Bugün bu konuyu seçmemin sebebi; gördüğüm bir tweet. Tweet de maalesef ki bu ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde okumuş (hatta belki lise ve ilkokulu da iyi bir okuldur), toplumda yer edinmiş tabiri caizse “entelektüel” olarak adlandırabileceğimiz bir insanımızın sırf kendi görüşünden değil diye başka bir insana yağdırmış olduğu bir hakaret dizisi vardı. Şimdi siz “Ya hu herkes herkese neler yazıyor. Bir tweet için mi ayağa kalktın?” diyebilirsiniz. Hayır, ben bir tweet için ayağa kalkmadım. Ben, bir genç olarak ülkemde yaşayan insanlar arasında bu kadar nefret dilinin ve söylemlerinin yaygınlaşmasından rahatsız olduğum için bugün bu yazımı yazıyorum. Burada mesele o parti, bu parti değil. Mesele insan olmak, insana saygı duymak.
Atatürk, demokrasiyi seven birisiydi. Türkiye Cumhuriyeti’ni demokratik bir devlet olsun hayali ile kurdu. Çok partili bir siyasi hayat onun en büyük isteklerinden biriydi. Bunu sağlığında en yakın dostlarından olan dönemin Paris Büyükelçisi Fethi Bey’e (Okyar) Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurması için ricada bulunmasından anlıyoruz. Dönemin şartları uygun olmadı, bu sürece 1946’da Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan’ın Demokrat Parti’yi kurması ile geçildi, o ayrı mesele. Fakat meselenin özünde Atatürk demokratik birisiydi. Ama günümüze dönüp baktığımızda çok partili hayata içten içe razı olamayan kişiler görüyorum. Yanlış anlaşılma olmasın. Bu lafım bir partinin mensuplarına değil. Bu kişiler bütün partilerde var. Sanki ülkede tek parti onların tuttuğu parti olsun, herkes onların tuttuğu partiye oy vermeli, vermiyorsa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamalı gibi söylemleri var. Zaman ilerliyor, çağ değişiyor, gelişiyoruz, öğreniyoruz, okuma seviyemiz artıyor ama bir türlü kendimizden olmayana saygı duymayı beceremiyoruz. Toplumda maalesef ki hâlâ “Benden olmayan yaşamasın” zihniyetinde insanlar var. İşin ilginç tarafı bu eğitim seviyesi ile de ölçülebilen bir şey değil. Bunların içerisinde çok iyi okullarda okumuş, çok üst düzey yerlere gelmiş ve üst düzey işlerle uğraşan kişiler de var. Bu üst düzey okullarda okumuş ve/veya üst düzey işlerle uğraşan, halkın %90’ının uğraşmadığı konular üzerinde emek sarf eden bu değerli insanların halka örnek olup saygılı, sevgili bir şekilde davranmaları gerekirken içlerinden bazıları popülerlik uğruna halkı daha da ayrıştırmaya, daha da kin ve nefrete sevk etmeye çalışıyor. Okumuş insan olmanın gereği bu mudur?
Üniversitede, lisede okuyan arkadaşlarıma bir tavsiyem var. Sevgili arkadaşlar; hangi görüşe mensup olursanız olun, hangi dine inanırsanız inanın, hangi partiyi tutarsanız tutun ama insanı sevin ve insana saygı duyun. Kozmopolit bir ülkede, her dinden, renkten, görüşten, milletten vatandaşın olduğu bir ülkede “Herkes benim gibi düşünsün” sökmez. Bilginizi insanları ayrıştırmak için değil, Türkiye ortak paydasında birleştirmek için kullanın. Modern dünya bize her ne kadar “Ben” merkeziyetçiliği dayatmaya çalışsa da siz bilginizi ülkeniz ve milletiniz için kullanmaya çalışın. İmrendiğiniz, gıpta ettiğiniz gelişmiş ülke seviyesine çıkabilmek için önce içinde bulunduğunuz toplumu ve milleti geliştirmek gerektiğini unutmayın. Son olarak bir kez daha şunu söylemek isterim ki; siyasi görüşleri, onu, bunu bir kenara bırakarak insan sevin. İnsan sevenden kimseye zarar gelmez. Okumak cehaletinizi alır, fakat insan olmak saygıyla, insanı sevmekle olabilecek bir şeydir. Bunu da yapamazsak yazılımcıların oturup kodladığı bir robottan hiçbir farkımız kalmaz!