Acil çözüm önerileri ve içimizdeki hainler..
"İçerdeki hain, dışardaki düşmandan beterdir" sözü ile başlıyorum yazıma..
Dede Korkut; “Kahpe içerdeyse kapı kilit tutmaz oğul; Halkın içinde bozgunculuk yapan haindir oğul….” derken Necip Fazıl da; “Bizde muhalefet, iktidarı düşürmek uğruna ülkeyi düşürmeye razıdır” der…
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi öncülüğünde aralarında Hasan Cemal, Oya Baydar, Bülent Keneş, Nur Sürer ve Prof. Baskın Oran gibi vatana ihanette sınır tanımayan ve hala utanmazca, şerefsizce, adice bu memleketin ekmeğini yiyip suyunu içmeye devam eden, içine düştükleri Erdoğan düşmanlığıyla paranoya halinde hezeyanlarını kusan “aydın” kisveli hainlerin de bulunduğu iki yüzden fazla isim "Suriye'de Savaşa Hayır" başlıklı bir bildiri yayımladı.
Özgürlüğü, özgür düşünceyi, “aydın” olmayı ihanetle eşdeğer hale getiren, ağzıyla değil de başka yerleriyle konuşan, her şeyin en iyi ve doğrusunu kendilerinin bildiğini sanan bu “kerameti kendinden menkul” güruh yine içlerindeki ihanet cerahatini akıttılar.
Daha önce de Doğu ve Güneydoğu’da PKK terörüne karşı verilen kahramanca mücadeleye “devlet katliamı” nitelemesi yapan bu vatansızlık ve şeref yoksunluğu, zavallılığın girdabında yuvarlanan kanalizasyon beslenicileri, ülkemizin en kritik sürecinde yine gizledikleri hançeri arkadan saplamaya başladılar.
Yazdıkları metinlerin düşmanlık ve ihanetten başka hiçbir özelliği bulunmamaktadır. Aydın kimlikle ve aydınlanmacı özgür düşünceyle hiçbir yakındaşlığı olmayan söylemlerdir. Bunlar yazdıkları metinlerde devleti idare edenlere sövmeyi, millete tepeden bakmayı, vatanperverliği küçümsemeyi; özgür düşünce ve aydın olmak sanmaktadırlar.
Bunlar bildirilerde içerde eli silahlı teröriste ve dışarıda ülkemize düşmanlık edip yıkmaya çalışanlara bir kelime eleştiri bile getirmezler. Bunlar için PKK ve PYD gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanlığını varlık sebepleri sayanlar “özgürlük savaşçılarıdır”. Bunlara göre; dağda yaşayıp eşkıyalık eden teröristlerle konuşmak, röportajlar yapmak, onları övmek, onlara methiyeler düzmek “aydın” olmaktır. Adeta aydın, yazar, akademisyen olmanın ön şartı “devlet düşmanlığı” içeren süslü jargonla laflar edebilmekten geçer.
Çünkü bunlar muhalif oldukları iktidarı düşürmek için her yolu mubah sayarlar. Bu bağlamda iktidara muhalif her şey ve herkes bunlar için makbuldür, güzeldir ve müreccahtır.
Böylesi kahpelerin hainlikleri ve ihanet tamtamları tutmaları yeni değildir. Tarihimize baktığımızda da bu “aydın” kisveli hainlerin yaklaşımlarını maalesef bolca görürüz.
“Edirne’ye Enver Paşa gireceğine Bulgar girsin” diyenlerden bunların hiçbir farkı yoktur. Bir başka acı örnek verecek olursak; “Osmanlı Sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın 2. Viyana Seferi’nde bozgun yemiş bir şekilde mağlup olduğunu ve İstanbul’a eli boş döndüğünü duyunca, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde sevinç çığlıkları atıp çocuklar gibi oynayan haysiyetsiz devlet adamlarından bahsedilir.“
Bu yüzden de; bu bildirileri yazan, yayınlayan, imzalayan sırtlanları biz iyi tanırız, ne ilktir bunlar ne de son olacaklardır.
