Muhtekir Mel'un'dur..

Başlık bir hadis. Muhtekir yani ihtikar yapan yani istifçi yani karaborsacı. Mel’un; lanetlenmiş. Allahın rahmetinden mahrum. Mahşerde Allahın konuşmayacakları grubunda olmak ne kötü.

Ne şedid ikazlar. Türkiye’nin içinden geçtiği bu önemli günlerde karaborsacılık yapan vatan hainleri var.

Medeniyetlerin oluşumunda iktisadî hayatın çok önemli bir yeri vardır. İktisad da riba lânetlenmiştir. İktisad ilmi kazancı sorgular, şöyle ki; kazanılan para helâl mi, haram mı? Riba, rüşvet, kul hakkı, ihtikâr (karaborsacılık) bu paraya bulaşmış mı bulaşmamış mı? İktisad da bu ve bu gibi mutlak cevaplanması gereken sualler kazanca sorulmuştur. İktisad da, helâl de belirli bir haram da. Bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır ki kişinin bunlardan sakınması yaradanına olan saygısındandır. Ayrıca iktisad; paranın gideceği yeri de sorgular. Kazancın riba, ihtikar (karaborsacılık), rüşvet, kumar… bireysel ve toplumsal zararları olan yerlere harcanmasına müsaade etmez. İktisad da sermayenin tabana yayılması, herkesin çalışması, kazanması "Kişi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlısını yememiştir!" hadisiyle teşvik edilmiştir. Ayrıca "Onlar zekat için çalışırlar" ayetiyle veren elin, alan elden üstünlüğü, dile getirilmiştir. İslam Devletleri iktisad ilmini kabul etmiş ve uygulamıştır. Bir çok büyük ve çetin savaşlara girmelerine rağmen çok geniş ülke topraklarında hiper enflasyon yaşanmamıştır. Bir felâket olan "savaş ekonomisi" Osmanlı’da fetret devrinde dahi zuhur etmemiştir. Fetret devrinin 11 yıl sürdüğünü düşünürsek hadisenin önemi daha net ortaya çıkar. Hatta son büyük savaşı olan Kurtuluş savaşında devlet birçok stratejik yerlerini kaybetmiş. Anadolu kanlı işgallere maruz kalmış, yokluğa rağmen kıtlık olmamış savaş ekonomisi yaşanmamıştır. Yeni Türk Devleti'nin lirası zamanın en değerli para birimleri arasında idi. En çok itibara lâyık yatırım aracı idi. Prof. Dr. Orhan Oğuz şöyle demiştir; Merkez Bankası 1931'de kuruldu. Aralık 1931'de 1 TL= 12.06 Fransız Frangı idi (Anadolu Üniversitesi Ticari İlimler Akademisi - Sulhi Garan Matbaası) 1917 Kasım ayı itibariyle 1 lira= 4.39 dolar idi.

OSMANLI, ZAMCILARI SOPAYLA ADAM EDERDİ

Her Ramazan'da yiyecek fiyatları yükselir, ancak işin ilginci fiyatları kimin yükselttiği belli olmaz. Bunun en önemli sebebi de ülkemizde denetimin düzgün yapılamayışıdır. Osmanlı döneminde ise devlet halkın sıkıntıya girmemesi için denetimi çok sıkı ve amacısız yapar, pahalı veya bozuk yiyecek satan esnafı sopayla cezalandırırdı.

Osmanlı yönetimi Ramazan gelmeden halkın 11 ayın sultanında sıkıntı çekmeden huzur içinde Ramazan'ını geçirmesi için birçok tedbir alırdı. Ramazan'da halkın sıkıntıya uğramaması için devletin üzerinde durduğu en önemli mesele yiyecek sıkıntısı çekilmemesi ve gıda fiyatlarının artmamasıydı.

Ramazan ayı dolayısıyla gıdaların satılacağı fiyatlar devlet tarafından belirlenir ve bu fiyatların üzerinde satış yapılmaması için görevliler teftişlerde bulunurlardı.

Devlet tarafından tespit edilmiş gıda fiyatları bir liste halinde bastırılarak dağıtılırdı. Üzerinde en çok durulan iki yiyecek vardı: Ekmek ve et. Nitekim 1774 ile 1789 yılları arasında Osmanlı tahtında bulunan Birinci Abdülhamid, devlet adamlarına hitaben kendi eliyle kaleme aldığı bir hatt-ı hümayunda, yani emirde, "Her şeyden önemli olan et ve ekmektir" demekteydi.

Ramazan dolayısıyla çıkarılacak ekmek, simit ve çöreğin ne şekilde ve içine neler konularak pişirileceği devlet tarafından kararlaştırılarak fırıncılara duyurulurdu. Ramazan'da satılacak ekmek numunesi Padişaha gösterilerek onayı alınır, daha sonra fırıncılardan ekmeğin belirlenen numuneye göre hazırlanması istenirdi. aynı zamanda satılacağı fiyat da Şaban ayının son günlerinde fırıncılara ilan edilirdi.

Halkın ucuz ve iyi buğdaydan yapılmış ekmek yiyebilmesi için sıkı bir denetim mekanizması geliştirilmişti. Ekmek halkın ana gıdası olduğu için başta padişah olmak üzere bütün devlet görevlileri fırınları sıkı bir denetim altında tutarlardı. Ekmeğin içerisinde başka bir madde bulunursa veya çiğ pişmişse fırıncı falakaya yatırılırdı. Eğer ekmek kanunnamede belirtilen gramajın altındaysa fırıncının kafasına suçlu olduğunu belirten tahta bir külah geçirilir veya para cezası verilirdi. Fırıncılar un gelmemesi ihtimaline karşı bir aylık kullandıkları miktarı depolarında bulundurmak zorundaydılar.Tarih boyunca ne kadar kanun çıkarılırsa çıkarılsın esnafın bir kısmının halkı kandırmasına engel olunamamıştır.

Osmanlı döneminde de en önemli sorunlardan biri esnafların bir kısmının vatandaşı kazıklamasıydı. Bu yüzden Osmanlı yönetimi kanunlara ağır para cezalarının yanı sıra dayağı da koymuşlardı. Müşteriye kalitesiz veya eksik mal veren, devletin belirlediği fiyattan daha pahalı satan esnaf herkese ibret olması için çarşının ortasında falakaya yatırılırdı.”(Alıntı)

Müjdeleyin.! Çünkü çarşımıza mal getiren Rabbinin yolundan savaşan gibidir. Çarşımızda ihtikâra kalkışan vurgunculuk yapan ise Rabbinin kitabında inkârcı gibi addedilmektedir. (Ramuz el hadis 46) Pazara mal getirip değerinde satan sanki o gün hepsini tasadduk etmiş gibidir. (Hadis)

Allaha emanet olun.!
OGÜNhaber