Siyaset'te FETÖ temizliği
Bu öyle bir pislik ki; bünyenin kılcallarına kadar girmiş, bedenin rehavetinden istifade etmiş ve sinsi “domuz tenyası” gibi enfeksiyona sebep olmuştur.
15 Temmuz gecesi atlatılan büyük bela ve badire ”İşgal Hareketi” sonrası tüm ülkeyi kapsayan bir temizlik hareketi başlamıştır. Bu arınma devlet ve millette eş zamanlı sürdürülmektedir.
Devlet bu arınmayı tüm Kamu Kurum ve Kuruluşları, ekonomik ve sosyal sivil inisiyatifler üzerinde de sürdürmektedir.
Bu temizlenmenin sağlıklı, radikal ve kesin şekilde yürütülmesi için devlet OHAL ilan etmek noktasına gelmiştir. Başbakan “Biz OHAL’i aslında devlete ilan ettik” demiş olsa da; ülkede yaşayan herkesin, kişisel veya kurumsal sorumluluk çerçevesinde kişisel muhasebe bağlamında OHAL ilan etmesi kaçınılmazdır.
Devletin tüm kamu kurum ve kuruluşlarında başlayan görevden almalar, gözaltılar, tutuklamalar, özel sektörü de kapsayan şekilde tüm yoğunluğuyla sürmektedir. Bu esnada partilerin teşkilatlarını ve kendi kazandıkları belediyeleri de gözden ve elden geçirmeleri elzemdir. Bu bağlamda AK Parti’nin FETÖ ile ilgili teşkilatlarına gönderdiği “genelge”yi çok önemli buluyorum. Aynı uygulamanın diğer tüm partilerce de yapılması hem kendileri hem de ülke selameti için gerekli bir süreçtir.
İktidar Partisi olması hasebiyle diğer partilere, belediyelere ve tüm millete örneklik teşkil etmesi açısından AK Parti’nin kendi bünyesinde yapacağı bu inceleme ve araştırma çok titizce yapılmalı ve asla taviz verilmemelidir.
2002 yılında başlayan AK Parti yürüyüşü içinde uzun yıllar yer alan bu FETÖ mensuplarına “eş, dost, arkadaş, ortak, akraba vb.” gibi yakınlık nedeniyle asla müsamaha ve cevaz gösterilmemelidir. Bu konuda taviz veya gevşeklik “maşeri vicdanı” acıtır. Tüm kamuda ciddiyetle ve tavizsizce yürütülen operasyonların yara almaması ve hakkaniyet duygusunun zedelenmemesi için AK Parti’nin çok daha net, açık ve müsamahasız hareket ettiği herkesçe bilinir olmalıdır.
Doğru veya yanlış ama bu noktada gelen bazı duyumların hoş olmadığını düşünüyorum. Bazı görevden almalara dair parti kademelerinde bazı kişilerin “bunlar Fetö’cü değil, neden aldınız” gibi söylemlerin doğru olmadığına inanmak istiyorum. Çünkü hiçbir AK Partilinin böylesi bir refleksi sergileyeceğini ve buna cesaret edeceğini sanmıyorum.
Özellikle bürokraside kimi görevden almalarla ilgili AK Parti ve İktidar yöneticilerince, bu görevden almaları yapan yetkili konumdakilere, “yok efendim ben bunlara kefilim, bunların böyle özellikleri yok” bağlamında tolerans talebinin gelmesi çok üzücü, kaygı verici, gelmemesi ise mücadelenin ruhu açısından çok önemlidir. Bu konuda herhangi bir haksızlığa uğrama durumu olduğu takdirde kurumlarca kurulan komisyonların incelemeleri sonrası eminim ki, hak yerini bulacak, açığa alınan ve FETÖ bağlantısı olmayanlar görevlerine yeniden döneceklerdir.