Tüm bunlardan dolayı ve içinden geçtiğimiz kritik süreç nedeniyle acilen yapılması gereken bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum:
• Milli Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanı’mızın başkanlığında geniş katılımlı şekilde acilen toplanmalı ve yeni bir “güvenlik konsepti” oluşturmalıdır.
• Yukarıda ihanetlerini dile getirmeye kelimeler kifayet etmeyen -sözüm ona- “aydın” denilen güruhun laf zamanı dilinden düşürmedikleri batılı ülkelerdeki Güvenlik Standartlarının aynıyla veya fazlasıyla uygulanmaya başlanmalıdır. ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerdeki devlet güvenliğine dair uygulamalar tavizsiz şekilde bizde de yapılmaya başlanmalıdır. Haberlerde veya gazetelerde hepimiz okur veya duyarız; “trafik polisi bir aracı durdurunca, hemen elini direksiyona koymalısın” aksi takdirde özgürlük beşiği bu ülkelerin polisleri anında sürücüyü vururlar ve mahkûm da edilmezler. Çünkü bu durum bir güvenlik uygulamasıdır. Biz de, bu ve benzeri önlemleri acilen almalıyız
• Polis ve Jandarmaya bu yeni güvenlik konsepti çerçevesinde yeni yetkiler verilmeli ve bunların hiç taviz verilmeden uygulanması için gereken eğitimler ivedilikle sağlanmalıdır.
• Halkımız bilinçlendirilmeli ve çevresinde, şehrinde, yakınlarında devlet güvenliğine tehlike teşkil edecek kuşkulu bir durumu fark ettiği anda bunu güvenlik birimlerine bildirmelidir.
• Kamu bürokrasisinde görev alanlar cesur ve güvenilir insanlardan seçilmeli ve risk alıp, cesurca vatan ve devleti için korkusuzca hareket etmekten imtina etmemelidir. Korkaklar, pısırıklar, tehdit ve şantaja boyun eğenler etkili, yetkili ve sorumluluk gerektiren görevlere getirilmemeli, olanlar ise bu görevlerden alınmalıdır. Bu vatan için canını, kanını feda etmekten kaçınmayacak vatanperverlerin sorumluluk ve yetki sahibi noktalara getirilmesi şarttır.
• Devlet içinde; üniversiteler, belediyeler, bakanlıklar, emniyet, istihbarat ve askeriye gibi tüm devlet kurumlarında bulunan başta “paralel yapı” olmak üzere, devletin bekasına halel getirebilecek kişi ve unsurlar acilen ve hızla temizlenmelidir. Çünkü bunların varlığı hala devam etmekte ve halen ülke güvenliği için büyük risk taşımaktadır. Akademisyen, doktor, savcı-hâkim, öğretmen, memur-amir, polis-komiser, asker-komutan gibi unvanı ne olursa olsun, önceliği devlet ve vatan harici grup ve unsurlar olan kişiler hemen bu görevlerden uzaklaştırılmalı ve haklarında kanuni işlemler yapılarak cezalandırılmalıdır. Cezalandırmaları hızlı ve şiddetli şekilde olmalıdır ki; başkalarına örneklik teşkil etsin.
• Devlete dair yapılan yazılı, sözlü, fiili her tür eylem mutlaka cezalandırılmalıdır. Yapılan devlet aleyhtarlığı nerden ve kimden gelirse gelsin; bu gazeteci, yazar, çizer, akademisyen, bürokrat veya hiçbir sıfatı olmayan vatandaş da olsa, asla taviz verilmeden, bir daha teşebbüs etmeye cesaret edemeyecek şekilde cezalandırılmalıdır.
• Demokrasi, özgürlük, özgür düşünce veya muhalefet etmek adına devlet düşmanlığı yapan, devletin ülkesi ve milletiyle birlik ve beraberliğini sarsacak tavır içinde olan, millet içinde ihtilaf çıkartıcı eylem ve söylemde bulunan herkes mutlaka cezasını bulmalıdır.
