AB'nin bitişi, yeni dünya konsepti ve Türkiye..
Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında bir süre tek kutup olarak ABD’nin varlığıyla yürüdü. Daha sonra Çin faktörü, Brezilya, Hindistan, Rusya’nın da katılımıyla yeni bir konsepte dönüşmeye başladı. Bu esnada ABD ve doların karşısında ki en önemli paradigma olarak Avrupa Birliği (AB) ve Euro rol almaya başladı.
Fakat ABD, kendisinin mutlak hakimiyeti üzerine kurulu sistematiğe dokundurmak istemez ve istemedi de. ABD ve rezerv para Dolar rakipsiz olmalıydı. Bu süreçte AB ve Euro bu geleneksel güç savaşında kendisini, olduğundan fazla görmeye ve olmayan gücü var gibi vehmetmeye başladı. Fakat işin aslı hiç de öyle değildi.
2010’lardan sonra ABD ve "Paranın Sahipleri" (bunlara "baron"lar da diyebiliriz) dünya yönetimine yeni bir yön vererek, "Yeni Dünya Konsepti"ni uygulamaya başladılar.
Bu bağlamda; “İŞİD” diye bir terör örgütü aniden bitiverdi. Ortadoğu’yu ve dolayısıyla da İslam Coğrafyasını kasıp kavurmaya başladı. Rolü çok büyük idi. Hanefi fıkhının tüm boşluklarından istifade ederek -sözüm ona- din adına katliam yapıyorlardı. "Paranın Sahipleri" olarak gücü elinde tutanlar bir taşla birkaç kuş vurmayı kafaya koymuşlar ve harekete geçmişlerdi.
Ortadoğu ve Afrika’da; Irak, Libya, Suriye, Sudan, Nijerya, Arabistan, Kuveyt, Yemen, hatta İran ve hatta Türkiye üzerinden hazırladıkları senaryoyu uygulamaya sokarak, yeni “Skyes Picot haritaları”nın altyapı hazırlıklarına başladılar. Bunu yaparken de bu çıkış noktasından hareketle AB’ye, Rusya’ya, Türkiye’ye de ayar vermekten öte durmuyorlardı. Çünkü “Yeni Dünya Konsepti” içinde lokalizasyon yok idi. Lokal görünen olaylar aslında global bir planın parçacıkları idi.
Geldiğimiz noktaya baktığımızda; bu coğrafyalar ateş çemberi ve adeta 1. Dünya Savaşı süreci farklı bir boyutla yaşanıyor. Planlamacılar ise; şimdiden masa başı senaryonun taslaklarını oluşturuyorlar. Figüranlar da, bu güç sahipleri için ellerinden gelen her şeyi yapıyor; kan, gözyaşı, ölümler ve göçler yaşanma pahasına cahilane ve ahmakça bir refleksle, kendilerine verilen algısal rolleri ifa ediyorlar.
Gelinen noktada Ortadoğu tam da onların istedikleri dramatik kıvama gelmek üzere….
Rusya’yı önce büyüttüler, şimdi ise dizginleme ve hizaya sokma sürecini başlattılar. Petrol fiyatlarının düşmesi ile Rusya, son on beş yılda elde ettiği ekonomik ve yönetsel gücü sürekli kaybediyor. Putin belli etmemeye çalışsa da Rusya ve Rus halkı her geçen gün zayıflıyor, ekonomik alım gücü düşüyor ve kısa süreli mutluluk içerikli kapitalizm sonrası yeni bir kriz sürecine giriyor.
Bu yeni düzen aslında en büyük darbeyi AB’ ye vuracak ve vurmaya başladı bile. Dikkat edilirse Almanya’da çok önemli bir ekonomik figür olan Wolkswagen operasyonları AB’nin en büyük lokomotifi olan bu ülkeye ayar verilmeye başlangıcın ilk sinyali idi. Son bir yıldır Fransa’da olan olaylara bakıldığına AB’nin ikinci bacağı olan bu ülkenin de hedef tahtasına koyulduğunu gösteriyor. Belçika gibi birliğin başkentinde, ABD’nin gizli kontrolündeki İŞİD militanları bombalar patlatıyor ve tüm Avrupa’ya adeta “güvende değilsiniz” mesajını veriyor.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere yaptığı referandum sonrasında AB’den çekiliyor. Bu tesadüfi ve tamamen demokratik bir eğilimle ortaya çıkan tablo değil idi. Görünürde demokrasinin beşiği olan bu ülke sanki bu geleneksel özgürlük filmini gösterime koymuş ve halkın dediği olmuş gibiydi. Ama işin arka planı aslında hiç de göründüğü gibi değil. Bu olay AB’yi tamamen bitirme operasyonunun en önemli vurucu darbesi olmuştur.
