İran ziyareti, Kuzey Suriye'ye harekâtın fitilini ateşledi mi?
Nihayet beklenen ziyaret gerçekleşti ve troyka toplandı.
Erdoğan'ın İran ziyaretinden bahsediyorum.
Ziyaret öncesi olduğu gibi, sonrası da alakasız yorumlar almış başını gidiyor.
Bir kesim, "muhteşem geçti", başka bir kesim ise, "berbat geçti" gibi yorumlar yapıyor.
Görünen o ki, bu ziyaret seçim havasına giren iç siyasetin tarafgirliğinden kendini kurtaramadı.
Ama ben, bu ziyaretle oluşan ama gündeme gelmeyip gözden kaçan fakat Türkiye için oldukça önemli gördüğüm bir noktayı sizlerle paylaşacağım.
Bu ziyarette görüntü ve bilinen neydi?
Erdoğan/Putin ve Reisi'nin İran'ın başkenti Tahran'da buluşması,
Bir nevi, "Astana Üçlüsü"nün mutad ve periyodik toplanmasından birisi…
Suriye İç Savaşını görüşmek ve bitirmek için 2017 yılında Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan toplantılar ve alınan "çatışmasızlık bölgeleri" oluşturulması kararı ve buna Rusya-Türkiye-İran'ın garantörlüğü nedeniyle Astana Süreci ve Astana Üçlüsü tabirleri ortaya çıkmıştı.
Neyse, görüntü bu üçlünün toplanması idi.
Ben, bu kısmı geçiyorum.
Peki, bilinen ve görünen sonuç ne idi?
İran sinsiliği, Rusya'nın samimiyetsizliği ve Türkiye'nin haklı güvenlik kaygılarını dile getirişi.
Türkiye'nin istedikleri oldu mu?
Görünen ve bilinene göre olmadı,
Ki, iş Rusya ve İran'la mutabakata kalsa Türkiye'nin lehine olan bir şeylerin olabilmesi zaten mümkün değildi ve değil.
Kaldı ki, uzun zamandır yazılarımı okuyanlar, benim Rusya ve İran'la ilgili düşüncelerimin genelde olumsuz olduğunu bilirler.
Ama bu seyahatte arka kapı diplomasi ve gayrı resmi görüşmelerin olduğunu ve hatta bunların Türkiye ve Erdoğan için çok daha ciddi ve verimli olmuş olabileceğini veya şarta müteallik şekilde verimli hale getirilebileceğini düşünüyorum.
Şimdi, zirve İran'da yapılınca daha kategorik/dar kapsamlı/Amerika ve Avrupa'dan uzak bir şeyler konuşulduğunu düşünebilirsiniz.
Ama diplomasi işte,
Kesin çizgisi olmaz,
Köşeli hiç olmaz,
Kim ,kimle nerede/nasıl ve ne zaman görüşür; bu ise hiç belli olmaz.
Hatta en umulmadık yerde, en ummadık aktörler, en beklenmedik zamanda bir araya gelebilirler.
İşte, Erdoğan'ın İran ziyareti ve yaptığı görüşmeleri de, ben böyle değerlendiriyorum.
Bu seyahatte, küresel politikalara yön veren, yol veren/yol kesen ve "hadi devam veya adım bile atma" diyebilecek güç ve akla sahip olanlarla Erdoğan arasında, oldukça kritik görüşmeler olduğu hissinde ve duyumundayım.
Tamam, bu görüşmeler oldu diyelim; peki, etkisi ne olacak derseniz;
Bugünlerde Türkiye'nin Kuzey Irak'ta yaptığı sınır ötesi operasyonları daha da yoğunlaştıracağını düşünüyorum.
Daha önemlisi, bir-iki ay önce dillendirilen ve hazırlıkları tamamlanan Kuzey Suriye'de yaklaşık 40 km. derinliği hedefleyen tampon bölge oluşumu için eksik kalan noktalara dönük harekatın, çok kısa sürede başlayacağı kanaatindeyim.
Bu defa daha hızlı/derinlikli/geniş kapsamlı ve daha etkili bir harekat olacaktır.
Ki, İran ve Rusya'nın istememesi ve rezerv koymasına rağmen…
Bu durum ve ortam nasıl oldu/oluşturuldu/olacak? diyorsanız;
Yukarıda "şarta müteallik" derken; kastettiğim, "Güç ve Akıl" sahipleriyle güven/tutarlılık ve sağduyu içeren bir mutabakata varırsanız; -ki, an itibariyle böylesi bir mutabakat oluşmuş gibi- bu şekilde aksiyon almaya dönük zemin oluşur ve planlar da realize olur.
Bu bağlamda, an itibariyle bahse konu ortamı oluşturacak söylemsel mutabakat tamam.
Artık her şey, söylem-eylem tutarlılığına bağlı…
Bunu da yaşayıp göreceğiz.
Eğer ki, bu iddialarımın realizasyonu ve aktive olması konusunda bir aksaklık/gecikme veya imkansızlık oluşursa; bu demektir ki, taraflardan birisi oluşan veya vaat edilen "güven ve tutarlılık" konusunda eksiklik sergilemiş ve bu yüzden de harekat imkanı suya düşmüştür!
