzey Suriye’ye girmiş olmasına ve ABD’ye açık mücadele teklifi sunmasına rağmen, ABD’nin ısrarcı Kuzey Suriye Kürtlerinin cüzi bir kısmını teşkil eden PYD/YPG merakı sorunun çözümünü sadece geciktirmektedir.
Suriye’de İŞID içinde bile ABD etkisine rastlanması ise ABD’nin başka bir açmazıdır. Aynı şekilde Muhalif gruplardan bazılarını manipüle etmesi bölgede sorunun çözümünden ziyade daha girift bir hal almasına neden olmaktadır. Ne yazıktır ki; ABD bunları bilerek, isteyerek ve adeta kasıtla yapmaktadır.
Hal böyle olunca Türkiye artık Suriye işinde ABD’ye doğal olarak güvenmemektedir.
ABD’nin Irak Politikası ve Türkiye
ABD Irak’ı da bataklığa çevirdi. Buraya güya özgürlük, demokrasi ve insan hakları adına “İkinci Körfez Harekatı” ile gelmişti. Sonuç ise tam bir karmaşa, kaos, terörize bir coğrafya olarak ortaya çıktı. Petrol ve Doğalgaz hakimiyeti uğruna bölgeyi kan gölüne ve terör gruplarının cirit attığı bir arenaya dönüştürdü. Tüm bunları müsebbibi iken kalkıp da terörden şikayet etmesi bölge liderlerini ve halklarını ahmak yerine koymak olur ki; bunun sonuçları da ABD için gün be gün nefret, kin ve aleyhtarlık olarak ortaya çıkmaktadır. ABD’ye olan güven sıfırlanmaya başlamıştır.
Bugün Terör örgütü olarak dillendirdikleri İŞID hem kendi destekleriyle hem de yarattıkları Irak bataklığıyla ortaya çıkan doğal bir sonuçtur. İŞİD sanki davul zurna konvoyuyla Musul’u işgal ediyor ve ABD’nin kılı bile kıpırdamıyor. ABD, bu tutarsızlık ve paradoksun görülmediğini sanıyorsa yanılıyordur. Bu hale getirilmiş bir Irak önümüzdeki acı tablodur. Ama durmak bilmeyen ABD şimdi de bölgesel mezhep çatışması çıkartmak üzeredir.
Bugünlerde Musul ve Rakka için kurtarma harekatı planlayan ABD’nin samimiyetsizliği her geçen gün su yüzüne çıkmaktadır. Diplomasiyle hiç alakası olmayanlar bile bölgesel terörizmin ana sebebinin ABD ve onun bölgedeki çatışma ve eylemleri olarak görmektedir.
ABD’nin Asya, Ön Asya (Türki Cumhuriyetler), Rusya Politikası
Pasifik bölgesi fantezisi ve Çin’in kontrolü amaçlı kurmaya çalıştıkları Türki Cumhuriyetler koridoru düşüncesiyle Rusya’ya uyguladıkları ambargo ve Petrol fiyatları düşüşü amacına ulaşmamış ve Putin’i zayıflatamamıştır. Tam tersi Rusya kendi devletler cephesini genişletmiş, Suriye’de kalıcılaşmış, Türki Cumhuriyetlerde etkinliğini artırmış, her şeye rağmen Türkiye ile de yeni ve yeniden iyi ilişkiler oluşturmaya başlamıştır.
Bir boyutla bakınca bu politikası da başarıya ulaşamamış ve farklı tersi şekilde sonuçlar çıkartmış ve çıkartmaya devam etmektedir.
ABD ve Güney Asya politikası
Bu bölgede de Afganistan terör ihracının yapıldığı merkez konumuna gelmiştir. Bunun da yine sebebi ABD’dir. Bölgedeki istikrarsızlaştırma politikası Afganistan’da hala baştan başa sürmekte, bununla da kalmayıp Ortadoğu ve bazı Afrika ülkeleriyle Avrupa’ya bile ulaşmış haldedir. Pakistan ise maalesef sadece hayatiyetini sürdüren bir devlet olmaktan öteye geçememektedir.
Afganistan, Pakistan, Bangladeş ve hatta Keşmir bölgesinde kendi peyki liderlerle bölgeyi kontrolde tutma istekleri kısa vadede isteklerini gerçekleştirmiş gibi olsa da; uzun vadede bölgeyi ve bölgedeki ABD itibarını sıfırlamıştır.
