Hubris sendromu..
Ağzımdan ne çıksa olay, ne giysem moda oluyordu.
Ne yapsam her yerde herkes onu konuşuyordu.
Tüm toplum, gıptayla, sevgiyle, hasetle, saygıyla, nefretle, ilgiyle, öfkeyle, mutlulukla beni, hayatımı izliyordu.
Başlarda hoştu, güzeldi ama giderek kendimden memnun olmamaya başlamıştım.
Munis, mütevazı, sevecen, yüce gönüllü Cem gitmiş; nobran, sevimsiz, kibirli, ben bilirimci, "Alçak (!)" gönüllü bir Cem gelmişti.
Hastalanmıştım yani.
Öyle gördüm kendimi.
Hastalandım ben dedim.
Hasta olan, doktora gider değil mi ?
O zamanlar Yıldırım Aktuna ahbabımdı (Daha sonra Sağlık Bakanlığı yapmıştı.)
Ona gittim.
Birkaç ziyaretten sonra hastalığımın sebepleri üzerine sohbet ettik.
Sonra kendime telkinlerim falan daha bir normal hale geldim.
Geçenlerde 2010 tarihli bir makale geçti elime ve beni peşinden sürükledi.
90'ların başında Yıldırım Aktuna'nın, herhangi spesifik bir isim koymadan yaptığı teşhisi hatırlattı bana.
Aşağı yukarı aynı şeyleri söylemişti.
Hubris Sendromu imiş (kibir sendromu) veya Tanrısal Ego imiş meğer o zamanki hastalığımın günümüzdeki adı.
İlgimi çekti araştırdım.
Baba Oğul Bush'lar, Michael Jackson, Elvis Presley, Madonna gibi isimler örnek olmak üzere politikacı, müzik ya da film starı, iş insanı, bilim insanı, sporcu olan yıldızları hepsi bir süre, bir kısmı süresiz bu hastalığa yakalanmış.
Gelin, benim de yakından tanık olduğum bu olay hakkında uzmanlar ne diyor bir bakalım.
Konumuz Hubris Sendromu diğer adı, Kibir Sendromu.
Yukarıda da sıraladığım üzere, her meslekten ünlü de görülebildiği gibi genelde politikacılarda görülen bu rahatsızlık, “Tanrısal Ego” olarak da adlandırılıyor.
İlk kez İngiliz psikiyatristler David Owen ve Jonathan Davidson tarafından dile getirilen bu sendrom, 2010’da tıp dergisi Brain’de anlatıldı.
Bu iki uzmana göre: Olay, bir tür “güç zehirlenmesi”.
Diktatör eğilimli liderlerin,peşinen Hubris Sendromu’na özel bir yatkınlıkları var.
Demokratik ülkelerde tekrarlayan seçim zaferleri de, liderlerin sonradan Hubris Sendromu hastalığına yakalanma olasılığını arttırıyor.
Mesela Trump ve Merkel, günümüzden yatkın örnekler olarak verilmiş.
Tanı koyabilmek için 14 bulgudan, 3 veya daha fazlası bir liderde mevcutsa; o kişi hasta sayılıyor.
Bulgular şöyle sıralanıyor:
Dünyayı, güç kullanımı yoluyla kendini yücelteceği bir yer olarak görüyor.
Öncelikle kişisel imajını geliştirmek amaçlı hareket etme eğilimi sergiliyor.
Görüntüsü ve ifadeleri ile orantısız bir endişe içinde bulunuyor.
Mevcut faaliyetleri ile ilgili konuşurken, bir mesih gibi yücelme - yüceltilme eğilimi taşıyor.
Kendisini, ulus veya mensubu bulunduğu kuruluşla, kitleyle bir tutuyor.
Konuşmalarında saltanat ailelerine özgü “biz (we)” ifadesi kullanıyor.
Aşırı özgüven gösteriyor.
Kendisi için öteki olan grubu açıkça hor görüyor.
Diğer insanlar ya da iş arkadaşları gibi sıradan bir mahkemeye ya da topluma değil de sadece tarih ya da Tanrı gibi bir üst iradeye karşı hesap verebilir olduğu duygusunu taşıyor.
O üst iradenin yargılamasında, haklı çıkacağına dair sarsılmaz bir inancı var.
Gerçeklik ile bağı kopmuş.
