Son Dakika: Kılıçdaroğlu'ndan 'Tarihi Basın Toplantısı'
“Değerli basın mensupları, değerli Halkım…
Bu tarihi basın toplantıma bir itirafla başlıyorum;
Baykal’a kumpas kurdum ve Genel Başkan oldum.
Buradan Sayın Baykal’a acil şifalar diliyorum.
Ve kendinden özür diliyorum.
Makam-mevkinin şehvetine kapıldım ve Baykal’ a kurulan tuzağa gıkımı bile çıkartmadım.
FETÖ’nün ayak oyunlarına kandım.
Azimle, FETÖ ve Türkiye düşmanlarıyla Erdoğan fobim nedeniyle ittifak ettim.
Erdoğan’ı yıkmak uğruna neredeyse devleti yıkmaya razı oldum.
Büyük gaflar yaptım.
Çünkü söylediklerime kendim de inanmıyordum.
FETÖ ve Alman istihbaratıyla kolkola girdim.
Yerimi pekiştirmek için, herkesi gözden çıkartmaya hazırdım.
Sıkıştıkça; “Benim adım Kemal, karşıma çıkanı kapının önüne koyarım” dedim, her muhalif adıma.
Erdoğanafobi gelişti bende.
Adam bir türlü yenilmiyordu.
Amerika, Almanya ve yedi düvel ittifak ettik.
Ama yine de kaybettik her seçimi…
CHP kadrolarını değiştirdim, olmadı.
Destekçilerimi değiştirdim, olmadı.
Yeni muhalif-müttefik edindim, yine olmadı…
Hep Erdoğan, daima Erdoğan…
Olmuyordu bir türlü,
Yapamıyordum.
Kazanamıyordum Erdoğan’a karşı.
Bu FETÖ’cüler, sürekli kandırıyordu beni.
Yer yerinden oynayacak diye diye, heryerim oynadı.
Yer yerinden oynar dedikçe, millet kıs kıs güldü bana.
Yer yerinden oynar dedikçe; keskin sirke misali hep küpüme zarar verdim.
Ateş oldum ama cürmüm kadar bile yer yakamadım.
Ama bir anda uzaktan bir ışık gördüm.
Bana gel gel diyordu…
Gittim, yürüdüm, ışığa doğru…
Işıklar içinden gelen bir silüet ve ses bana parmağını sallayarak;
“Kemal, Kemal yeter artık… Yalan söyleme…
Oyuncak olma,
Bırak artık bu politikaları.
Ülke düşmanlarıyla kişisel menfaatlerini tevhid ederek, ülkene zarar verme.”
Bir ürperti belirdi içimde.
Yusuf Hayaloğlu’nun dediği gibi; “Sanki dev bir taş ocağının kökünden dinamitlenip üstüme devrilmiş” olduğunu farkettim.
Silkelendikçe kendime geldim ve o dev enkazdan çıkıverdim, mucize misali…
Şimdi, ey milletim ve ey “sevgili” Erdoğan…
Artık aklım başıma geldi, akıllandım.
Artık kol kırılır yen içinde kalır diyeceğim.
Artık döverim dövdürmem, söverim sövdürmem diyeceğim.
Artık FETÖ ile birlikte sana ve dolayısıyla ülkeme vurmayacağım.
Çünkü yeniden farkettim kendimin de, TC vatandaşı olduğunu.
Seni eleştireceğim ama belden aşağı vurmayacağım.
Sana muhalefet edeceğim ama Türkiye düşmanlarına kendimi kullandırmayacağım.
Devlet Bahçeli’yi şimdi anlamaya başladım.
Kişisel istikbalini ve siyasi menfaatini unutup ülkesinin bekasına sarıldığını şimdi anlıyorum.
Herkesin, hatta partililerinin kızması pahasına olsa da; dünün husumetini unutup, vatan için Erdoğan’ın yanında yer almasının espirisini şimdi anlıyorum.