ABD ve Avrupa birliği İlişkileri
ABD’nin doları “rezerv para” fantezisi dünyayı kaosa sürüklediği gibi, AB ülkelerini de karıştırmaya başlamıştır. Euro’ya karşı başlattıkları mücadele sonucunda İngiltere’yi AB’den çıkartıp Sanayi kuruluşları üzerinden Almanya’ya saldırmaları ilerleyen süreçte AB’nin de karışacağının sinyallerini vermektedir. AB içinde oluşan çatlaklar her geçen gün belirginleşmekte ve ABD parmağının çalkantıyı artıran etkisi herkesçe görülmektedir.
ABD’nin ekonomik boyutlu bu saldırısı AB ülkelerini bile Rusya’ya yaklaştırır bir sempatiye dönüşme ihtimalini otaya çıkartmıştır. Dolar’ın tekliği ve hükümranlığı isteği tüm dünyayı kasıp kavurup yangın yerine çevirmiş, AB’de bu yola girme riskiyle karşı karşıyadır.
Mevcut tablo nedir?
Dünya yangın yerine dönmüştür. Tüm coğrafyalarda gerek silahlı ve gerekse de ekonomik nitelikli ABD terörü hakim olmuştur. Din, dil ırk ayrımı olmaksızın hemen her ülkede ABD aleytarlığı hızla artmaktadır. ABD’ye hakim zihniyet dünya hakimiyet iddiasıyla çıktıkları yolda, bölgesel dinamikleri, milletlerin reflekslerini, coğrafyaların niteliğini gözardı etmiştir. Hal böyle olunca da; ortaya ABD’yi de yakacak denizaşırı, uluslararası ve global bir “yeni nesil terör örgütleri ve kültürü” ortaya çıkmıştır. Bunun en büyük sebebi ABD’dir. ABD bu sorumluluktan asla kurtulamaz.
Dünya yanıyor ve ABD aklını başına alıp, aklıselimle hareket stratejisi başlatmazsa küresel bir yangın oluşacaktır.
Birleşmiş milletler işlevini kaybetmiştir. Güvenlik konseyi denen beşli çete diyebileceğimiz beş devletin insafına indirgenmiştir. Bu nedenle de BM ABD terörünün yıkanma ve aklanmasından başka bir işe yaramamaktadır. Suriye’de, Irakta, Mısırda, Filistinde ve dünyanın daha nice bölgelerinde, terör ve savaş devam etmekte, çocuklar ve kadınlar katledilmekte, kargaşa ve kaos hakim olmaktadır. Bu kan, gözyaşı ve yıkım oluşturan savaşlara ve terörlere karşı BM aciz haldedir ve elinden hiçbir şey gelmeyecek bir işlevsizlik içindedir.
ABD’nin yapması ve yapmaması gerekenler
ABD dünyanın jandarmalığından, Teröristliğine doğru hızla yol alıyor. Terörize bir refleksle yaptığı bu hareketler “Terör ve Terör Kültürü”yle ABD’yi özdeş hale getirmiştir. Ülkelerin liderleriyle konuşmak, işbirliği yapmak ve menfaatlerini bu yolla maksimize etmek yerine yanlış, gayrı ahlaki, ekonomik yaptırımlar ve antidemokratik yol ve yöntemlere başvurması ABD’nin en büyük yanlışıdır.
Ülkelerini ekonomik sıkıntılardan kurtarıp, karar süreci olarak bağımsızlaştıran Arjantin ve Brezilya liderlerini bu ülkelerdeki “ekonomik, siyasi ve hukuki tetikçiler”le yolsuzluk ve hukuksuzluk gibi isnatlarla karmaşa ve kaos yaratarak yönetimden uzaklaştırması ABD ahlaksızlığını ve gizli teröristik eğilimlerini göstermektedir. Aynı yol ve yöntemler Ukrayna liderini de alaşağı ederek bu ülkeyi Rusya’nın tasallutuna bırakmıştır
Putin ve Erdoğan’a da aynı ahlaksız ve alçak saldırıya geçmişler fakat sonuç alamayarak planlarında başarıya ulaşamamışlardır. Bu iki ülke liderine de yapılan saldırılar liderleri daha da güçlendirmiş ama bu ülkelerde ABD’nin itibarını sıfırlamıştır.
