Ne güzel bir şey; "Geleceğini biliyordum" diyebilmek!..
Savaşın en kanlı günlerinden biri…
Asker, en iyi arkadaşının biraz ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
Ateş yağmuru altındaydılar.
Bir saniye olsun başlarını siperden çıkartamıyorlardı.
Ama arkadaşının vurulduğunu gören askerin gözü hiçbir şeyi görmüyor ve vızır vızır geçen mermileri umursamıyordu bile…
Teğmene koştu ve;
"Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?" dedi…
"Delirdin mi?" der gibi baktı teğmen...
"Gitmeye değer mi?..
Arkadaşın delik deşik olmuş...
Büyük olasılıkla ölmüştür bile…
Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın."
Asker ısrar etti ve teğmen ne yaptıysa ikna edemedi.
"Peki " dedi. "Git o zaman..."
İnanılması güç bir mucize...
Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı.
Onu sırtına aldı ve can havliyle koşa koşa döndü...
Birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti...
Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü:
"Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim.
Bu zaten ölmüş..."
"Değdi teğmenim" dedi asker...
"Nasıl değdi?
Ölmüş, görmüyor musun?.." dedi teğmen…
Asker;
"Yine de değdi komutanım.
Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.
Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için."
Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı.
Şöyle demişti arkadaşı;
"Jim!.. Senin geleceğini biliyordum!..
Geleceğini biliyordum!.."
Zordayken/zorlanırken/dara düşünce birinin geleceğini bilmek ve inanmak öyle müthiş bir şey ki…
Vurulan asker, belki de arkadaşı gelene kadar inatla ölmemişti.
"Gelecek demişti; benim can arkadaşım/candaşım/yoldaşım gelecek ve gözüm açık gitmeyeceğim…"
Çünkü birkaç dakika sonra yummuştu gözlerini,
Veda etmişti, dünyaya…
Ama hep inanmıştı; bana bir şey olursa arkadaşım gelir,
Bırakmaz beni,
"Neme lazım" demez,
"Ya bana da bir şey olursa/ya başıma bir sıkıntı gelirse…" diye düşünmez ve gelir demişti…
Ve, vurulma pahasına gelmişti, arkadaşı,
İnancı yıkılmamış, boşuna inanmamıştı.
Artık gidebilirdi,
Ölebilirdi,
Ve, huzurla öldü…
Hadi bir de, biz etrafımıza bakalım…
Vurulan askerin arkadaşı gibi arkadaşı olanlar el kaldırsın.
Bir-iki-üç-dört-beş….
Başka yok mu yahu,
Bu kadarcık mı,
Bir elin parmakları kadar mı!..
El kaldırıp, benim var diyenler,
Şanslısınız,
Kazançlısınız,
Zenginsiniz…
Ne kadar acı değil mi?..
Görüyor ve biliyoruz ki; arkadaşımız haklı ama zulme uğramış,
Haksızlığa maruz kalmış,
Linçe tutulmuş…
Yardıma koşmayı bırakın; masumiyetine şehadet etmekten bile imtina ediyoruz.
Korkaklaşıyor,
Tırsıyor,
Bencilleşiyor,
Ve, "aman be ya… ya bana da bir şey olursa…" diye görmezden geliyoruz.
Dilsiz şeytanlaşıyor,
Görmezleşiyor,
İşitmez oluyor,
Habersiz gibi davranıyoruz!..
Halbuki ne olacak ya, ne olacak…
Ölümden ötesi var mı ve eninde-sonunda ölmeyecek miyiz!..
"Gelir gelir; arkadaşım Ahmet/Mehmet, olmadı Hızır gelir.." inancını yıkmasak olmaz mı!..
Gitsek/el atsak/kaldırsak,
Hiçbir şey yapamasak da; yanında olsak,
Elimden bir şey gelmedi ama bak, "ben geldim/sendeyim/seninleyim" desek,
Ne kaybedeceğiz ki!...
Korkma insanoğlu, korkma…
Ölüm, zaten eninde-sonunda gelecek ve konforunu/rahatını/hayatını bitirecek!...
"Ölüm gerçeği" bu ise,
Ve, bir şekilde kaçınılmaz ve mutlaka gelecekse,
"Yıkma umudunu,
Git, dostum dediğine,
Dostluk yokmuş dedirtme,
Gözü açık gönderme!.."