Özür diliyorum Sayın Bahçeli.
Ben de böyleyim işte…
Geç geliyor aklım başıma.
Beni de böyle idare edin artık…
Evet… “Sevgili” Erdoğan…
Senden nefret ediyorum, fırsatım olsa bir kaşık suda boğarım.
Ama artık kinime, garezime, hırsıma, ihtirasıma hakim olacağım.
Artık; sen git de, nasıl gidersen git, Devlet gitse de önemli değil demeyeceğim asla.
Haysiyetli, onurlu ve kişilikli muhalefet yapacağım.
Artık alternatif yaratan, iyiye iyi, yanlışa yanlış diyen bir muhalif ve rakip olacağım sana.
Artık elime tutuşturulan her kağıt parçasını belge diye sallamayacağım.
FETÖ’nün algı operasyonlarıyla, sinsilikleriyle ve alçak kumpaslarıyla; ne sana saldıracağım, ne de kendimi müttehem duruma düşüreceğim.
Artık David'lerle, Hans’larla, Alexsander’larla birlikte sana saldırmayacağım.
Bilesin ki; gözüm hep üstünde olacak.
İftira ile değil hatalarını göstererek karşı çıkacağım sana.
Çok çalışacağım çoookkk…
Gerçi bunu yapabilir miyim, bilemiyorum.
Ama hiç olmazsa bu uğurda ölürüm.
Hiç olmazsa yerli-yabancı Samuel Backett’ler; “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.”derler.
Sekiz seçim kaybetti ama yine de pes etmedi, derler.
Hiç olmazsa sekiz yenilgiye rağmen CHP’nin başkanlığına devam etmeyi başardı derler.
Değil mi “sevgili” Erdoğan…
Ben de kendi çapımda başarılıyım değil mi…
Çünkü sen sekiz seçim kaybetsen partinin başında kalamazdın ki…
Ama benim adım Kemal, senin değil…
Ben başarısızlıklara rağmen başarıyla kaldım partimin başında.
Ey halkım…
Kızma bana.
Elimden gelen bu kadardı.
Elimden gelen bir şey olmayınca; FETÖ’yle, Emperyalist ABD ile saldırdım Erdoğan’a.
Kağıt sallayarak savruldum Erdoğan’a.
Ama nerden bilirdim, yaptığım muhalefetin artık ihanete eşdeğerleştiğini.
Nerden bilirdim, kaş yaparken ülkemin gözünü çıkarttığımı.
Nerden bilirdim; “saf bir Anadolu çocuğu” olarak, boyumdan büyük işlere karıştığımı.
Nerden bilebilirdim ki; Ulu Önderin dediği; “dahili bedhah” konumuna düştüğümü…
Affet ey halkım affet beni,
Milliyet ve millet adına yaptığım günahlarımı affet.
Muhalefet hırsıyla intikam ateşimin, ülkemi yakmasının günahını affet.
Yanıldım ey halkım, yanıldım.
Affet……
Aslında eskiden ne güzeldi.
Sol yumruklarımız havada, marş söylerdik boşluğa.
Sövmek daha kolaydı, yarattığımız düşmanlara.
Parka giyerdik, marş söylerdik, halaylar çekerdik.
Şimdi at izi it izine karşıtı, biz farkına bile varmadan.
Solculuk derken baktım ki, maskarası olmuşuz Emperyalizmin.
Maskarası olmuşuz, kapitalizmin uşağı FETÖ’nün.
Cumhuriyet Halk Partisi derken, uzaklaşmışız cumhur’dan.
Halktan soyutlamışız kendimizi, halk halk derken…
Partiye örgüt demekle bile, örgütlenememişiz halkın gönlünde.
Fildişi kulelerde, sırça köşklerde yaşarken anlamamışız hiç; emekçiyi, köylüyü, işçiyi…
Meğer ki; ne perişan haldeymişiz de, haberimiz yokmuş kendi ahvalimizden.
