Ne Yazayım / Neyi Yazayım / Nasıl Yazayım!..
Oturdum yazmaya…
İçerisi ahhh, dışarısı vahhh!..
Kim haklı/kim haksız, kim mazlum/kim mağdur, kim adil/kim bencil…
Karışmış birbirine…
Akıl/hafsala almıyor.
Düşünsenize; İsrail zulmediyor/yakıyor/yıkıyor,
Tuzak kuruyor,
Ve üstüne bir de mağdura yatıyor,
Filistin faka basıyor.
-Sözüm ona- İsrail kendini savunmaya başlıyor…
Ve Amerika; Filistin'i kınıyor!..
Avrupa sus-pus,
Arap Mahallesi kör,
İran kılı kırk yarıyor; ince işler peşinde…
Hal ve ahval böyleyken,
İsrail gibi bir zalim mazlumu oynarken,
Amerika gibi "hakem" İsrail'i kutsarken,
Ben neyi, niçin ve nasıl yazacağım!..
Ben dahi şaştım…
Kimse göründüğü gibi değil.
Devlet bazında da birey olarak da.
İyi'nin / kötü'nün / hak-hukuk-adalet'in / fakir-zengin'in / diniliğin-dindışılığın / millilik ve gayrı milliliğin / ahlak ve ahlak dışılığın bir ölçüsü / ölçütü / ayarı / mihengi / terazisi kalmamış!..
Haklıyken haksız duruma düşmek içten bile değil!..
Neye alkış tutacağımızı / niçin ağlayacağımızı / neyi savunacağımızı / kime inanacağımızı şaşırdık!..
Hani "Allah Bir… dese inanırım; başka bir şeye inancım kalmadı" durumu var ya;
Hal-i pür melalimiz aynen bu...
Ülkesel de böyle/küresel de böyle…
Siz söyleyin; ne yazayım/neyi yazayım/nasıl yazayım…
Bir söz var,
"Hâkim, kendi savcı olmuşsa; kimi kime şikâyet edeyim, ben dahi şaştım..."
Sanki bu noktadayız.
Küresel adalet deniyor; adalet eksik,
Küresel barış deniyor; barış eksik,
Zalim hep zalim, mazlum hep mazlum…
Adalet güçlüden yana,
Hak/hukuk kayıpta…
William Shakespeare gibi demek geliyor içimden;
"Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız, erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e…
…………………………………"
Aynen böyle,
Küresel Sistem/düzen, çılgınlığa/azgınlığa/azmanlara teslim olmuş.
Yerküre yangın yeri…
Söyleyin ne yazayım/neyi yazayım/nasıl yazayım…
Gezegenimiz böyleyken ülkemiz farklı mı?..
Ne yazık ki; maalesef!..
Herkes herkesin kurdu,
At izi, it izine karıştı,
Hani, nerede mazlum yurdu!..
Anadolu İslam'ı vardı,
En lakayt'ın bile içine akardı.
Fakat heyhattt…
Riyakâr âkil oldu,
Âkiller dibe vurdu,
İnsanlık köle oldu;
Paranın/maddenin/dünyanın esiri,
Esaret kader oldu.
Memnunuz esaretten,
Şikâyetimiz yok; hiçbir şeyden.
Yok, Filistin yanıyormuş,
Yok, mazlum helaktaymış,
Yok, Suriye kan ağlarmış,
Suriyeli gurbetteymiş…
Umurunda mı dünyanın,
Umurunda mı insanın…
Biri hesapta/kitapta, biri galebe çalmakta, biri oyunda oynaşta,
Biz ise hep bir hamasette,
Hep bir kükremekte,
Her şey, hep bir lafta!..
Konuşan lâllere dönmüşüz,
Uçuyor sözlerimiz; eylemde ise sıfırız,
Biz bizi yiyoruz,
Birbirimize kurt olmuşuz,
Ha bire kemiriyor,
İçten içe çürüyor,
Çürütüyoruz; gövdeyi…
Düşünmeden,
Akletmeden,
Basiret ve ferasetten yoksunca!..