• Demokrasi diyerek güvenlik hiçe sayılmaz. Güvenliğin olmadığı yerde de demokrasiden filan bahsedilmez. Çünkü güvenlik yoksa yaşam hakkı da yok edilir. Ölünün demokrasiye ihtiyacı olmaz. Demokrasi yaşayanlar için olabilen bir olgudur. Demokrasi adına negrofilik (ölü sevici), kan emici, kandan beslenici söylem ve eylemde bulunan herkese yönelik yeni ve çok ciddi önlemler alınmalı, cezalar oluşturulmalı ve devletin gazabı gösterilmelidir.
• Bu topraklarda yaşayanlara ve özellikle de Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan herkese devletin şefkatinin, zafiyet olmadığı gösterilmeli ve kendilerine tanınan maddi, manevi imkânları kötüye kullananlara haddi bildirilmelidir. Operasyonlar daha katı ve daha sert şekilde sürmeli, gerekirse TSK’nın farklı teçhizat ve birlikleri de devreye sokulmalı, bölgedeki herkes devlete ihanet edenlerin sonunu görmeli ve ihaneti akıllarından bile geçirememelidirler.
• Suriye sınırımızda ülkemize tehdit olan PYD-YPG gibi PKK’nın kollarına karşı sınır ötesinde önlemler alınmalı, mücadele verilmeli ve onların içimize girmesi katiyen engellenmelidir. Halep ve Azez konusunda hassasiyet tüm dünyaya anlatılmalı, bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nin asla tavizinin olmayacağı dosta düşmana gösterilmelidir.
• İçinden geçtiğimiz bu kritik süreçte dışarıdaki hainler kadar içerde de varlıklarını sürdüren T.C. kimlikli kahpelere asla taviz verilmemeli ve yaşadığımız coğrafyanın zorlukları dikkate alınarak herkese yaptığının bedeli ödetilmelidir.
• Tüm bu önlemler paketini içeren yeni “güvenlik paketi” ve dışsal tehlikeye karşı topyekûn mücadele kararlılığımız tüm dünyaya ilan edilmelidir. İçerdeki kahpelere, hainlerin dün iflah olmadıkları gibi, bugün ve yarın da olamayacakları net olarak bildirilmeli ve cezalandırılarak gösterilmelidir.
• Artık Cumhurbaşkanı’mızın askeri üniformayı giyme vakti gelmiştir. Cumhurbaşkanı’mız başkomutan olarak bir “Ulusa ve Dünya’ya Sesleniş” konuşması yaparak, Kurtuluş savaşı mücadelemizi hatırlatmalı ve bu milletin istiklal ve bağımsızlık temelli bir karaktere sahip olduğu, Türkiye’nin ve Türk milletinin Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya, Lübnan’a ve karıştırılan hiçbir ülkeye benzemeyeceği anlatmalı ve 78 milyon Türk milletinin son nefesine kadar vatanını korumaya hazır ve kararlı olduğunu dosta düşmana bildirilmelidir.
Bunlar benim Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımıza da arz ettiğim öneriler paketidir. Ayrıca İstanbul Milletvekili Sayın Metin Külünk’ün de T.B.M.M'ne verdiği yasa teklifini de sonuna kadar destekliyorum. Teröre karışan ve yargılanarak ceza alan Teröre, Paralel yapı gibi olgulara bulaşmış herkes Türk vatandaşlığından çıkartılarak her türlü mal varlığına “el” konulmalıdır. Bu Terör Örgütleri ile ilişkiye giren destek olan özellikle İş dünyası için ciddi bir uyarı olacağından el altından destek olma yolundaki faaliyetlerine son vereceklerdir. Malumunuz özellikle Paralel Terör Örgütü gibi yapılanmalarda parasal desteğin boyutu çok önemli rakamlara ulaşmıştır.