Meğer ki; devekuşu misali, sokmuşuz başımızı kuma,
Kendimiz kimseyi görmüyorken, unutmuşuz koca gövdemizi dışarda.
Evet evet… Tıpkı Erdoğan’ın dediği gibi,
Aldanmışız Ey Halkım, aldatmış bizi FETÖ ve aşıkları.
Ey Erdoğan, asıl aldanan bizmişiz.
Senin aldanışların da neymiş ki, bizimkinin yanında…
Of of of…….
Canım nasıl da marş nostaljisi çekti.
Tıpkı eski günlerdeki gibi.
Ey Halkım kalk ayağa, kaldır sol yumrukları…
Zaman marş zamanı…
“Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak
Ey halkım, unutma bizi.
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak
Ey halkım unutma bizi...
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibi
Şimdi hep birlikteyiz
Vurulduk Ey halkım, unutma bizi...”
Televizyonu kapattım,
İçimde acayip bir huzur ve yüzümde tebessüm vardı.
Sonra baktım ki, yataktayım ve meğer uyuyormuşum.
Bir anda silkindim ve uyandım.
Rüyaymış diye hayıflandım.
Zaten bir anormallik olduğunu düşünmüştüm.
Ama olsun, bir rüyalık bile olsa, Kılıçdaroğlu’ndan bunları duymak iyi geldi.
Hayat bu,
Belli mi olur…
Belki de, kafasına saksı düşmüş bir insan evladı gibi, Kılıçdaroğlu da kendine gelir…
Rüyadaki bu basın hitabesi olmasa da, belki; aklıselim, vatanperver ve ülkesellik içeren söz ve söylemlerde bulunabilir.
Allah’tan ümit kesilmez dostlar…
Kılıçdaroğlu’na da ümidimizi biraz daha sürdürelim mi yoksa….
Not: Bu yazıda geçen söz ve söylemler sadece bir rüyadan ibarettir. Gerçek olma temennili olsa da; gerçek olay ve kişilerle alakası yoktur.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım
Bu tarihi basın toplantıma bir itirafla başlıyorum;
Baykal’a kumpas kurdum ve Genel Başkan oldum.
Buradan Sayın Baykal’a acil şifalar diliyorum.
Ve kendinden özür diliyorum.
Makam-mevkinin şehvetine kapıldım ve Baykal’ a kurulan tuzağa gıkımı bile çıkartmadım.
FETÖ’nün ayak oyunlarına kandım.
Azimle, FETÖ ve Türkiye düşmanlarıyla Erdoğan fobim nedeniyle ittifak ettim.
Erdoğan’ı yıkmak uğruna neredeyse devleti yıkmaya razı oldum.
Büyük gaflar yaptım.
Çünkü söylediklerime kendim de inanmıyordum.
FETÖ ve Alman istihbaratıyla kolkola girdim.
Yerimi pekiştirmek için, herkesi gözden çıkartmaya hazırdım.
Sıkıştıkça; “Benim adım Kemal, karşıma çıkanı kapının önüne koyarım” dedim, her muhalif adıma.
Erdoğanafobi gelişti bende.
Adam bir türlü yenilmiyordu.
Amerika, Almanya ve yedi düvel ittifak ettik.
Ama yine de kaybettik her seçimi…
CHP kadrolarını değiştirdim, olmadı.
Destekçilerimi değiştirdim, olmadı.
Yeni muhalif-müttefik edindim, yine olmadı…
Hep Erdoğan, daima Erdoğan…
Olmuyordu bir türlü,
Yapamıyordum.
Kazanamıyordum Erdoğan’a karşı.
Bu FETÖ’cüler, sürekli kandırıyordu beni.
Yer yerinden oynayacak diye diye, heryerim oynadı.
Yer yerinden oynar dedikçe, millet kıs kıs güldü bana.
Yer yerinden oynar dedikçe; keskin sirke misali hep küpüme zarar verdim.
