Bizler geçmişimiz, köklü kültürümüz ile ve üç kıtaya hükmeden büyük bir medeniyetin torunları olarak tarihimizden beslenen bir milletiz. Gerek günlük hayatımızda gerekse özel günlerimizde bu şerefli geçmişin izleri her alanda karşımıza çıkmakta, hayatımıza yön vermektedir. Bunlardan biri de ecdadımızın yaşayıp yaşattığı ramazan gelenekleridir.
Geçen yazımda sizlere genel olarak bu geleneklerden bahsetmiştim. Bugünse kısa kısa notlarla sizleri saray erkanı çerçevesinde küçük bir ramazan yolculuğuna çıkaracağım.
Saray ve Ramazan ayı deyince akla ilk gelen vakıf hizmetleri, hayır hasenatlardır. Bunlardan en önemlisi Haremeyni Şerife ve Kudüse yapılan yardımlar ve hizmetlerdir. Padişahlar ramazan ayı içerisinde Mekke ve Medine’de haremeyn hizmetlilerine, buralarda geçici bulunan ihtiyaç sahibi zahid müslümanlara (mücavirlere) Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayan zamanın alimlerine para ve değerli eşyalar göndermişler, bunların temini için özel vakıflar tesis etmişlerdir.
Haremeyn ve Kudüs’e gidecek olan yardımları hangi sultan gönderiyorsa tek tek bizzat teftiş edip, bir eksiklik varsa tamamlayıp o şekilde gönderirmiş. Sultanlar kendi sofralarında ne varsa aynılarının gönderilmesi için talimatlar verirlermiş.
Medine’de iftar sofralarının kurulması,i htiyaç sahiplerinin evlerine ihtiyaç malzemelerinin dağıtılması için vakıflar kurmuş ve bu konuda çok önemli hizmet kurumları oluşturmuşlardır.
Vakıf hizmetleri demişken adını vakıflar ile duyuran çok önemli saray hanımlarından da burada hemen kısaca bahsetmek istiyorum.
3.Murad Han’ın zevcesi Safiye Sultan Mısırda sahip olduğu emlakını Mekke, Medine ve Kudüste Kur’an okuyacak 20 hafız ile Mekkedeki sebil ve kuyulara bakacak hizmetlilere vakfetmisştir.
1.Ahmed Han’ın eşi ve 4.Murad Han’ın annesi Mahpeyker Kösem Sultan her yıl kabe yollarında bulunan fakirlere Surre Alayı ile gönderilmek üzere para vakıfları tahsis etmiştir. Kösem Sultan’ın Ramazan ayında Mekke, Medine, Kudüs, Kahire ve Şam vilayetlerinde kurdurduğu vakıflarda 150.000 kişiye iftar yemeği ikram edildiği bilinmektedir.
Kanunı Sultan Süleyman Han’ın eşi Hürrem Sultanın Kudüste yaptırdığı külliye ise Kudüs Haseki Külliyesi adı ile Osmanlı Kudüs’üne eklenen ilk devasa yapı olması açısından büyük önem taşımaktadır. Halen ayakta ve faal olan imaret Osmanlı döneminde şehirde inşa edilen en büyük imarettir.
Değerli okurlarım Sultanlarımızın bunların yanısıra İstanbul ve Anadolu’da da yapmış oldukları yardımlar hizmetler saymakla bitmez, mesela Hürrem Hürrem Sultan Ramazan ayında Payitaht İstanbul’da bulunan bazı fakir mahalleleri önceden tesbit edermiş. Sonra bu fakir mahalleri ziyarette bulunup iftar sofrasında bulunurmuş. Para ve gıda yardımı yaparmış.
Hanım sultanlar hayatları boyunca adeta birbirleriyle yarışarak sayısız vakıflar ve imaretler yaptırarak, arkalarında yüzyıllar boyu isimlerinin anılacağı muhteşem eserler bırakmışlardır. Sizlere ramazan vesilesiyle çok kısa bir şekilde geçmek istedim yoksa bunları burada sizlere yazmaya kalksam sayfalara sığmaz.
Sarayda Ramazan konusuna dönecek olursak öncelikle ramazan öncesi hazırlıklardan kısaca bahsetmek gerekir ki bunların başında ramazan alışverişi gelmektedir. Saraya alınacak gıdalar konusunda çok titizlik gösterilir özellikle müslüman tüccarlardan alışveriş yapılmasına dikkat edilirmiş. Gıdaların özellikle gariban çiftçilerin kendisinden tek elden alınmasına da ayrıca özen gösterilirmiş.
Sarayda Ramazan öncesinde temizlikler yapılır, mermerler, kapı ve pencereler gülsuyu ile yıkanır, iftar davetleri için gereken ayarlamalar yapılırmış. Sarayda iftar davetleri ise ramazanın 4. gününden itibaren başlarmış.
Evet dostlarım saray ve ramazan ayı deyince akla gelen diğer bir konu Sultanların iftar sofralarıdır. Bir örnekle Sultan Abdülhamid Han’ın iftar sofrasına birlikte göz atalım;
Zemzen suyu, hurma, incir, et suyu çorba, su böreği, soğanlı yumurta, az şekerli bir komposto ve şerbet.
Bir Sultan sofrası olarak düşündüğümüzde oldukça mütevazi diyebileceğimiz bu sofrada Sultanın bazı günler sadece soğanlı yumurta yiyerek ve zemzem içerek sofradan kalktığı kayıtlara geçmiştir.
Burda ufak bir anekdotu da zikretmeden geçemeyeceğim. Sultan Abdulhamid Han bir gün iftar sofrasına konan pastırmaya elini sürmez ve şöye der “
vallahi benim halkımın sofrasında da bu pastırma olmadıkça ben buna elimi sürmem” ve sonrasında talimat buyurur, üç dört gün içerisinde yüklü bir pastırma alımı yapılır ve yoksul ailelerin evlerine tek tek dağıtılır.
Ramazanda teravih namazları bazı zamanlarda sarayda ve çoğunlukla da Süleymaniye ve Sultan Ahmed camiilerinde kılınırmış. Teravih namazları günümüzde nadir birkaç camii dışında uygulanmayan “
enderun usulü teravih” şeklinde kılınırmış. Salavatlarla dualar ve ilahilerle.
Ramazan geceleri saraya meddahlar geldiği de bilinmektedir. Ancak meddahlar Sultanı güldürecek eğlendirecek bir gösterici değil, eski, ibretlik hikayeler anlatan hareketleriyle, heyecanlı bir şekilde anlattıklarına vurgu yapan o dönemin değerli sanatçılarıydı.
Hanım Sultanlar için de meddahlar çağırılırdı ancak bu meddahlar da hanım olurdu ve saray hanımlarına özel programlar yaparlardı.
Sarayda padişahın huzunda yapılan "
huzur dersleri" de yine ramazana ait bir Osmanlı geleneğidir. Ramazan boyunca haftada iki gün bir müderris ve 15 kişi Huzuru Hümayunda ders okurlardı. Ders esnasında padişah dahil herkes diz çöker, derse katılırdı. İlk huzur dersleri Osman Gazi zamanında başlamış, Sultan Murad Hüdavendigâr’ın tertibiyle resmileşmişti.
Evet değerli dostlarım Osmanlı ramazan geleneklerinin devamı niteliğindeki bu yazımda sizlere biraz olsun sarayda ramazan nasıl geçer bahsetmek istedim .Bu vesileyle tekrar hayırlı ramazanlar dilerim Allaha emanet olunuz.