ABD artık Erdoğan’ı kabullenmek zorundadır. Türkiye politikasını yeni baştan elden geçirmeye mecburdur. Türkiye eski Türkiye değildir. İstedikleri gibi kararlar alan, el etek öpen liderler dönemi kapanmıştır. Bu gerçeği görerek ve Erdoğan gerçeğini kabul ederek adımlar atmalı ve bu coğrafyayı Türkiye’siz dizayn etme çabasından acilen vazgeçmelidir.
Türkiye’yi destabilize etmek için FETÖ-PKK-PYD/YPG-DHKP-C gibi terör örgütlerine destek vermekten vazgeçmelidir. Terör örgütlerini silahlandırmaktan vazgeçerek tavrını netleştirmeye mecburdur.
FETÖ elebaşı F. Gülen’i Türkiye’nin de uygun göreceği bir kullanmaktan vazgeçmelidir. Bu ABD’ye zor gelecektir ama 15 Temmuz gerçeğini kabul etmek zorundadır. Türk milletini ve devletini hafife almayı acilen bırakmalıdır.
FETÖ üzerinde Türkiye’yi istikrarsızlaştırma, kaosa sürükleme ve Erdoğan’ı yok etme düşünceli “Suriye’lileştirme” politikasının elinde patladığını görmeli ve ülkemize yönelik “işgal planlarını” acilen çöpe atmalıdır. FETÖ üzerinden yaptıkları tüm çalışmaların Türk Milletindeki “milli şuur ve milli kimlik” damarını yok etmediği aşikardır. Bunun en büyük ispatı uçaklara, tanklara, silahlı askerlere meydan okuyan, ölüme koşan ve ölümden korkmayan 15 temmuz şanlı direnişidir.
Suriye politikasını değiştirmeli ve Erdoğan’la oturarak uzlaşmaya varıp “birlikte çözüm” isteğini açıkça dile getirmeli ve gereğini inandırıcı şekilde yapmalıdır. Kapalı kapılar ardında ikili görüşmelerde söylediği sözlerin arkasında durmalı ve eylemsel boyutla da gereğini yapmalıdır.
Erdoğan’ı yıpratmaya yönelik söylem (diktatör, otoriter vb. gibi) ve eylemlerden vazgeçmeli, samimi olmalı ve taşın altına elini sokacak nitelikli politikaları yürütmeye başlamalıdır. Erdoğan için güvenilmez diyen ABD’nin asıl hiç güvenilmezin kendileri olduğuna dair otokritik yapmaları, tutarsızlıklarına özeleştiri getirmeleri ve eğri oturup doğru konuşma ve düşünmeleri ilişkilerin düzelmesinin ilk adımı olacaktır. Bu noktada ABD’nin eğri oturup doğru düşünme ve konuşma dönemi gelmiştir.
Erdoğan’nın itibar ve kredibilitesinin sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını, tüm Müslüman toplumları kapsadığını görmek zorundadır. İslam coğrafyalarına yönelik yaklaşımlarında Erdoğan’la işbirliği, istişare ve uyum içinde olması kendi menfaatleri gereğidir. Bu artık kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Ekonomik tetikçileriyle ülkeleri ve özellikle de Ortadoğu coğrafyasını karıştırmaktan vazgeçmeli, bu bölgede ABD aleyhtarlığının artışına sebebiyet veren tavır ve davranışlarını terk etmelidir.
Neo-Con zihniyetinin hakim olduğu ABD dünyayı yakacak bir yolda yürüyor. Bunun sonuçlarının ABD’ye zarar vermeyeceği gafletini bırakmalıdır. ABD’nin içindeki Afro-Amerika’lıları kontrol edebilirliği ciddi şüphelidir. Bilişim ve iletişimin geldiği bu noktada; dünyanın bazı ülkelerinde yanan ateşin ABD’ye sıçramayacağını düşünmek en basit deyimle aptallıktır.
Binlerce km uzakta olan ABD’nin gücünü namütenahi (sınırsız) olduğunu düşünmemesi ve gerçeklerin Holywood filmlerindeki harekatlara benzemeyeceğini bilme vakti geldi ve geçiyor. Bu nedenle de; artık diplomasi, uzlaşı, milletlerin varlığını kabul etmek ve ona uygun hareket etmek
ABD’nin de varlığının sürmesinin sebebidir. Aksi takdirde Ortadoğuda başlayan bu ateşin yoğunlaşması, AB’ye sıçramasını getirecek, Rusya ve Türkiye’nin de içinde olacağı doğu bloku cephesini oluşturacaktır. Sonuçta ateş ABD’ye de sıçrayacaktır. Terörize ettiği gruplar sonunda silahlarını ABD’ye de çevirmekten imtina etmeyeceklerdir.