‘’İngiliz siyasa’’sını ABD’ye ait gibi görünen “Yeni Dünya Konsept”inden ayrı tutmak akıllıca bir yaklaşım olmaz. Çünkü ABD ve “İngiliz Siyaseti” iç içe geçmiş; şimdilerde tümden, bir ve beraber hareket etmeye başlamıştır. Coğrafi olarak İngiliz siyaseti Avrupa kıtasında Britanya coğrafyasında görünse de; asıl merkez ABD haline dönüşmüştür. Adeta İngiltere transatlantik devinimle “Yeni Dünya”dan bütün dünyaya nizam vermeye başlamıştır.
8 Kasım’da ABD’de yapılacak seçim sonrası oluşacak yönetim ile “İngiliz siyaseti” AB’yi ve Euro’yu ortadan kaldırarak “ABD-İngiltere Birliği” şeklinde vücut bulacaktır. Ve bu yeni Birlik dünya yönetimini kendi yaklaşım ve istekleri cihetinde oluşturacaktır.
ABD görünümlü “İngiliz siyasa”sı dünyanın tek hakimi olma boyutuyla yola çıkmış; tek merkezli bir zihniyet ve bunun gereği olarak, birincil iş olarak AB’yi bitirecektir. Türkiye’yi 50 yılı aşkındır kapısında bekletenler artık kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalacaktır. Bu süreç AB için öyle zorlu geçecektir ki; çok ama çok zorlu ve trajik kırılmalar yaşanacak ve pek yakında İngiltere gibi bu birlikten çıkmak için başka devletler de peş peşe hareket edeceklerdir.
Sonuç olarak; AB önlenemez bir çöküşün arefesine girmiş durumdadır.
Türkiye’ye gelince; “Yeni Dünya Konsepti” plancıları bu coğrafyada Türkiye’siz bir şeylerin olamayacağının gayet net farkındalar. Çünkü: şuanda mülteciler ABD için, AB’yi bitirmenin en önemli enstrümanları olarak baş roldedir. Okyanus ötesinde oluşan yeni “yönetim merkezi” bölgede Türkiye ile birlikte hareket etmek zorundalığının farkındadır ve öyle de hareket edecektir.
Türkiye bu konuda tercihini yapmış ve AB’yi gözden çıkarmış görünmektedir. Bu “yeni dünya yönetici”leri, son dönem ilişkileri kopma noktasına gelen Türkiye’yi İsrail’le ve Rusya ile yeniden yakınlaştırarak AB’yi yalnızlaştırmaya başlamış durumdalar. Bir yandan da; “İslami Terör” mesajları ve oyunlarıyla başta Türkiye olmak üzere, coğrafyadaki İslam ülkelerine ayar vermeye çalışmaktan da geri durmamaktadırlar. Bu eylemleriyle Müslüman toplumların elini olabildiğince zayıflatarak, ellerinden geldiğince kendilerine bağımlı kılmak isteklerini realize etme gayretindeler.
Ülkemizdeki Terör hareketlerinde hem ABD müdahelesi hem de AB katılımı görülmektedir. Her iki taraf da ülkemizi yanlarına çekebilmek için terör kozunu kalleş ve hayasızca kullanabilmektedir. Her ikisinin de asıl amacı, yeni konseptte Türkiye’yi yanında tutma isteği yatmaktadır.
Ama her ne olursa olsun artık “yeni dünya konsepti” sistematiği başlamış ve bu süreçte; çok ciddi yıkılmalar, yok olmalar, bitişler, yeniden yükselişler, yeni haritalar, yeni ülkeler, yeni aktörler ortaya çıkacaktır.
İnanıyorum ve görüyorum ki; Türkiye bu global ve büyük karmaşadan daha da güçlenerek çıkacaktır. Bu coğrafyada “Türk Asrı” başlayacaktır. Kim ne derse desin, günümüzde çöküşler ve yıkılışlar şekliyle gözlenen bu girift, karmaşık ve kanlı süreç sonrasında ülkemiz, yine payidar kalacak, olmazsa olmazlık niteliği gösteren bir “Büyük ve Yeni Türkiye” haline dönüşecektir.