Sonuç:
İran ziyaretiyle oluşan bu havanın artarak ve genişleyerek devamını diliyorum.
Genişleyerekten kastım, ekonomik konuları da kapsayacak boyuta gelmesidir.
Türkiye'ye döviz girişi/yatırımcı gelişi/Gıda ve Enerji konularında sıkıntıların azalması gibi mal ve hizmet alanları ve finansal enstrümanları da içermesi temennisidir.
Bu arada, her ne kadar konuyla ilgili üçlü mutabakat ve üçü bir arada karar alıyor gibi görüntüsellik söz konusu olsa da; Türkiye'nin, biraz da Akıl ve Güç sahipleriyle kısmen de olsa oluşturmaya başladığı konsensüs çerçevesinde Rusya ve Putin'le ilişkisine ayrı bir parantez açmakta fayda vardır.
Mesela, önümüzdeki ayın ilk haftası, İran'sız şekilde Putin'le Erdoğan'ın Soçi'de bir araya gelişleri hiç de sürpriz olmaz diye düşünüyorum.
Kısaca ve özetle,
Demem o ki; görünen sadece göründüğü kadarıdır.
Diplomatik görüşmelerde de görünen kısım, aysbergin yüzeydeki kısmıdır.
Böyle bakmayı da ihmal etmeyin derim.
Not:
7 Kasım 2020'de,
Amerikan Başkanlık seçiminden üç gün sonra, "Kamala Harris: İlk Kadın, İlk Siyahi Başkan Yardımcısı.." başlıklı "Bir Portre" yapmıştım.
Ve bu yazımda;
"Kısaca, hayrıyla şerriyle Afro-Hint-Amerikan bir Demir Lady geliyor, diyebiliriz.
İlginç süreçler göreceğiz.
Kısa bir süre sonra belki Biden çekilecek ve kalan süreyi Harris tamamlayacak.
Çünkü bu kadın tesadüfen ilklerin kadını olmadı,
Sanki özel olarak hazırlandı,
İlerletildi,
Tüm bu yüzden ve özellikle "Kamala Harris" isminin altını kalınca çizdim." diye dikkat çekmiştim.
Şuanda Amerika'da, Biden'ın oğlunun sırlarının ifşasını,
Bisikletten düşmesini,
Bizzat kendisince yapılan "…Ben ve birlikte büyüdüğüm birçok insan kanser hastasıyız…" gibi, kafa karıştırıcı açıklamayı görünce, acaba "o an, bu an mı" demekten kendimi alamadım.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Erdoğan'ın İran ziyaretinden bahsediyorum.
Ziyaret öncesi olduğu gibi, sonrası da alakasız yorumlar almış başını gidiyor.
Bir kesim, "muhteşem geçti", başka bir kesim ise, "berbat geçti" gibi yorumlar yapıyor.
Görünen o ki, bu ziyaret seçim havasına giren iç siyasetin tarafgirliğinden kendini kurtaramadı.
Ama ben, bu ziyaretle oluşan ama gündeme gelmeyip gözden kaçan fakat Türkiye için oldukça önemli gördüğüm bir noktayı sizlerle paylaşacağım.
Bu ziyarette görüntü ve bilinen neydi?
Erdoğan/Putin ve Reisi'nin İran'ın başkenti Tahran'da buluşması,
Bir nevi, "Astana Üçlüsü"nün mutad ve periyodik toplanmasından birisi…
Suriye İç Savaşını görüşmek ve bitirmek için 2017 yılında Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan toplantılar ve alınan "çatışmasızlık bölgeleri" oluşturulması kararı ve buna Rusya-Türkiye-İran'ın garantörlüğü nedeniyle Astana Süreci ve Astana Üçlüsü tabirleri ortaya çıkmıştı.
Neyse, görüntü bu üçlünün toplanması idi.
Ben, bu kısmı geçiyorum.
Peki, bilinen ve görünen sonuç ne idi?
İran sinsiliği, Rusya'nın samimiyetsizliği ve Türkiye'nin haklı güvenlik kaygılarını dile getirişi.
Türkiye'nin istedikleri oldu mu?
Görünen ve bilinene göre olmadı,
Ki, iş Rusya ve İran'la mutabakata kalsa Türkiye'nin lehine olan bir şeylerin olabilmesi zaten mümkün değildi ve değil.
Kaldı ki, uzun zamandır yazılarımı okuyanlar, benim Rusya ve İran'la ilgili düşüncelerimin genelde olumsuz olduğunu bilirler.
Ama bu seyahatte arka kapı diplomasi ve gayrı resmi görüşmelerin olduğunu ve hatta bunların Türkiye ve Erdoğan için çok daha ciddi ve verimli olmuş olabileceğini veya şarta müteallik şekilde verimli hale getirilebileceğini düşünüyorum.
Şimdi, zirve İran'da yapılınca daha kategorik/dar kapsamlı/Amerika ve Avrupa'dan uzak bir şeyler konuşulduğunu düşünebilirsiniz.
