Sosyal medya, gelişen teknolojiler, televizyon vs. derken gündemi çok sıkı takip edip anında görüşlerimizi paylaşabiliyoruz. Bu güzel bir şey. Anayasamızın bize tanıdığı bir haktır fikir ve düşünce özgürlüğü… Ama aynı anayasa bize bizim özgürlüğümüzün, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bittiğini de anlatır. Siyasi bir görüşe mensup olmak, parti tutmak ve fikir beyan etmek özgürlüktür; fakat siyaseti uç noktalarda yaşamak başkasının özgürlüklerini gasp etmeye teşebbüstür.
Çok çeşitli siyasi görüşlere mensup arkadaşlarımla bazen oturup konuşuyoruz. Tartışmalar bazen öyle bir duruma geliyor ki; hangi görüşten olursa olsun insanların “Benden olmayan yaşamasın” fikrini benimsediğini üzülerek görüyorum. İnsanlarda sürekli kendi görüşünü kendinden olmayana kabul ettirme çabası var. Hani ifade ve düşünce özgürlüğü? Nerede kaldı? Bazen “X partili olanlarla asla bir araya gelmem” tarzında cümleler duyuyorum. Üstelik bunu kendisini ‘aydın’ olarak nitelendiren kesimler bile yapıyor. İnsanların kendi görüşlerinden bir başka görüşe tahammülleri yok. Türkiye’de her ne kadar başarısız olmuş birkaç denemenin sonunda Demokrat Parti’nin kurulmasıyla çok partili hayata geçilse de insanlar hala oy verdikleri partilerin tek parti olmasını istemektedir. Şimdi bu da “Düşünce ve ifade özgürlüğü nerede kaldı?” diye düşündürüyor.
Bir diğer mevzu ise nezaket…
Geçtiğimiz hafta sosyal medya üzerinden Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yeni doğan çocuğu üzerinden Berat Albayrak ve eşi Esra Albayrak hanımefendiye, yıllarca Ulaştırma ve Denizcilik Bakanlığı yapmış, başbakanlık yapmış Binali Yıldırım’ın eşi, her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin bir öğretmeni olan Semiha Yıldırım hanımefendiye ve Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş hanımefendiye çirkin saldırılarda bulunuldu. Bence her insanın bunlardan utanç duyması gerekir. Bir siyasetçiyi sevmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama onun üzerinden eşine laf atmak, çirkin saldırılarda bulunmak gayri ahlaki bir tutumdur. Türkiye bu değildir. Türkiye; tarihinde ve köklerinde nezaket, saygı, sevgi bulunan bir ülkedir. Yaşı benden büyük olanlar hatırlayacaktır. Ama hatırlamayan, ben imn gibi o yılları hatırlamaya yaşı yetmeyenler açsın internetten baksın. Türk siyasetinin beyefendi isimlerinden olan merhum Bülent Ecevit ve merhum Necmettin Erbakan’ın tartışmasını izlemenizi tavsiye ederim. Necmettin Erbakan mecliste Bülent Ecevit’e cevap verirken Bülent Ecevit’in şairliğine de atıf yaparak, nezaketini bozmadan cevap vermektedir. Bülent Ecevit ise bunu tebessümle karşılamaktadır.
Aslında söylemek istediğim; nezaketi ve hoşgörüyü hayatımızın mihenk taşı haline getirirsek ülke olarak huzura kavuşabiliriz. Ama maalesef ki popüler kültür bize ben merkezci olmayı, milli ve manevi değerlerden kopuk yaşamayı öğretiyor. Eskiden dostluklar, akraba ilişkileri, gelenek ve görenekler önemli olduğundan insanlar daha nazik ve hoşgörülüyken; benimde içerisinde bulunduğum popüler kültürle iç içe büyüyen nesil bu milli ve manevi değerlere mesafeli bir tutum sergiliyor.
Anlayacağınız işimiz zor. Kırılan öyle bir kırıldı ki; yapıştırılması çok zor görünüyor. Biz birbirini tutan cam parçalarıydık. Bir darbe aldık ve tuzla buz olduk. Şimdi bu parçalar yapışmaz. Yapıştırmaya çalışanın da elini yaralar…