Bir sonraki Bir Portre'de buluşmak ümidi ile, Allah’a emanet olun ve sağlıcakla kalın sevgili okurlarım.
Dede Korkut; “Kahpe içerdeyse kapı kilit tutmaz oğul; Halkın içinde bozgunculuk yapan haindir oğul….” derken Necip Fazıl da; “Bizde muhalefet, iktidarı düşürmek uğruna ülkeyi düşürmeye razıdır” der…
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi öncülüğünde aralarında Hasan Cemal, Oya Baydar, Bülent Keneş, Nur Sürer ve Prof. Baskın Oran gibi vatana ihanette sınır tanımayan ve hala utanmazca, şerefsizce, adice bu memleketin ekmeğini yiyip suyunu içmeye devam eden, içine düştükleri Erdoğan düşmanlığıyla paranoya halinde hezeyanlarını kusan “aydın” kisveli hainlerin de bulunduğu iki yüzden fazla isim "Suriye'de Savaşa Hayır" başlıklı bir bildiri yayımladı.
Özgürlüğü, özgür düşünceyi, “aydın” olmayı ihanetle eşdeğer hale getiren, ağzıyla değil de başka yerleriyle konuşan, her şeyin en iyi ve doğrusunu kendilerinin bildiğini sanan bu “kerameti kendinden menkul” güruh yine içlerindeki ihanet cerahatini akıttılar.
Daha önce de Doğu ve Güneydoğu’da PKK terörüne karşı verilen kahramanca mücadeleye “devlet katliamı” nitelemesi yapan bu vatansızlık ve şeref yoksunluğu, zavallılığın girdabında yuvarlanan kanalizasyon beslenicileri, ülkemizin en kritik sürecinde yine gizledikleri hançeri arkadan saplamaya başladılar.
Yazdıkları metinlerin düşmanlık ve ihanetten başka hiçbir özelliği bulunmamaktadır. Aydın kimlikle ve aydınlanmacı özgür düşünceyle hiçbir yakındaşlığı olmayan söylemlerdir. Bunlar yazdıkları metinlerde devleti idare edenlere sövmeyi, millete tepeden bakmayı, vatanperverliği küçümsemeyi; özgür düşünce ve aydın olmak sanmaktadırlar.
Bunlar bildirilerde içerde eli silahlı teröriste ve dışarıda ülkemize düşmanlık edip yıkmaya çalışanlara bir kelime eleştiri bile getirmezler. Bunlar için PKK ve PYD gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanlığını varlık sebepleri sayanlar “özgürlük savaşçılarıdır”. Bunlara göre; dağda yaşayıp eşkıyalık eden teröristlerle konuşmak, röportajlar yapmak, onları övmek, onlara methiyeler düzmek “aydın” olmaktır. Adeta aydın, yazar, akademisyen olmanın ön şartı “devlet düşmanlığı” içeren süslü jargonla laflar edebilmekten geçer.
Çünkü bunlar muhalif oldukları iktidarı düşürmek için her yolu mubah sayarlar. Bu bağlamda iktidara muhalif her şey ve herkes bunlar için makbuldür, güzeldir ve müreccahtır.
Böylesi kahpelerin hainlikleri ve ihanet tamtamları tutmaları yeni değildir. Tarihimize baktığımızda da bu “aydın” kisveli hainlerin yaklaşımlarını maalesef bolca görürüz.
“Edirne’ye Enver Paşa gireceğine Bulgar girsin” diyenlerden bunların hiçbir farkı yoktur. Bir başka acı örnek verecek olursak; “Osmanlı Sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın 2. Viyana Seferi’nde bozgun yemiş bir şekilde mağlup olduğunu ve İstanbul’a eli boş döndüğünü duyunca, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde sevinç çığlıkları atıp çocuklar gibi oynayan haysiyetsiz devlet adamlarından bahsedilir.“
Bu yüzden de; bu bildirileri yazan, yayınlayan, imzalayan sırtlanları biz iyi tanırız, ne ilktir bunlar ne de son olacaklardır.
