Doğa'nın gazabı ve insana isyanı..
Nefes alabilmek, nefes…
Mecazi boyutu bir kenara bırakıp, sadece fizyolojik ve tıbbi gerçekliğe gelelim.
Sağlıklıysa akciğer; sağlıklı olur nefes.
Peki, akciğeri ne kötü yapar..?
Kirli hava,
Susuzluk,
Kalabalık ve kapalı ortamlar…
Bunlar nasıl oluşur..?
Doğa, doğa, doğa…
Hani deriz ya; "Ormanlarımız ciğerlerimizdir" diye…
Bir orman yangınında; "ciğerlerimiz yandı…" deriz ya.
Ama sadece deriz, diyoruz, der ve geçeriz…
Ekolojik Denge bozuluyor diye laflar ederiz,
Ama bozulmanın durması için ne yaparız, neler yapıyoruz..!!!
Dünyanın en güçlü ülkesinde orman yangınları var ve durdurmakta acizler.
Geçen yıl Avusturya’da haftalarca sürdü.
Dünlerle kıyaslandığında bugün yangın artışında bir anomali var.
Kendi topuğumuza sıkıyoruz.
Kendi nefesimizi kesiyoruz.
Dünyayı yaşanmazlaştırıyoruz.
Sanki galakside yeni bir yaşam alanı keşfettik ve göç başladı gibi…
Dünya, artık lazım değil gibi…
Benden sonrası tufan, gibi…
Doğal ortam ve doğadan nefes hiçbir suni teneffüsle, Ventilatör’le (solunum cihazı), klimaların serinletmesiyle kıyas edilemez.
Aldığımız nefes, içtiğimiz su, yaşadığımız ev, yediğimiz gıda bozuldu, bozuluyor; umurumuzda bile değil…
Bağışıklık sistemi çöküyor, vücut direnci ölüyor,
Hastalıklar çeşitleniyor ve tedaviler güçleşiyor.
İnsanın doğal refleksleri ortadan kalkıyor…
Umurumuzda mı..!
Hem de kendi elimizle, hoyratlık, aymazlık ve körlüğümüzle…
Katili oluyoruz; kendimizin…
Uzağa gitmeye, dünyaya açılmaya; başka ülkelere bakmaya gerek yok.
En yakınımızdan bakalım.
Sel felaketi oluyor; feryat-figan ediyoruz.
Malımıza, canımıza halel geldi, zarar geldi, kayıp yaşadık diye…
Klişe ama asla önemini yitirmeyen söz; "doğa verdiğini alır, mutlaka…"
Sen, dere yatağını caddeye dönüştürürsen; sana olmasa da, evladına veya torununa; doğa o caddeyi dere yatağı yapıverir, apışıp kalırsın.
Çünkü zorla almıştın sen, o dereyi…
Göller kuruyormuş; gölün kaynağını sömürür ve su akışını engellersen, kurur tabi.
Ne bekliyordun..!
Önce toprağın çatlar; sonra senin dudakların ve son tahlilde akciğerlerin kurur ve iflas eder.
Nefesin kesilir, nefesin…
Yediğin zehir, içtiğin zehir, soluduğun zehir olur.
Sonra da bu Koronavirüs şekil değiştiriyor, önlenemiyor, gençleri bile öldürüyor, daha bilmem ne, der durursun.
Sen, insanlık olarak böylesi bir beladan bile ders almıyorsun ki…
"Biz nerde hata ettik, biz neyi katlettik, biz doğal dengeyi nasıl bozduk" özeleştirisini bile yapmazsan; daha nelere düçar olursun, nelere…
Ha bir de…
Kendince toprağa kaçıyorsun; girmemek için toprağın altına.
Şehrin çeperinden bir dönüm arazi alıp bir ev yapayım; organikleşeyim, diyorsun…
Hadi oradan…
Yanıbaşındaki ormanlık alan bozkıra dönmüş, dağlar ağaçsızlaşmış, ciğerler çürümüş sen bir çiçekle bahar getireceksin.
Yap, bunu da yap; iyidir, hoştur, güzeldir.
Ama hepimizin olan, doğaya da sahip çık,
Hobi olmasın; canından can olsun,
Kendi bedenin gibi olsun.
Bırak tarım arazilerini kendi haline; dikme beton kuleleri,
Ciğerini yok ederken yüzüne makyaj yapmak gibidir; yoketmek doğayı, dikmek binayı, katletmek toprağı…
Estetik değildir; doğasız şehir yaratmak.
Yağmur bile, düşecek toprak bulamaz oldu..
İnsan eliyle veya doğal süreçle; Korona denen küresel bir felaketle yüz yüzeyiz.
Allah rızası için, hiç olmazsa bu musibet nedeniyle birazcık yahu, birazcık; başımızı gafletten kaldırıp yarattığımız enkazı görelim.
Görelim ki; belki biraz aklımız başımıza gelir ve doğayı ne hale getirip, mahvettiğimizi farkederiz.
Farkedersek; belki bundan sonra kalan ormanların, denizlerin, suların, toprağın kıymetini anlar, idrak eder ve canımızla bir olduğunu algılarız.
Belki özür babında bundan sonra doğaya biraz daha, dünden daha fazla önem verir, devamını sağlar, yeniden canlandırmaya çalışırız.
Aksi takdirde, bu koronavirüs pandemisi de, ne ki…
Buna rahmet okutacak belalar, vebalar, afetler inanın çok muhtemeldir ve neden-niçin demeye hakkımız bile yoktur.
"Kendimiz ettik kendimiz bulduk" deriz sadece…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Ertan Karaman