Pervasız, tezcanlı, vesveseli, huzursuz.
Dürtüsel eylemler sergiliyor.
Davranışlarının sonuç ve maliyetlerinin dikkate alınmasını önlemek için, uygulamalarını ahlâk, dürüstlük, inanç hakkında “geniş tasavvurlarına” dayandırıyor.
Aşırı özgüveni ve işlerin ters gidebileceği düşüncesinden yoksun olması, uygunsuz politikalar oluşturmasına neden oluyor.
Bir başka uzman, İrlandalı nöropsikolog Prof. Dr. Ian Robertson.
Şöyle diyor Robertson:
“Güç ve başarı. Bu ikisi, insanlık tarihi boyunca beyinde değişiklik yaptığı bilinen en güçlü uyuşturuculardır.”
Kaldı ki hiçbir insanın beyni, bu iki ilacın yarattığı değişikliğe karşı direnemez ve bir daha eskisi gibi kalamaz.
Robertson, ünlü kitabında da (The Winner Effect: The Science of Success and How to Use It) bu durumdan şöyle bahsediyor:
“Gücün beyin üzerindeki etkileri, kokain benzeri uyuşturucularla benzerlikler taşır. İkisi de beynin ödül ağında dopamin faaliyetlerini arttırarak beynin işlevini belirgin şekilde değiştirir. Bu değişiklikler aynı şekilde korteksi de etkiler ve düşünce şeklinde devasa farklılıklar yaratır.”
Olay bu.
Ülkemizde de eski yeni liderler, lider adayları, sanatçılar, sporcular, antrenörler, kulüp başkanları, yöneticiler, iş insanları, mteahhitler, siyasi parti il-ilçe başkanları, belediye başkanları, tarikat bilmem neleri, gazeteciler, medya patronları ve falan ve filan.
Biz onları kendini beğenmiş, egoist falan diye yeriyoruz ya, hasta onlar hasta ve ne yazık ki bunun farkında değiller.
Oysa ki tedavisi mümkün.
Siz de yakın çevrenize şöyle bir bakın ve böyle bir hastalığa yakalanmış birileri var mı?
Başarıyı doğru kullanmanız umuduyla sağlıklı günler dilerim.
Ne yapsam her yerde herkes onu konuşuyordu.
Tüm toplum, gıptayla, sevgiyle, hasetle, saygıyla, nefretle, ilgiyle, öfkeyle, mutlulukla beni, hayatımı izliyordu.
Başlarda hoştu, güzeldi ama giderek kendimden memnun olmamaya başlamıştım.
Munis, mütevazı, sevecen, yüce gönüllü Cem gitmiş; nobran, sevimsiz, kibirli, ben bilirimci, "Alçak (!)" gönüllü bir Cem gelmişti.
Hastalanmıştım yani.
Öyle gördüm kendimi.
Hastalandım ben dedim.
Hasta olan, doktora gider değil mi ?
O zamanlar Yıldırım Aktuna ahbabımdı (Daha sonra Sağlık Bakanlığı yapmıştı.)
Ona gittim.
Birkaç ziyaretten sonra hastalığımın sebepleri üzerine sohbet ettik.
Sonra kendime telkinlerim falan daha bir normal hale geldim.
Geçenlerde 2010 tarihli bir makale geçti elime ve beni peşinden sürükledi.
90'ların başında Yıldırım Aktuna'nın, herhangi spesifik bir isim koymadan yaptığı teşhisi hatırlattı bana.
Aşağı yukarı aynı şeyleri söylemişti.
Hubris Sendromu imiş (kibir sendromu) veya Tanrısal Ego imiş meğer o zamanki hastalığımın günümüzdeki adı.
İlgimi çekti araştırdım.
Baba Oğul Bush'lar, Michael Jackson, Elvis Presley, Madonna gibi isimler örnek olmak üzere politikacı, müzik ya da film starı, iş insanı, bilim insanı, sporcu olan yıldızları hepsi bir süre, bir kısmı süresiz bu hastalığa yakalanmış.
Gelin, benim de yakından tanık olduğum bu olay hakkında uzmanlar ne diyor bir bakalım.
Konumuz Hubris Sendromu diğer adı, Kibir Sendromu.
