İstanbul ve İstanbullu olmak..
Onlarla kahvede, maçta, tavernalarda, okullarda, beraberce ağlayıp gülmemiş dostlarımız kusura bakmasın, İstanbullu sayılmaz.
Bunlara ilaveten; Küçüksu'da kurulan mısır kazanlarından, Alibeyköy'ün sütlü kaynamış mısırından yemek nasip olmamış,
Çengelköy salatalığını bostanından koparıp tatmamış,
Gülhane Parkında Karagöz-Hacivat oyunu seyredememiş,
Çiçek Pasajının Entel Cavit'i ile sohbet edememiş,
Tepebaşı Çocuk Tiyatrosunun zevkine varamamış,
Sulukule'de raks evlerine gitmemiş, kara trenlerin içinde kovalamaca oynamamış,
Kumkapı'da rakı sofrasına dostça oturup, yine dostça kalkmamış akşamcılar,
Moda'daki Koço'yu bilememiş ve nefis mezelerinden tatmamış dostlarımız kusura bakmasınlar
İstanbulluyum diyemez.
Kapalı Çarşının tüm kapılarından girip çıkmamış,
Taksim Eftalafos Kahvesi’nde nargile içmemiş veya içenleri seyretmemiş dostlarımız,
Beyoğlu'ndaki Abanoz Sokağı’nın sosyetik aşiftelerini,
Yüksek Kaldırım’ı bilmeyen,
Yeşilçam Sokağı’nın eski halini, oraya yakın aport da iş bekleyen “Figüran Kahveleri”ni ve oralardaki sohbetlere şahit olmamışlar,
Tepebaşındaki Müzisyenler Kahvesi’ni ve organizatör Sarı Orhan'ı bilmeyenler,
Sarıyer sahilinde balık,
Pendik Hilmi Gazinosu’nda pilaki yememiş olanlar,
Süreyya Plajı’nda denize girememiş,
Adalar’ın tümünü gezememiş,
Gaskonyalı Toma'yı ve Bostancı'da Saksonyalı Vedat'ı tanımamışsan,
Rahmetli Sanat güneşimiz Zeki Müren'i Gar Gazinosu’nda, Maksim’de izleyememişsen,
Notre Dame de Sion Fransız Kız Okulu önünde kız araklama teşebbüsünde bulunmamışsan,
Beyoğlu'ndaki Atlantik'de sosisli ve Amerikan salatalı sandviç yememişsen,
İmam Sokak'taki meşhur Çağlayan Saz'a gitmemişsen,
Beyoğlu Rebul Eczanesi’nden limon kolonyası veya lavanta kolonyası almamışsan,
Bakara'dan iskarpin alıp,
Gömlekçi Daniş'de ısmarlama gömlek diktirmemişsen,
Galatasaray' daki (eski ) Zara'dan giyim aksesuarı almamış veya o nefis vitrinleri seyredememişsen,
Kurbağalı Dere’nin o meşhur kokusunu da duymamışsan,
Todori’de meze yemediysen, kusura kalma dostum İstanbullu sayılmazsın.
Adamo'yu, Peppino di Capri'yi ve Louis Alberto Del Parano'yı,
Los Paraguayos Orkestrası’nı Kervansaray'da,
Roberto Lorano'yu Taksim Belediye Gazinosu’nda dinlemek şansına sahip olamamışlar,
Çiroz'u 2 kuruşa Balık Pazarı’ndan alıp yiyememişler,
Haliç'de torik balığı yakalayıp lakerda yapmamış olanlar,
Beyoğlu’ndaki İnci Pastanesi'nde profiterol, Saray Muhallebicisi’nde tavuk göğsü tatmamış,
Taksim İşkembecisi’ni, Doğu İşkembecisi’ni ve de
Feriköy'deki, Balat'taki meşhur işkembecileri bilmeyen dostlarımız, dünyanın en iyi insanları da olsalar,
İstanbullu olamazlar.