Halbuki bitiyoruz/bitiriyoruz kendimizi,
Yerken birbirimizi…
Düşüyoruz beyler, düşüyoruz,
Ve farkında bile değiliz…
Düşünce,
Evet düşünce; sadece biz bizeyiz,
Biz bize kalacağız!..
Ama bakar kör gibiyiz,
Aklımız akletmez,
Kulaklarımız işitmez,
Dizlerimiz tutmaz haldeyiz.
Yapmayın/etmeyin,
Tarihe bakın,
Tekerrür ettirmeyin!..
Çok düştük, biz.
Dostumuz olmadı, düşünce!..
Hep, "iki el bir baş" baş başa kaldık,
Davrandık; ayağa kalktık!..
Ama neden,
Neden neden; ders almadık/almıyoruz.
Neden neden; başladığımız yere dönüyoruz,
Neden enerjimizi tüketiyor,
Neden hep, en başa dönüyoruz!..
Harcadığımız sadece zaman mı!..
Ümidimiz/emeğimiz/evladımız/yurdumuz!..
İstiklal/istikbal diye diye,
Tükettik dedikçe!..
Çok söyleyince çok olur sandık,
Ama aldandık,
Bir defa mı!..
Defalarca; hep aldandık…
Kandık/kandık;
Batı'ya kandık,
ABD'ye kandık,
İsrail'e bile kandık,
Yalanlara kapıldık,
Son tahlilde ise yapayalnız kaldık!..
Ve ne yazık/maalesef/ne acı ki; yalanlara/yılanlara alıştık,
Alıştıkça yalancılaştık,
Yalana pirim verdik,
Kendi yalanımıza kanıp,
Aldatmaya/aldanmaya aşinalaştık!..
Şimdi siz söyleyin dostlar/okurlar/yurdum insanları,
Ne yazayım/neyi yazayım/ nasıl yazayım!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
İçerisi ahhh, dışarısı vahhh!..
Kim haklı/kim haksız, kim mazlum/kim mağdur, kim adil/kim bencil…
Karışmış birbirine…
Akıl/hafsala almıyor.
Düşünsenize; İsrail zulmediyor/yakıyor/yıkıyor,
Tuzak kuruyor,
Ve üstüne bir de mağdura yatıyor,
Filistin faka basıyor.
-Sözüm ona- İsrail kendini savunmaya başlıyor…
Ve Amerika; Filistin'i kınıyor!..
Avrupa sus-pus,
Arap Mahallesi kör,
İran kılı kırk yarıyor; ince işler peşinde…
Hal ve ahval böyleyken,
İsrail gibi bir zalim mazlumu oynarken,
Amerika gibi "hakem" İsrail'i kutsarken,
Ben neyi, niçin ve nasıl yazacağım!..
Ben dahi şaştım…
Kimse göründüğü gibi değil.
Devlet bazında da birey olarak da.
İyi'nin / kötü'nün / hak-hukuk-adalet'in / fakir-zengin'in / diniliğin-dindışılığın / millilik ve gayrı milliliğin / ahlak ve ahlak dışılığın bir ölçüsü / ölçütü / ayarı / mihengi / terazisi kalmamış!..
Haklıyken haksız duruma düşmek içten bile değil!..
Neye alkış tutacağımızı / niçin ağlayacağımızı / neyi savunacağımızı / kime inanacağımızı şaşırdık!..
Hani "Allah Bir… dese inanırım; başka bir şeye inancım kalmadı" durumu var ya;
Hal-i pür melalimiz aynen bu...
Ülkesel de böyle/küresel de böyle…
Siz söyleyin; ne yazayım/neyi yazayım/nasıl yazayım…
Bir söz var,
"Hâkim, kendi savcı olmuşsa; kimi kime şikâyet edeyim, ben dahi şaştım..."
Sanki bu noktadayız.