Partililer ve AK Partili belediyeler bu arınma işlemini yaparken Cumhurbaşkanımızın “Kardeşiniz bile olsa bunları getirip adalete teslim edin” sözü temel yaklaşım olmalıdır. Ayrıca yine Cumhurbaşkanı’mızın “bu noktadan sonra hala bu Pensilvanya Şarlatan’ına muhabbet besleyenler başlarına geleceklerden kendileri sorumludur” söylemi herkesin ve özellikle de AK Partili yetkililerin kulağına küpe olacak bir ikazdır.
15 Temmuz gecesi vahşeti hepimiz gördük ve yaşadık. Bundan sonra bu cani, katil, alçak ve hastalıklı örgüte dair herhangi bir saikle rehavet göstermek veya mücadeleyi subjektifleştirici eylemde bulunmak her şeyden önce vatana ihanettir, millete hakarettir ve en önemlisi de suçtur.
Kanunlar karşısında “ihanet ve terör örgütü” kapsamında vaaz edilen suçları irtikap etmektir. Teröre yardım ve yataklık etmek, suçu ve suçluyu övmek, suç örgütlerine müsamaha göstermek, yetkili konumdakinin suç ve suçluyu sarfı nazar etmesi TCK içeriğinde suçtur. Suçluyu masum göstermeye çalışmak, hafife almak ve önemsizleştirmek hem kanunen suçtur hem de bir siyasi hareket için milletin nezdinde vicdansızlık ve de intihardır.
Bu yüzden yaşadığımız günlerin tehlikesini, riskini ve hayati önemini kimse göz ardı etmemelidir. Çünkü ülkemiz öyle kritik ve zorlu günlerden geçiyor ki; Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, “Zalime şefkat mazluma ihanettir”. Bu yüzden de hangi sebeple olursa olsun; ister akrabalık, ister arkadaşlık, ister komşuluk, ister ticari ortaklık, ister aşinalık, hiç fark etmeksizin irade ve inisiyatif noktasında olanların tavizsiz olması ve asla müsamaha göstermemesi kanunun, vicdanın ve vatanseverliğin gereğidir.
Aksi takdirde başımıza gelenlerin, gelebilecekler yanında hiç hükmünde kaldığını hepimiz görmek zorunda kalabiliriz. Tıpkı Irak’da, Bağdat’ın, Basra’nın, Musul’un işgal edildiği gibi, Mazallah Ankara’nın, İstanbul’un işgalini yaşamak durumunda kalırız ki; bunu bu millete hiç kimsenin yapmaya hakkı yoktur ve haddi değildir.
Irak, Suriye, Libya, Afganistan işgal edildi ülkemize mülteci olarak geldiler. Ama bilinsin ki; bizim gidebileceğimiz, mülteci olacağımız başka bir ülke yoktur. Bu vahim tabloyu ve işgal riskini zihnimizden hiç uzak tutmadan gerekenlerin yapılmasında “acımasız, müsamahasız ve titizce” davranmak mutlak gerekliliktir.
Bu esnada tabi ki, suçluyla suçsuzun ayırt edilmesine de azami dikkat edilmesi, milletin vicdanının kanatılmaması, “kurunun yanında, yaşın da yanmaması” kuralına, ihtimam içinde adalet boyutuyla dikkat edilmesi şarttır.
Son olarak İktidar ve AK Parti teşkilatlarına sesleniyorum:
Özellikle kendi içinizdeki haşereleri ve muzır böcekleri temizlerken asla taviz vermeyin. En büyük ve ciddi temizliği kendi teşkilatlarınızda ve belediyelerinizde yapın ki; milletin vicdanında ve ruhunda istifham ve şüphe uyanmasın.
Milletin zihni berrak kalsın, gönüllere tereddüt düşmesin. Kendi içinizdeki “nefis muhasebe ve muhakemesini” en dikkatli şekilde yapmalısınız ki; vicdanlar acımasın, bu Gazi Millet huzursuzlanmasın.
