Bu yazımda sizlere yine Şam'da olduğum sıralarda yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.
Sene 2008. O yıl ticaret gereği her ay Suriye'ye Şam'a gitmem gerekiyordu. Bir ay İstanbul'da kalsam bir ay da Şam'da kalıyordum.
Şam'a gittiğim zaman her Perşembe gecesi dostlarımla toplanıp mangal partisi yapar bu vesile ile sohbet eder, bazen satranç, tavla müsabakası yapardık.
Vaktimizi dörde bölerdik;
1- Önce ufak bir futbol maçı ya da hava güzelse yüzme yarışı,
2- Yemek (mangal partisi)
3- Satranç veya tavla müsabakası
4- Sonrasında güzel bir sohbet ortamı oluşurdu.
Bu müsabakalarda ben çoğunlukla ya birinci ya ikinci seçilirdim.
Arkadaş grubumda kimler vardı?
Köklü ailelerden Türk asıllı esnaflar, üniversite hocaları, doktorlar.
Sivil olmayan tek dostumuz ise Albay rütbesiyle bir ordu mensubuydu.
Bu albay dostumuzu uzun yıllardır tanırım. Esed'in güvenini kazanmış ve sarayda Esed'in koruma ordusunda görevli bir subaydı. Aynı zamanda da Şam Muhaberatının ikinci adamıydı. (İsmini güvenlik nedeniyle yazamıyorum.)
Birgün sohbet ederken bana dönüp "Ebu Selim, Tayyip nasıl memnun musunuz?" dedi. (Bana ismimle hitap etmezlerdi. Ya sultan derlerdi ya da oğlumun ismine binaen Ebu Selim derlerdi.)
Ben şaşkın bir şekilde sorduğu soruyu düşünüyordum, "Allah Allah Tayyip darken sanki bir sınıf arkadaşından bahsediyor gibi, yoksa Sayın başbakandan mı bahsediyor" diye.
Cevaben "Evet biz kendisine Recep Tayyip Erdoğan deriz." dedim.
Subay dostum "Biz Tayyip kelimesi güzel anlamına geldiği için Reis Esed ve ben O'na Tayyip deriz, benim kendisiyle bir kaç kere konuşmuşluğum vardır, Ebu Selim bir isteğin olursa söyle hemen iletirim." dedi.
Ben istihza ederek güldüm ve dedim ki "O bizi iyi tanır Allah'a şükür hiç bir isteğimiz yok" dedim.
Buraya bir not düşmek istiyorum dostlarım, o yıllarda neredeyse iki ayda bir ya Esed İstanbul'da ya da Tayyip Bey Şam'daydı. Aramız o kadar iyiydi yani.
Söz Esed'den açılmışken "Bu aralar Tayyip Bey'le durumlar nasıl, siz ne istiyorsunuz, Türkiye ne istiyor?" diye sormadan duramadım.
Dostum konuya hızlı girdi;
"Tayyip bey bizi çok zorluyor, kürtler ile sorununuzu halledin deyip duruyor" dedi.
"Nasıl yani?" dedim.
"Bak Ebu Selim, Suriye'nin kuzeyinde Dirülzur, Rakka, Afrin'e kadar Kürt halkı yaşamakta"
"Nüfus kaç oralarda?" diye sordum
"Toplam resmi ve gayri resmi 1.250.000 civarıdır, gayri resmi nedir dersen vatansız olarak orada yaşayanlardır. Onlar yaklaşık 780 000 civarında, diğerleri de kimlikli olanlar. İşte Tayyip Bey bu kimliksiz olanlara acilen bir çare bulun diye bizi sıkıştırıyor ve bir an önce bunlara vatandaşlık verilmesi, kimlik verilmesi yönünde diretiyor. Bunu yapmazsak ileride başımıza büyük işler açılacağını bunun önüne geçemeyeceğimizi söylüyor." dedi.
Ben subay dostumun bu sözlerine çok şaşırdım.
"Peki neden bu kadar kimliksiz var?" diye sordum.
"Bu baba Esed politikasıdır, bozamıyoruz. Hani hatırlarsın şu Fırat meselesi ve dış baskılardan dolayı bunlar kimliksiz bırakıldı. İlerde Türkiye'ye karşı kullanalım diye." dedi.
Merakım daha da artmıştı "Türkiye'ye karşı nasıl kullanacaksınız, bu insanları adam yerine bile koymuyorsunuz, kimlikleri yok, sosyal hakları yok?" dedim.
"Çok soru sordun Ebu Selim" dedi. "Bu bir devlet politikasıdır"
Değerli okuyucularım, dostlarım,
Allah şahidim ki bu sözleri duydum ve çok üzüldüm. Suriye'deki kürtlere bakın, hak hukuk yok, bir de bizim Türkiye'deki kürtlere bakın..
Suriye'de yaşayan 750.000 kimliksiz Kürt halkı hakları alınmış, hiçbir güvenceleri yok, büyük şehirlere göç etmişler, kimlikleri olmadığından lokantalarda, kahvelerde, tekstil fabrikalarında boğaz tokluğuna çalışıyorlardı.
İşte o yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan nasihat vermis ve hatta bir kısmına ev sahipliği yapmıştı.
Geçen hafta yazdığım "Kuzey Suriye'den mektup var" yazımızda size o bölgede gerçek Kürtler olmadığını, bir terörist grup türediğini ermeni, zerdüşt, dinsiz bu grupların gerçek Kürtlerle alakası yok. Ve halen o bölgelerde ellerinden hakları alınmış bir çok gerçek Kürt kardeşimiz var. Bütün dünya bilsin ki ypg, pkk, pyd bu bölgede Kürtleri temsil etmiyor.
Bütün bunlar dünyaya şekil verme polikasının sahada bir parçası olan maşaların Kürt halkı üzerinden amaçlarına ulaşmaya çalışmasıdır.
Cümleten Allah’a emanet olunuz!