Tüm bunlardan dolayı ve içinden geçtiğimiz kritik süreç nedeniyle acilen yapılması gereken bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum:
• Milli Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanı’mızın başkanlığında geniş katılımlı şekilde acilen toplanmalı ve yeni bir “güvenlik konsepti” oluşturmalıdır.
• Yukarıda ihanetlerini dile getirmeye kelimeler kifayet etmeyen -sözüm ona- “aydın” denilen güruhun laf zamanı dilinden düşürmedikleri batılı ülkelerdeki Güvenlik Standartlarının aynıyla veya fazlasıyla uygulanmaya başlanmalıdır. ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerdeki devlet güvenliğine dair uygulamalar tavizsiz şekilde bizde de yapılmaya başlanmalıdır. Haberlerde veya gazetelerde hepimiz okur veya duyarız; “trafik polisi bir aracı durdurunca, hemen elini direksiyona koymalısın” aksi takdirde özgürlük beşiği bu ülkelerin polisleri anında sürücüyü vururlar ve mahkûm da edilmezler. Çünkü bu durum bir güvenlik uygulamasıdır. Biz de, bu ve benzeri önlemleri acilen almalıyız
• Polis ve Jandarmaya bu yeni güvenlik konsepti çerçevesinde yeni yetkiler verilmeli ve bunların hiç taviz verilmeden uygulanması için gereken eğitimler ivedilikle sağlanmalıdır.
• Halkımız bilinçlendirilmeli ve çevresinde, şehrinde, yakınlarında devlet güvenliğine tehlike teşkil edecek kuşkulu bir durumu fark ettiği anda bunu güvenlik birimlerine bildirmelidir.
• Kamu bürokrasisinde görev alanlar cesur ve güvenilir insanlardan seçilmeli ve risk alıp, cesurca vatan ve devleti için korkusuzca hareket etmekten imtina etmemelidir. Korkaklar, pısırıklar, tehdit ve şantaja boyun eğenler etkili, yetkili ve sorumluluk gerektiren görevlere getirilmemeli, olanlar ise bu görevlerden alınmalıdır. Bu vatan için canını, kanını feda etmekten kaçınmayacak vatanperverlerin sorumluluk ve yetki sahibi noktalara getirilmesi şarttır.
• Devlet içinde; üniversiteler, belediyeler, bakanlıklar, emniyet, istihbarat ve askeriye gibi tüm devlet kurumlarında bulunan başta “paralel yapı” olmak üzere, devletin bekasına halel getirebilecek kişi ve unsurlar acilen ve hızla temizlenmelidir. Çünkü bunların varlığı hala devam etmekte ve halen ülke güvenliği için büyük risk taşımaktadır. Akademisyen, doktor, savcı-hâkim, öğretmen, memur-amir, polis-komiser, asker-komutan gibi unvanı ne olursa olsun, önceliği devlet ve vatan harici grup ve unsurlar olan kişiler hemen bu görevlerden uzaklaştırılmalı ve haklarında kanuni işlemler yapılarak cezalandırılmalıdır. Cezalandırmaları hızlı ve şiddetli şekilde olmalıdır ki; başkalarına örneklik teşkil etsin.
• Devlete dair yapılan yazılı, sözlü, fiili her tür eylem mutlaka cezalandırılmalıdır. Yapılan devlet aleyhtarlığı nerden ve kimden gelirse gelsin; bu gazeteci, yazar, çizer, akademisyen, bürokrat veya hiçbir sıfatı olmayan vatandaş da olsa, asla taviz verilmeden, bir daha teşebbüs etmeye cesaret edemeyecek şekilde cezalandırılmalıdır.
• Demokrasi, özgürlük, özgür düşünce veya muhalefet etmek adına devlet düşmanlığı yapan, devletin ülkesi ve milletiyle birlik ve beraberliğini sarsacak tavır içinde olan, millet içinde ihtilaf çıkartıcı eylem ve söylemde bulunan herkes mutlaka cezasını bulmalıdır.