Ateş oldum ama cürmüm kadar bile yer yakamadım.
Ama bir anda uzaktan bir ışık gördüm.
Bana gel gel diyordu…
Gittim, yürüdüm, ışığa doğru…
Işıklar içinden gelen bir silüet ve ses bana parmağını sallayarak;
“Kemal, Kemal yeter artık… Yalan söyleme…
Oyuncak olma,
Bırak artık bu politikaları.
Ülke düşmanlarıyla kişisel menfaatlerini tevhid ederek, ülkene zarar verme.”
Bir ürperti belirdi içimde.
Yusuf Hayaloğlu’nun dediği gibi; “Sanki dev bir taş ocağının kökünden dinamitlenip üstüme devrilmiş” olduğunu farkettim.
Silkelendikçe kendime geldim ve o dev enkazdan çıkıverdim, mucize misali…
Şimdi, ey milletim ve ey “sevgili” Erdoğan…
Artık aklım başıma geldi, akıllandım.
Artık kol kırılır yen içinde kalır diyeceğim.
Artık döverim dövdürmem, söverim sövdürmem diyeceğim.
Artık FETÖ ile birlikte sana ve dolayısıyla ülkeme vurmayacağım.
Çünkü yeniden farkettim kendimin de, TC vatandaşı olduğunu.
Seni eleştireceğim ama belden aşağı vurmayacağım.
Sana muhalefet edeceğim ama Türkiye düşmanlarına kendimi kullandırmayacağım.
Devlet Bahçeli’yi şimdi anlamaya başladım.
Kişisel istikbalini ve siyasi menfaatini unutup ülkesinin bekasına sarıldığını şimdi anlıyorum.
Herkesin, hatta partililerinin kızması pahasına olsa da; dünün husumetini unutup, vatan için Erdoğan’ın yanında yer almasının espirisini şimdi anlıyorum.
Özür diliyorum Sayın Bahçeli.
Ben de böyleyim işte…
Geç geliyor aklım başıma.
Beni de böyle idare edin artık…
Evet… “Sevgili” Erdoğan…
Senden nefret ediyorum, fırsatım olsa bir kaşık suda boğarım.
Ama artık kinime, garezime, hırsıma, ihtirasıma hakim olacağım.
Artık; sen git de, nasıl gidersen git, Devlet gitse de önemli değil demeyeceğim asla.
Haysiyetli, onurlu ve kişilikli muhalefet yapacağım.
Artık alternatif yaratan, iyiye iyi, yanlışa yanlış diyen bir muhalif ve rakip olacağım sana.
Artık elime tutuşturulan her kağıt parçasını belge diye sallamayacağım.
FETÖ’nün algı operasyonlarıyla, sinsilikleriyle ve alçak kumpaslarıyla; ne sana saldıracağım, ne de kendimi müttehem duruma düşüreceğim.
Artık David'lerle, Hans’larla, Alexsander’larla birlikte sana saldırmayacağım.
Bilesin ki; gözüm hep üstünde olacak.
İftira ile değil hatalarını göstererek karşı çıkacağım sana.
Çok çalışacağım çoookkk…
Gerçi bunu yapabilir miyim, bilemiyorum.
Ama hiç olmazsa bu uğurda ölürüm.
Hiç olmazsa yerli-yabancı Samuel Backett’ler; “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.”derler.
Sekiz seçim kaybetti ama yine de pes etmedi, derler.
Hiç olmazsa sekiz yenilgiye rağmen CHP’nin başkanlığına devam etmeyi başardı derler.
Değil mi “sevgili” Erdoğan…
Ben de kendi çapımda başarılıyım değil mi…
Çünkü sen sekiz seçim kaybetsen partinin başında kalamazdın ki…
Ama benim adım Kemal, senin değil…
Ben başarısızlıklara rağmen başarıyla kaldım partimin başında.
Ey halkım…
Kızma bana.
