Devlette ihanet temizliği başladı..
Ama benim için gerçekten aslolan, vatandır, devlettir, millettir… Tek kelimeyle ifade edecek olursak; Türkiye Cumhuriyeti’dir…
Bu nedenle de yazılarımda içerden ve dışarıdan ülkemize gelen saldırılara yönelik mücadeleyi sürekli dile getirdim. Bıkmadan, usanmadan bir devlete sahip olmanın anlamını vurgulamaya çalıştım. Ateş çemberinde bir ülke olduğumuzu ve ülkemizin bağımsızlığının temel esas olduğunu hep söyledim ve hep de söyleyeceğim.
Bu yüzden de “paralel yapı” ve PKK tehlikesine karşı top yekün mücadelenin tavizsizliğini hep dile getirdim. Bu iki terör örgütünün devletimizin “beka” sorunu olduğunu söylemekten hiç vazgeçmedim.
Yeni hükümetle birlikte bu iki ana terör örgütüne dair mücadelenin teşhis, tesbit safhasından tedavi ve operasyon sürecine girmiş olduğunu görmenin memnuniyetindeyim. Devletin bürokratik kademelerindeki “paralel unsurları” temizleme konusunda fiili faaliyetlerini görmeye başladık. Bu henüz başlangıç ve dalga dalga devam edecektir.
Bakanlıklarda müşterek kararname ile atanması yapılanların çok hızlı şekilde değiştirilmesine ve bazılarını yargıya havale edilmesine matuf adımlar başladı. Bu adımlar gün be gün artacak ve devletimizin kadrolarına “ayrık otu” gibi sirayet etmiş “paralel haşereler” temizlenecektir. Bu temizlik hareketi işlemlerinde yeni hükümetin hassasiyetine inanıyorum.
Yakın zamanda Meclisimizin çıkaracağı kanunlar ve hükümetin sevkedeceği KHK’lar ile FETÖ unsurları devletin kılcallarından titizlikle temizlenecektir. Bu konuda tekraren söylediğim 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndaki elzem nitelikteki değişikliğin de çok yakın zamanda Meclis’ten geçeceğini düşünüyorum. Bu sayede yargı yolunun da kapanmasıyla, ihanetin bedeli ödetilecek ve kimsenin yaptığının yanına kar kalmadığı herkesçe anlaşılacaktır.
PKK terörüyle ilgili mücadelede ise ciddiyet herkesçe görülmüştür. TSK mensuplarının yargılanmasına dair çıkartılan kanun ise, bu mücadelede cansiperane adımlar atan kahramanlarımız için bir vefa ve kanuni gereklilik idi. Yeni kanuni düzenlemeler de ihtiyaca binaen gelmeye devam edecektir.
Bu konuda önceki yazılarımda defalarca belirttiğim gibi; HDP’li vekillerin hainlere sahip çıkan ihanetlerinin cezalandırılması için milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve HDP’li belediyelere kayyım atanması, el koyulması ve devlet görevlilerinin başkan olarak atanmasına dair hukuki düzenlemelerin yapılmaya başlanması ise ayrı bir gerçeklik ve mutlak lüzum idi. Geç kalınmış da olsa, bu konudaki adımları görmek bu mücadelenin başarıya ulaşması için ciddi bir faktör olacaktır.
Artık operatif süreçteyiz. Tesbit ve teşhisle oyalanacak zamanı çoktan geçtik. Devletin kadife eldiveninin içindeki çelik yumruğunun ihanet içeren hain başlara vurulması zamanı geldi. Bundan sonra devletimiz ve dolayısıyla hükümet dosta- düşmana ibret olacak şekilde ihanetin bedelini ödetecektir.
Cumhuriyet tarihimizin en kritik sürecini yaşıyoruz. Devlet hayatımızın hiçbir safhasında böylesi derin, sinsi ve “gövde kurdu” niteliğinde bir tehlikeyle karşılaşmamıştı. Hiçbir dönemde böylesi azim, korkunç ve kahpece topyekün bir saldırıyla karşılaşmamıştık.
Bu nedenle de, bu yeni temizlik süreci, o düzeyde büyük, kapsamlı ve bundan sonra herkese ibret olacak düzeyde net, açık ve ders niteliğinde olmalıdır ve olacaktır.
Yaşadığım sürece her zaman devlet hep ve sadece birincil önceliğim oldu. Önce devlet dedim, önce Türkiye dedim…
Bir “fani”nin hayatına sığmayacak düzeyde şeyler yaşadım. İhanet de gördüm, dostluk da gördüm. İhtilal de gördüm, muhtıralar da gördüm. Partisini satanlar da gördüm, hükümeti kişisel emelleri için yıkanlar da…
Ama bu dönemdeki vahamette bir ihaneti, inanın hiç görmedim, yaşamadım ve hatta olabileceğini düşünemedim bile…
Bu nedenle, ben de şahsım olarak bu ihanet mücadelesinde karınca kadarınca taşın altına elimi soktum. Tehditler de aldım, şantajlarla da susturulmaya çalışıldım.
Özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra yazılarımdan ve hak yolundaki icraatlarımızdan rahatsız olanların türlü oyun ve saldırıları oldu .
Ama nafile….
“Çiğ yemeyenin karnı ağrımaz” misali vız geldi tırıs gitti….
Çünkü hesabın sadece Allah’a verileceğinin bilincinde olmayı hiç unutmadım. Bu bilinçle adımlarımı atarken önce Allah rızasını düşündüm, sonra devletim ve ülkemin bekası dedim. Sonra da karizmatik liderliğin ve kalbi dostluğuyla Sayın Cumhurbaşkanı’mızın azmine ve cehdine inandım.
Hiç bir beklentim yoktu ve halen de yok ve dahi asla olmayacak da…
Tek beklentim “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar” kalmasıdır.
Üstlendiğim görevleri vakti geldiğinde gönül rahatlığıyla gelecek olanlara emanet edeceğim. Ben inanıyorum ki; geriden vatansever ve cesur, yüzlerce devlet adamı olacak nitelikte kişiler gelmektedir. Hiçbir ekonomik, bürokratik ve siyasi emelim olmadı ve yoktur.
Hiç bir hırs, ihtiras ve kişisel istikbal kaygısı duymadan yaşadım ve yaşamaya devam edeceğim. Yaşadıklarımdan gördüklerimden yola çıkarak artık gençlere bayrak teslimi yapmak gereğini düşünüyorum ki, o vaktin de çok yakın olduğu kanısındayım.
Devlette görev yapan herkesin de yaptıkları görevlerde “teneşirlik” olmadıklarının bilincinde olduklarını ve vakti gelince oturdukları makamı yeri bir hizmet aracı gibi düşünerek yenilere teslim edeceğine inanıyorum ve inanmak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı’mızın da konuşmalarında sıklıkla vurguladığı gibi; Devlet yönetiminde “ebed müddet” ilişkisi esastır. Bizler “fani”yiz, tek baki olan ise devletimizdir.
Sözlerimi sürekli söylediğim ve bu yazımın da ilk cümlesi olarak yazdığım Ulu Önder’in sözleriyle tamamlamak istiyorum, bu söz hepimizin, herkesin ve cümle vatandaşlarımızın kulağına küpe olsun ve olmalıdır.
Mevzubahis Vatan ise gerisi teferruattır….
Bir sonraki yazımda buluşmak ümidi ile sağlıcakla kalın, Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Bu nedenle de yazılarımda içerden ve dışarıdan ülkemize gelen saldırılara yönelik mücadeleyi sürekli dile getirdim. Bıkmadan, usanmadan bir devlete sahip olmanın anlamını vurgulamaya çalıştım. Ateş çemberinde bir ülke olduğumuzu ve ülkemizin bağımsızlığının temel esas olduğunu hep söyledim ve hep de söyleyeceğim.
Bu yüzden de “paralel yapı” ve PKK tehlikesine karşı top yekün mücadelenin tavizsizliğini hep dile getirdim. Bu iki terör örgütünün devletimizin “beka” sorunu olduğunu söylemekten hiç vazgeçmedim.
Yeni hükümetle birlikte bu iki ana terör örgütüne dair mücadelenin teşhis, tesbit safhasından tedavi ve operasyon sürecine girmiş olduğunu görmenin memnuniyetindeyim. Devletin bürokratik kademelerindeki “paralel unsurları” temizleme konusunda fiili faaliyetlerini görmeye başladık. Bu henüz başlangıç ve dalga dalga devam edecektir.
Bakanlıklarda müşterek kararname ile atanması yapılanların çok hızlı şekilde değiştirilmesine ve bazılarını yargıya havale edilmesine matuf adımlar başladı. Bu adımlar gün be gün artacak ve devletimizin kadrolarına “ayrık otu” gibi sirayet etmiş “paralel haşereler” temizlenecektir. Bu temizlik hareketi işlemlerinde yeni hükümetin hassasiyetine inanıyorum.
Yakın zamanda Meclisimizin çıkaracağı kanunlar ve hükümetin sevkedeceği KHK’lar ile FETÖ unsurları devletin kılcallarından titizlikle temizlenecektir. Bu konuda tekraren söylediğim 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndaki elzem nitelikteki değişikliğin de çok yakın zamanda Meclis’ten geçeceğini düşünüyorum. Bu sayede yargı yolunun da kapanmasıyla, ihanetin bedeli ödetilecek ve kimsenin yaptığının yanına kar kalmadığı herkesçe anlaşılacaktır.
PKK terörüyle ilgili mücadelede ise ciddiyet herkesçe görülmüştür. TSK mensuplarının yargılanmasına dair çıkartılan kanun ise, bu mücadelede cansiperane adımlar atan kahramanlarımız için bir vefa ve kanuni gereklilik idi. Yeni kanuni düzenlemeler de ihtiyaca binaen gelmeye devam edecektir.