ABD artık bilmelidir ki; kan kanla yıkanmaz, ateş ateşle söndürülmez, Terör başka bir terörle yok edilemez…
Sevgili okurlarım ABD'den bazı dostlarım benden TÜRK, ABD ilşkileri nasıl düzelir diye sordu,bende onlara size bunu yazı ile anlatacağım okuyun dedim. Sanıyorum bu yazımı okuyacaklardır. İşte bana göre cevap burada,tabi ABD şimdiki kafa ile bu sorunlara nasıl çözüm bulur bilemiyorum ancak ABD'nin mutlaka kendini yenilemesi gerekiyor,sadece Türkiye'ye karşı değil tüm dünyaya karşı yoksa gerçekten ABD rüyası biter. Kanla terörle asla dünyanın liderliğine devam edemez. Bu sözüm aynı zamanda Dünya'yı yönetenlere ya ABD'yi fabrika ayarlarına çekin yada kendinize yeni bir lider ülke ve yeni bir para birimi bulma arayışına gireceksiniz.
Bir sonraki Bir Portrede buluşmak ümdi ile Allah'a emanet olun.
ABD’nin Suriye Politikası ve Türkiye
Suriye’de muhaliflerin Esad yönetimine karşı gelmesiyle başlayan süreç ABD tarafından hiç iyi yönetilemedi. ABD yönetiminin öngörüleri veya öngörü gibi sundukları yalancı düşünceleri batağa saplandı.
Bu noktada Suriye karmaşası ve savaşını Türkiye’nin kucağına bıraktı. Bu duruma gelinmesinde ihmal ve öngörüsüzlüğünden ziyade art niyetli ve bilinçli bir refleksi mevcut görünmektedir. Gelinen noktada insiyatifi Rusya’ya bırakmış bir tablo ortadadır. Türkiye ile oturup samimi stratejiler geliştirme yerine Kuzey Suriye’deki Kürtlerin bir kısmının silahlandırılmasını çözüm olacak görmesi Türkiye ile ihtilafın ana konularından biridir. Hem PKK’yı terör örgütü listelerine alıp hem de onun Suriye kolu PYD/YPG’yi silahlandırması ve İŞİD’e karşı etkin güçmüş gibi kullanmaya kalkması ana ihtilaf konusudur.
Halen sürmekte olan başkanlık yarışında bile Bayan Clinton’un Kürtleri silahlandıracağını bir politika olarak söylemesi başlı başına bir açmaz ve uzlaşmazlık nedenidir.Bu noktada ABD’de Demokratların da Cumhuriyetçiler gibi Neo-Con etkisine girdiğini göstermektedir. Daha doğrusu Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında bu kanaat yerleşmektedir.
İŞİD’e karşı Türkiye ordusuyla Kuzey Suriye’ye girmiş olmasına ve ABD’ye açık mücadele teklifi sunmasına rağmen, ABD’nin ısrarcı Kuzey Suriye Kürtlerinin cüzi bir kısmını teşkil eden PYD/YPG merakı sorunun çözümünü sadece geciktirmektedir.
Suriye’de İŞID içinde bile ABD etkisine rastlanması ise ABD’nin başka bir açmazıdır. Aynı şekilde Muhalif gruplardan bazılarını manipüle etmesi bölgede sorunun çözümünden ziyade daha girift bir hal almasına neden olmaktadır. Ne yazıktır ki; ABD bunları bilerek, isteyerek ve adeta kasıtla yapmaktadır.
Hal böyle olunca Türkiye artık Suriye işinde ABD’ye doğal olarak güvenmemektedir.
ABD’nin Irak Politikası ve Türkiye
ABD Irak’ı da bataklığa çevirdi. Buraya güya özgürlük, demokrasi ve insan hakları adına “İkinci Körfez Harekatı” ile gelmişti. Sonuç ise tam bir karmaşa, kaos, terörize bir coğrafya olarak ortaya çıktı. Petrol ve Doğalgaz hakimiyeti uğruna bölgeyi kan gölüne ve terör gruplarının cirit attığı bir arenaya dönüştürdü. Tüm bunları müsebbibi iken kalkıp da terörden şikayet etmesi bölge liderlerini ve halklarını ahmak yerine koymak olur ki; bunun sonuçları da ABD için gün be gün nefret, kin ve aleyhtarlık olarak ortaya çıkmaktadır. ABD’ye olan güven sıfırlanmaya başlamıştır.