Ama diplomasi işte,
Kesin çizgisi olmaz,
Köşeli hiç olmaz,
Kim ,kimle nerede/nasıl ve ne zaman görüşür; bu ise hiç belli olmaz.
Hatta en umulmadık yerde, en ummadık aktörler, en beklenmedik zamanda bir araya gelebilirler.
İşte, Erdoğan'ın İran ziyareti ve yaptığı görüşmeleri de, ben böyle değerlendiriyorum.
Bu seyahatte, küresel politikalara yön veren, yol veren/yol kesen ve "hadi devam veya adım bile atma" diyebilecek güç ve akla sahip olanlarla Erdoğan arasında, oldukça kritik görüşmeler olduğu hissinde ve duyumundayım.
Tamam, bu görüşmeler oldu diyelim; peki, etkisi ne olacak derseniz;
Bugünlerde Türkiye'nin Kuzey Irak'ta yaptığı sınır ötesi operasyonları daha da yoğunlaştıracağını düşünüyorum.
Daha önemlisi, bir-iki ay önce dillendirilen ve hazırlıkları tamamlanan Kuzey Suriye'de yaklaşık 40 km. derinliği hedefleyen tampon bölge oluşumu için eksik kalan noktalara dönük harekatın, çok kısa sürede başlayacağı kanaatindeyim.
Bu defa daha hızlı/derinlikli/geniş kapsamlı ve daha etkili bir harekat olacaktır.
Ki, İran ve Rusya'nın istememesi ve rezerv koymasına rağmen…
Bu durum ve ortam nasıl oldu/oluşturuldu/olacak? diyorsanız;
Yukarıda "şarta müteallik" derken; kastettiğim, "Güç ve Akıl" sahipleriyle güven/tutarlılık ve sağduyu içeren bir mutabakata varırsanız; -ki, an itibariyle böylesi bir mutabakat oluşmuş gibi- bu şekilde aksiyon almaya dönük zemin oluşur ve planlar da realize olur.
Bu bağlamda, an itibariyle bahse konu ortamı oluşturacak söylemsel mutabakat tamam.
Artık her şey, söylem-eylem tutarlılığına bağlı…
Bunu da yaşayıp göreceğiz.
Eğer ki, bu iddialarımın realizasyonu ve aktive olması konusunda bir aksaklık/gecikme veya imkansızlık oluşursa; bu demektir ki, taraflardan birisi oluşan veya vaat edilen "güven ve tutarlılık" konusunda eksiklik sergilemiş ve bu yüzden de harekat imkanı suya düşmüştür!
Sonuç:
İran ziyaretiyle oluşan bu havanın artarak ve genişleyerek devamını diliyorum.
Genişleyerekten kastım, ekonomik konuları da kapsayacak boyuta gelmesidir.
Türkiye'ye döviz girişi/yatırımcı gelişi/Gıda ve Enerji konularında sıkıntıların azalması gibi mal ve hizmet alanları ve finansal enstrümanları da içermesi temennisidir.
Bu arada, her ne kadar konuyla ilgili üçlü mutabakat ve üçü bir arada karar alıyor gibi görüntüsellik söz konusu olsa da; Türkiye'nin, biraz da Akıl ve Güç sahipleriyle kısmen de olsa oluşturmaya başladığı konsensüs çerçevesinde Rusya ve Putin'le ilişkisine ayrı bir parantez açmakta fayda vardır.
Mesela, önümüzdeki ayın ilk haftası, İran'sız şekilde Putin'le Erdoğan'ın Soçi'de bir araya gelişleri hiç de sürpriz olmaz diye düşünüyorum.
Kısaca ve özetle,
Demem o ki; görünen sadece göründüğü kadarıdır.
Diplomatik görüşmelerde de görünen kısım, aysbergin yüzeydeki kısmıdır.
Böyle bakmayı da ihmal etmeyin derim.
Not:
7 Kasım 2020'de,
Amerikan Başkanlık seçiminden üç gün sonra, "Kamala Harris: İlk Kadın, İlk Siyahi Başkan Yardımcısı.." başlıklı "Bir Portre" yapmıştım.
Ve bu yazımda;
"Kısaca, hayrıyla şerriyle Afro-Hint-Amerikan bir Demir Lady geliyor, diyebiliriz.
İlginç süreçler göreceğiz.
Kısa bir süre sonra belki Biden çekilecek ve kalan süreyi Harris tamamlayacak.
Çünkü bu kadın tesadüfen ilklerin kadını olmadı,
Sanki özel olarak hazırlandı,
İlerletildi,
Tüm bu yüzden ve özellikle "Kamala Harris" isminin altını kalınca çizdim." diye dikkat çekmiştim.
Şuanda Amerika'da, Biden'ın oğlunun sırlarının ifşasını,
Bisikletten düşmesini,
Bizzat kendisince yapılan "…Ben ve birlikte büyüdüğüm birçok insan kanser hastasıyız…" gibi, kafa karıştırıcı açıklamayı görünce, acaba "o an, bu an mı" demekten kendimi alamadım.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Abdullah
Mutlu A.
Adnan Ç.
Erkan Y.
Oğuz
Erhan Uz
Fahri
Z. T.
Ahmet Karaca
Kemal Büyük