İnanıyorum ki; bu hassasiyeti, dikkati ve objektifliği göstereceksiniz. Çünkü buna mecbur ve hatta mahkumsunuz.
Yoksa rehavetiniz milletimize ve milliyetimize hakaret, umursuzluk, ihanet olur ve tarafsızlık ve vatanperverlik algısı gölgelenip ağır yara alır.
Lütfen hissiyattan, duygusallıktan ve nefisten arınmış halde, sadece ve sadece milleti, vatanı, bağımsızlığı ve Allah’ı düşünerek hareket etmek zorundasınız.
Aksi takdirde Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi, “bu millet hesap sorar” ve “Gayretullah” sıfatı gereği Allah da ağır bir bedelle cezalandırır.
Geçirdiğimiz hassas dönem nedeni ile yazımın içerisinde anlatmak istediğim konuların, yerlerine ulaştığı düşüncesindeyim. Aksi takdirde beni iyi tanırsınız, ilerleyen dönemlerde tarafıma ulaşan ve doğru olduğunu teyit ettiğim olayları konumum ve kişiliğim gereği belki bazı makamlara arz etmem; Ama bu satırlarda Bakan ise Bakan, Vekilse Vekil, Parti yöneticisi ise yönetici, Vali ise Vali, Bürokrat ise Bürokrat isim isim olay olay yazarım. Bunu Ülkem için gerekirse kendimi feda eder yaparım. Çünkü ben Ülkemi çok seviyorum ve fetö belasından en seri şekilde
kurtulmamız gerektiğini yaşadım (Ben FETÖ tehlikesi ile ilgili uyarılarıma ve yazılarıma 17-25 Aralık'tan önce başladım, bunu ben demiştim şeklinde, başa kakmak için de söylemiyorum. Bugünlerde ortada sahte kahramanlar, mücadeleden kaçanlar ve saklananlar gördüğüm için söyleme gereği hissettim.) yaşadık iyi biliyorum, halkımızda iyi biliyor. İki elim yakanızda olur. Bu konuda da canım fedadır, korkmadım ve korkmam.
Bir sonraki yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
15 Temmuz gecesi atlatılan büyük bela ve badire ”İşgal Hareketi” sonrası tüm ülkeyi kapsayan bir temizlik hareketi başlamıştır. Bu arınma devlet ve millette eş zamanlı sürdürülmektedir.
Devlet bu arınmayı tüm Kamu Kurum ve Kuruluşları, ekonomik ve sosyal sivil inisiyatifler üzerinde de sürdürmektedir.
Bu temizlenmenin sağlıklı, radikal ve kesin şekilde yürütülmesi için devlet OHAL ilan etmek noktasına gelmiştir. Başbakan “Biz OHAL’i aslında devlete ilan ettik” demiş olsa da; ülkede yaşayan herkesin, kişisel veya kurumsal sorumluluk çerçevesinde kişisel muhasebe bağlamında OHAL ilan etmesi kaçınılmazdır.
Devletin tüm kamu kurum ve kuruluşlarında başlayan görevden almalar, gözaltılar, tutuklamalar, özel sektörü de kapsayan şekilde tüm yoğunluğuyla sürmektedir. Bu esnada partilerin teşkilatlarını ve kendi kazandıkları belediyeleri de gözden ve elden geçirmeleri elzemdir. Bu bağlamda AK Parti’nin FETÖ ile ilgili teşkilatlarına gönderdiği “genelge”yi çok önemli buluyorum. Aynı uygulamanın diğer tüm partilerce de yapılması hem kendileri hem de ülke selameti için gerekli bir süreçtir.
İktidar Partisi olması hasebiyle diğer partilere, belediyelere ve tüm millete örneklik teşkil etmesi açısından AK Parti’nin kendi bünyesinde yapacağı bu inceleme ve araştırma çok titizce yapılmalı ve asla taviz verilmemelidir.