Bugün Terör örgütü olarak dillendirdikleri İŞID hem kendi destekleriyle hem de yarattıkları Irak bataklığıyla ortaya çıkan doğal bir sonuçtur. İŞİD sanki davul zurna konvoyuyla Musul’u işgal ediyor ve ABD’nin kılı bile kıpırdamıyor. ABD, bu tutarsızlık ve paradoksun görülmediğini sanıyorsa yanılıyordur. Bu hale getirilmiş bir Irak önümüzdeki acı tablodur. Ama durmak bilmeyen ABD şimdi de bölgesel mezhep çatışması çıkartmak üzeredir.
Bugünlerde Musul ve Rakka için kurtarma harekatı planlayan ABD’nin samimiyetsizliği her geçen gün su yüzüne çıkmaktadır. Diplomasiyle hiç alakası olmayanlar bile bölgesel terörizmin ana sebebinin ABD ve onun bölgedeki çatışma ve eylemleri olarak görmektedir.
ABD’nin Asya, Ön Asya (Türki Cumhuriyetler), Rusya Politikası
Pasifik bölgesi fantezisi ve Çin’in kontrolü amaçlı kurmaya çalıştıkları Türki Cumhuriyetler koridoru düşüncesiyle Rusya’ya uyguladıkları ambargo ve Petrol fiyatları düşüşü amacına ulaşmamış ve Putin’i zayıflatamamıştır. Tam tersi Rusya kendi devletler cephesini genişletmiş, Suriye’de kalıcılaşmış, Türki Cumhuriyetlerde etkinliğini artırmış, her şeye rağmen Türkiye ile de yeni ve yeniden iyi ilişkiler oluşturmaya başlamıştır.
Bir boyutla bakınca bu politikası da başarıya ulaşamamış ve farklı tersi şekilde sonuçlar çıkartmış ve çıkartmaya devam etmektedir.
ABD ve Güney Asya politikası
Bu bölgede de Afganistan terör ihracının yapıldığı merkez konumuna gelmiştir. Bunun da yine sebebi ABD’dir. Bölgedeki istikrarsızlaştırma politikası Afganistan’da hala baştan başa sürmekte, bununla da kalmayıp Ortadoğu ve bazı Afrika ülkeleriyle Avrupa’ya bile ulaşmış haldedir. Pakistan ise maalesef sadece hayatiyetini sürdüren bir devlet olmaktan öteye geçememektedir.
Afganistan, Pakistan, Bangladeş ve hatta Keşmir bölgesinde kendi peyki liderlerle bölgeyi kontrolde tutma istekleri kısa vadede isteklerini gerçekleştirmiş gibi olsa da; uzun vadede bölgeyi ve bölgedeki ABD itibarını sıfırlamıştır.
ABD ve Avrupa birliği İlişkileri
ABD’nin doları “rezerv para” fantezisi dünyayı kaosa sürüklediği gibi, AB ülkelerini de karıştırmaya başlamıştır. Euro’ya karşı başlattıkları mücadele sonucunda İngiltere’yi AB’den çıkartıp Sanayi kuruluşları üzerinden Almanya’ya saldırmaları ilerleyen süreçte AB’nin de karışacağının sinyallerini vermektedir. AB içinde oluşan çatlaklar her geçen gün belirginleşmekte ve ABD parmağının çalkantıyı artıran etkisi herkesçe görülmektedir.
ABD’nin ekonomik boyutlu bu saldırısı AB ülkelerini bile Rusya’ya yaklaştırır bir sempatiye dönüşme ihtimalini otaya çıkartmıştır. Dolar’ın tekliği ve hükümranlığı isteği tüm dünyayı kasıp kavurup yangın yerine çevirmiş, AB’de bu yola girme riskiyle karşı karşıyadır.
Mevcut tablo nedir?
