Know-how’ın önemini vurgulamış,
Ekonomik kompleksitemizi artırmaya parmak basmış,
Üretmeliyiz ve aynı zamanda da markalaşmalıyız demiştik…
Bunlar kadar kritik olan bir diğer husus ise; “ülkemizde iş yapmanın ne kadar kolay olup olmadığı”dır.
Harvard Üniversite’sinde “Teknoloji ve Strateji” dersleri veren Prof. David Yoffie, teknoloji firmalarının izleyeceği stratejileri ikiye ayırmaktadır:
Judo ve Sumo…
Judoda büyüklük, ağırlık ve güç yerine,
hız ve denge ile karşı tarafı yenmek mümkündür.
S
umoda ise rakibinizi temel olarak,
gücünüz ile yenebilirsiniz.
İşte bu nedenlerdendir ki;
Judo stratejileri yeni kurulan enerjik ve pratik küçük firmalar için önem arzetmektedir.
Sumo stratejileri ise hantallaşmış ve hareket kabiliyeti zorlaşmış büyük firmalar için daha uygundur.
Teknolojinin baş döndüren gelişimi pratiklik ve hız istemektedir.
Tam bu noktada Amerika’nın dünya lideri olduğu
“Startup kültürü” önem kazanmaktadır.
“Startup”; yeni fikirler ile yeni girişimlerin kurulmasıdır.
Maalesef bizim en eksik olduğumuz nokta budur.
Bizde de devlet teşvikleri var,
Biz de teknoparklar ve kuluçka merkezleri kuruyoruz.
Ancak yine de bu kültür (startup) oturmuyor.
Demek ki eksik kalan bir şeyler var.
Peki nedir bu eksikler..?
Bu eksiklerin bir ayağını ülkemizde iş yapmanın kolaylık-zorluk durumu oluşturuyor.
Ki bu husus, aynı zamanda mevcut firmalar ile yabancı yatırımcıların ülkemizde iş yapma güdüsü ve yapabilme imkanını da etkiliyor.
Peki genel olarak Türkiye’de iş yapmak ne kadar kolay?
Dünya Bankasının, “İşyapma”ya (“Doingbusiness”) yönelik “düzenleyici çevre”yi dikkate alan genel sıralamasında Türkiye 2018 için 100 üzerinden
69,99 puan almış durumda.
Avrupa ve merkez Asia bölgesinin ortalama puanı ise 71,23.
Bu ne demektir ve ne anlama geliyor.?
Devlet düzenlemeleri alanında bulunduğumuz coğrafyanın altında bir performansa sahip olduğumuzu gösteriyor.
Bu puan bizim, en kolay iş yapılabilen ülkeden 30 puan geride olduğumuz anlamına geliyor.
Şimdi biraz detaylarına inelim…
İş yapma kolaylığı için belirlenen unsurlar bakımından toplam 190 ülke içerisinde ülkemizin sıralaması şu şekilde:
- Yeni bir iş açma: 78
- İnşaat izinleri ile uğraşma: 59
- Elektriğe erişim: 60
- Mülkiyetin kaydı: 39
- Kredi alabilme: 32
- Azınlık haklarının korunması: 26
- Vergi ödeme: 80
- Sınırlararası ticaret: 42
- Sözleşmelerin geçerliliği: 19
- İflasın çözülmesi: 109
Bu tabloya göre;
İflasın çözülmesi,
Vergi ödeme,
Yeni bir iş açma,
Elektriğe erişim,
Ve inşaat izinleri ile uğraşma alanlarının en zayıf yönlerimiz olduğunu gösteriyor.
Bu kriterlerin hiçbirinde ilk 10’da niçin değiliz diye başımızı iki elimizin arasına alarak hemen düşünmeye başlamalı ve kendimizi sorgulamalıyız .
Kaybedecek vaktimiz kalmamıştır.
Örneğin, üç tarafı denizler ile çevrili bir ülkede, “Sınırlararası Ticaret”te niçin hala 42. sıradayız diye sormalıyız ve kendimizi sorgulamalıyız.
Tabii ki denetim şart…
İnşaat için gerekli izinler alınsın; ancak süreç ve kurumların daha da etkinleştirilmesi veya prosedürlerin şeffaflaştırılıp daha etkin paylaşılmasına bir engel var mı?
Diğer yandan, bir yatırımcı ödeme aczi yaşadığında ciddi zorluk ve meşakkate maruz kalıyor.
Bunları bilen yatırımcı, bir işe teşebbüs etmiyor, girmek de istemiyor.
Demek ki, iflas çözümü alanındaki hukuk kuralları üzerine de kafa yormalıyız.
Özellikle
yabancı yatırımların düşüş gösterdiği ve bu yatırımların teşvikine bu kadar ihtiyaç duyduğumuz noktada, Türkiye’de iş yapabilmeyi kolaylaştıracak somut hedef ve adımlar gerekmiyor mu?
Bu sıralamalara, tabii ki yalnızca devlet düzenlemeleri değil aynı zamanda
coğrafi, ekonomik ve demografik konumumuz da etki ediyor.
Ancak en azından müdahale gücümüz ve kabiliyetimiz olan alanların farkında olmamız ve elimizi taşın altına koymamız gerekiyor.
Startup başarımız sadece bu göstergelere bağlı değildir.
Ancak, bunlarda yapılacak iyileşme yeni girişimlerin artmasına da yarayacaktır.
Unutmamalıyız ki; eğer bir sumocu kadar güçlü olamıyor ve uluslararası rekabette güçle rakibimizin önüne geçemiyorsak, tek şansımız judoculuk ve judocuların önünü açmaktır.