Hayat mı bizi bozuyor, yoksa biz mi hayatı zorluyoruz?..
Hayatın olağan akışı bizi öyle bir girdaba çekiyor ki; herkesi/hepimizi, ben merkezli yapıyor, bencilleştiriyor ve "her şey benim olsun/herkes bana çalışsın/benden habersiz kuş uçmasın…" gibi, bir halet-i ruhiyeye giriyoruz.
Ben/sen/o/onlar farketmiyor,
Hepimiz için geçerli…
Zihniyetimiz böyle; doymuyor/doyumsuzca istiyor ve her şeye hükmetmek istiyoruz.
Hele konu siyaset olunca;
Sağcımız da solcumuz da,
İktidar da muhalefet de,
Seküler de, dindar da, hep aynı…
Sadece istiyor,
Vermek istemiyor,
Benimse iyi, değilse kötü oluyoruz.
Bazen kendimle kalıyor,
Kendime soruyor,
Ve, kendimle konuşuyorum.
Akıllı geçinen divanelere döndüğümüzü görüyor,
Önce, bir müddet şaşırıyor,
Sonra neden şaşırdığıma şaşırıyor ve garip bir şekilde bir anda gülümsemeye başlıyorum!..
Yine böyle bir anda, hayatın olağan akışının olağanüstü lüzumsuzluklarından kurtulup düşünürken aklıma iki fıkra geldi.
Benden yorum yok.
Yorum sizin,
İstediğiniz yere çekin…
***
Birini verir misin?
İki fakir konuşurken biri öbürüne sorar:
—Arkadaş…
Mesela, senin iki araban olsa birini bana verir misin?..
- Tabi veririm.
—Ya iki evin olsa, birini bana verir misin?
- Tabi ki veririm.
—Ya iki horozun olsa, birini bana verir misin?
- Hayır, veremem.
—Peki niye veremezsin?
- Var da onun için veremem.
***
Yaşanmış olduğu söylenen bir anekdot…
1960'lı yıllar…
Yer, Elazığ Akıl Hastanesi.
Nöbetçi personel uyuyakalır.
Bunu fırsat bilen bütün deliler kaçıp Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılırlar.
Toplam 423 deli kaçmıştır.
Validen emniyet müdürüne kadar bütün yetkili makamlar panik içindedir.
Kriz masası oluştururlar ve başhekime;
"Doktor bey ne yapalım?
Nasıl edelim,
Nasıl bir müdahale gerekir?" diye sorarlar.
O dönemde, hastanenin Başhekimi Mutemet beydir.
Oldukça zeki, çözümleyici ve ünlü bir hekimdir.
Mülki yetkililerin paniğini gören Mutemet Bey son derece sakindir.
Dingin bir sesle der ki;
"Bana bir düdük verin ve tek sıra halinde arkamdan tutunarak gelin".
Şaşkınlık içinde hiçbir şey anlamazlar.
Fakat bir çare de bulamadıkları için mecburen tamam derler.
Doktor önde birkaç personeli arkasında, kara tren gibi bütün Elazığ'ı "çuf çuf" nidalarıyla dolaşırlar.
Başhekimin tahmini tutmuştur,
Bütün deliler bu kuyruğa girer ve vagon olurlar.
Lokomotif yerinde duran başhekim Mutemet Bey çaktırmadan hastaneye kadar gelir ve kaçan tüm deliler sorunsuz şekilde geri dönmüş olurlar.
Mülki makamlar ve doktorlar deliler hastaneye döndüğü için, deliler ise trencilik oynadıkları için hallerinden çok memnundur.
Ancak, esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar;
Hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir!..
Yorum yok dedim ama bir sorum var;
Böyle bir olay bugün yaşansa,
Akşam yoklamasında, sayı kaç çıkar acaba?..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Ben/sen/o/onlar farketmiyor,
Hepimiz için geçerli…
Zihniyetimiz böyle; doymuyor/doyumsuzca istiyor ve her şeye hükmetmek istiyoruz.
Hele konu siyaset olunca;
Sağcımız da solcumuz da,
İktidar da muhalefet de,
Seküler de, dindar da, hep aynı…
Sadece istiyor,
Vermek istemiyor,
Benimse iyi, değilse kötü oluyoruz.
Bazen kendimle kalıyor,
Kendime soruyor,
Ve, kendimle konuşuyorum.
Akıllı geçinen divanelere döndüğümüzü görüyor,
Önce, bir müddet şaşırıyor,
Sonra neden şaşırdığıma şaşırıyor ve garip bir şekilde bir anda gülümsemeye başlıyorum!..
Yine böyle bir anda, hayatın olağan akışının olağanüstü lüzumsuzluklarından kurtulup düşünürken aklıma iki fıkra geldi.
Benden yorum yok.
Yorum sizin,
İstediğiniz yere çekin…
***
Birini verir misin?
İki fakir konuşurken biri öbürüne sorar:
—Arkadaş…
Mesela, senin iki araban olsa birini bana verir misin?..
- Tabi veririm.
—Ya iki evin olsa, birini bana verir misin?
- Tabi ki veririm.
—Ya iki horozun olsa, birini bana verir misin?
- Hayır, veremem.
—Peki niye veremezsin?
- Var da onun için veremem.
***
Yaşanmış olduğu söylenen bir anekdot…
1960'lı yıllar…
Yer, Elazığ Akıl Hastanesi.
Nöbetçi personel uyuyakalır.
Bunu fırsat bilen bütün deliler kaçıp Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılırlar.
Toplam 423 deli kaçmıştır.
Validen emniyet müdürüne kadar bütün yetkili makamlar panik içindedir.
Kriz masası oluştururlar ve başhekime;
"Doktor bey ne yapalım?
Nasıl edelim,
Nasıl bir müdahale gerekir?" diye sorarlar.
O dönemde, hastanenin Başhekimi Mutemet beydir.
Oldukça zeki, çözümleyici ve ünlü bir hekimdir.
Mülki yetkililerin paniğini gören Mutemet Bey son derece sakindir.
Dingin bir sesle der ki;
"Bana bir düdük verin ve tek sıra halinde arkamdan tutunarak gelin".
Şaşkınlık içinde hiçbir şey anlamazlar.
Fakat bir çare de bulamadıkları için mecburen tamam derler.
Doktor önde birkaç personeli arkasında, kara tren gibi bütün Elazığ'ı "çuf çuf" nidalarıyla dolaşırlar.
Başhekimin tahmini tutmuştur,
Bütün deliler bu kuyruğa girer ve vagon olurlar.
Lokomotif yerinde duran başhekim Mutemet Bey çaktırmadan hastaneye kadar gelir ve kaçan tüm deliler sorunsuz şekilde geri dönmüş olurlar.
Mülki makamlar ve doktorlar deliler hastaneye döndüğü için, deliler ise trencilik oynadıkları için hallerinden çok memnundur.
Ancak, esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar;
Hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir!..
Yorum yok dedim ama bir sorum var;
Böyle bir olay bugün yaşansa,
Akşam yoklamasında, sayı kaç çıkar acaba?..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Mehmet YELİN
Hilmi omuzluoğlu
Melek Ö.
İlknur
Önder K.
Mehmet S.
Samet Özgün
Ferhat P.
Bünyamin Sağır
Üstün Özcan