Yukarıda da sıraladığım üzere, her meslekten ünlü de görülebildiği gibi genelde politikacılarda görülen bu rahatsızlık, “Tanrısal Ego” olarak da adlandırılıyor.
İlk kez İngiliz psikiyatristler David Owen ve Jonathan Davidson tarafından dile getirilen bu sendrom, 2010’da tıp dergisi Brain’de anlatıldı.
Bu iki uzmana göre: Olay, bir tür “güç zehirlenmesi”.
Diktatör eğilimli liderlerin,peşinen Hubris Sendromu’na özel bir yatkınlıkları var.
Demokratik ülkelerde tekrarlayan seçim zaferleri de, liderlerin sonradan Hubris Sendromu hastalığına yakalanma olasılığını arttırıyor.
Mesela Trump ve Merkel, günümüzden yatkın örnekler olarak verilmiş.
Tanı koyabilmek için 14 bulgudan, 3 veya daha fazlası bir liderde mevcutsa; o kişi hasta sayılıyor.
Bulgular şöyle sıralanıyor:
Dünyayı, güç kullanımı yoluyla kendini yücelteceği bir yer olarak görüyor.
Öncelikle kişisel imajını geliştirmek amaçlı hareket etme eğilimi sergiliyor.
Görüntüsü ve ifadeleri ile orantısız bir endişe içinde bulunuyor.
Mevcut faaliyetleri ile ilgili konuşurken, bir mesih gibi yücelme - yüceltilme eğilimi taşıyor.
Kendisini, ulus veya mensubu bulunduğu kuruluşla, kitleyle bir tutuyor.
Konuşmalarında saltanat ailelerine özgü “biz (we)” ifadesi kullanıyor.
Aşırı özgüven gösteriyor.
Kendisi için öteki olan grubu açıkça hor görüyor.
Diğer insanlar ya da iş arkadaşları gibi sıradan bir mahkemeye ya da topluma değil de sadece tarih ya da Tanrı gibi bir üst iradeye karşı hesap verebilir olduğu duygusunu taşıyor.
O üst iradenin yargılamasında, haklı çıkacağına dair sarsılmaz bir inancı var.
Gerçeklik ile bağı kopmuş.
Pervasız, tezcanlı, vesveseli, huzursuz.
Dürtüsel eylemler sergiliyor.
Davranışlarının sonuç ve maliyetlerinin dikkate alınmasını önlemek için, uygulamalarını ahlâk, dürüstlük, inanç hakkında “geniş tasavvurlarına” dayandırıyor.
Aşırı özgüveni ve işlerin ters gidebileceği düşüncesinden yoksun olması, uygunsuz politikalar oluşturmasına neden oluyor.
Bir başka uzman, İrlandalı nöropsikolog Prof. Dr. Ian Robertson.
Şöyle diyor Robertson:
“Güç ve başarı. Bu ikisi, insanlık tarihi boyunca beyinde değişiklik yaptığı bilinen en güçlü uyuşturuculardır.”
Kaldı ki hiçbir insanın beyni, bu iki ilacın yarattığı değişikliğe karşı direnemez ve bir daha eskisi gibi kalamaz.
Robertson, ünlü kitabında da (The Winner Effect: The Science of Success and How to Use It) bu durumdan şöyle bahsediyor:
“Gücün beyin üzerindeki etkileri, kokain benzeri uyuşturucularla benzerlikler taşır. İkisi de beynin ödül ağında dopamin faaliyetlerini arttırarak beynin işlevini belirgin şekilde değiştirir. Bu değişiklikler aynı şekilde korteksi de etkiler ve düşünce şeklinde devasa farklılıklar yaratır.”
Olay bu.
Ülkemizde de eski yeni liderler, lider adayları, sanatçılar, sporcular, antrenörler, kulüp başkanları, yöneticiler, iş insanları, mteahhitler, siyasi parti il-ilçe başkanları, belediye başkanları, tarikat bilmem neleri, gazeteciler, medya patronları ve falan ve filan.
Biz onları kendini beğenmiş, egoist falan diye yeriyoruz ya, hasta onlar hasta ve ne yazık ki bunun farkında değiller.
Oysa ki tedavisi mümkün.
Siz de yakın çevrenize şöyle bir bakın ve böyle bir hastalığa yakalanmış birileri var mı?
Başarıyı doğru kullanmanız umuduyla sağlıklı günler dilerim.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.