Değerli Dostlarım,
Geçtiğimiz Pazartesi saat 22.30 sıralarında Şam'dan bir telefon geldi. Arayan kişi Amcam Dündar Efendi'ye bakmakta olan, Rahmetli yengemin yeğeniydi. Normalde o saatlerde aramazdı. "Hayırdır inşallah" diyerek telefonu açtığımda hanedan reisimiz Dündar Efendi'yi kaybettiğimiz haberini bizlere söyledi.
Aile reisimiz, amcamız Dündar Abdülkerim Efendi'yi kaybettik. Amcamız 1930 Şam doğumlu. 90 yaşını tamamlamış bir koca çınardı. Çok iyi eğitim almıştı, İngilizce ve Fransızcayı ileri düzeyde biliyordu. Sıhhiye ve eczacılığı bitirmiş görgülü, eğitimli bir kişiydi.
Karakter olarak sakin yapılı, düşünceli ve iyi huyluydu. Bir kere olsun yüksek sesle, bağırarak kimseyi kırdığı görülmemiştir. Bütün aile onu tanır, bilirdi ancak kendisi kimseyle fazla içli dışlı olmazdı. Gezmeyi çok sevmezdi.
Genç yaşta aşık olmuş, 1960'ta Türk asıllı bir aileye mensup olan yengemiz Yüsra Hanımefendi ile evlenmiş 2017'de yengemizin vefatına kadar 58 sene evli kalmışlardı.
Rahmetli amcam 1994'te ilk defa İstanbul'a gelmiş ve o yıllarda da Türk vatandaşlığı almıştı. Sonrasında bir kaç kere daha Türkiye'ye geldi ancak hayatının büyük kısmını Şam'da geçirdi. En son 2018'de yengemizin vefatından sonra kız kardeşim Beyrut'a, ordan da Şam'a geçerek amcamızı alıp Türkiye'ye getirdi.
Onun artık Türkiye'de kalacak olmasına hepimiz çok sevinmiştik. Bu süreçte kimliğini ve pasaportunu yenilettirdik. Amcam artık kardeşi babamız Harun Efendi'nin evinde kalmaya başlamıştı.
Şam'da kaldığı son iki sene yanlış beslenmeden dolayı çok zayıflamıştı. Babamız Harun Efendi amcamın bakımı için gereken her türlü ihtimamı gösteriyordu. Her gün düzenli doktor kontrolleri yapılıyordu. Annem kemik suyuna çorbalarla ihtiyacı olduğu şekilde yemeklerle düzelmesi için ellerinden geleni yapıyordu. Amcam bu süreçte oldukça toparlandı, kendine geldi.
Ama gün geçtikçe Şam'a gitme isteğini daha fazla dile getirmeye, sitemkar konuşmaya başladı. O çok naif, çok düşünceli biriydi. Babamlarda kalmakla yengeme yük olduğunu düşünüyor, evin küçük olması nedeniyle kendinin evdekilere zahmet verdiğini dile getiriyordu.
Ne yaptıysak da ikna edemedik, O'nun Şam'a dönme fikrine mani olamadık, daha fazla üzülmesine, sitem etmesine gönlümüz el vermedi ve amcamı alıp Lübnan'a götürdüm. Yengemin yeğeni gelerek amcamı ordan alıp Şam'a götürdü.
Amcamı son görüşüm o gün saat 15.00 gibi bir restoranda birlikte geçirdiğimiz o vakitlerdi.
Bütün bu hastalık sürecinde bir yetkili, bir siyasi isim arayıp sordu mu "Birşey yapabilir miyiz, durumu nedir, bir ihtiyacınız var mı" diye? Evet sordular ama amcam Şam'a döndükten sonra.
Biz amcam Şam'dayken onu arayıp "Amcacığım Türkiye'ye dön, bu defa senin için ayrı ev ayarlanacak." Dediğimizde biz verdiği cevap şuydu "Bana bu konuda bir daha tek kelime etmeyin, ben orda 3 ay hasta kaldım bir kişi aramadı, sormadı, hoşgeldin geçmiş olsun demedi biz vatan haini miyiz, atalarımızın hiç mi hatırı yoktu?"
Evet dostarım, ne diyebilirim ne yazabilirim ki ?
Bizler bugüne kadar kimseden birşey beklemedik, kendi adımıza birşey istemedik, ne olursa olsun devletimizin yanında olduk. Elhamdülillah aç değil, açıkta değiliz. Yeri gelir pazarda simit satarız ama ihtiyaçlarımız için kimseden kuruş beklemeyiz.
Amcam Dündar Efendi'nin beklediği de bir vefaydı. Sadece hatrı sorulsun, unutulmasın devletin elini üzerimizde hissetsin istedi, ama olmadı.
Devletimiz var olsun, baki olsun, ebed müddet daim olsun. Yeter ki bizim üzerimizden siyaset yapılmasın, biz her zaman devletimizin yanında olduk. Türk Halkı bu aileyi 721 yıldır kalbinde taşımakta. Türk Halkının sevgisi bize yeter.
Amcam, yengem sürgünde özlemle, hasretle dolu çileli bir hayat yaşadı. Allah mekanlarını cennet kılsın, gani gani rahmet eylesin.
Allah'a emanet olunuz!