O, Mısır'ın fethiyle beraber Mekke, Medine, Kudüs dahil olmak üzere Hicaz topraklarını Osmanlı hakimiyetine almış ve islam halifeliği ilk defa O'nunla Osmanlı saltanatına geçmiştir.
Üç kıtaya hükmeden cihan sultanı, zamanın İskender'i büyük Sultan, kendisine Mekke ve Medine'nin hakimi anlamına gelen Hakimü'l Harameyn sıfatını uygun görenlere "Haşa, biz oraların hakimi değil ancak hadimi (hizmetçisi) oluruz diyerek" sahip olduğu edeb ve ince ahlak nedeniyle mübarek beldelere hürmeten kendine "Hadimü'l-Haremeyn (Mekke ve Medine'nin hizmetçisi)" ünvanını veriyordu.
O cesaretin sultanıydı "Yavuz" lakabı ona bu gözükaralığı nedeniyle verilmişti ama bir o kadar da tevazuun sultanıydı. Mısır Seferinden İstanbul'a dönüşte Üsküdar'a gündüz vasıl olmuşlardı. Yavuz, İstanbul halkının, kendisine büyük bir tezahürat yapacağını haber aldığından lalası Hasan Can'a:
"Hava kararsın, herkes evlerine dönsün, sokaklar boşalsın, ben ondan sonra İstanbul'a gireyim. Fanilerin alkışları, zafet takları ve iltifatları bizi nefsimize mağrur edip yere sermesin." demiş ve kimselere görünmeden sarayına dönmüştü.
Yavuz Sultan Selim Han muhteşem bir kumandandı. O'nun at sırtında ve kaynakların anlatımına göre Hz Peygamber (s.a.v.) in kılavuzluğu ile yer yer yaya olarak koca orduyu geçirdiği Sina Çölü bugün teknolojinin çok gelişmiş olmasına rağmen hala geçilemeyen bir çöl olarak ifade edilmektedir.
Onun saltanatı dönemi Osmanlı tarihi için bir dönüm noktası oluşturur. Oradan gelecek tehlikenin farkına varıp, doğuya yönelmesi ve Safevî –Memlük tehdidini önlemesi kendinden sonra gelen sulltanların Avrupa seferlerine imkan tanımıştı. Nitekim kendisi de doğudan gelen tehditleri bertaraf edip Avrupa'ya sefer hazırlıklarına başladığı sırada vefatı nedeniyle bu niyetini gerçekleştirememiş, bu seferler oğlu Kanuni'ye nasip olmuştur.
Derler ki "Yavuz 20 sene daha yaşasaydı, Avrupa'nın tamamı da Osmanlı sınırlarına dahil olurdu." Bu bir söylentidir elbette ancak Yavuz Han'ın sekiz yıllık kısa saltanat süresince yaptıklarına bakılınca söylentinin gerçekleşmesi çok mümkün görünüyor.
Onun kumandanlık dehasını, Anadolu'yu kıyılardan da emniyete alıp batıya yönelmek için denizler hakimiyetinin şart olduğunu öngörmesinden de anlıyoruz. En önemli hedeflerinden birisi deniz gücü olmuştur. Bugün halen bayrağında sedir ağacı bulunan Lübnan'ı fethetmiş ve tersaneler için gerekli hammaddeyi sağlamıştır. (o dönemde güçlü gemiler sadece sedir ağacından yapılırdı.)
Şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, Kanuni Sultan Süleyman'ın sefer ve zaferlerinde ve denizlerde altın çağını yaşaması Yavuz'un ve kardeşi Korkut'un eserdir.
O, öyle geniş coğrafyalarda adalet tesis etmişti ki kendisi Timur evlâdından olan Bâbür Şâhı dahi oğluna, Selim ismini vermişti.
Yavuz, aynı zamanda çok başarılı bir şairdi. İlime-bilime, sanat ve estetiğe önem veren sanatkar ruhlu ince zevk sahibi, iyi eğitimli bir padişahtı. Farsça ve Arapçaya da Türkçe kadar hakim olması, yazdığı beyitlerde kendini göstermektedir.
Yazmış olduğu aşağıdaki meşhur şirinin güzelliğinin yanında bir de şöyle dâhiyane inceliği vardır: Dizelerin ilk kelimeleri yukarıdan aşağıya okunduğunda aynı dizeyi verir. Divan edebiyatında bu özelliğe vezni aher denir.
Sanma şâhım / herkesi sen / sâdıkâne / yâr olur
Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyâr olur
Sâdıkâne / belki ol / bu âlemde / dildâr olur
Yâr olur / ağyâr olur / dildâr olur / serdâr olur.
1520'de, vefatından hemen önce muzdarip olduğu Şirpençe hastalığı nedeniyle ağrıları artan Sultan ile lalası, sırdaşı Hasan Can arasında geçen konuşmayı Hasan Can şöyle anlatır;
"Bana kendi halini kasdederek: "Hasan Can, bu ne haldir?" dedi.
Ben de, artık fani yolculuğun sonuna gelmiş, baki hayatın başına ulaşmış olduğunu sezdiğim için gönlümü şimdiden yakan ayrılık hüznüyle: "Padişahım, artık Allah-u Teala ile beraber olma zamanınız herhalde geldi!" dedim.
Koca sultan döndü, yüzüme hayretle baktı: "Hasan, Hasan! Sen beni bu zamana kadar kiminle beraber bilirdin? Cenab-ı Hakk'a teveccühümde bir kusur mu müşahede eyledim?" dedi.
Bu sözler karşısında mahcub olarak: "Haşa Sultanım! Öyle demek istemedim. Sadece içinde bulunduğunuz zamanın diğerlerinden farklı olduğunu beyan için ihtiyaten buna cür'et edebildim" dedim.
Koca Sultan, artık bambaşka alemlere dalmış vaziyette bana son hitabı olarak: –Hasan! Sûre-i Yâsîn'i (Yasin Suresi) oku! dedi. Nemli gözlerle okumaya başladım. Selam ayetine geldiğim zaman muazzez ruhunu Rabbine teslim etti.
Evet Dostlarım, Yavuz Sultan Selim Han'ın vefat yıldönümü vesilesiyle bizler de kendilerini rahmetle, hürmetle anıyoruz. Ruhları için birer Fatiha okumayı unutmayalım. Allah onlardan razı olsun.
Allah'a emanet olunuz!