“Yeni dünya konsepti” dizaynırları da Türkiye’siz olmayacağının farkındalar ve yeni dünya sistemlerini de bu bilinçle oluşturmaya çalışmaktadırlar. Hal böyleyken; yeter ki biz enseyi karartmayalım, kendi içimizde ihtilaf ve tefrikalardan uzak kalalım ve de birlik, beraberliğimizi tesis edebilelim.
Şuan birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz dönemdir. Hangi siyasi görüşe sahip olunursa olunsun, harice karşı tek ses, tek nefes, tek yumruk olma dönemindeyiz. Çünkü; beş yıl önce başlayan sürecin on yıl sonrasına geldiğimizde ve geriye dönüp baktığımızda hepimiz şaşkınlık içinde tarihin çok büyük ve farklılaşmış bir kesitini yaşadığımızı göreceğiz.
İnsanlık Tarihinin kırılma noktaları vardır, dün olmuştur, bugün de olmaktadır ve yarınlarda da olması kaçınılmazdır. İşte içinde bulunduğumuz, 2010-2025 yılları da böylesi yeni bir tarihsel kırılmanın, dönüşümün, değişimin yazıldığı kesit olacaktır. Çok uzak değil, çok yakında; yaklaşık 2025’lere geldiğimizde, dünyanın nerden nereye geldiğine hepimiz hayret ve şaşkınlıkla bakacağız.
Tüm bu nedenlerle; 2025’te çok daha büyük Türkiye için safları sıklaştırarak, içerdeki ihtilaflarımızı bitirip harice karşı ittifaken hareket etme zamanıdır. Asla zaman kaybına tahammülün olmadığı bir süreçteyiz.
Türkiye’ye güvenin, milletimize güvenin, devletimize güvenin. Bu milletin ferdi olarak ilerde gururla dik durabilmek ve “ben de ülkem için elimden geleni yaptım” diyebilmenin onuru için birlik ve beraberlik adına taşın altına elimizi ve hatta “fani” gövdelerimizi koymalıyız. Bu hepimizin görevidir, buna mecburuz ve hatta mahkumuz. Aksi takdirde bizden sonra gelecek nesillerin nazarında süfli ve silik anılmaktan ve müttehem duruma düşmekten kurtulamayız.
Dönem yeni bir “Milli Kurtuluş Savaşı” zamanıdır ve hepimiz birer “Kuvvayi Milliye” olmalıyız…
Unutmayın ki; “Türk Asrı” başlıyor…….
Ulusal ve Uluslar arası gündemin çok hızlı geliştiği bugünlerde yeni “Bir Portre” yazımızda buluşmak ümidi ile sağlıcakla kalın, Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Fakat ABD, kendisinin mutlak hakimiyeti üzerine kurulu sistematiğe dokundurmak istemez ve istemedi de. ABD ve rezerv para Dolar rakipsiz olmalıydı. Bu süreçte AB ve Euro bu geleneksel güç savaşında kendisini, olduğundan fazla görmeye ve olmayan gücü var gibi vehmetmeye başladı. Fakat işin aslı hiç de öyle değildi.
2010’lardan sonra ABD ve "Paranın Sahipleri" (bunlara "baron"lar da diyebiliriz) dünya yönetimine yeni bir yön vererek, "Yeni Dünya Konsepti"ni uygulamaya başladılar.
Bu bağlamda; “İŞİD” diye bir terör örgütü aniden bitiverdi. Ortadoğu’yu ve dolayısıyla da İslam Coğrafyasını kasıp kavurmaya başladı. Rolü çok büyük idi. Hanefi fıkhının tüm boşluklarından istifade ederek -sözüm ona- din adına katliam yapıyorlardı. "Paranın Sahipleri" olarak gücü elinde tutanlar bir taşla birkaç kuş vurmayı kafaya koymuşlar ve harekete geçmişlerdi.
Ortadoğu ve Afrika’da; Irak, Libya, Suriye, Sudan, Nijerya, Arabistan, Kuveyt, Yemen, hatta İran ve hatta Türkiye üzerinden hazırladıkları senaryoyu uygulamaya sokarak, yeni “Skyes Picot haritaları”nın altyapı hazırlıklarına başladılar. Bunu yaparken de bu çıkış noktasından hareketle AB’ye, Rusya’ya, Türkiye’ye de ayar vermekten öte durmuyorlardı. Çünkü “Yeni Dünya Konsepti” içinde lokalizasyon yok idi. Lokal görünen olaylar aslında global bir planın parçacıkları idi.