Elimden gelen bu kadardı.
Elimden gelen bir şey olmayınca; FETÖ’yle, Emperyalist ABD ile saldırdım Erdoğan’a.
Kağıt sallayarak savruldum Erdoğan’a.
Ama nerden bilirdim, yaptığım muhalefetin artık ihanete eşdeğerleştiğini.
Nerden bilirdim, kaş yaparken ülkemin gözünü çıkarttığımı.
Nerden bilirdim; “saf bir Anadolu çocuğu” olarak, boyumdan büyük işlere karıştığımı.
Nerden bilebilirdim ki; Ulu Önderin dediği; “dahili bedhah” konumuna düştüğümü…
Affet ey halkım affet beni,
Milliyet ve millet adına yaptığım günahlarımı affet.
Muhalefet hırsıyla intikam ateşimin, ülkemi yakmasının günahını affet.
Yanıldım ey halkım, yanıldım.
Affet……
Aslında eskiden ne güzeldi.
Sol yumruklarımız havada, marş söylerdik boşluğa.
Sövmek daha kolaydı, yarattığımız düşmanlara.
Parka giyerdik, marş söylerdik, halaylar çekerdik.
Şimdi at izi it izine karşıtı, biz farkına bile varmadan.
Solculuk derken baktım ki, maskarası olmuşuz Emperyalizmin.
Maskarası olmuşuz, kapitalizmin uşağı FETÖ’nün.
Cumhuriyet Halk Partisi derken, uzaklaşmışız cumhur’dan.
Halktan soyutlamışız kendimizi, halk halk derken…
Partiye örgüt demekle bile, örgütlenememişiz halkın gönlünde.
Fildişi kulelerde, sırça köşklerde yaşarken anlamamışız hiç; emekçiyi, köylüyü, işçiyi…
Meğer ki; ne perişan haldeymişiz de, haberimiz yokmuş kendi ahvalimizden.
Meğer ki; devekuşu misali, sokmuşuz başımızı kuma,
Kendimiz kimseyi görmüyorken, unutmuşuz koca gövdemizi dışarda.
Evet evet… Tıpkı Erdoğan’ın dediği gibi,
Aldanmışız Ey Halkım, aldatmış bizi FETÖ ve aşıkları.
Ey Erdoğan, asıl aldanan bizmişiz.
Senin aldanışların da neymiş ki, bizimkinin yanında…
Of of of…….
Canım nasıl da marş nostaljisi çekti.
Tıpkı eski günlerdeki gibi.
Ey Halkım kalk ayağa, kaldır sol yumrukları…
Zaman marş zamanı…
“Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak
Ey halkım, unutma bizi.
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak
Ey halkım unutma bizi...
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibi
Şimdi hep birlikteyiz
Vurulduk Ey halkım, unutma bizi...”
Televizyonu kapattım,
İçimde acayip bir huzur ve yüzümde tebessüm vardı.
Sonra baktım ki, yataktayım ve meğer uyuyormuşum.
Bir anda silkindim ve uyandım.
Rüyaymış diye hayıflandım.
Zaten bir anormallik olduğunu düşünmüştüm.
Ama olsun, bir rüyalık bile olsa, Kılıçdaroğlu’ndan bunları duymak iyi geldi.
Hayat bu,
Belli mi olur…
Belki de, kafasına saksı düşmüş bir insan evladı gibi, Kılıçdaroğlu da kendine gelir…
Rüyadaki bu basın hitabesi olmasa da, belki; aklıselim, vatanperver ve ülkesellik içeren söz ve söylemlerde bulunabilir.
Allah’tan ümit kesilmez dostlar…
Kılıçdaroğlu’na da ümidimizi biraz daha sürdürelim mi yoksa….
Not: Bu yazıda geçen söz ve söylemler sadece bir rüyadan ibarettir. Gerçek olma temennili olsa da; gerçek olay ve kişilerle alakası yoktur.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.