2002 yılında başlayan AK Parti yürüyüşü içinde uzun yıllar yer alan bu FETÖ mensuplarına “eş, dost, arkadaş, ortak, akraba vb.” gibi yakınlık nedeniyle asla müsamaha ve cevaz gösterilmemelidir. Bu konuda taviz veya gevşeklik “maşeri vicdanı” acıtır. Tüm kamuda ciddiyetle ve tavizsizce yürütülen operasyonların yara almaması ve hakkaniyet duygusunun zedelenmemesi için AK Parti’nin çok daha net, açık ve müsamahasız hareket ettiği herkesçe bilinir olmalıdır.
Doğru veya yanlış ama bu noktada gelen bazı duyumların hoş olmadığını düşünüyorum. Bazı görevden almalara dair parti kademelerinde bazı kişilerin “bunlar Fetö’cü değil, neden aldınız” gibi söylemlerin doğru olmadığına inanmak istiyorum. Çünkü hiçbir AK Partilinin böylesi bir refleksi sergileyeceğini ve buna cesaret edeceğini sanmıyorum.
Özellikle bürokraside kimi görevden almalarla ilgili AK Parti ve İktidar yöneticilerince, bu görevden almaları yapan yetkili konumdakilere, “yok efendim ben bunlara kefilim, bunların böyle özellikleri yok” bağlamında tolerans talebinin gelmesi çok üzücü, kaygı verici, gelmemesi ise mücadelenin ruhu açısından çok önemlidir. Bu konuda herhangi bir haksızlığa uğrama durumu olduğu takdirde kurumlarca kurulan komisyonların incelemeleri sonrası eminim ki, hak yerini bulacak, açığa alınan ve FETÖ bağlantısı olmayanlar görevlerine yeniden döneceklerdir.
Partililer ve AK Partili belediyeler bu arınma işlemini yaparken Cumhurbaşkanımızın “Kardeşiniz bile olsa bunları getirip adalete teslim edin” sözü temel yaklaşım olmalıdır. Ayrıca yine Cumhurbaşkanı’mızın “bu noktadan sonra hala bu Pensilvanya Şarlatan’ına muhabbet besleyenler başlarına geleceklerden kendileri sorumludur” söylemi herkesin ve özellikle de AK Partili yetkililerin kulağına küpe olacak bir ikazdır.
15 Temmuz gecesi vahşeti hepimiz gördük ve yaşadık. Bundan sonra bu cani, katil, alçak ve hastalıklı örgüte dair herhangi bir saikle rehavet göstermek veya mücadeleyi subjektifleştirici eylemde bulunmak her şeyden önce vatana ihanettir, millete hakarettir ve en önemlisi de suçtur.
Kanunlar karşısında “ihanet ve terör örgütü” kapsamında vaaz edilen suçları irtikap etmektir. Teröre yardım ve yataklık etmek, suçu ve suçluyu övmek, suç örgütlerine müsamaha göstermek, yetkili konumdakinin suç ve suçluyu sarfı nazar etmesi TCK içeriğinde suçtur. Suçluyu masum göstermeye çalışmak, hafife almak ve önemsizleştirmek hem kanunen suçtur hem de bir siyasi hareket için milletin nezdinde vicdansızlık ve de intihardır.
Bu yüzden yaşadığımız günlerin tehlikesini, riskini ve hayati önemini kimse göz ardı etmemelidir. Çünkü ülkemiz öyle kritik ve zorlu günlerden geçiyor ki; Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, “Zalime şefkat mazluma ihanettir”. Bu yüzden de hangi sebeple olursa olsun; ister akrabalık, ister arkadaşlık, ister komşuluk, ister ticari ortaklık, ister aşinalık, hiç fark etmeksizin irade ve inisiyatif noktasında olanların tavizsiz olması ve asla müsamaha göstermemesi kanunun, vicdanın ve vatanseverliğin gereğidir.