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Asker, en iyi arkadaşının biraz ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
Ateş yağmuru altındaydılar.
Bir saniye olsun başlarını siperden çıkartamıyorlardı.
Ama arkadaşının vurulduğunu gören askerin gözü hiçbir şeyi görmüyor ve vızır vızır geçen mermileri umursamıyordu bile…
Teğmene koştu ve;
"Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?" dedi…
"Delirdin mi?" der gibi baktı teğmen...
"Gitmeye değer mi?..
Arkadaşın delik deşik olmuş...
Büyük olasılıkla ölmüştür bile…
Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın."
Asker ısrar etti ve teğmen ne yaptıysa ikna edemedi.
"Peki " dedi. "Git o zaman..."
İnanılması güç bir mucize...
Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı.
Onu sırtına aldı ve can havliyle koşa koşa döndü...
Birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti...
Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü:
"Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim.
Bu zaten ölmüş..."
"Değdi teğmenim" dedi asker...
"Nasıl değdi?
Ölmüş, görmüyor musun?.." dedi teğmen…
Asker;
"Yine de değdi komutanım.
Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.
Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için."
Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı.
Şöyle demişti arkadaşı;
"Jim!.. Senin geleceğini biliyordum!..
Geleceğini biliyordum!.."
Zordayken/zorlanırken/dara düşünce birinin geleceğini bilmek ve inanmak öyle müthiş bir şey ki…
Vurulan asker, belki de arkadaşı gelene kadar inatla ölmemişti.
"Gelecek demişti; benim can arkadaşım/candaşım/yoldaşım gelecek ve gözüm açık gitmeyeceğim…"
Çünkü birkaç dakika sonra yummuştu gözlerini,
Veda etmişti, dünyaya…
Ama hep inanmıştı; bana bir şey olursa arkadaşım gelir,
Bırakmaz beni,
"Neme lazım" demez,
"Ya bana da bir şey olursa/ya başıma bir sıkıntı gelirse…" diye düşünmez ve gelir demişti…
Ve, vurulma pahasına gelmişti, arkadaşı,
İnancı yıkılmamış, boşuna inanmamıştı.
Artık gidebilirdi,
Ölebilirdi,
Ve, huzurla öldü…
Hadi bir de, biz etrafımıza bakalım…
Vurulan askerin arkadaşı gibi arkadaşı olanlar el kaldırsın.
Bir-iki-üç-dört-beş….
Başka yok mu yahu,
Bu kadarcık mı,
Bir elin parmakları kadar mı!..
El kaldırıp, benim var diyenler,
Şanslısınız,
Kazançlısınız,
Zenginsiniz…
Ne kadar acı değil mi?..
Görüyor ve biliyoruz ki; arkadaşımız haklı ama zulme uğramış,
Haksızlığa maruz kalmış,
Linçe tutulmuş…
Yardıma koşmayı bırakın; masumiyetine şehadet etmekten bile imtina ediyoruz.
Korkaklaşıyor,
Tırsıyor,
Bencilleşiyor,
Ve, "aman be ya… ya bana da bir şey olursa…" diye görmezden geliyoruz.
Dilsiz şeytanlaşıyor,
Görmezleşiyor,
İşitmez oluyor,
Habersiz gibi davranıyoruz!..
Halbuki ne olacak ya, ne olacak…
Ölümden ötesi var mı ve eninde-sonunda ölmeyecek miyiz!..
"Gelir gelir; arkadaşım Ahmet/Mehmet, olmadı Hızır gelir.." inancını yıkmasak olmaz mı!..
Gitsek/el atsak/kaldırsak,
Hiçbir şey yapamasak da; yanında olsak,
Elimden bir şey gelmedi ama bak, "ben geldim/sendeyim/seninleyim" desek,
Ne kaybedeceğiz ki!...
Korkma insanoğlu, korkma…
Ölüm, zaten eninde-sonunda gelecek ve konforunu/rahatını/hayatını bitirecek!...
"Ölüm gerçeği" bu ise,
Ve, bir şekilde kaçınılmaz ve mutlaka gelecekse,
"Yıkma umudunu,
Git, dostum dediğine,
Dostluk yokmuş dedirtme,
Gözü açık gönderme!.."
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Murat İnan
Fettah
Yiğit Çuraş
Zafer Kurt