Osmanlıda aşı..

Maskeydi, dezenfektandı derken karantinalar, sokağa çıkma yasakları ardı ardına uygulandı, evlerde kalarak kendimizi korumaya çalıştık.

Virüse karşı yapılan aşı çalışmalarında artık neredeyse sonlara gelindi. Çok yakın bir zamanda bu konuda aşı uygulamalarının herkese ulaşacağı bildiriliyor.

Bizler de sizin için araştırdık, Osmanlı'da ilk aşı çalışmaları hakkında bilgileri kaleme aldık.
Osmanlı Devleti'nde aşıyla ilgili ilk çalışmalar 1700'lü yılların başında başlıyor. İlkel bir yöntemle uygulansa da bu aşılama çalışması çiçek hastalığına karşı yapılıyor.

İlk defa Edirne'de uygulanan yöntem, bu işi geleneksel olarak yapan aşıcı kadınlar tarafından, çiçek hastalığı olan birinden alınan döküntü irinlerinin ceviz kabuklarında ya da incir yapraklarında üzere toplanıp biriktirilmesi, sonrasında sağlam çocukların derisini çizerek bu irini aşılaması ve yara yerini gül yapraklarıyla kapatmaları şeklinde uygulanmıştır.

Bu şekilde, variyolasyon ile aşılananların ölüm oranı yüzde bir iken, aşısızlarda çiçek hastalığından ölüm oranının yüzde 17 olduğu biliniyor.

Daha sonraları İstanbul'a gelen İngiltere Büyükelçisi'nin eşi Lady Mary Montagu sayesinde, bu yöntem Avrupa'da da uygulanmaya başlar.

Kardeşini çiçek hastalığı nedeniye kaybeden Lady Montagu Osmanlı'da uygulanan bu aşılama yöntemini yazdığı mektuplarla İngiltere'ye duyurur. Ve hatta beş yaşındaki oğlunu da bu yöntemle aşılatır. Montagu'nun yazmış olduğu mektuplar arşivlerimizde halen mevcuttur.

Avrupa'da Edward Jenner bugünkü şekliyle aşı uygulamasını gerçekleştirene kadar çiçek hastalığı için Osmanlıda uygulanan yöntem kullanılmıştır.

Osmanlı'daki bir başka aşı çalışması ise Louis Pasteur'ün kuduz aşı üretimiyle başlıyor.
Kuduz aşısı üzerinde araştırmalar yapan Pasteur, çalışmalarını sürdürebilmek için dönemin devlet başkanlarına maddi katkı için bir yazı yazmaktadır ve ve yazılardan biri II. Abdülhamid'e ulaşır.

II. Abdülhamid yardım yapabileceğini ancak çalışmalarını İstanbul'da sürdürmesini ister Pasteur bu teklifi kabul etmez.

Hemen ardından Abdülhamid tarafından yapılan ikinci bir teklifle Pasteur'e Mecidiye Nişanı ile birlikte yüklü miktar bir para ve aynı zamanda Osmanlı'dan üç kişinin yanında asistan olarak yetiştirilmesini teklif eder.

Pasteur'ün bu teklifi kabul etmesiyle iç hastalıkları doktoru Zoeros Paşa, zooloji alimi Hüseyin Remzi Bey ile veteriner Hüsnü Bey Paris'e giderler ve 1887 yılı başlarında çalışmalarını tamamlayıp İstanbul'a dönerler.

Yanlarında getirdikleri teknoloji ile Osmanlı Devleti'nde ilk mikrobiyolojik çalışmaların yapıldığı laboratuvarı kurulur mikrobiyolojide artık modern bir aşamaya geçilir.

Evet dostlarım günümüzde çok daha ileri teknolojiyle üst seviyeye ulaşmış olan aşı ile tedavi çalışmaları devam etmektedir.

Yine de en iyi korunma tedbirdir bunu asla unutmayalım, pandemi sürecinde kurallara dikkat edelim.
Allah'a emanet olunuz..
OGÜNhaber