Aksi takdirde başımıza gelenlerin, gelebilecekler yanında hiç hükmünde kaldığını hepimiz görmek zorunda kalabiliriz. Tıpkı Irak’da, Bağdat’ın, Basra’nın, Musul’un işgal edildiği gibi, Mazallah Ankara’nın, İstanbul’un işgalini yaşamak durumunda kalırız ki; bunu bu millete hiç kimsenin yapmaya hakkı yoktur ve haddi değildir.
Irak, Suriye, Libya, Afganistan işgal edildi ülkemize mülteci olarak geldiler. Ama bilinsin ki; bizim gidebileceğimiz, mülteci olacağımız başka bir ülke yoktur. Bu vahim tabloyu ve işgal riskini zihnimizden hiç uzak tutmadan gerekenlerin yapılmasında “acımasız, müsamahasız ve titizce” davranmak mutlak gerekliliktir.
Bu esnada tabi ki, suçluyla suçsuzun ayırt edilmesine de azami dikkat edilmesi, milletin vicdanının kanatılmaması, “kurunun yanında, yaşın da yanmaması” kuralına, ihtimam içinde adalet boyutuyla dikkat edilmesi şarttır.
Son olarak İktidar ve AK Parti teşkilatlarına sesleniyorum:
Özellikle kendi içinizdeki haşereleri ve muzır böcekleri temizlerken asla taviz vermeyin. En büyük ve ciddi temizliği kendi teşkilatlarınızda ve belediyelerinizde yapın ki; milletin vicdanında ve ruhunda istifham ve şüphe uyanmasın.
Milletin zihni berrak kalsın, gönüllere tereddüt düşmesin. Kendi içinizdeki “nefis muhasebe ve muhakemesini” en dikkatli şekilde yapmalısınız ki; vicdanlar acımasın, bu Gazi Millet huzursuzlanmasın.
İnanıyorum ki; bu hassasiyeti, dikkati ve objektifliği göstereceksiniz. Çünkü buna mecbur ve hatta mahkumsunuz.
Yoksa rehavetiniz milletimize ve milliyetimize hakaret, umursuzluk, ihanet olur ve tarafsızlık ve vatanperverlik algısı gölgelenip ağır yara alır.
Lütfen hissiyattan, duygusallıktan ve nefisten arınmış halde, sadece ve sadece milleti, vatanı, bağımsızlığı ve Allah’ı düşünerek hareket etmek zorundasınız.
Aksi takdirde Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi, “bu millet hesap sorar” ve “Gayretullah” sıfatı gereği Allah da ağır bir bedelle cezalandırır.
Geçirdiğimiz hassas dönem nedeni ile yazımın içerisinde anlatmak istediğim konuların, yerlerine ulaştığı düşüncesindeyim. Aksi takdirde beni iyi tanırsınız, ilerleyen dönemlerde tarafıma ulaşan ve doğru olduğunu teyit ettiğim olayları konumum ve kişiliğim gereği belki bazı makamlara arz etmem; Ama bu satırlarda Bakan ise Bakan, Vekilse Vekil, Parti yöneticisi ise yönetici, Vali ise Vali, Bürokrat ise Bürokrat isim isim olay olay yazarım. Bunu Ülkem için gerekirse kendimi feda eder yaparım. Çünkü ben Ülkemi çok seviyorum ve fetö belasından en seri şekilde
kurtulmamız gerektiğini yaşadım (Ben FETÖ tehlikesi ile ilgili uyarılarıma ve yazılarıma 17-25 Aralık'tan önce başladım, bunu ben demiştim şeklinde, başa kakmak için de söylemiyorum. Bugünlerde ortada sahte kahramanlar, mücadeleden kaçanlar ve saklananlar gördüğüm için söyleme gereği hissettim.) yaşadık iyi biliyorum, halkımızda iyi biliyor. İki elim yakanızda olur. Bu konuda da canım fedadır, korkmadım ve korkmam.
Bir sonraki yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.