Bu konuda önceki yazılarımda defalarca belirttiğim gibi; HDP’li vekillerin hainlere sahip çıkan ihanetlerinin cezalandırılması için milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve HDP’li belediyelere kayyım atanması, el koyulması ve devlet görevlilerinin başkan olarak atanmasına dair hukuki düzenlemelerin yapılmaya başlanması ise ayrı bir gerçeklik ve mutlak lüzum idi. Geç kalınmış da olsa, bu konudaki adımları görmek bu mücadelenin başarıya ulaşması için ciddi bir faktör olacaktır.
Artık operatif süreçteyiz. Tesbit ve teşhisle oyalanacak zamanı çoktan geçtik. Devletin kadife eldiveninin içindeki çelik yumruğunun ihanet içeren hain başlara vurulması zamanı geldi. Bundan sonra devletimiz ve dolayısıyla hükümet dosta- düşmana ibret olacak şekilde ihanetin bedelini ödetecektir.
Cumhuriyet tarihimizin en kritik sürecini yaşıyoruz. Devlet hayatımızın hiçbir safhasında böylesi derin, sinsi ve “gövde kurdu” niteliğinde bir tehlikeyle karşılaşmamıştı. Hiçbir dönemde böylesi azim, korkunç ve kahpece topyekün bir saldırıyla karşılaşmamıştık.
Bu nedenle de, bu yeni temizlik süreci, o düzeyde büyük, kapsamlı ve bundan sonra herkese ibret olacak düzeyde net, açık ve ders niteliğinde olmalıdır ve olacaktır.
Yaşadığım sürece her zaman devlet hep ve sadece birincil önceliğim oldu. Önce devlet dedim, önce Türkiye dedim…
Bir “fani”nin hayatına sığmayacak düzeyde şeyler yaşadım. İhanet de gördüm, dostluk da gördüm. İhtilal de gördüm, muhtıralar da gördüm. Partisini satanlar da gördüm, hükümeti kişisel emelleri için yıkanlar da…
Ama bu dönemdeki vahamette bir ihaneti, inanın hiç görmedim, yaşamadım ve hatta olabileceğini düşünemedim bile…
Bu nedenle, ben de şahsım olarak bu ihanet mücadelesinde karınca kadarınca taşın altına elimi soktum. Tehditler de aldım, şantajlarla da susturulmaya çalışıldım.
Özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra yazılarımdan ve hak yolundaki icraatlarımızdan rahatsız olanların türlü oyun ve saldırıları oldu .
Ama nafile….
“Çiğ yemeyenin karnı ağrımaz” misali vız geldi tırıs gitti….
Çünkü hesabın sadece Allah’a verileceğinin bilincinde olmayı hiç unutmadım. Bu bilinçle adımlarımı atarken önce Allah rızasını düşündüm, sonra devletim ve ülkemin bekası dedim. Sonra da karizmatik liderliğin ve kalbi dostluğuyla Sayın Cumhurbaşkanı’mızın azmine ve cehdine inandım.
Hiç bir beklentim yoktu ve halen de yok ve dahi asla olmayacak da…
Tek beklentim “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar” kalmasıdır.
Üstlendiğim görevleri vakti geldiğinde gönül rahatlığıyla gelecek olanlara emanet edeceğim. Ben inanıyorum ki; geriden vatansever ve cesur, yüzlerce devlet adamı olacak nitelikte kişiler gelmektedir. Hiçbir ekonomik, bürokratik ve siyasi emelim olmadı ve yoktur.
Hiç bir hırs, ihtiras ve kişisel istikbal kaygısı duymadan yaşadım ve yaşamaya devam edeceğim. Yaşadıklarımdan gördüklerimden yola çıkarak artık gençlere bayrak teslimi yapmak gereğini düşünüyorum ki, o vaktin de çok yakın olduğu kanısındayım.
Devlette görev yapan herkesin de yaptıkları görevlerde “teneşirlik” olmadıklarının bilincinde olduklarını ve vakti gelince oturdukları makamı yeri bir hizmet aracı gibi düşünerek yenilere teslim edeceğine inanıyorum ve inanmak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı’mızın da konuşmalarında sıklıkla vurguladığı gibi; Devlet yönetiminde “ebed müddet” ilişkisi esastır. Bizler “fani”yiz, tek baki olan ise devletimizdir.
Sözlerimi sürekli söylediğim ve bu yazımın da ilk cümlesi olarak yazdığım Ulu Önder’in sözleriyle tamamlamak istiyorum, bu söz hepimizin, herkesin ve cümle vatandaşlarımızın kulağına küpe olsun ve olmalıdır.
Mevzubahis Vatan ise gerisi teferruattır….
Bir sonraki yazımda buluşmak ümidi ile sağlıcakla kalın, Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.