Dünya yangın yerine dönmüştür. Tüm coğrafyalarda gerek silahlı ve gerekse de ekonomik nitelikli ABD terörü hakim olmuştur. Din, dil ırk ayrımı olmaksızın hemen her ülkede ABD aleytarlığı hızla artmaktadır. ABD’ye hakim zihniyet dünya hakimiyet iddiasıyla çıktıkları yolda, bölgesel dinamikleri, milletlerin reflekslerini, coğrafyaların niteliğini gözardı etmiştir. Hal böyle olunca da; ortaya ABD’yi de yakacak denizaşırı, uluslararası ve global bir “yeni nesil terör örgütleri ve kültürü” ortaya çıkmıştır. Bunun en büyük sebebi ABD’dir. ABD bu sorumluluktan asla kurtulamaz.
Dünya yanıyor ve ABD aklını başına alıp, aklıselimle hareket stratejisi başlatmazsa küresel bir yangın oluşacaktır.
Birleşmiş milletler işlevini kaybetmiştir. Güvenlik konseyi denen beşli çete diyebileceğimiz beş devletin insafına indirgenmiştir. Bu nedenle de BM ABD terörünün yıkanma ve aklanmasından başka bir işe yaramamaktadır. Suriye’de, Irakta, Mısırda, Filistinde ve dünyanın daha nice bölgelerinde, terör ve savaş devam etmekte, çocuklar ve kadınlar katledilmekte, kargaşa ve kaos hakim olmaktadır. Bu kan, gözyaşı ve yıkım oluşturan savaşlara ve terörlere karşı BM aciz haldedir ve elinden hiçbir şey gelmeyecek bir işlevsizlik içindedir.
ABD’nin yapması ve yapmaması gerekenler
ABD dünyanın jandarmalığından, Teröristliğine doğru hızla yol alıyor. Terörize bir refleksle yaptığı bu hareketler “Terör ve Terör Kültürü”yle ABD’yi özdeş hale getirmiştir. Ülkelerin liderleriyle konuşmak, işbirliği yapmak ve menfaatlerini bu yolla maksimize etmek yerine yanlış, gayrı ahlaki, ekonomik yaptırımlar ve antidemokratik yol ve yöntemlere başvurması ABD’nin en büyük yanlışıdır.
Ülkelerini ekonomik sıkıntılardan kurtarıp, karar süreci olarak bağımsızlaştıran Arjantin ve Brezilya liderlerini bu ülkelerdeki “ekonomik, siyasi ve hukuki tetikçiler”le yolsuzluk ve hukuksuzluk gibi isnatlarla karmaşa ve kaos yaratarak yönetimden uzaklaştırması ABD ahlaksızlığını ve gizli teröristik eğilimlerini göstermektedir. Aynı yol ve yöntemler Ukrayna liderini de alaşağı ederek bu ülkeyi Rusya’nın tasallutuna bırakmıştır
Putin ve Erdoğan’a da aynı ahlaksız ve alçak saldırıya geçmişler fakat sonuç alamayarak planlarında başarıya ulaşamamışlardır. Bu iki ülke liderine de yapılan saldırılar liderleri daha da güçlendirmiş ama bu ülkelerde ABD’nin itibarını sıfırlamıştır.
ABD artık Erdoğan’ı kabullenmek zorundadır. Türkiye politikasını yeni baştan elden geçirmeye mecburdur. Türkiye eski Türkiye değildir. İstedikleri gibi kararlar alan, el etek öpen liderler dönemi kapanmıştır. Bu gerçeği görerek ve Erdoğan gerçeğini kabul ederek adımlar atmalı ve bu coğrafyayı Türkiye’siz dizayn etme çabasından acilen vazgeçmelidir.
Türkiye’yi destabilize etmek için FETÖ-PKK-PYD/YPG-DHKP-C gibi terör örgütlerine destek vermekten vazgeçmelidir. Terör örgütlerini silahlandırmaktan vazgeçerek tavrını netleştirmeye mecburdur.
FETÖ elebaşı F. Gülen’i Türkiye’nin de uygun göreceği bir kullanmaktan vazgeçmelidir. Bu ABD’ye zor gelecektir ama 15 Temmuz gerçeğini kabul etmek zorundadır. Türk milletini ve devletini hafife almayı acilen bırakmalıdır.
FETÖ üzerinde Türkiye’yi istikrarsızlaştırma, kaosa sürükleme ve Erdoğan’ı yok etme düşünceli “Suriye’lileştirme” politikasının elinde patladığını görmeli ve ülkemize yönelik “işgal planlarını” acilen çöpe atmalıdır. FETÖ üzerinden yaptıkları tüm çalışmaların Türk Milletindeki “milli şuur ve milli kimlik” damarını yok etmediği aşikardır. Bunun en büyük ispatı uçaklara, tanklara, silahlı askerlere meydan okuyan, ölüme koşan ve ölümden korkmayan 15 temmuz şanlı direnişidir.