Lefter'i, Turgay'ı, Baba Recep'i, Can'ı ve Metin Oktay'ı Mithatpaşa Stadında seyredememiş olanlar,
Para az olunca duhuliyeden,hiç para olmayınca Gazhane sırtlarından maç seyretmiş olmayanlar,
Mithatpaşa Stadında kurulan güreş minderlerinde 8 sıklette dünya şampiyonu olan Serbest Güreş Milli Takımımız aslanlarını Yaşar Doğu, Hamit Kaplan, Müzahir Sille, Celal Atik'i göremeyenler,
Harlem Globtrotters basketbol takımının gösterisini ve buz revüsünü Spor ve Sergi Sarayında seyretmemiş olanlar, tramvaya asılarak seyahat etmeyen,
Beyoğlu'nun o gizemli apartmanlarının içini gezmemiş olanlar,
Beyoğluspor Kulübü’nün Rumlara ait bir Lig takımı olduğunu bilmeyenler,
Bu kulüpte yetişen Sofyanidis'in Beşiktaş'a, Kasapoğlu'nun Yunanistan'a gittiğini bilmeyenler,
Ramazanlarda oruç tutanın, tutmayanın nasıl kardeşçe yaşadığını tatmamış olanlar,
Beyoğlu Ağa Camiinde her hafta Mevlit okunduğunu ve Mevlit şekeri almak için Rum, Ermeni, Musevi sınıf arkadaşlarının nasıl da muzipçe oyunlar yaptığını görmeyenler,
Beyoğlu yerine İstiklal ya da Taksim diyenler ve bu anlattıklarıma daha belki de binlercesi ilave edilebilecek İstanbul'un özelliklerini bilmeyenler;
Özür dilerim ama İstanbulluyum diyemezler.
As Sineması, Konak Sineması, Şan Sineması, Lale, Şafak sinemaları,Yeni Melek Sineması, Rüya Sineması gibi balkonlu 800-1000 kişilik sinemalarda film izlemek için kuyruğa girmemiş, 1200 kişilik Fitaş Sineması’nda Earth Wind and Fire gibi yabancı konserlere gitmemiş, Şimdiki Swiss Otel’in yerindekiTaşlık Gazinosu’nda boğaza nazır çay içmemiş...
Yani kısaca:
Heybeli'de mehtaba çıkmamışsan,
Kalamış'tan bir tatlı huzur almayı denememişsen,
Boğaziçi'ndeki şen gönüllere uzanamamışsan,
Çamlıca'da sevgilinle birlikte bir iz bırakmamışsan,
Ayıptır söylemesi İstanbulluyum diyemezsin.
Sadece İstanbul'da yaşıyorum veya yaşadım diyebilirsin.
Az sayıda kalan İstanbullu hemşerilerime saygıyla.
Bunlara ilaveten; Küçüksu'da kurulan mısır kazanlarından, Alibeyköy'ün sütlü kaynamış mısırından yemek nasip olmamış,
Çengelköy salatalığını bostanından koparıp tatmamış,
Gülhane Parkında Karagöz-Hacivat oyunu seyredememiş,
Çiçek Pasajının Entel Cavit'i ile sohbet edememiş,
Tepebaşı Çocuk Tiyatrosunun zevkine varamamış,
Sulukule'de raks evlerine gitmemiş, kara trenlerin içinde kovalamaca oynamamış,
Kumkapı'da rakı sofrasına dostça oturup, yine dostça kalkmamış akşamcılar,
Moda'daki Koço'yu bilememiş ve nefis mezelerinden tatmamış dostlarımız kusura bakmasınlar
İstanbulluyum diyemez.
Kapalı Çarşının tüm kapılarından girip çıkmamış,
Taksim Eftalafos Kahvesi’nde nargile içmemiş veya içenleri seyretmemiş dostlarımız,
Beyoğlu'ndaki Abanoz Sokağı’nın sosyetik aşiftelerini,
Yüksek Kaldırım’ı bilmeyen,
Yeşilçam Sokağı’nın eski halini, oraya yakın aport da iş bekleyen “Figüran Kahveleri”ni ve oralardaki sohbetlere şahit olmamışlar,
Tepebaşındaki Müzisyenler Kahvesi’ni ve organizatör Sarı Orhan'ı bilmeyenler,
Sarıyer sahilinde balık,
Pendik Hilmi Gazinosu’nda pilaki yememiş olanlar,
Süreyya Plajı’nda denize girememiş,
Adalar’ın tümünü gezememiş,
Gaskonyalı Toma'yı ve Bostancı'da Saksonyalı Vedat'ı tanımamışsan,
Rahmetli Sanat güneşimiz Zeki Müren'i Gar Gazinosu’nda, Maksim’de izleyememişsen,
Notre Dame de Sion Fransız Kız Okulu önünde kız araklama teşebbüsünde bulunmamışsan,
Beyoğlu'ndaki Atlantik'de sosisli ve Amerikan salatalı sandviç yememişsen,
İmam Sokak'taki meşhur Çağlayan Saz'a gitmemişsen,
Beyoğlu Rebul Eczanesi’nden limon kolonyası veya lavanta kolonyası almamışsan,
Bakara'dan iskarpin alıp,
Gömlekçi Daniş'de ısmarlama gömlek diktirmemişsen,
Galatasaray' daki (eski ) Zara'dan giyim aksesuarı almamış veya o nefis vitrinleri seyredememişsen,
Kurbağalı Dere’nin o meşhur kokusunu da duymamışsan,
Todori’de meze yemediysen, kusura kalma dostum İstanbullu sayılmazsın.