Geldiğimiz noktaya baktığımızda; bu coğrafyalar ateş çemberi ve adeta 1. Dünya Savaşı süreci farklı bir boyutla yaşanıyor. Planlamacılar ise; şimdiden masa başı senaryonun taslaklarını oluşturuyorlar. Figüranlar da, bu güç sahipleri için ellerinden gelen her şeyi yapıyor; kan, gözyaşı, ölümler ve göçler yaşanma pahasına cahilane ve ahmakça bir refleksle, kendilerine verilen algısal rolleri ifa ediyorlar.
Gelinen noktada Ortadoğu tam da onların istedikleri dramatik kıvama gelmek üzere….
Rusya’yı önce büyüttüler, şimdi ise dizginleme ve hizaya sokma sürecini başlattılar. Petrol fiyatlarının düşmesi ile Rusya, son on beş yılda elde ettiği ekonomik ve yönetsel gücü sürekli kaybediyor. Putin belli etmemeye çalışsa da Rusya ve Rus halkı her geçen gün zayıflıyor, ekonomik alım gücü düşüyor ve kısa süreli mutluluk içerikli kapitalizm sonrası yeni bir kriz sürecine giriyor.
Bu yeni düzen aslında en büyük darbeyi AB’ ye vuracak ve vurmaya başladı bile. Dikkat edilirse Almanya’da çok önemli bir ekonomik figür olan Wolkswagen operasyonları AB’nin en büyük lokomotifi olan bu ülkeye ayar verilmeye başlangıcın ilk sinyali idi. Son bir yıldır Fransa’da olan olaylara bakıldığına AB’nin ikinci bacağı olan bu ülkenin de hedef tahtasına koyulduğunu gösteriyor. Belçika gibi birliğin başkentinde, ABD’nin gizli kontrolündeki İŞİD militanları bombalar patlatıyor ve tüm Avrupa’ya adeta “güvende değilsiniz” mesajını veriyor.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere yaptığı referandum sonrasında AB’den çekiliyor. Bu tesadüfi ve tamamen demokratik bir eğilimle ortaya çıkan tablo değil idi. Görünürde demokrasinin beşiği olan bu ülke sanki bu geleneksel özgürlük filmini gösterime koymuş ve halkın dediği olmuş gibiydi. Ama işin arka planı aslında hiç de göründüğü gibi değil. Bu olay AB’yi tamamen bitirme operasyonunun en önemli vurucu darbesi olmuştur.
‘’İngiliz siyasa’’sını ABD’ye ait gibi görünen “Yeni Dünya Konsept”inden ayrı tutmak akıllıca bir yaklaşım olmaz. Çünkü ABD ve “İngiliz Siyaseti” iç içe geçmiş; şimdilerde tümden, bir ve beraber hareket etmeye başlamıştır. Coğrafi olarak İngiliz siyaseti Avrupa kıtasında Britanya coğrafyasında görünse de; asıl merkez ABD haline dönüşmüştür. Adeta İngiltere transatlantik devinimle “Yeni Dünya”dan bütün dünyaya nizam vermeye başlamıştır.
8 Kasım’da ABD’de yapılacak seçim sonrası oluşacak yönetim ile “İngiliz siyaseti” AB’yi ve Euro’yu ortadan kaldırarak “ABD-İngiltere Birliği” şeklinde vücut bulacaktır. Ve bu yeni Birlik dünya yönetimini kendi yaklaşım ve istekleri cihetinde oluşturacaktır.
ABD görünümlü “İngiliz siyasa”sı dünyanın tek hakimi olma boyutuyla yola çıkmış; tek merkezli bir zihniyet ve bunun gereği olarak, birincil iş olarak AB’yi bitirecektir. Türkiye’yi 50 yılı aşkındır kapısında bekletenler artık kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalacaktır. Bu süreç AB için öyle zorlu geçecektir ki; çok ama çok zorlu ve trajik kırılmalar yaşanacak ve pek yakında İngiltere gibi bu birlikten çıkmak için başka devletler de peş peşe hareket edeceklerdir.
Sonuç olarak; AB önlenemez bir çöküşün arefesine girmiş durumdadır.
Türkiye’ye gelince; “Yeni Dünya Konsepti” plancıları bu coğrafyada Türkiye’siz bir şeylerin olamayacağının gayet net farkındalar. Çünkü: şuanda mülteciler ABD için, AB’yi bitirmenin en önemli enstrümanları olarak baş roldedir. Okyanus ötesinde oluşan yeni “yönetim merkezi” bölgede Türkiye ile birlikte hareket etmek zorundalığının farkındadır ve öyle de hareket edecektir.