Suriye politikasını değiştirmeli ve Erdoğan’la oturarak uzlaşmaya varıp “birlikte çözüm” isteğini açıkça dile getirmeli ve gereğini inandırıcı şekilde yapmalıdır. Kapalı kapılar ardında ikili görüşmelerde söylediği sözlerin arkasında durmalı ve eylemsel boyutla da gereğini yapmalıdır.
Erdoğan’ı yıpratmaya yönelik söylem (diktatör, otoriter vb. gibi) ve eylemlerden vazgeçmeli, samimi olmalı ve taşın altına elini sokacak nitelikli politikaları yürütmeye başlamalıdır. Erdoğan için güvenilmez diyen ABD’nin asıl hiç güvenilmezin kendileri olduğuna dair otokritik yapmaları, tutarsızlıklarına özeleştiri getirmeleri ve eğri oturup doğru konuşma ve düşünmeleri ilişkilerin düzelmesinin ilk adımı olacaktır. Bu noktada ABD’nin eğri oturup doğru düşünme ve konuşma dönemi gelmiştir.
Erdoğan’nın itibar ve kredibilitesinin sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını, tüm Müslüman toplumları kapsadığını görmek zorundadır. İslam coğrafyalarına yönelik yaklaşımlarında Erdoğan’la işbirliği, istişare ve uyum içinde olması kendi menfaatleri gereğidir. Bu artık kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Ekonomik tetikçileriyle ülkeleri ve özellikle de Ortadoğu coğrafyasını karıştırmaktan vazgeçmeli, bu bölgede ABD aleyhtarlığının artışına sebebiyet veren tavır ve davranışlarını terk etmelidir.
Neo-Con zihniyetinin hakim olduğu ABD dünyayı yakacak bir yolda yürüyor. Bunun sonuçlarının ABD’ye zarar vermeyeceği gafletini bırakmalıdır. ABD’nin içindeki Afro-Amerika’lıları kontrol edebilirliği ciddi şüphelidir. Bilişim ve iletişimin geldiği bu noktada; dünyanın bazı ülkelerinde yanan ateşin ABD’ye sıçramayacağını düşünmek en basit deyimle aptallıktır.
Binlerce km uzakta olan ABD’nin gücünü namütenahi (sınırsız) olduğunu düşünmemesi ve gerçeklerin Holywood filmlerindeki harekatlara benzemeyeceğini bilme vakti geldi ve geçiyor. Bu nedenle de; artık diplomasi, uzlaşı, milletlerin varlığını kabul etmek ve ona uygun hareket etmek
ABD’nin de varlığının sürmesinin sebebidir. Aksi takdirde Ortadoğuda başlayan bu ateşin yoğunlaşması, AB’ye sıçramasını getirecek, Rusya ve Türkiye’nin de içinde olacağı doğu bloku cephesini oluşturacaktır. Sonuçta ateş ABD’ye de sıçrayacaktır. Terörize ettiği gruplar sonunda silahlarını ABD’ye de çevirmekten imtina etmeyeceklerdir.
ABD artık bilmelidir ki; kan kanla yıkanmaz, ateş ateşle söndürülmez, Terör başka bir terörle yok edilemez…
Sevgili okurlarım ABD'den bazı dostlarım benden TÜRK, ABD ilşkileri nasıl düzelir diye sordu,bende onlara size bunu yazı ile anlatacağım okuyun dedim. Sanıyorum bu yazımı okuyacaklardır. İşte bana göre cevap burada,tabi ABD şimdiki kafa ile bu sorunlara nasıl çözüm bulur bilemiyorum ancak ABD'nin mutlaka kendini yenilemesi gerekiyor,sadece Türkiye'ye karşı değil tüm dünyaya karşı yoksa gerçekten ABD rüyası biter. Kanla terörle asla dünyanın liderliğine devam edemez. Bu sözüm aynı zamanda Dünya'yı yönetenlere ya ABD'yi fabrika ayarlarına çekin yada kendinize yeni bir lider ülke ve yeni bir para birimi bulma arayışına gireceksiniz.
Bir sonraki Bir Portrede buluşmak ümdi ile Allah'a emanet olun.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.