Adamo'yu, Peppino di Capri'yi ve Louis Alberto Del Parano'yı,
Los Paraguayos Orkestrası’nı Kervansaray'da,
Roberto Lorano'yu Taksim Belediye Gazinosu’nda dinlemek şansına sahip olamamışlar,
Çiroz'u 2 kuruşa Balık Pazarı’ndan alıp yiyememişler,
Haliç'de torik balığı yakalayıp lakerda yapmamış olanlar,
Beyoğlu’ndaki İnci Pastanesi'nde profiterol, Saray Muhallebicisi’nde tavuk göğsü tatmamış,
Taksim İşkembecisi’ni, Doğu İşkembecisi’ni ve de
Feriköy'deki, Balat'taki meşhur işkembecileri bilmeyen dostlarımız, dünyanın en iyi insanları da olsalar,
İstanbullu olamazlar.
Lefter'i, Turgay'ı, Baba Recep'i, Can'ı ve Metin Oktay'ı Mithatpaşa Stadında seyredememiş olanlar,
Para az olunca duhuliyeden,hiç para olmayınca Gazhane sırtlarından maç seyretmiş olmayanlar,
Mithatpaşa Stadında kurulan güreş minderlerinde 8 sıklette dünya şampiyonu olan Serbest Güreş Milli Takımımız aslanlarını Yaşar Doğu, Hamit Kaplan, Müzahir Sille, Celal Atik'i göremeyenler,
Harlem Globtrotters basketbol takımının gösterisini ve buz revüsünü Spor ve Sergi Sarayında seyretmemiş olanlar, tramvaya asılarak seyahat etmeyen,
Beyoğlu'nun o gizemli apartmanlarının içini gezmemiş olanlar,
Beyoğluspor Kulübü’nün Rumlara ait bir Lig takımı olduğunu bilmeyenler,
Bu kulüpte yetişen Sofyanidis'in Beşiktaş'a, Kasapoğlu'nun Yunanistan'a gittiğini bilmeyenler,
Ramazanlarda oruç tutanın, tutmayanın nasıl kardeşçe yaşadığını tatmamış olanlar,
Beyoğlu Ağa Camiinde her hafta Mevlit okunduğunu ve Mevlit şekeri almak için Rum, Ermeni, Musevi sınıf arkadaşlarının nasıl da muzipçe oyunlar yaptığını görmeyenler,
Beyoğlu yerine İstiklal ya da Taksim diyenler ve bu anlattıklarıma daha belki de binlercesi ilave edilebilecek İstanbul'un özelliklerini bilmeyenler;
Özür dilerim ama İstanbulluyum diyemezler.
As Sineması, Konak Sineması, Şan Sineması, Lale, Şafak sinemaları,Yeni Melek Sineması, Rüya Sineması gibi balkonlu 800-1000 kişilik sinemalarda film izlemek için kuyruğa girmemiş, 1200 kişilik Fitaş Sineması’nda Earth Wind and Fire gibi yabancı konserlere gitmemiş, Şimdiki Swiss Otel’in yerindekiTaşlık Gazinosu’nda boğaza nazır çay içmemiş...
Yani kısaca:
Heybeli'de mehtaba çıkmamışsan,
Kalamış'tan bir tatlı huzur almayı denememişsen,
Boğaziçi'ndeki şen gönüllere uzanamamışsan,
Çamlıca'da sevgilinle birlikte bir iz bırakmamışsan,
Ayıptır söylemesi İstanbulluyum diyemezsin.
Sadece İstanbul'da yaşıyorum veya yaşadım diyebilirsin.
Az sayıda kalan İstanbullu hemşerilerime saygıyla.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Akis