Türkiye bu konuda tercihini yapmış ve AB’yi gözden çıkarmış görünmektedir. Bu “yeni dünya yönetici”leri, son dönem ilişkileri kopma noktasına gelen Türkiye’yi İsrail’le ve Rusya ile yeniden yakınlaştırarak AB’yi yalnızlaştırmaya başlamış durumdalar. Bir yandan da; “İslami Terör” mesajları ve oyunlarıyla başta Türkiye olmak üzere, coğrafyadaki İslam ülkelerine ayar vermeye çalışmaktan da geri durmamaktadırlar. Bu eylemleriyle Müslüman toplumların elini olabildiğince zayıflatarak, ellerinden geldiğince kendilerine bağımlı kılmak isteklerini realize etme gayretindeler.
Ülkemizdeki Terör hareketlerinde hem ABD müdahelesi hem de AB katılımı görülmektedir. Her iki taraf da ülkemizi yanlarına çekebilmek için terör kozunu kalleş ve hayasızca kullanabilmektedir. Her ikisinin de asıl amacı, yeni konseptte Türkiye’yi yanında tutma isteği yatmaktadır.
Ama her ne olursa olsun artık “yeni dünya konsepti” sistematiği başlamış ve bu süreçte; çok ciddi yıkılmalar, yok olmalar, bitişler, yeniden yükselişler, yeni haritalar, yeni ülkeler, yeni aktörler ortaya çıkacaktır.
İnanıyorum ve görüyorum ki; Türkiye bu global ve büyük karmaşadan daha da güçlenerek çıkacaktır. Bu coğrafyada “Türk Asrı” başlayacaktır. Kim ne derse desin, günümüzde çöküşler ve yıkılışlar şekliyle gözlenen bu girift, karmaşık ve kanlı süreç sonrasında ülkemiz, yine payidar kalacak, olmazsa olmazlık niteliği gösteren bir “Büyük ve Yeni Türkiye” haline dönüşecektir.
“Yeni dünya konsepti” dizaynırları da Türkiye’siz olmayacağının farkındalar ve yeni dünya sistemlerini de bu bilinçle oluşturmaya çalışmaktadırlar. Hal böyleyken; yeter ki biz enseyi karartmayalım, kendi içimizde ihtilaf ve tefrikalardan uzak kalalım ve de birlik, beraberliğimizi tesis edebilelim.
Şuan birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz dönemdir. Hangi siyasi görüşe sahip olunursa olunsun, harice karşı tek ses, tek nefes, tek yumruk olma dönemindeyiz. Çünkü; beş yıl önce başlayan sürecin on yıl sonrasına geldiğimizde ve geriye dönüp baktığımızda hepimiz şaşkınlık içinde tarihin çok büyük ve farklılaşmış bir kesitini yaşadığımızı göreceğiz.
İnsanlık Tarihinin kırılma noktaları vardır, dün olmuştur, bugün de olmaktadır ve yarınlarda da olması kaçınılmazdır. İşte içinde bulunduğumuz, 2010-2025 yılları da böylesi yeni bir tarihsel kırılmanın, dönüşümün, değişimin yazıldığı kesit olacaktır. Çok uzak değil, çok yakında; yaklaşık 2025’lere geldiğimizde, dünyanın nerden nereye geldiğine hepimiz hayret ve şaşkınlıkla bakacağız.
Tüm bu nedenlerle; 2025’te çok daha büyük Türkiye için safları sıklaştırarak, içerdeki ihtilaflarımızı bitirip harice karşı ittifaken hareket etme zamanıdır. Asla zaman kaybına tahammülün olmadığı bir süreçteyiz.
Türkiye’ye güvenin, milletimize güvenin, devletimize güvenin. Bu milletin ferdi olarak ilerde gururla dik durabilmek ve “ben de ülkem için elimden geleni yaptım” diyebilmenin onuru için birlik ve beraberlik adına taşın altına elimizi ve hatta “fani” gövdelerimizi koymalıyız. Bu hepimizin görevidir, buna mecburuz ve hatta mahkumuz. Aksi takdirde bizden sonra gelecek nesillerin nazarında süfli ve silik anılmaktan ve müttehem duruma düşmekten kurtulamayız.
Dönem yeni bir “Milli Kurtuluş Savaşı” zamanıdır ve hepimiz birer “Kuvvayi Milliye” olmalıyız…
Unutmayın ki; “Türk Asrı” başlıyor…….
Ulusal ve Uluslar arası gündemin çok hızlı geliştiği bugünlerde yeni “Bir Portre” yazımızda buluşmak ümidi ile sağlıcakla kalın, Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.