Küresel adalet deniyor; adalet eksik,
Küresel barış deniyor; barış eksik,
Zalim hep zalim, mazlum hep mazlum…
Adalet güçlüden yana,
Hak/hukuk kayıpta…
William Shakespeare gibi demek geliyor içimden;
"Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız, erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e…
…………………………………"
Aynen böyle,
Küresel Sistem/düzen, çılgınlığa/azgınlığa/azmanlara teslim olmuş.
Yerküre yangın yeri…
Söyleyin ne yazayım/neyi yazayım/nasıl yazayım…
Gezegenimiz böyleyken ülkemiz farklı mı?..
Ne yazık ki; maalesef!..
Herkes herkesin kurdu,
At izi, it izine karıştı,
Hani, nerede mazlum yurdu!..
Anadolu İslam'ı vardı,
En lakayt'ın bile içine akardı.
Fakat heyhattt…
Riyakâr âkil oldu,
Âkiller dibe vurdu,
İnsanlık köle oldu;
Paranın/maddenin/dünyanın esiri,
Esaret kader oldu.
Memnunuz esaretten,
Şikâyetimiz yok; hiçbir şeyden.
Yok, Filistin yanıyormuş,
Yok, mazlum helaktaymış,
Yok, Suriye kan ağlarmış,
Suriyeli gurbetteymiş…
Umurunda mı dünyanın,
Umurunda mı insanın…
Biri hesapta/kitapta, biri galebe çalmakta, biri oyunda oynaşta,
Biz ise hep bir hamasette,
Hep bir kükremekte,
Her şey, hep bir lafta!..
Konuşan lâllere dönmüşüz,
Uçuyor sözlerimiz; eylemde ise sıfırız,
Biz bizi yiyoruz,
Birbirimize kurt olmuşuz,
Ha bire kemiriyor,
İçten içe çürüyor,
Çürütüyoruz; gövdeyi…
Düşünmeden,
Akletmeden,
Basiret ve ferasetten yoksunca!..
Halbuki bitiyoruz/bitiriyoruz kendimizi,
Yerken birbirimizi…
Düşüyoruz beyler, düşüyoruz,
Ve farkında bile değiliz…
Düşünce,
Evet düşünce; sadece biz bizeyiz,
Biz bize kalacağız!..
Ama bakar kör gibiyiz,
Aklımız akletmez,
Kulaklarımız işitmez,
Dizlerimiz tutmaz haldeyiz.
Yapmayın/etmeyin,
Tarihe bakın,
Tekerrür ettirmeyin!..
Çok düştük, biz.
Dostumuz olmadı, düşünce!..
Hep, "iki el bir baş" baş başa kaldık,
Davrandık; ayağa kalktık!..
Ama neden,
Neden neden; ders almadık/almıyoruz.
Neden neden; başladığımız yere dönüyoruz,
Neden enerjimizi tüketiyor,
Neden hep, en başa dönüyoruz!..
Harcadığımız sadece zaman mı!..
Ümidimiz/emeğimiz/evladımız/yurdumuz!..
İstiklal/istikbal diye diye,
Tükettik dedikçe!..
Çok söyleyince çok olur sandık,
Ama aldandık,
Bir defa mı!..
Defalarca; hep aldandık…
Kandık/kandık;
Batı'ya kandık,
ABD'ye kandık,
İsrail'e bile kandık,
Yalanlara kapıldık,
Son tahlilde ise yapayalnız kaldık!..
Ve ne yazık/maalesef/ne acı ki; yalanlara/yılanlara alıştık,
Alıştıkça yalancılaştık,
Yalana pirim verdik,
Kendi yalanımıza kanıp,
Aldatmaya/aldanmaya aşinalaştık!..
Şimdi siz söyleyin dostlar/okurlar/yurdum insanları,
Ne yazayım/neyi yazayım/ nasıl yazayım!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Şenay Düdek
Emre A.
Doğru söze ne nedir
Remzi Kurt
Tebrikler
Yaren Arpacı
Ufuk Ertaç
Mutlu Aytaç
Ertan Karaman