• Demokrasi diyerek güvenlik hiçe sayılmaz. Güvenliğin olmadığı yerde de demokrasiden filan bahsedilmez. Çünkü güvenlik yoksa yaşam hakkı da yok edilir. Ölünün demokrasiye ihtiyacı olmaz. Demokrasi yaşayanlar için olabilen bir olgudur. Demokrasi adına negrofilik (ölü sevici), kan emici, kandan beslenici söylem ve eylemde bulunan herkese yönelik yeni ve çok ciddi önlemler alınmalı, cezalar oluşturulmalı ve devletin gazabı gösterilmelidir.
• Bu topraklarda yaşayanlara ve özellikle de Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan herkese devletin şefkatinin, zafiyet olmadığı gösterilmeli ve kendilerine tanınan maddi, manevi imkânları kötüye kullananlara haddi bildirilmelidir. Operasyonlar daha katı ve daha sert şekilde sürmeli, gerekirse TSK’nın farklı teçhizat ve birlikleri de devreye sokulmalı, bölgedeki herkes devlete ihanet edenlerin sonunu görmeli ve ihaneti akıllarından bile geçirememelidirler.
• Suriye sınırımızda ülkemize tehdit olan PYD-YPG gibi PKK’nın kollarına karşı sınır ötesinde önlemler alınmalı, mücadele verilmeli ve onların içimize girmesi katiyen engellenmelidir. Halep ve Azez konusunda hassasiyet tüm dünyaya anlatılmalı, bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nin asla tavizinin olmayacağı dosta düşmana gösterilmelidir.
• İçinden geçtiğimiz bu kritik süreçte dışarıdaki hainler kadar içerde de varlıklarını sürdüren T.C. kimlikli kahpelere asla taviz verilmemeli ve yaşadığımız coğrafyanın zorlukları dikkate alınarak herkese yaptığının bedeli ödetilmelidir.
• Tüm bu önlemler paketini içeren yeni “güvenlik paketi” ve dışsal tehlikeye karşı topyekûn mücadele kararlılığımız tüm dünyaya ilan edilmelidir. İçerdeki kahpelere, hainlerin dün iflah olmadıkları gibi, bugün ve yarın da olamayacakları net olarak bildirilmeli ve cezalandırılarak gösterilmelidir.
• Artık Cumhurbaşkanı’mızın askeri üniformayı giyme vakti gelmiştir. Cumhurbaşkanı’mız başkomutan olarak bir “Ulusa ve Dünya’ya Sesleniş” konuşması yaparak, Kurtuluş savaşı mücadelemizi hatırlatmalı ve bu milletin istiklal ve bağımsızlık temelli bir karaktere sahip olduğu, Türkiye’nin ve Türk milletinin Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya, Lübnan’a ve karıştırılan hiçbir ülkeye benzemeyeceği anlatmalı ve 78 milyon Türk milletinin son nefesine kadar vatanını korumaya hazır ve kararlı olduğunu dosta düşmana bildirilmelidir.
Bunlar benim Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımıza da arz ettiğim öneriler paketidir. Ayrıca İstanbul Milletvekili Sayın Metin Külünk’ün de T.B.M.M'ne verdiği yasa teklifini de sonuna kadar destekliyorum. Teröre karışan ve yargılanarak ceza alan Teröre, Paralel yapı gibi olgulara bulaşmış herkes Türk vatandaşlığından çıkartılarak her türlü mal varlığına “el” konulmalıdır. Bu Terör Örgütleri ile ilişkiye giren destek olan özellikle İş dünyası için ciddi bir uyarı olacağından el altından destek olma yolundaki faaliyetlerine son vereceklerdir. Malumunuz özellikle Paralel Terör Örgütü gibi yapılanmalarda parasal desteğin boyutu çok önemli rakamlara ulaşmıştır.
Bir sonraki Bir Portre'de buluşmak ümidi ile, Allah’a emanet olun ve sağlıcakla kalın sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.