Gündemi takip eden herkesin George Floyd hakkında az çok bir fikri var. Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Minneosta eyaletinde yaşayan siyahi vatandaş George Floyd, geçtiğimiz günlerde Minneosta polisi tarafından yakalanmış; gözaltına alınmak istenirken polisin orantısız güç kullanması, boğazına dizi ile uzun bir süre bastırması sonucu hayatını yitirmişti.
Ölmeden önce polise defalarca "Lütfen, nefes alamıyorum, lütfen" diyerek dizini çekmesi için yalvarmıştı. Peki bu polis bu yalvarışları hiç mi duymadı? Eğitimi ile övünen ABD, polisine insanların nefes alamayacağı noktaları öğretmedi mi? Yoksa olayın arkasında başka olaylar mı var?
Amerika'ya siyahilerin gelişi 19. yüzyıla dayanır. 19. yüzyılın ortalarında Amerika'da tarım alanında işgücü olarak kullanılmak üzere Afrika'dan siyahi kökenli insanlar kaçırılıp getirilmiş ve özellikle çiftliklerde köle olarak kullanılmaya başlanmıştı. Fakat ekonominin sanayiye yönelmesi ve buna bağlı olarak serbest işgücüne geçilmesi köleliğin kaldırılmasını da beraberinde getirdi. ABD’de kurulan yeni eyaletlerde kölelik yasaklanıyordu. Bu gelişmeler tabii ki ABD'nin güneyindeki eyaletlerde yaşayan, köleleri kullanmayı gelenek haline getirmiş bir kesimin işine gelmedi. O yıl yapılan eyalet seçimlerinde köleliği kaldırmayı vaat eden başkan adayı Abraham Lincoln seçimi kazanınca köleliğin kalkmasından korkan 7 eyaletteki liderler hemen eyaletlerinin ABD'den bağımsızlığını ilan ederek Jefferson Davis liderliğinde Amerika Konfedere Devleti'ni kurdular. Bunlara daha sonra 4 eyalet daha eklendi. Ülkenin geri kalan kısmı ise kuzey birliğini ilan etti. Kısa zamanda ABD'de bu iki devlet arasında savaş çıktı. 1861 – 1865 yılları arasında süren bu savaşta ilk yıllar galip olan bir taraf olmasa da 1865 yılının Haziran ayında köleliğe karşı olan grubun galibiyeti ile savaş sona erdi. Erdi ermesine ama siyahilere karşı yapılan zulüm, işkence, ayrımcılık bitmedi, bitmiyor.
Çok duyardım Amerika'da bir dönem siyahilerin restoranlara alınmadığı, otobüslerde sadece arka koltuklara oturabildiğini… Ama "Geçti artık olmaz bu devirde böyle işler" derdim kendi kendime. Ama geçmemiş. Geçmediğini Amerikan İç Savaşı'nın üzerinden 155 sene geçmesine rağmen görüyoruz. İnsanları 160 sene önceki zihniyetle yargılayan, 200 sene önceki kanunları uygulamakla tehdit eden sözde "demokratik" bir ABD başkanının bir insanın renginden ötürü ölmesine, ayrımcılık görmesine nasıl arka çıktığını görüyoruz. Bizim ülkemizdeki her olayda ayağa kalkıp ahkam kesmeye çalışan ABD'nin kaçıncı vukuatı bu? Daha kaç kere Amerikan polisinin orantısız güç kullandığı, insanları öldürdüğü haberini alacağız?
Ayrımcılık; nerede, hangi kıtada, hangi renkte, hangi dilde, hangi gereçekce ile yapılırsa yapılsın kabul edilemez, edilmemeli. Amerika başka ülkelere demokrasi dersi vereceğine ilk önce kendisinde demokrasiyi oturtmalı. Yoksa söylediği sözlerin hiçbir değeri olmaz.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, esen kalın…